Ana Sayfa Blog Sayfa 30

Vergi kaçırmayı önlemek için çıkarılan yasa hiçbir şirkete karşı kullanılmadı

0

2017 Ceza Finansmanı Yasası ile HMRC’ye verilen yetkilerin etkili bir şekilde uygulanmadığı eleştirileri yapılıyor.

Vergi ve Gümrük Dairesi HMRC, şirketlerin ödemekle yükümlü oldukları kurumlar vergisini kaçırmayı engellemek amacıyla altı yıl önce çıkarılan yasa kapsamında tek bir şirkete bile ceza kesmedi. HMRC’nin cezai yaptırım yetkilerini kullanmayarak kurumlar vergisi kaçakçılığına karşı caydırıcılığını zayıflattığı uyarısı yapılıyor.

2017 Ceza Finansmanı Yasası, vergi kaçakçılığına olanak sağlayan işletmelerin kovuşturulmasını kolaylaştırmış, şirketlere kesin sorumluluk getirmişti. Yasa kapsamında şirket cezai bir suçlamadan kaçınmak için kabahati bilmediğini iddia edemiyor ve mahkûmiyet için savcıların kasıt kanıtlaması gerekmiyor. Ancak şirketler, vergi kaçırmaya karşı makul prosedürlere sahiplerse cezadan kaçınabiliyor.

Nisan 2016’da, şirketlerin ve zenginlerin vergi cennetlerinden nasıl faydalandığını ortaya koyan Panama Belgeleri’nin sızdırılmasına cevaben, dönemin başbakanı David Cameron “Mevcut mevzuat uyarınca vergi kaçakçılığına yardımcı olan bir şirketi kovuşturmak zor. Ama biz bunu değiştireceğiz” diyerek yeni düzenleme için ilk adımları atmıştı.

Ancak eleştirmenler, tek bir şirkete bile suçlama yöneltilmemesinin, mevzuat üzerinde ciddi şüpheler yarattığını söylüyor. Tax Policy Associates’in kurucusu Dan Neidle, “Hiç kullanmadığınız bir caydırıcı unsur, caydırıcı değildir. Elinizdeki cezai araçları kullanmazsanız, hileyi kaçırmış olursunuz” dedi.

HMRC’den bir sözcü ise amacın, kuruluşları vergi kaçakçılığını durdurmak için önleyici tedbirler almaya teşvik etmek olduğunu ve bunu başardıklarını söyledi. Şu anda yürütülen 11 soruşturma olduğunu ve 24 olası vakayı daha incelediğini, daha önce incelenen 94 dosyanın ise reddedildiğini bildirdi.

Yolsuzlukla mücadele ve sorumlu vergi konusundaki karma komisyonun başkanı Milletvekili Margaret Hodge, “Hayat pahalılığı krizinin tam ortasındayız ve vergi kaçakçılığı her yıl ekonomimize milyarlarca dolara mal oluyor. Bu nedenle HMRC’nin vergi kaçakçılığına yol açan tek bir kişi hakkında bile dava açmamış olması dehşet verici” dedi. Hodge, bu durumda yasanın “kağıttan kaplan” işlevi gördüğünü söyledi.

TaxJustice UK direktörü Robert Palmer’a göre HMRC, vergi kaçırma nedeniyle kaybedilen paranın kovuşturma yerine sivil uzlaşma yoluyla telafi edilmesine öncelik veriyor. Palmer bu duruma gerekçe olarak da zengin ve güçlü rakiplere karşı dava açmanın riskli ve maliyetli olduğunu öne sürüyor.

Kurumlar vergisi, kârı 50 bin sterlinin altında olan şirketler için %19, kârı 250 bin sterlinin üzerinde olanlar için %25 oranında uygulanıyor. Aradaki dilimler içinse kademeli artış söz konusu.

Zenginlerin vergiden kaçınmak için servetlerini vergi cenneti olarak bilinen yerlerde ‘off-shore’ hesaplarda saklamak da dahil olmak üzere birçok yönteme başvurduğu bilinen bir şey. Emekçilerin ödediği gelir vergisi ise ücretleri ellerine geçmeden önce kaynağında kesiliyor, yani vergi kaçırma gibi bir durum söz konusu olmuyor. Emekçiler ayrıca sınırlı gelirlerine oransal olarak katma değer vergisi (VAT), petrol, içki ve sigara gibi ürünlere uygulanan diğer vergilerin yükünü daha fazla üstleniyor.

HMRC’de vergi yolsuzluklarını takip etmek üzere çalışan insan sayısı, sosyal yardım ödeneklerini düzenleyen Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı (DWP) bünyesinde çalışan ve sosyal yardım alanların kriterlere uyup uymadığını tespitle görevlendirilenlerin sayısından çok daha az.

2022/23 mali yılı itibarıyla Britanya’nın toplam vergi gelirleri 1 trilyon 27 milyar sterlin oldu. Bunun içinde ilk dört sırada şu vergiler yer aldı: Bireysel kazanca uygulanan gelir vergisi 250 milyar, sigorta primi (NationalInsuranceContribution) 178 milyar, VAT 162 milyar ve kurumlar vergisi 86 milyar sterlin.

 

İşçi çıkaracak Tata Steel şirketine hükümetten £500 milyon destek

Birleşik Krallık’ın çelik üretimini gerçekleştiren Hindistan menşeli Tata Steel, Muhafazakâr hükümetten aldığı 500 milyon sterlinlik desteğe rağmen 2800 çelik işçisini kapıya koymaya hazırlanıyor. İşçi Partisi’nin iki kez kamulaştırdığı çelik üretimini her seferinde yeniden özelleştiren Muhafazakâr Parti, çeliğin anayurdu olarak bilinen Birleşik Krallık’da çelik işçilerini bir kez daha mağdur ediyor.

Günümüzde kendi çelik ihtiyacını karşılamayacak olan Birleşik Krallık, 1971’de yılda 28 milyon ton çelik üretebiliyordu. Özelleştirmelerle çelik üretimi 7 milyon tona, çelik işçisi sayısı ise 320 binden 23 bine kadar düşürüldü. Çelik üretimini gerçekleştiren şirketler her zarar ediyorum dediğinde kesenin ağzını açan hükümet, sendikaların ve işçilerin kamulaştırma talebini, temsil ettiği sınıfa karşı bir tehdit olarak algıladı.

Tata Steel’in Galler’deki Port Talbot çelik fabrikasında iki yüksek fırını kapatmasından, sadece çelik işçileri değil o kentte ve hatta civarda yaşayan tüm halk olumsuz olarak etkilenecek. Çelik işçileri, kaderlerinin kömür ocakları kapatılan maden işçileri gibi olmaması için bir kez daha Westminster Parlamentosu’nun yolunu tuttular.

Çelik işçileri 23 ve 31 Ocak’ta Parlamento önünde gösteriler düzenlediler ardından milletvekilleri ile görüşmeler yaptılar. İşçiler, Tata Steel’in elektrikli üretim bahanesi ile kapatmak istediği iki yüksek fırından en az birisinin üretimi devam ettirmesini talep ediyorlar. “Yeşil enerjiye” karşı olmadıklarını ifade eden işiler ve sendika, kendilerinin görüşü alınmadan, istihdam için alternatifler yaratılmadan alınan karara karşı çıkıyor.

Çelik işçilerinin örgütlü olduğu GMB ve Community sendikaları “Herhangi bir hükümetin bir şirkete 3 bin işçiyi kapı önüne koyması için 500 milyon Sterlin vermesi inanılmaz” açıklaması yaptı. Sendikalar açıklamada üyelerinin işlerini koruyabilmek için grev de dahil her türlü mücadeleye hazır olduklarını da dile getirdiler. Galler Bölgesel Hükümeti de işçilerin talebini sahiplenerek Muhafazakâr Hükümet’e fırınlardan en az birinde üretimin devam ettirilmesini istedi. Galler Bölgesel Hükümeti’nin ekonomi bakanı Vaughan Gething, Britanya’da çelik üretiminin devam etmesi için gerekirse Tata Steel’e verilen desteğin arttırılması çağrısı yaptı.

Politik bir tercih olarak çelik de dâhil halka ait olan tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını özelleştirerek sermaye sınıfının ticaret haline getiren Muhafazakâr Parti, işletmeci şirketlerin kapatma, üretimi durdurma ve iflas tehditlerine her seferinde boyun eğip yüz milyonlarca sterlin aktardı. Karlarını hissedarlarına dağıtan şirketler, üretim ve altyapı ihtiyaçlarını karşılamak için masraftan kaçarken her dara düştüklerinde ise gözlerini kamu kaynaklarına dikiyorlar.

Sayılarla Tata Grup

• Tata Steel, 2022-23 yıllarında 118 milyar sterlin gelir elde eden çok uluslu bir şirket olan TataGroup’un bir parçasıdır.

• Çay, otomobil, IT, tüketici ürünleri, ağır metaller, emlak ve havacılık dahil olmak üzere borsada işlem gören 29 işletmesi bulunmaktadır.

• 26 ülkede üretim yapan TataSteel’in yıllık ham çelik kapasitesi 35 milyon ton, dünya genelinde çalışan sayısı ise 77 bindir.

• Tata Steel, 2007 yılında Port Talbot’taki çelik fabrikalarının önceki sahibi olan Hollandalı çelik üreticisi Corus için açılan ihaleyi kazanarak İngiliz çelik sektörüne girdi.

Dünyanın en zengin 5 insanı servetini ikiye katladı, 5 milyar insan daha da yoksullaştı

0

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın “Eşitsizlik A.Ş.” (InequalityInc) başlıklı 2024 raporu, dünyanın en zengin beş iş insanının servetinin 2020’den beri iki kattan fazla arttığını, dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan yaklaşık 5 milyar en yoksul insanın ise bu süre içinde daha da yoksullaştığını ortaya koydu.

Merkezi İngiltere’de olan Oxfam’ın yayımladığı yıllık rapora göre, küresel şirketlerin ve tekel gücünün yoğunlaşması nedeniyle eşitsizlik derinleşti, en zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale geldi.

Araştırma şirketi WealthX’in verilerine göre, dünyanın en zengin beş iş insanı Elon Musk, Bernard Arnault, JeffBezos, Larry Ellison ve Mark Zuckerberg’in toplam serveti 2020’den bu yana 464 milyar dolar arttı; bu da kişi başına yüzde 114 artış anlamına geliyor. Dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan ve sayıları 4,77 milyarı bulan en yoksul kesimin serveti ise yüzde 0,2 oranında geriledi.

Oxfam raporuna göre, milyarderlerin toplam serveti 2020’ye kıyasla 3,3 trilyon dolar artış gösterdi ve bu servet enflasyondan üç kat hızlı arttı. Mevcut oranlarla, dünya ilk trilyonerini on yıl içinde görecek, yoksulluğun sona ermesi ise 200 yıldan fazla sürecek. Dünyanın en zengin yüzde 1’i tüm küresel finansal varlıkların yüzde 43’üne sahip.

İşçiler 25 günlük ücret kaybına uğradı

Oxfam raporunda, dünyanın en büyük 10 şirketinin 7’sinin üst yöneticisi veya ana hissedarının milyarder olduğu, buna karşılık dünya çapında milyonlarca işçinin yaşam standartlarının gerilediği vurgulandı.

Raporda şu ifadelere yer verildi: “Dünya çapında insanlar genellikle riskli ve güvenli olmayan işlerde, asgari ücret karşılığında daha yoğun, daha uzun çalışıyor. 52 ülkede yaklaşık 800 milyon işçinin reel ortalama maaşı düştü. Bu işçiler son iki yılda toplamda 1,5 trilyon dolar kaybetti; bu her biri için 25 günlük ücret kaybı anlamına geliyor.

 

Britanya’da yoksulluk artıyor: 14,4 milyon kişi yoksulluk sınırı altında yaşıyor

0

Joseph Rowntree Foundation (JRF) adlı kuruluşun son raporuna göre, Britanya’da 14,4 milyon insan yoksulluk içinde yaşıyor. Yoksulluktan kurtulmak son 20 yılda çok daha zorlaştı.

Britanya’da yoksulluk araştırmalarıyla bilinen Joseph Rowntree Foundation (JRF), artan hayat pahalılığı nedeniyle 2021-22’de yoksulluk sınırının altında gelire sahip olanların sayısının bir milyon artarak 14,4 milyona yükseldiğini ortaya koydu. Vakıf, bunların 6 milyonunun ‘derin yoksulluk’ içinde yaşadığını ve yoksulluktan kurtulmaları için gelirlerinin iki katından fazla artması gerektiğini söylüyor.

2024 yılı raporunu yayınlayan kuruluş, yoksulluktan kurtulmanın son 20 yılda önemli ölçüde zorlaştığını ve 2010 yılından bu yana, Muhafazakâr Parti hükümetleri döneminde, yoksullukla mücadelede ilerleme kaydedilmediğini vurguladı.

Raporda, enerji faturaları ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının hızla artmasıyla 2021-22’de Britanya’da nüfusun %22’sinin yoksulluk içinde olduğu; bunun 4,2 milyonu çocuk ve 2,1 milyonu emekli olmak üzere toplam 14,4 milyon kişiye denk geldiği belirtiliyor.

Konut giderlerinden sonra medyan gelirin %60’ının altında gelire sahip bir hanede yaşayan insanlar yoksulluk sınırının altında kabul ediliyor.14 yaşından küçük iki çocuklu bir çift için yoksulluk sınırı 21.900 sterlin olarak kabul edilirken, 14.600 sterlinin altındaki gelir ‘derin yoksulluk’ olarak tanımlanıyor. Rapora göre her 10 çocuktan 3’ü yoksulluk içinde yaşıyor: 2020- 21 döneminde çocukların yüzde 27’si yoksulluk içindeyken, bu oran 2021-22’de yüzde 29’a yükseldi. Tek ebeveynli ailelerde yaşayan çocukların yüzde 44’ü yoksulluk içinde.

Son verilerin analizi, yoksulluk içindeki ortalama bir kişinin, yoksulluk sınırının %29 altında bir gelire sahip olduğunu ve 1990’ların ortalarında %23 olan farkın arttığını gösteriyor. Derin yoksulluk içindeki insanların ortalama geliri ise yoksulluk sınırının %59 altında.

14 yaşın altında iki çocuğu olan yoksul bir ortalama çiftin, yoksulluk sınırına ulaşmak için yılda 6.200 sterlin ek gelire, derin yoksulluk içinde olan bir çiftin ise yoksulluk sınırına ulaşabilmesi için 12.800 sterlin ek gelire ihtiyacı var.

Rapor, yoksulluğun 1980’lerde Margaret Thatcher döneminde hızla arttığını, 1990’ların ortalarında tüm nüfusun yaklaşık dörtte birine ulaştığını ve o zamandan bu yana yüksek seyrettiğini belirtiyor. Bu, Thatcher’ın neoliberal politikaları hayata geçirdiği, özelleştirmeleri hızlandırıp sosyal devleti küçülttüğü döneme denk geliyor. 1997’deTonyBlair’in İşçi Partisi yönetiminin ilk yarısında düşen yoksulluğun 2005’ten sonra tekrar yükselmeye başladığı vurgulanıyor.

Muhafazakârların 2010 yılında yeniden iktidara gelmesinden bu yana yoksulluğun neredeyse hiç değişmediğini belirten rapora göre, o tarihten bu yana her yıl yoksulluk oranı %20 ila %22 arasında seyrediyor. JRF’nin CEO’su Paul Kissack, “Son yirmi yılda yoksulluğun daha da derinleştiğini ve giderek daha fazla ailenin yoksulluk sınırının altına düştüğünü gördük” dedi ve ekledi:

“Gıda bankalarının kullanımındaki artıştan evsiz ailelerin sayısındaki artışa kadar, yoksulluk belirtilerinin etrafımızı sarması şaşırtıcı değil. Bu büyük bir sosyal başarısızlık, hem ahlaki hem de mali bir sorumsuzluktur. NHS gibi kamu hizmetleri üzerindeki baskıları arttırırken, zorluk içinde yaşayanların onuruna hakarettir. Bu değişebilecek ve değişmesi gereken bir durum.”

Raporda, bunun için siyasi partilerin sorunu acilen ele alması gerektiği vurgulanıyor. Ancak iktidarı ve muhalefeti ile bu değişimi sağlayacak siyasi iradenin olmadığı, tercihlerin yoksullar ve emekçiler lehine değil, büyük sermayenin karlarını artırması yönünde kullanıldığı görülüyor. Ayrıca ekonomik veriler de iç açıcı bir tablo sunmuyor: Britanya’nın 2023 yılı büyüme oranının sıfıra yakın olması, bu yıl ise iyimser bir tahminle yüzde 0,9 civarında büyüme kaydetmesi bekleniyor.

 

Uzmanlardan uyarı: Hükümet NHS için acil durum ilan etmeli

Sağlık uzmanları, yetersiz yatırım, personel eksikliği ve yaşlanan nüfusun ihtiyaçları nedeniyle Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin (NHS) ‘varoluşsal tehdit’ altında olduğunu ve hükümetin bu konuda acil durum ilan etmesi gerektiğini söylüyor.

Ülkenin önde gelen doktorları ve NHS yöneticilerinden oluşan bir gruba göre, yıllarca yetersiz yatırım yapılması, ciddi personel açığı ve yaşlanan nüfusun ihtiyaçları nedeniyle NHS “varoluşsal bir tehditle” karşı karşıya. Uzmanlar, rekor sayıda hastanın zamanında kanser tedavisi olamadığını, seçimler sonrası kurulacak hükümetin NHS için acil durum ilan etmesi gerektiğini belirtiyor.

British Medical Journal (BMJ) adlı tıp dergisinin bir araya getirdiği uzmanlardan oluşan komisyonun çağrısı, 2020’den bu yana sadece İngiltere’de (İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda hariç) 222 binden fazla kişinin NHS’in vaat ettiği süre içinde kanser tedavisi kapsamında gerekli ameliyat, kemoterapi veya radyoterapiyi alamadığının tespit edilmesi ardından geldi.

NHS onkologlarından Profesör Pat Price, kanser hastalarını tedavi ettiği 30 yıllık kariyerinde İngiltere’nin “en derin kanser krizi” ile karşı karşıya olduğunu söyledi.

NHS, kanser hastalarının %85’inin ilk tedavilerine GP tarafından acilen sevk edildikten sonraki 62 gün içinde başlanmasını vaat ediyor. Araştırmalar, tedavide her dört haftalık gecikmenin hastalıktan ölme riskinde %10’luk bir artışa yol açabileceğini gösteriyor.

Ancak yapılan analizler, Covid- 19’un başladığı Ocak 2020 ile Kasım 2023 arasında 222 binden fazla kişinin 62 gün içinde tedaviye başlamadığını ortaya koydu. Bu, aynı dönemde tedavi için sevk edilen 671 bin kişinin üçte birine denk geliyor.

BMJ komisyonu, “sağlık hizmetinin krizde olduğu ve çökme noktasına geldiği” vurgusu yaptı ve NHS’in genel vergilerle finanse edilen ücretsiz bir hizmet olarak kalmasını sağlamak için, seçimden sonra göreve gelecek yeni hükümetin radikal bir eylem planı yapması, sağlık ve bakımda acil durum ilan ederek toplumun tüm kesimlerini bu konuda yardımcı olmaya çağırması, “NHS’i yeniden başlatması” gerektiğini kaydetti.

BMJ, “NHS’nin kuruluş ilkeleri bugün de geçerliliğini korumakta ve gelecek için güçlü bir temel oluşturmaktadır” sonucuna vardı. Bu ilkeler, ihtiyacı olan herkesin ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmasını esas alıyor.

Gölge sağlık bakanı İşçi Partili Wes Streeting, “NHS’nin acil bir durumda olduğunu görmemek için Mars’ta yaşıyor olmak gerekir” dedi ve “BMJ, NHS’nin kuruluş ilkelerinin 75 yıl önce olduğu gibi bugün de geçerli olduğunu söylemekte haklıdır. Bu karmaşaya neden olan Muhafazakârların 14 yıllık ihmalidir” değerlendirmesinde bulundu.

NHS’in bu duruma gelmesinde, Muhafazakâr Parti’nin yıllardır sistematik olarak sürdürdüğü kesintiler ve özelleştirme politikaları etkili oldu. 1948 ila 2010 yılları arasında NHS’e ayrılan bütçe her yıl % 3,7 oranında arttırılırken bu oran 2010’dan sonra %1,4’e düşürüldü. Sağlık bütçesinin yanı sıra belediyelerin bütçelerinde yapılan kesintiler ve bakım hizmetlerinin belediyelerin sırtına yıkılması da NHS çalışanlarının üzerindeki yükün artmasına neden oldu.

NHS, 47 bini hemşire olmak üzere 132 binin üzerindeki personel eksikliği ve bütçe açığından dolayı işlemez hale gelmiş durumda. Tedavi için sadece İngiltere’de randevu bekleyenlerin sayısı 7 milyon 750 bin civarında. Ekim 2023 verilerine göre 107 bin hasta tedavilerinin başlaması için 65 haftadan fazla beklemek zorunda kaldı.

 

Öğretmen ve Kamu Sendikalarını bölmeye yönelik bir taktik

Son zamanlarda hükümetler, sendikaların etki ve gücünü kısıtlamak için çeşitli stratejiler kullanmaktadır. Öğretmenler tarafından uygulanan minimum hizmet seviyelerinin dayatılması da bu tür tartışmalı bir adım olarak ortaya çıktı ve eğitim sürekliliği iddiası altında sunuldu. Ancak bu iyimserliğin altında daha kurnaz bir neden yatmaktadır: öğretmen sendikalarının toplu pazarlık gücünü zayıflatmak ve öğretmenlik mesleğinde ayrılık yaratma amacıyla yapılan hesaplı bir çaba. Minimum hizmet seviyelerinin dayatılması, grevler veya protestolar sırasında belirli bir yüzdeye kadar öğretmenlerin okullarda kalması gerektiğini öngörüyor, iddiaya göre eğitim hizmetlerinin kesintisiz devamını garanti etmek amacıyla. Temel hizmetlerin sürdürülmesi fikri takdire şayan olsa da, altında yatan amaç daha çok grevlerin etkisini azaltmak ve öğretmen sendikalarının gücünü zayıflatmak gibi görünmektedir.

Bu önerge, toplu eylemlerin etkinliğini azaltmak için stratejik amaç içeriyor. Hükümet, protesto veya grevler sırasında belirli bir sayıda öğretmenin çalışmaya devam etmesini zorlayarak, bu eylemlerin etkisini azaltmayı ve onları daha az etkili ve rahatsız edici hale getirmeyi amaçlıyor. Sonuç olarak, bu durum sendikanın adil ücretler, iyileştirilmiş çalışma koşulları ve daha iyi eğitim kaynakları için müzakere yapma gücünü zayıflatıyor. Ayrıca, hükümetin bu hareketi öğretmen topluluğu içinde ayrılığı teşvik etmeyi amaçlıyor gibi görünüyor. Eğitimcileri birbirine karşı getirerek – minimum hizmet seviyelerine uyanlar ve grev veya protestolara katılanlar – hükümet mesleğin içinde çatışma yaratıyor. Bu ayrım öğretmenler arasındaki birliği zayıflatıyor, dayanışmalarını erozyona uğratıyor ve hakları için ortak bir ses olma yeteneklerini tehlikeye atıyor.

Dahası, bu bölücü taktik, kontrolü sürdürmek için sıkça kullanılan “ayır ve yönet” stratejisini devam ettiriyor. Hükümet, minimum hizmet seviyelerine uyan öğretmenler ile sendika liderliğindeki eylemlere katılanlar arasında bir ayrım oluşturarak, etkili toplu pazarlık için gereken dayanışmayı stratejik olarak zayıflatıyor.

Eleştirmenler, hükümetin öğretmenlerin toplu pazarlık gücünü zayıflatan önergeler yerine yapıcı diyalog ve müzakere içine girmesi gerektiğini savunuyorlar. Yetkililer ve öğretmen sendikaları arasındaki saygılı iletişim ve işbirliği, eğitimcilerin endişelerini ele alırken eğitimin sürekliliğini sağlayacak karşılıklı faydalı çözümlere yol açabilir. Minimum hizmet seviyelerinin dayatılmasının, sadece grevler veya protestolar sırasında eğitim sürekliliğini sağlamaktan öte, hükümetin sendika gücünü zayıflatma ve öğretmenlik mesleği üzerinde kontrol kurma kasıtlı bir girişimi olduğunu kabul etmek son derece önemlidir. Öğretmenlerin birlikte daha iyi çalışma koşulları ve öğrenciler için kaliteli eğitim için çaba gösterdiği kolektif sesin önünde bir engel olarak, bu önerge, öğretmenler arasındaki dayanışmayı zayıflatıyor. Sonuç olarak, hükümetin minimum hizmet seviyelerini dayatması, öğretmen sendikalarının etkisini azaltma ve öğretmenlik mesleği içindeki birliği zayıflatma amacı taşıyan açık bir girişimdir. Ayrılık yaratmaktan ziyade, politika yapıcılar öğretmenlerle anlamlı diyalog ve işbirliğini önceliği olarak görmeli ve öğretmen çalışma gücünün haklarını ve itibarını koruyarak onların meşru endişelerini ele almalıdır. Buna karşı başta öğretmenler sendikası olmak üzere, tüm kamu emekçi sendikalarının ortak bir karar ve mücadele programı çıkarması önemli olacaktır. Aksi takdirde hükümetin “ayır ve yönet” amacı örgütlü bir çalışma yapmasında önemli olacaktır.

 

Hükümetin Sonbahar Bütçesi: Paçavralarla Göz Boyama

0

Geride bıraktığımız ayın önemli gelişmelerinden biri açıklanan sonbahar kamu bütçesiydi. Nisan’da başlayan her mali yıl ortasında yapılan açıklamaların bu yılki versiyonu azgın bir hak saldırısı ve kesinti programı izlenimi vermekten çok, kamuoyunda tartışılması yoğunlaşan yaklaşan seçimleri gözeterek yapılan bir kamu bütçesi planı oldu. 22 Kasım’da parlamentoda yaptığı açıklamayla bütçeyi ayrıntılandıran maliye bakanı Jeremy Hunt, sözlerine “enerji faturalarında ailelere destek olduk, borçlanmayı düşürdük ve enflasyonu yarıya indirdik” dönemsel nakaratıyla başladı.

Açıklamasının başlangıcında ayrıca hükümet olarak hedeflerinin büyük devlet harcamalarından ve yüksek vergilerden kaçınmak ve yerine “sıkı çalışmayı mükâfatlandırmak” olduğunu da vurguladı. Muhalefete yönelikmiş gibi görünse de bu dönemde yükselen halk tepkisine yaklaşımını örnekleyerek Hunt, greve çıkan emekçilere ve sendikalara “ücret artışı” vermedikleriyle övündü: daha şimdiden sulandırılmaya başlayan muhalefetin “yeşil refah planı”nı eleştirerek, £28 milyar borç peşine düşmeyeceklerini ve doğal gaz ve petrol arayışlarına son vermeyeceklerini söyledi.

Hunt, önümüzdeki dönem halka yönelik kamu hizmet ve haklarına dair hükümet bütçe planlarını açıklamaya geçmeden önce, İsrail’deki gelişmelerle ilgili olarak dayanışma
mesajları gönderdi ve Yahudilere karşı ırkçılıkla mücadele için £7 milyon ayrıldığını açıkladı. Daha sonra da üç bölüme ayrıldığını söylediği bütçeyi açıkladı: ekonomik
öncelikler, büyümeye dair alınan önlemler ve çalışmanın doğru biçimde ödüllendirilmesi.

Enflasyon, Sosyal Yardımlar ve Emeklilik

Hunt, açıklamalarını ekonomik gidişatın olabildiğince iyi gittiği ve partisinin bundan bizzat sorumlu olduğu havası yaratmaya çalışarak açtı. Başbakan’ın hedeflerinden olan enflasyonun yarıya indirilmesi, ekonomik büyümenin hızlandırılması ve kamu borcunun düşürülmesine yönelik önemli ilerlemeler kaydettiklerini vurguladı. Enflasyonu %11.1’den %4.6’ya düşürdüklerini söyledi.

Pandemi ve uluslararası enerji piyasalarındaki çalkantılı durumu gerekçe göstererek enflasyonun tırmanmasında önceki Muhafazakâr hükümet politikalarının sorumluluğunu göz ardı ederken, şimdi ise düşüşüyle övünen Hunt’ın ‘iyimser’ tahminlerine Office for Budget Responsibility (OBR) verileri kaynak olarak gösterildi: enflasyonun 2024sonuna doğru %2.8’a düşmesi beklenirken, Merkez Bankası hedefi olan %2 dolaylarına ancak 2025 ortalarında düşeceğini kaydetti. OBR’a göre bu da faiz oranlarının 2028’e kadar %4 dolaylarında seyretmesine neden olacak. Ama bu geçen bahar konuyla ilgili yapılan %3 tahmininden yüksek.

Bu örnekte de görüldüğü gibi, OBR ve Hunt’ın bu tahminlerinin tahminler arasında birer tahmin oldukları göz önünde bulundurularak bir yana bırakıldıklarında, gidişatın hiç de iddia edildiği gibi olmadığını aynı zamanda duruma yönelik Hunt’ın kendisinin açıkladığı destek paketi de gösterdi. İçerisinde Universal Credit olmak üzere sosyal yardımların tümünün, bu Eylül enflasyon oranı olan %6.7 oranında, Nisan 2024’den itibaren artacağı; ve yine kira nedeniyle yoksulluk çeken kesimlere yönelik, belediyelerin idare ettiği yerel konut yardımlarının yükseleceği konuyla ilgili açıklamalardandı. Bunun bazı haneler açısından yılda ekstra £800 konut sosyal yardımı anlamına geldiğini de ihsan etti Hunt.

Güç kaybederek iktidara tutunmaya çalışan hükümet partisinin halk içindeki desteğini planladığı bir seçim öncesi tazelemeye yönelik söylem diğer açıklamalarda da sürdü. Tütün fiyatlarında planlanan artışa rağmen pub’larda satılan alkol vergilerinin aynı seviyede devam etmesi açıklaması bu tür popülist bir açıklamaydı. Hunt, yine halkın sorunlarına duyarlılık kılığına sokulan sosyal yardımlardaki artışın enflasyonla orantılı olduğu görüşünü, emeklilik fonları açısından da vurguladı ve %8.5 dolayında artış olacağını duyurdu Sosyal yardım alanların 18 ay içerisinde iş bulmadıkları takdirde staj almaya zorunlu bırakılacakları da yine açıklanan önlemlerdendi.

Ücretler, Çalışma ve Ekonomik Gidişat

Hunt önceden de duyurulduğu gibi “ulusal yaşam ücreti”nin önümüzdeki Nisan’dan itibaren saatte £11.44’e çıkacağını ve bu uygulamanın 21 yaşında olanları da içereceğini yineledi. Ücretlerle ilgili vergilerle ilgili olarak da çalışanların sosyal sigorta katkılarını %12’den %10’a indirdiğini, ortalama ücret alanlar için bunun yılda £ 450 civarında bir tasarruf olacağını da sözlerine ekledi. 28 milyon çalışanı ilgilendiren bu indirim 6 Ocak 2024’den itibaren yürürlüğe girecek.

Hunt’ın Muhafazakâr iktidarı icraatı olarak lanse etmeye çalıştığı sözde ekonomik ilerleme ve başarıların işçi ve emekçiler açısından sonuç ve yansımaları bunlarla sınırlı olmaktan kurtulamadı. Konuyla ilgili olarak Hunt’ın yaptığı iyimser ekonomik büyüme ve gidişat tahminleri kadar bütçe önlemlerinin kamu hizmetleri harcamalarında £19 milyar kesinti anlamına geldiğini söyleyen OBR tahminleri de bunu yeterince özetliyor. Başarıların tablosu olarak Hunt ulusal borcun dönem sonunda GSMH’nın %94’ü olacağını da açıkladı. OBR tahminlerine göre bütçe açığı GSMH’nın %4.5’i dolayında; geçen Mart OBR bunun %5.1 ya da £132 milyar olduğunu ve durumun önümüzdeki beş yıl içerisinde değişmeyeceğini tahmin ettiğini açıklamıştı. Bu anlamda hükümetin ekonomik gidişat konusundaki tahminlerine ve harcamayı nasıl sermayeden yana kullanacağına kısaca bakmak da gerekiyor.

Bakan Hunt, OBR verilerinin ekonominin bu yıl %0.6, gelecek yıl ise %0.7 büyüyeceğini ve bunun ekonomiyi pandemi öncesinden %1.8 büyüteceğini söyledi. Son tahminlere göre de GSMH 2025’te %1.4, 2026’da %1.9, 2027’de %2 ve 2028’de %1.7 büyüyecek. Mart’ta OBR bu yıl ekonominin %0.2 dolayında küçülmeden sonra 2024’de %1.8, 2025’te %2.5 ve 2026’da %2.1 oranında büyüyeceğini tahmin etmişti. Önceden de belirtildiği gibi bu tahminlerin öznel doğası bir yana Hunt’ın da belirttiği, Britanya ekonomisinin bu tablosunun G7 ülkeleri arasında bir istisna olması, konuyla ilgili lanse edilen iyimserliğin ne kadar samimi olduğunu gösteriyor. Kaldı ki Hunt’ın nakarat haline getirdiği bütçeyi oluşturan 110 önlemle de, ekonomik durumun üstesinden gelmenin yolu olarak da seçimin işletmelere yatırımların artırılması lehine yapılmış olması da yine aynı şey.

Hunt bu bütçede daha fazla çalışma, ‘üretkenliği artırma’, enflasyonu gelecek yıl düşürmek ve GSMH’yı artırmak üzere sermayedarlara da şunları sundu: işletmelerde bilgisayar ve makine giderlerinin vergiden muaf tutulmasının kalıcılaşması, GSMH’nın %1’i oranında işletmelere yatırımlar yapılması, kendi işyeri olanların (self-employed) vergilerinin azaltılması, ve konaklama, perakende ve eğlence sektörlerinde toplam £4.3 milyar tasarrufa yol açacak business-rate kesintileri… Hunt aynı zamanda imalat sanayine £4.5 milyar yatırım yapılacağını, Britanya’ya yapılan dış yatırımlarla ilgili düzenlemelere gideceklerini, Wrexham, Manchester yanında doğu ve batı Midlands’ta “yatırım bölgeleri” kurulacağını da açıkladı.

Nazım’ın yeni yıl mesajı

Yeni yıl sanki yeni bir defter sayfası izlenimi uyandırsa da hayatımızın kesintisiz akışı içinde bir noktadan ibaret.

Bu yanılsamaya kanmadan yeni yıla devreden küresel sorunlara kısaca göz atalım:

İsrail saldırılarında Gazze’de yaşamını yitirenlerin sayısının 20 bini bulması vicdanları yaraladı. Yeni yılda bölgedeki ateşin yanmayı sürdüreceğini öngörebiliriz.

Ukrayna-Rusya savaşı ikinci yılını doldurdu. Küresel petrol fiyatları ve enflasyonu yükselten bu savaş Rusya’ya ambargoyla küresel etkisini artıracağa benziyor.

Küresel enflasyonun artma eğilimi devam ederse kazançların lağıma akması da sürecek. Enflasyonla mücadeledeki faiz artırımı yine sabit gelirlileri vuracak.

Piyasalardaki puslu havayı seven spekülatörler yine küçük yatırımcıları kolayca silkeleyecek. Emekçilerin pastadan alacakları pay daha da küçülebilir.

Covid’lerden tam kurtulduk derken yine başta Dünya Sağlık Örgütü yetkili kurumlardan peşi sıra yeni salgın uyarıları gelmeye başladı.

Çin demişken bu yıl Çinli lider Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşme iki ülkenin arasını yumuşatmış görünse de Çin’in Tayvan’ı işgal etme olasılığı sürüyor. Çin’in büyüyen ekonomisiyle Ortadoğu’dan Afrika’ya ağırlığını koymaya başlaması ABD ve Batı’yı kaygılandırdığı da bir gerçek.

Yeni yıla seçimler de damga vuracak. 2024 ABD Başkanlık Seçimleri’nde eski başkan Donald Trump anketlere göre görevdeki Başkan Joe Biden’ın önünde. Trump’un seçilmesi kötünün kötüsü mü olacak, yoksa eğlenceli mi, göreceğiz. Ayrıca küresel yoksullukla boğuşan Hindistan, Pakistan, Brezilya, Endonezya, Meksika ve Bangladeş’deki seçimler de dünyanın makus talihini etkiyecek türden.

Yeni yılda en çok konuşulacak konulardan biri de “yapay zekâ”. Yapay zekânın olumlu yönlerini ele alan “Artık yapay zekâ ile göğüs kanseri erken teşhis edilebilecek” gibi haberleri okumuş olmalısınız. Dünyanın sorunu “üretim araçlarını elinde bulunduranlarla, bütün değerleri yaratan emekçiler” arasındaki çelişme değil mi? Egemen sınıflar haliyle yapay zekayı da kendi sınıf çıkarları için kullanacak.

İklim krizine (atmosferin ısınması) karşı yapılan zirveler gösterdi ki hepsi göstermelik. Hâlâ ABD’de böyle bir sorun olmadığı tartışılıyor. Öte yandan ABD kökenli araştırmacılar, son 500 yılda 73 türün yok olduğunu belirledi.

Bütün bunlar gösteriyor ki iyi niyetli yeni yıl dileklerinin ötesinde birlik, dayanışma ve örgütlü mücadeleye her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Nazım’ın bir tarih evvelinden “Hürriyet Kavgası” şiirinde dediği gibi: “Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar / Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır / Safları sıklaştırın çocuklar / Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

 

Ayın Artizi: Cehalet tellalı Piers Morgan şeyhimiz

0

Aslında herşey gözümüzün önünde ama onu anlamaya gelmemiz gerekiyor, anlaşılacağı koşulların ortaya çıkması, anlaşılması gerekenin başka şeyler değil de o olduğunun belirginleşmesi.

Oflaysınsta olup bitenler, içeriye girip çıkan belirsizken artiz diye düşündüklerimizin hiç öyle uzaklarda olmadığını, böyle birini örnek gösterirken, aslında milletin görebileceği, görmeye hazır olanları artiz gösterdiğimi düşündüm ben bu ay, yıl değişirken. Nedeni de artan enerji faturalarının ya da Filistin’de süren vahşetin bana ibret olup, bunları yazmayacaksın da, artizlikleri ortaya koymayacaksın da daha ne yapacaksın felan dedirtmesi değildi. Bilemediniz Saudilerin Fener-Gassaray maçını yalan etmeleri ya da Fatih Terim’i Yunanistan’a kaybetmemiz de değildi. Daha çok hava diğer kışlardan daha ılıman olsa da pahalılıktan satamadığımız alkol ve düşen kar oranları felan da yine değildi. Ya da kaçırdığımı kaşınkari offerları, bilemediniz gittiğim düğünlerin travması da etken teşkil etmedi.

Ama artizler hakkında bunları düşünmemde daha çok böyle sabah telaşı bitip de sinek olsaydı avlayacağımız sakin gündüz saatlerinde, olaysız ıssız vakitlerde boş boş dışarıyı seyretme, sokaktan geçen herkesle paylaştığımdan emin olduğum belirsiz bir sıkıntının, sanki birşeyler olacakmış gibi olup sonra olmamasının etkili olduğunu söylemek doğru olur. Bir de böyle vakitlerde sıkıntıdan okuduğum gazeteler, izlediğim Youtube videoları, müşterilerle girdiğim çapı düşük toplumsal-siyasal muhabbetler de etkili oldu, çünkü böyle bir kafa, o anlara sızan bir artiz türünü de tetkik ve tespit etmeye yolaçmanın üstünden bahsettiğim artizlerin tanıyabileceğinizi düşündüğüm kişilerden oluştuğunu fark ettirdi. Düşüncelerimi de yaşam tekdüze anlarının toplamıdır formulasyonundan ileri götürmek zorundaydım anlayacağınız.

Yani yaşamın en sessiz anlarına sızan türleriyle tam anaakımdan artizler, ve boyut ve çap açısından da o biçim: yerelde belirgin genel artizler. Sadece ekranlara değil YouTube gibi yeni ekranlara beliren eski mantıkla yeni artizler. Ve sahnede Piers Morgan dallaması. 1965 doğumlu ve hala yaşıyor; medya yüzü, tanınmış sima, 80 sonlarında Sun, 94’de News of the World, sonra da Thatcher hayranı olsa da Mirror gibi bulvar gazetelerinde jurnalcilik ve editörlük; 2006’da Mirror’dan atılma, sonra medya piyasası zamparalığı, şu kanal bu programda çıkmalar, 2016’da ise gericilik ve nefret şampiyonu Mail gazetesinin Amerika operasyonunu yürütmeler. Yanılmıyorsam Britain ve America Got Talent programlarının yanında, ITV’de 2009 ile 2020 sürekli çalıştı, burda popüler Good Morning Programını ve CNN’de kendi adıyla programlar sundu. 2022’den itibaren de Sun ve diğer bulvar garibesi gazetelerle sahip olan Murdoch emmisinin TalkTV’sinde Piers Morgan Uncensored programı sunuculuğu. Ama bundan kerli, İngilizce bilip de haber programlarına veya sitelerine bakıyorsanız karşınıza çıkmaması imkansız, her dem algoritma favorisi, havadis tellalı Piers alpimiz.

Alp çünkü artizimizin artizliğinin stili öyle, dayı, emmi, panpaya uymuyor, çünkü elle tutulur bir medeni saygınlığının mevcut olduğu şüpheliyken, saldırganlığı daimi belirgin yeni tür gerçeklik tellalı ve ne olduğu belli olmasa da bir davanın neferi gibi görünüyor eleman. Programlarında, yazılarında ve görüşmelerinde, yukarda bilerek adındaki Uncensored tabirini belirttiğim program adında olduğu gibi, güya gerçek ve doğrular adına, açık sözlü ve cesur gazeteci/yayıncı geçinen ama aslında her ve ilk gördüğünü gerçek sanarak ağzını açıp gözünü yumarak bodoslama herkesle kavgaya tutuşan bir zorba; külhanbeyinin İngiltere’de doğup takım elbise giyip televizyonda görünen ve YouTube’un kendisine daha da para getireceğini seçmiş versiyonu, provakatör ve şarlatan Piers şeyhimiz, pirimiz.

Öyle sadece yaşamın önemi bugünlerde seçilen bir yerlerine sızması, geçmişte News of the World ve diğer paçavra bulvar gazetelerinin milleti telefondan dinleme skandallarında adı geçme, buyrun işte komedyenlerle kavga etme, Kraliyet ailesi adına onların yapamadıkları ırkçılığı küçük gelinleri Meghan’a yapma falan da değil artiz seçilmesinin nedenleri. Ya da programlarında işi yokmuş gibi feministlere, ırkçılık karşıtlarına, solcu dediği salak liberallere saldırması, hadi bilemedin batının ve batılı olsa da solculara karşı olması gibi şeyler üzerinden program yapması falan da değil. Evet son dönemlerde, İsrail’in en son ve en vahşi katliamının sözcülüğünü yaparak her röportaj yaptığına istisnasız ilk sorduğu “Hamas’ı lanetliyor musunuz” sorusunda beliren yaklaşım ve provakasyonlarının serpilip sürmesi de değil. Bilemediniz internetin yükseldiği dönemin gericilik ve faşizmin yükseldiği dönemle çakışmasının bir ürünü olarak ortaya çıkan kendisi gibi “yeni” tür provakatörler olan Amerika’da Ben Shapiro, Fox televizyonunda çalışmış Tucker Carlson, Trump danışmanı darbeci Breitbart News editörü Steve Banon ya da İngiltere’de başka görüğnümüyle para-araba delisi Andrew Tate gibi yeni şarlatanları özetlemesi de o kadar değil Morgan pirimiz artizliğinin ayrım ve önemi.

Daha çok, Morgan pirimiz de bu diğer yeni şarlatan örnekleri gibi daha bilinçli bir tür artizlik yürütmekle ayrılıyorlar, aktüel önemleri bundan. Tayyip’te bile içkin cehalet tellalığı ve bu konudaki cesaretinin yanında bunu en başta gösteren dikkat edilirse meslek olarak yürüttüğü şeyin başkalarına karşı olmaktan başka bir içeriğinin olmaması. En kötü örnekleri seçerek ilericilik, toplucumluk, barış karşıtlığı: küçük gelin tartışmaları yüzünden ırkçılığa karşı çıkıştan onca yıl ekmek yedi şeyhimiz. Morgan pirimizin bilinçli tür artizliğinin başka bir öğesi de yürütülen artizliğin başkalarının, gericiliğin, faşizmin, emperyalizmin hizmetinde kölece gururla yürütülen bir artizlik olması. Eskiden bir gelişme olur olmaz solcuların tavrı tahmin edilirdi, şimdi Morgan gibi yargı dağıtıcılarının devlet ve batı emperyalizmi yanlısı tavırları. Aha bakın amcasının oğlu olacağını düşüneceğiz Romanya’da fuhuş ve para aklamadan yargılanan ve heralde aynı nedenle de orda yaşayan Andrew Tate de gençlere nasıl paranın hizmetinde yaşam geçirilir diye ders satıp köşe dönüyor. Özelliklerinin bu elemesinin de gösterdiği, Morgan türü artizliğin, kendisininkinden büyük olduğu kabul edilen artizlikler bilinerek sürdürülen bir türü olması ve birilerinin hizmetinde olduğunu bildiği için, yaptığının da yalan olduğunu da bilen bir artizlik olduğu; ya da daha kötüsü, kölesi oldukları için, sonucu mantık ve anlamdan daha da yoksun bir dünya yaratmaya katkı sunmayı meslek edinen bir tür olması.

Yılı iyi elemeler efendim.

 

Sağlıkta neler oldu?

Doktorlardan uyarı: Hapşırığınızı tutmayın

İskoçya’da bir adamın hapşırığını tutmaya çalışırken boğazında bir yırtık oluşması üzerine doktorlar uyarıda bulundu.

30’lu yaşlardaki hasta, hapşırığını bastırmak için burnunu sıkıp ağzını kapattıktan sonra şiddetli ağrılar içinde Dundee’deki bir hastaneye götürüldü. Yapılan taramalarda hastanın nefes borusunda 2 milimetrelik bir yırtık olduğu görüldü.

Dundee Üniversitesi sağlık görevlileri, hapşırma sırasında ağız ve burunun kapatılması halinde, üst solunum yollarındaki basıncın artması nedeniyle kulak zarı yırtılması, anevrizma (kan damarlarının duvarındaki zayıflama sonucu balon gibi genişlemesi) ve hatta kaburga kırılması gibi yaralanmalara yol açabileceği uyarısında bulundu.

RSV aşısı, bebeklerin hastaneye yatışını ‘yüzde 80’den fazla azaltıyor’

Üç ülkede yapılan araştırmaya göre, yaygın ve tehlikeli kış virüsü olan RSV’ye (Respiratuar Sinsisyal Virüs) karşı bebekleri korumak için geliştirilen antikor, hastane yatışlarını yüzde 80’den fazla azaltıyor.

Son yıllarda giderek daha sık görülen RSV, grip ve soğuk algınlığına benzer belirtiler gösteriyor. Virüs, özellikle bebekler ve yaşlılarda yaşamı tehdit eden solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Her yıl 30 bine yakın beş yaş altı çocuklar, RSV nedeniyle hastaneye başvuruyor. Ortalama olarak 30 çocuk bu nedenle hayatını kaybediyor.

İngiltere, Almanya ve Fransa’da yapılan araştırmada 8000 bebek tarandı. En büyüğü 12 aylık olan bu bebeklere tek doz halinde nirsevimab aşısı uygulandı. New England tıp dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, RSV nedenli hastaneye yatış oranı bu sayede yüzde 83 oranında azaldı. Solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle yatışlar ise yüzde 58 oranında düştü.

DSÖ: Yeni Covid varyantı JN.1 dünya çapında hızla yayılıyor

Dünya Sağlık Örgütü, koronavirüsün bir alt varyantı olan JN.1’i, birçok ülkede hızla yayılması nedeniyle “dikkate alınması gereken varyant” kategorisine aldı. Covid varyantı Omicron’un alt varyantı JN.1, nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alan Hindistan, Çin ve ABD’de de görüldü. ABD’de bu varyant mevcut Covid vakalarının yarıya yakınında tespit edildi.

DSÖ yetkilileri, kamu sağlığı için riskin şu anda düşük olduğunu ve mevcut aşıların koruma sağlamaya devam ettiğini söylüyor. Ancak yetkililer bu kış, Covid vakalarının ve diğer enfeksiyonların artabileceği uyarısında bulunuyor.

Hamilelikte şiddetli bulantı ve kusmaların nedeni bir hormon

Bilim insanları, hamilelikte bazı kadınların yaşadığı şiddetli bulantı ve kusmanın, bebeklerin ürettiği “Hyperemesis Gravidarum” (HG) hormonundan kaynaklandığını tespit etti.

Bu keşif, rahatsızlığın tedavisi için önemli bir adım olarak görülüyor. Cambridge Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, hamilelik sırasında, büyüme farklılaşma faktörü 15 adı verilen GDF15 hormonu almak, bu rahatsızlığın tedavisinde yeni bir yöntemi olabilir.