İlk iki haftası bahar gibi, diğer ikisi de yağmur-yağış karanlık geçen Şubat dengenizi fazla bozmamıştır umarım.
Biz de takıldık oflaysınsta, kâh önünden mavimsi bir gök altında sokaktaki trafiği izledik, kâh elektrikli ısıtıcının etrafına çömelip geçmişi yadettik bizim Ankara anlaşmalıyla. Diğer işçi de işten çıktığı için dükkana da biraz fazla uğradık, kaşınkariye bile doya doya gidemedik bu ay. Bizim organik manav bölümü açıp sosyal statümüzü yükseltme planları tam anlamıyla bahara kaldı yine. İşçinin çıkmasının nedeni de nişanlısı Türkiye’den geliyormuş, bunun işten çıkmasını neden gerektirdiğine hemen ayıkmadım ama çocuk son vecizi almaya geldiğinde, nişanlım Kensington dışında bir yerde yaşamam diyor dediğinde anladım ki bizim eleman ya daha gelirli bir iş bulmaya çalışıyor ya da eli kulağında dükkân açacak; bu ayrılan işçi Ankara anlaşmalı olmadığı için dükkân diyorum, yoksa avukat, bilgisayarlı meslekler gibi bir şey, bilemediniz eskiden tek bir kitap okumuşların solculuk kesmeye gittikleri organik mal da satan bir cafe olurdu. Ama bizimki Elazığlı, bakalım nişanlısının bagajlı varışıyla başlayan hayatının bu kesitinin sonu ne olacak.
Sonuç ise bir işçi eksik ve hâlâ kimseyi işe alamamış olmamız; kimseyi beğendiremiyoruz artık şu İngiltere’deki 40 yıllık göçmenliğimizin ulvi bir abidesi olan oflaysınsta çalışmaya. İşverenin soyadı ya da şirketin adı İngiliz olsun, bizim gençler, estate’tekiyle batı hayranı yeni gelmişiyle vın turizm. Hepsi romantik bir komedinin başrolleri, diğer herkes figüran. İşgücü gelişiminin bu yerel ölçekli sorunlarıyla işe salça olan başka bir şey de avukatıyla, muhasebecisiyle, uğraştığım belediye ve vergi memuruyla, hepsinin bizimkilerden ya da bizimkiler gibi diğer göçmen yeni yetmelerin olması. Birisinin amcaoğlu bile çalıştı dükkânda bir ara. Bir diğerinin babası gençliğimizde diğer mahalli takımlardan birinin santraforuydu. Yok, yapsınlar da mesleklerini, sorun sanki bizim ne yaptığımızı hiç bilmiyorlar gibi davranmaları, bazen de husumetle ve aşağılamayla yaklaşmaları. Bunların yanında bir de alakası olmadığı halde yan taraftaki kahveye geldikten sonra, sadece ben de Maraşlıyım diye dükkâna gelip, hava basmak için teftiş yapacağım diye diklenen belediye memurunu dükkandan şutlayınca anladım ki, artizlerin olmadıkları gibi olmaları konusunda bu Şubat ayı yeni bir açı sağlıyor.
Bu özelliği kendinde total biçimde ve siyaset alanında barındırma şerefi de bu ay Filistin’de süren katliam ve soykırıma karşı gösteriler yapan kitleleri “İslamcı teröristler” diye niteledikten sonra özür dilemeyi kabul etmeyen ve partisinin parlamenter grubundan ihraç ettiği eski Muhafazakâr Parti başkan yardımcısı ve milletvekili Lee Davidson. Bu yeni açı da bizim yeni yetme belediye memurları gibi Davidson kerestesinin bu ırkçı ve gericilik şarlatanlığı pozisyonuna vardıran yolculuğuna babası gibi bir maden işçisi olarak başlamış olması. Gerçekten de artizin olmadığı gibi olmaya çalışan insan olması tanımına yeni bir anlam katıyor değil mi bu: arkadaş sadece kendi geçmişini silmiyor, iyi değerlerle de yad edilecek geçmişini reddediyor ve bunun tersi olmaya çalışıyor. Gençliğinde devrimci takılan Labour Party lideri Starmer gibi ya da bugünlerde başı belaya girmiş eski sosyalist, son 10 yıldır ve şimdi gericilik şampiyonu Muhafazakâr MP Micheal Gove gibi.
Lee abimizin kalaslığı sadece 1.81cm boyundan, gerici GB News kanalında kendisine milyonlar kazandıran programlarının ve açıklamalarının boşluğu da değil; tabii ki siyaset ve genel olarak oluş tarzından. Sadece gösterilere de dair söylediklerinden de değil, onlarla birlikte başka nedenlerden başka bir artiz olan Londra belediye başkanı Sadıq Khan’ın İslamcıların hizmetinde biri olduğunu iddia ederek ve bundan hareketle ülkedeki 4 milyon Müslüman emekçinin hepsinin İslamcı ve herhalde terörist olduğunu ima ederek. Kendisi “İslamist” bile diyemiyor, “İlsamist” diyor röportajlarında sonra da o aklıyla böyle sorun çözücü tespitler yapıyor Ashfield milletvekili dayımız. Bakarsan ve de tabii görürsen, Lee okul yıllarında bir şey öğrenmeye direnmiş sonradan görme bir işçi, Sadık da yeri geldiğinde dini ve “inançları” çıkarları için suiistimal eden bir liboş, kâh bazı Muhafazakârlar kâh İslamcılar gibi. Hepsi bir şey satıyor işte.
Neyse bizim Lee, 83’te Ulusal Madenciler Sendikası üyesi ve sosyalist Micheal Foot’u desteklemekle başlayıp, 2015’le Labour encümeni olduktan sonra 2018 Şubatında Ashfield bölgesinde konaklamak isteyen buranın göçebeleri “travellerlara” barikat kurarak engel olmaya çalıştığı için partiden atılıyor, aynı ayın sonunda Conservativelere geçiyor. 2019’da milletvekili oluyor ve adını sevsinler partinin Sağduyu grubuna (Common Sense) üye oluyor, artık duyunun neyi sağ ve ortaksa. Döneklik ağır tabir olur ama döneksellik veya onunla ilişkilendirilebilirlik herhalde Lee panpamızın bu hareketleriyle vuku olup artizin olmadığını oluştaki başka bir boyuta da böylece ışık tutuyor.
Devam edelim, Lee emmi daha milletvekilliği kampanyasında kansıl esteytlerinde sorun çıkaran sakinlerin çadırlara yerleştirilip sebze toplamaya zorlanmaları gerektiğini dair iç açıcı açıklamalarının yanında, yediği haltların arasında Tommy Robinson gibi faşistleri destekleyen ve komplo teorileriyle uğraşan Facebook gruplarına üyelik, bundan dolayı Yahudi karşıtlığına dair yetiştirme programlarına katılmaya zorlanması ve buna karşılık üyesi olduğu parlamento Kadın ve Eşitlik Komitesi toplantılarından tek bir tanesine bile katılmadıktan sonra istifa etmek gibi bir sürü inci, meziyet, erdem fışkırması da var.
Bir gericilik fosseptik çukuru olan kariyerinde yediği naneler bununla sınırlı değil Lee’nin: ülkenin önemli vakıflarından olan National Trust mülkleriyle sömürgecilik arasındaki ilişkiye dair raporları “Marksist dogma” bulup kampanya yürütmeler, mültecilerin başvuruları sonlanana kadar Arjantin açıklarındaki Falkland adasında tutmaya dair dâhiyane önergeler, yine travellerlara karşı kampanyalar ve en son da, ortalık geçim ve ısınma sorunlarıyla boğuşuyor, food banklara ihtiyaç yok, aslında bir öğün 30 penny’e yapılabilir gibi müthiş halkla ilişkileri açıklamaları ve aldığı “30 penny Lee” lakabı. Sorun, diyor Lee amcamız, abartmıyorum, yoksullar yemek pişirmeyi bilmiyorlar.
Filistin ve Müslümanlara karşı ırkçı bu son ifrazlarından önce yaptıkları ansiklopedik genişlikte Lee’nin, yer kalmıyor, bakın isterseniz. Ama olmadığını olmaya çalışan bir artiz olarak Lee’nin dönekselliğinin yanında manidar olan, baktığınızda 10 yıl önce duyulmamış bir adamın şimdinin durumunu ve yükselen politik figür ve tipi temsil etmesindeki yoğunluk. Bir tür provokatör artizlik, sadece kendi dalının veya sosyete veya ünlülüğün değil de kamusal söylemin her tarafta duyulabilecek artizlikleri, fikirler ve kışkırtıcılıkla girişilen ve eskiden olduğuna karşı çıkmayı görevlenmiş bir artiz. Olay çıkarmak isteyen ve bir cephenin, bir gericilik cephesinin arkasını düzene sokmaya çalışan bir artizlik.
Lee bu artizlik görevinin ne kadar sürdürür bilinmez çünkü gittiği belli hükümetin ve bu dönem iktidarlarının gereksinim duyduğu şakşakçılık ve bunu tesis eden artizlik hem başkalarınca yapılabiliyor hem de iktidarlarının sürüşüne bağlı. Ki medya tarafından Lee Davidson’un söyledikleri neden yanlıştı diye sıkıştırıldığında da Muhafazakâr temsilcilerin hiçbiri bunu açıklamaya yanaşmadı, kontenjanlı resmi artizlik ne de olsa, yoksa Sunak göçmenlik karşıtlığını seçim hazırlığı olarak gündemde tutup partisini nasıl zaptecek, hem de başka bir artiz bulmadan.
Gayriresmi baharlar efendim.