13.6 C
Los Angeles
Perşembe, Nisan 24, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 42

İngiltere’de polisin yetkilerini artıran yasa protesto edildi

0

Londra’da monarşi karşıtı Republic grubu, fosil yakıt aleyhtarı eylemleriyle tanınan Just Stop Oil, İngiltere’de Romanların ve İrlandalı göçerlerin haklarını savunan Roman ve Göçerler Ligi Organizasyonu gibi gruplar, polise daha katı adımlar atma yetkisi veren Kamu Düzeni Yasası’nı protesto etti.

İngiltere’de polise daha fazla arama, durdurma ve eylemlerde asayişi sağlamaya yönelik daha katı adımlar atma yetkisi veren Kamu Düzeni Yasası’na karşı yürüyüş yapıldı.

Başkent Londra’daki Parlamento Meydanı’nda toplanan monarşi karşıtı Republic grubu, fosil yakıt aleyhtarı eylemleriyle tanınan Just Stop Oil, İngiltere’de Romanların ve İrlandalı göçerlerin haklarını savunan Roman ve Göçerler Ligi Organizasyonu gibi gruplar, polise daha katı adımlar atma yetkisi veren Kamu Düzeni Yasası’nı protesto etti.

Republic grubu lideri Graham Smith, yaptığı konuşmada Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninin gerçekleştirildiği 6 Mayıs’ta 16 saat gözaltında tutulduğunu söyledi.

Tüm insan hakları gruplarının yasaya karşı çıkması gerektiğini belirten Smith, “Bizim protesto hakkımız engellendi. Protesto özgürlüğümüz polisin iznine bağlı. Bu, utanç verici bir durum, tüm yasa utanç verici.” dedi.

Gözaltıları yapan polislerin utanç duyması gerektiğini söyleyen Smith, “Polisler de görevini yapıyor ve bu durumu kabul etmeyenler var ancak azınlıktalar.” diye konuştu.

Smith, monarşinin de demokratik olmayan bir kurum olduğunu ifade ederek, “O gün kral adına hareket edenlerce, onun çeyrek milyar sterlinlik taç giymesi rahat yapılsın diye gözaltına alındık. Özgürlükleri ve yasaları koruyamayacaksa monarşinin ve devlet başkanının anlamı nedir?” ifadelerini kullandı.

Just Stop Oil grubu adına konuşan Kush Naker da parlamentonun ifade özgürlüğünün yanında olmadığını belirterek, “Bugün demokrasimiz tehdit altında olduğu için buradayız. Taç giyme töreninin olduğu gün, 19’u Just Stop Oil’den 52 kişi gözaltına alındı. Silahımız yoktu, neyi protesto ettiğimizi pankartlarımıza ve tişörtlerimize yazmıştık. Parlamentoda komisyonun polisi bu gözaltılardan dolayı sorumlu tutup tutmayacağını göreceğiz.” şeklinde konuştu.

Naker, polisin ifade özgürlüğü, protesto ve toplanma özgürlüğü gibi temel insan haklarını ihlal ettiğini öne sürerek, “6 Mayıs’ta barışçıl eylemleri suçmuş gibi gösterilerek gözaltına alındık ve protesto etme özgürlüğümüz elimizden alındı.” dedi.

Konuşmaların ardından meydanda toplanan protestocular, Başbakanlık Ofisi 10 Numara’nın bulunduğu Downing Sokağı’na yürüdü.

Roman ve Göçerler Ligi Organizasyonu, yaşadıkları hak ihlalleri ve sebepsiz gözaltıları protesto etmek için sokağın girişine üzerinde “Bugün ayrımcılığı göm!” yazılı tabut koydu.

Organizasyon temsilcileri, aynı zamanda Başbakan Rishi Sunak’ın resmi konutu olan 10 Numara’nın posta kutusuna yaşadıkları hak ihlallerini anlatan mektup bıraktı.

Protestoları denetlemek için çıkartılan yasalar taç giyme töreniyle uygulanmaya başlandı

Protestoların neden olduğu aksaklıkları sınırlamayı amaçlayan Kamu Düzeni Yasası’, Kraliyet onayını 2 Mayıs 2023’te aldı. Parlamento, öncekilerde olduğu gibi bu yasanın da Birleşik Krallık yasaları ve İnsan Hakları ile uyumlu olup olmadığını umursamayarak hayata geçirdi.

Polis sadece dört gün önce aldığı yetkiyle protesto hakkına acımasızca saldırdı. ‘Kraliyet karşıtı altı protestocu’ taç giyme töreni başlamadan saatler önce tutuklandı. Bu tutuklama, protestoları suç sayan yeni yasaların ciddiyetini ve kapsamının ne kadar geniş olduğunu göstermiş oldu.

2022’de yürürlüğe giren Polis, Suç ve Ceza Yasası ile uygulamaya konan kısıtlama, yetki ve keyfilikler Kamu Düzeni Yasası ile daha da genişletilmiş oldu.

Yeni yasa ile birlikte;

  • Karayolları ve demiryolları dahil “önemli ulusal altyapı”ların aksamasına neden olan protestocular 12 ay hapis cezasına çarptırılabilir.
  • “Kilitleme” olarak bilinen bir taktikle, kendisini bir nesneye veya binaya sabitleyenler altı ay hapis cezasına çarptırılabilir.
  • Protestocuların “ciddi aksama” eylemleri – yani insanların günlük faaliyetlerine devam etmelerini engelleyen gösteriler – gerçekleştirmeleri yasaklandı.
  • Protesto amaçlı tünel kazmak üç yıla kadar hapis ile cezalandırılabilir.
  • Süper yapıştırıcı ve asma kilit taşıdığından şüphelenilenlerin üstleri polis tarafından aranabilir.

Polisin yeni yetkilerinden kaynaklı keyfi uygulamaları taç giyme töreninde zirve yaptı

Kralın taç giydiği gün polis kendilerine verilen tam yetkiyi kullanarak, gerekçe ve delil olmadan Cumhuriyeti savunan altı protestocuyu tedbir amaçlı tutukladı. Düşüncelerini özgürce ifade edebilmek için “Kralım değil” yazan pankartları taşıyan dokuz kişiyi ise kuşatmaya aldı. Bu dokuz kişi tören alayının bulundukları noktadan geçtiği anda ise aranma bahanesi ile sürüklenerek götürüldüler. Protestocular ancak televizyon kameraları hareket ettikten sonra serbest bırakıldı.

Hızını alamayan polis kral yanlısı bir sivili de tutukladı. Onun “suçu” ise kalabalığın içinde Just Stop Oil tişörtleri giyenlerin yanında durmaktı! Belki de en şok edici olan uygulama ise Westminster Belediyesi için gönüllü çalışan 3 kişinin elleri kelepçelenerek gözaltına alınmaları ve on dört saat boyunca karakolda tutulmaları oldu. Metropolitan polisinin de bir parçası olduğu proje kapsamında Soho bölgesinde kadınları tecavüz ve cinsel istismara karşı bilgilendirmek için bildiri dağıtan gönüllüler geçeyi karakolda geçirmek zorunda kaldı.

Gözaltına alınan aktivistlerin ortalığı karıştırmak niyetinde olduklarına dair hiçbir kanıt olmadığını kabul eden Metropolitan Polis Şefi Sir Mark Rowley tutuklamalardan duyduğu “pişmanlığı”, “talihsizlik” olarak nitelendirirse de tutuklamayı gerçekleştiren polisleri savunmaya devam etti. İnanması güç olsa da protestocuları tehdit eden, tutuklayan, onları kameranın görüş alanından uzaklaştıran polis, “protestoyu engelleme amaçlarının olmadığını” iddia ediyor.

En son mevzuatta daha da ileri gidilerek, polisin durdurma ve arama yetkisi protestolarda şüphe duymadan durdurma ve aramayı içerecek şekilde genişletildi. Bisiklet kilitleri, yapıştırıcı veya pankartları bağlayan ipler gibi günlük nesneler suç teşkil eden öğeler arasına alındı. Polis bir kişinin yasaklanmış bir nesne taşıdığından şüphelenirse protestoya katılan herkes aranabilir. Polislere direnen herkes 51 hafta hapis cezasına çarptırılabilir.

Muhafazakar Parti demokratik hak ve özgürlüklere saldırıda ısrar ediyor.

Muhafazakar milletvekili David Davis, yasanın İçişleri Denetleme Komitesi tarafından incelenmesi çağrısında bulunmasına rağmen Başbakan Rishi Sunak’ı ikna edemedi. Davis,

Katıldığı Today programında yasayı ” çok kaba ve çok geniş tanımlanmış çok fazla unsuru var. Kimse bir gününün mahvolmasını istemez, ancak pankart asma hakkı İngiliz demokrasisinde neredeyse mutlaktır.” sözleri ile eleştirdi. Eski kabine bakanı David Davis, Kamu Düzeni Yasa Tasarısı’ndaki değişikliklere karşı oy kullanan tek Muhafazakâr milletvekili oldu. Yasaya bir eleştiride Manchester Büyük Şehir Belediyesi’nin eski polis şefi Sir Peter’dan geldi. Peter, ‘zavallı polisler çıkarılan yasayı anlamakta zorlanıyor’ ifadesi ile bu kadar yetkiye polisin bile karşı çıktığını itiraf etmiş oldu.

Protesto hakkı olmadan, insan hakları ve demokrasi ne korunabilir ne de yeni kazanımlar elde edilebilir. Dünya tarihinin büyük hareketlerinin çoğu protestolar ile gerçekleştirildi ve bir bütün olarak insanlığa fayda sağladı. Süfrajetler, sivil haklar hareketi, Hindistan’ın bağımsızlığı, Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığının son bulması, Onur Yürüyüşleri ve niceleri protestolar sayesinde kazanıldı.

Ayrımcılığa maruz kalanlar ve toplumun en duyarlı kesimleri protestoların merkezinde yer almakta ve bu nedenle polisin şiddetine, yeni çıkartılan yasa ve düzenlemelerin yaptırımlarına en çok onlar maruz kalmakta. Kuşkusuz barışçıl protesto hakkı, insan hak ve özgürlüklerinin temeli ve güvencesidir. Protesto hakkının Birleşik Krallık’taki tarihi uzun, güçlü ve onurludur. Belki de bu kazanımlarından dolayı, muhafazakarların demokratik hak ve özgürlüklerimize karşı saldırılarını zirveye çıkardıkları günümüzde protesto hakkı ciddi anlamda tehdit altında. Muhafazakâr Hükümetin bu saldırılarına karşı yerli ve göçmen emekçiler olarak ancak bir arada durarak karşı koyabilir, daha adil ve eşit bir dünya mücadelesini birlikte verebiliriz.

 

İngilizlerin yüzde 48’i tanrıya inanmıyor

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre İngilizlerin yüzde 48’i tanrıya, yüzde 55’i cennete, yüzde 69’u ise cehenneme inanmıyor. Araştırmaya göre ayrıca İngilizlerin yüzde 82’si başka dinden insanlara güveniyor.

King’s College London Politika Enstitüsü, Mart-Eylül 2022 tarihleri arasında İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da 18 yaş üstü 3 bin 56 kişiyle yaptığı anket sonucunda elde edilen verilere dayanan “İnanç, iman ve din: Birleşik Krallık’ta değişen davranışlar” başlıklı raporunu açıkladı. Rapora göre ankete katılan kişilerin yüzde 50’si tanrıya inandığını belirtirken yüzde 48’i ise inanmadığını açıkladı. Tanrıya inanma oranının 1981’de yüzde 75 olduğu ülkede Z kuşağı yüzde 37’yle tanrıya en az inanan yaş grubu oldu.

İngiltere dışında 23 ülkeden verilerin de yer aldığı ankette Çin, İsveç, Japonya, Güney Kore ve Norveç’te tanrı inancının İngiltere’den daha düşük olduğu bilgisi yer aldı.

ABD’DE CENNETE İNANMAYANLARIN ORANI YÜZDE 35

Katılımcıların cennet, cehennem, ölümden sonra yaşam gibi konularda düşüncelerinin de yer aldığı ankete göre, katılımcıların yüzde 55’i cennete, yüzde 69’u da cehenneme inanmıyor. Öte yandan ABD’de cennete inanmayanların oranı yüzde 31, Filipinler’de yüzde 4, Fas’ta ise yüzde 2.

Z KUŞAĞININ YÜZDE 31’İ ATEİST

Katılımcıların yüzde 49’u öldükten sonra yeniden dirileceklerine inanmıyor ve yüzde 33’ü kendisini dindar, yüzde 46’sı inanan ancak dindar olmayan, yüzde 21’i ise ateist olarak tanımlıyor.

Dindar oranının 1981’de yüzde 57 olduğu ülkede İkinci Dünya Savaşı sonrası doğan kuşağın yüzde 45’i kendilerini hala dindar görürken bu oran Z kuşağında yüzde 27 olarak açıklandı. Ankete göre Z kuşağının yüzde 31’i ise ateist.

İNGİLİZLERİN YÜZDE 82’Sİ BAŞKA DİNDEN İNSANLARA GÜVENİYOR

Katılımcıların yüzde 23’ü tanrı inancının, yüzde 31’i ise dinin hayatlarında önemli bir rol oynadığını kaydederken yüzde 82’si ise başka dini inançlara sahip insanlara güvendiğini ifade etti.

İngilizlerin yüzde 12’si yalnızca kendi dininin hak din olduğunu düşünürken yüzde 4 ise dini otoritelerin yasalara ilişkin değerlendirmelerinin önemli olduğunu düşünüyor.

YÜZDE 67’Sİ HİÇ İBADETHANEYE GİTMEDİ

Ankette katılımcıların ne sıklıkla ibadet ettiği ve ne sıklıkla ibadethanelere gittiğine yönelik istatistikler de yer aldı.

Buna göre İngilizlerin yüzde 67’si hiç ya da neredeyse hiç ibadethaneye gitmediğini belirtirken yüzde 11’i haftalık olarak ibadethanelere gittiğini söyledi.

Yüzde 16’nın günlük olarak ibadet ettiğini belirttiği ankette yüzde 8’i haftada bir, yüzde 9’u ara sıra, yüzde 3’ü yılda bir ibadet ettiğini söylerken yüzde 63’ü ise neredeyse hiç ibadet yapmadığını kaydetti.

Katılımcıların yüzde 42’sinin dini kurumlara güvendiğini belirttiği ankette bu oran Japonya’da yüzde 8, Endonezya’da ise yüzde 98 oldu.

Haringey halkı daha güçlü bir örgütlülük için konferans yapıyor

Geçtiğimiz yıl kurulan ve içinde sendika şubelerinin ve kitle öörgütlerinin olduğu Haringey Eylem Grubu ilk konferansına hazırlanıyor. Wood Green’de bulunan Alevi Cemevi’nde 11 Haziran günü gerçekleşecek konferansa çok sayıda sendikacı, politikacı ve toplum örgütü liderleri konuşmacı olarak katılacak.

Sendikal çalışmalar, hayat pahalılığı, mültecilerin sorunları, ev kiralarının yüksekliği, çevre kirliliği gibi konuların ele alınacağı konferansa, Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (DAY-MER) ve geçtiğimiz yıl kurulan UNITE Göçmen İşçiler Şubesi yöneticileri de katılacak.

Konferans, toplum örgütlerinin sendikalarla daha yakın ilişkiler içinde olarak Haringey’de yaşayan tüm halkın örgütlenmesini amaçlıyor. Muhafazakar iktidarın saldırıları ve hayat pahalılığına karşı da eylem planları yapmak üzere toplanan konferansa Türkiyelilerin de katılması çağrısı yapıldı.

Vay sen mi kralı protesto edersin!

Kral 6 Mayıs’ta günü taç giydi muradına erdi. BBC’den öğrendiğimce taç giyme töreni sırasında gösteri yapan monarşi karşıtlarının gözaltına alınması, hararetli bir tartışma yarattı. Tören günü düzenlenen eylemde 6’sı durduk yere olmak üzere toplam 64 protestocu “Vay sen mi kralı protesto edersin” deyü gözaltına alındı. Haliyle “Polis düşünce ve düşüncenin ifade özgürlüğüne orantısız güç kullandı” diye kazan kaldıranlar çok oldu. Bu yılki yeni yasa ile artık polis; göstericileri, herhangi bir yasayı çiğnemeden önce gözaltına alabiliyor. Takdir hakkı polisin yani. Durduk yere gözaltına alınma yasası. Güler misin ağlar mısın? İngiltere demokrasisine yakışmayan bir yasa…

Kraliyeti protesto edenlerin gözaltına alınması bu tartışmayı da ateşledi. Yasayı eleştirenler anasında Muhafazakarların ve eski emniyet müdürlerinin de olması bu ateşi büyüttü. Londra Emniyet Müdürlüğü polislerin görevini yaptığını savunsa da 6 Cumhuriyetçi göstericinin gözaltına alınmasından dolayı üzüntülerini bildirdi ve bu kişilere karşı herhangi bir suçlama getirilmeyeceğini açıkladı. Yapılan yazılı açıklamada bu eylemcilerin, yanlarında kendilerini bir yere zincirlemeye yarayabileceği düşünülen bazı eşyalar bulunduğu ve bu yolla taç giyme törenini sekteye uğratabilecekleri kuşkusuyla gözaltına alındıkları belirtildi.

Emniyet daha sonra yapılan değerlendirmeler ışığında bu iddialarını “kuşkuya yer bırakmayacak şekilde” kanıtlayamadıkları, bu nedenle gözaltına alınanlar hakkında hiç bir hukuki işlem başlatılmamasına karar verildiği de duyurdu.

İşin ilginç yanı monarşi karşıtı gösteride gözaltına alınan gruptan Graham Smith sosyal medya mesajında, polislerin gösteriye müdahale biçimi konusunda hukuki yollara başvurmayı düşündüklerini ve polisin kendisinden bizzat özür dilemeye geldiğini de anlattı. Smith “Kapıma gelen üç polis şahsen benden özür dilediler ve el koydukları, pankartlarımızı bir yerlere bağlamak için kullandığımız malzemeyi de iade ettiler. Gelenlerin biri baş komiser ikisi polis memuruydu. Bayağı mahcup olmuş ve samimi görünüyorlardı” diye konuştu. Smith daha sonra Twitter’dan paylaştığı mesajında, avukatlarla görüştüklerini ve yasal yollara başvurabileceklerini ayrıca konuyla ilgili bir soruşturma açılmasını da talep ettiklerini söyledi.

Birleşik Krallık’ta göreceli de olsa daha iyi olan “hukukun üstünlüğü” içimizi ısıtıyor doğrusu. Darısı Türkiye’ye diyelim.

Umudun ve mücadelenin festivali

Geleneksel kültür ve sanat festivali ile Londra’da yaşayan yerli ve göçmen emekçilerinin en mücadeleci kesimlerini buluşturan, Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi Day-Mer ‘in 34. Kültür ve Sanat Festivali bu yıl 11 Haziran ile 2 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşiyor.

Bu yıl 11 Haziran Pazar, Hackney Belediyesi sınırları içerisinde kalan Springfield Park’ta düzenlenecek piknik ile start alacak 34. Kültür ve Sanat Festivali 14 Haziran Çarşamba Londra Toplum Merkezi’nin ev sahipliği yapacağı resepsiyon ile devam edecek. Kuzey Londra’nın en uzun soluklu ve kesintisiz festivalin 2 Temmuz’da yine Clissold Park’ta gerçekleşecek final etkinliği öncesinde iki ayrı panel, tiyatro gösterimi, çocuk şenliği, fotoğraf ve resim sergileri ile bir gençlik gecesi de düzenlenecek.

İngiltere, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler panellerinde ele alınacak

Türkiye’de yaşanan ve on binlerce insanın yaşamını yitirdiği, milyonlarcasının da yaşamını alt-üst eden deprem, etkisi yaşadığımız ülke Britanya’ya kadar varan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, İngiltere’de son bir yıldan beri devam eden grevler, hayat pahalılığı ve hayat pahalılığına karşı verilen mücadele, başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın sokaklarına taşan eylemler, göçmenlik ve göçmenlik karşıtı yasalar, Ukrayna ile Rusya arasında süren savaş ve bu savaşın yaşadığımız ülkedeki etkileri, festival kapsamında düzenlenen panellerin konuları olacak.

Kuşkusuz bu konular ayrıca her bir etkinlikte yapılan konuşmaların, tartışmaların ve sunumların da temelini oluşturacak. Yıl boyunca mücadele alanlarında, yürüyüş, eylem ve gösterilerde yanyana gelenler, resepsiyondan itibaren festival etkinliklerinde yaşanan güncel gelişmelere dair değerlendirmeler yapacak. Muhafazakar Hükümet’in tüm engelleme, tehdit, taktik ve baskılarına karşın; ücret, çalışma koşulları ve emeklilik hakları için son on yılların en kitlesel grevlerini gerçekleştiren, postacılar, öğretmenler, sağlık çalışanları, demiryolu çalışanları, otobüs şoförleri yerli ve göçmen emekçilerin yaşadığı gerçek sorunları ve yapılması gerekenleri dile getirecek.

Sanatsal çalışmalarını toplumsal sorun ve kaygılarla gerçekleştiren sanatçılar, haberleriyle halkın yanında yer alan basın emekçileri, en acil talepler için faaliyet yürüten kampanya grupları, sendikacılar ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri yaklaşık bir ay sürecek etkinliklerde çalışmalarını ve faaliyetlerini festivalin katılımcıları ile paylaşacak. Festival için Türkiye’den davet edilen konuklar, hem izleri ve etkisi hala sımsıcak duran deprem ve depremin ardından yaşanan gelişmeleri, yakın zamanda sonuçlanan seçimler ve seçim sonrasında ortaya çıkan tablo ile Türkiye ve İngiltere’de yaşayan Türkiyeli emekçileri bekleyen sorun ve sorumlulukları ilk ağızlardan paylaşacaklar.

Çocuklar ve gençler festivalde kendi etkinlikleri ile yer alıyor

Festival programında gençler ve çocuklara birer gün ayıran Day-Mer, hem çocukların hem de gençlerin kendilerini ifade edebilmeleri için tüm imkanlarını seferber ediyor. Day-Mer bünyesinde verilen kurslara katılan çocuklar çalışmalarını aileleri ile paylaşma fırsatı bulacak. Çocuk Şenliği’nde çocukların fiziksel olarak katılarak el becerilerini geliştirecek aktivitelerin yanı sıra çeşitli yarışmalar, oyunlar ve gösterilerle akıllı telefon ve bilgisayarlara ihtiyaç duymadıkları bir gün geçirecekler.

Londra Toplum Merkezi, hem 18 Haziran günü Çocuk Şenliği’ne hem de 25 Haziran’da Gençlik Şenliği’ne ev sahipliği yapacak. Akdemi yılının son günlerinde gerçekleşecek olan Gençlik Şenliği’nde gençler, geride bıraktıkları akademik yıl içinde yaşadıkları sorunları vegelecek yıl kendilerini bekleyen sorumlulukları ve kendilerini ilgilendiren konuları birlikte tartışacak. Etkinliğin kültürel programında ise gençler yeteneklerini sergileme fırsatı bulacak.

Mücadele alanlarından festival alanına

Geçen yılın Haziran’ından bu yana ücret, çalışma ve emeklilik koşulları ile hayat pahalılığına karşı mücadele eden sendikalar ve kampanya grupları 2 Temmuz Pazar günü Clissold Park’ta buluşacak. Mücadele ve dayanışmalarını birleştirecek. Sendikalar ve kampanya grupları hem alana açtıkları çadırlar hem de sahneden yapacakları konuşmalar ile emekçilerin, göçmenlerin ortak ve gerçek sorunlarını dile getirecek, tecrübelerini paylaşacak ve birlikte mücadele etme çağrıları yapacak. Londra’da yaşayan Türk, Kürt ve Alevi toplumlarına yönelik çalışmalar yürüten demokratik kitle örgütleri de alanda kurdukları stantlarda faaliyetlerini festivalin katılımcılarına aktarma imkânı bulacak.

33 aydın ve sanatçı ile iki otel çalışanının yakılarak katledildiği Sivas Katliamı’nın 30. yıl dönümüne denk gelen festivalde, katliamda yaşamını yitirenler anılırken, katliamı gerçekleştirenler ve onlarla aynı zihniyette olanlar bir kez daha lanetlenecek. Madımak Oteli’nde yakılarak katledilenler için bir kez daha adalet talep edilecek. Yerli ve göçmen emekçilerin ortak birlikteliğini pekiştirmek hedefiyle her yıl Temmuz’un ilk Pazarı düzenlenen ve bir mücadele günü olan Festival’de Sivas Katliamı ile birlikte 14 Haziran 2017’de meydana gelen ve 72 canın ölümüne neden olan Grenfell Tower faciasında yaşamını yitirenler de anılmakta.

Festivalin kültürel programında ise bu yıl Almanya’da yaşayan sanatçı Zeynep Bakşi Karatağ ve Londra’da yaşayan müzisyenler yer alacak. Day-Mer Festivali; sesleri, enstrümanları ve ürettikleri eserlerle bulundukları her yerde, işçi ve emekçilerin, mağdur durumda olanların mücadelesine destek ve katkı sunan sanatçıları, bu mücadelelerin en önünde yer alanlarla aynı sahnede buluşturacak.

Londra’dan Kuzey ve Güney İngiltere’ye uzanan mücadele hattı

Her yıl Temmuz’un ilk Pazarı düzenlenen Day-Mer Kültür ve Sanat Festivali, bu yıl 137. si düzenlenen Durham Madenciler buluşmasından bir hafta, 1997 yılından itibaren her yıl Dorset bölgesindeki Tolpuddle Köyü’nde düzenlenen Tolpuddle Ölümsüzleri Festivali’nden iki hafta önceye denk geliyor. Temmuz’un ilk pazarı Day-Mer’in festivalinde bir araya gelenlerin mücadele ve dayanışma birlikteliği bir hafta sonra Kuzey İngiltere’de, iki hafta sonra da Güney İngiltere’de devam ediyor. Day-Mer Kültür ve Sanat Festivali, İngiltere emek mücadelesi açısından tarihi öneme sahip olan Durham Madenciler Buluşması ve Tolpuddle Ölümsüzleri Festivali ile sadece takvimsel olarak değil içerik olarak da örtüşüyor. Bu yıl 137.si düzenlenen Durham Madenciler Buluşması ve geçmişi 1830’lu yılların ortasına dayanan Tolpuddle Ölümsüzleri Festivali ile Day-Mer Kültür ve Sanat Festivali’ni ortaklaştıran sadece peş peşe düzenleniyor olmaları değil aynı kaynaktan besleniyor olmaları. Her üç festivalde emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışmasına sanatla katkı sunmayı hedefliyor. Bu festivaller ile bir taraftan dünden devralınan mücadele ve gelenekler yarına aktarılırken bir taraftan da yıl içinde en fazla öne çıkan sorunlar ve talepler sanat aracılığı ile daha fazla insana ulaştırılmaya çalışılıyor. Bu etkinlikler aynı zamanda sanat ve mücadele arasındaki karşılıklı bağın da pekişmesine, halkların sorunlarına duyarlı olan sanatçılarla halkların buluşmasına da vesile oluyor.

Dişçi sayısında rekor azalma

0

Başbakan Rishi Sunak’ın, yeni reformlar dişçi sayısını arttırdı iddiası, Britanya Dişçiler Birliği BDB (British Dental Association) tarafından çürütüldü. NHS’in harcamalarından sorumlu olan NHS Business Services Authority tarafından bilgi edinme yasası kapsamında elde edilen veriler de NHS bünyesinde çalışan dişçi sayısının pandemi öncesi yıla göre azaldığını gösteriyor.

NHS Business Services Authority tarafından elde edilen rakamlar, NHS bünyesinde çalışan dişçi sayısının son 10 yılın en düşük seviyesinde olduğunu gösteriyor. Yeterince dişçi olmamasından dolayı milyonlarca insan diş ağrısı çekiyor, ihtiyacı olan diş bakım hizmeti ve tedavisini alamıyor. NHS bünyesinde hizmet veren diş hekimlerinin sayısının hızla azaldığına dikkat çeken BDB’nin yayınladığı rakamlar da NHS Business Servis Authority’nin elde ettiği verileri doğruluyor. BDA’nın verilerine göre NHS bünyesinde çalışan diş hekimlerinin sayısı 2012-13 yılından buyana görülmemiş seviyede azalmış durumda. Hem NHS Business Services Authority hem de BDB’nin verileri, Sunak’ın 2021-22 mali yılında 500 ekstra diş hekiminin NHS bünyesinde hizmet verdiği iddiasının bir propagandadan ibaret olduğunu gösteriyor.

BDB, hükümetin diş sağlığı için ayırdığı üç milyar sterlinlik bütçenin hem yükselen enflasyon hem de artan nüfus nedeniyle ihtiyacı karşılamaya yetmediği için, diş hekimlerinin NHS’ten uzaklaştığını ifade etti. NHS Business Servis Authority’nin elde ettiği verilere göre 2022-23 mali yılında NHS bünyesinde hizmet veren diş hekimi sayısı 695 azalarak 23 bin 577’e geriledi. Bu tablo, diş hekimi sayısındaki azalmanın pandemi öncesi dönemin çok altına düştüğünü de gösteriyor. Pandemi öncesi dönemde NHS bünyesinde çalışan diş hekimlerinin sayısı bin 100 daha fazla.

Yoksullar daha fazla diş ağrısı çekiyor

BDB’nin veriler üzerinden yaptığı analize göre diş hekimi sayısındaki düşüş nedeni ile son iki yıl içerisinde yaklaşık altı milyon yetişkin, ihtiyacı olan tedavi için randevu alamadı. Yine BDB’nin yakın zamanda yapmış olduğu bir anket, İngiltere’de diş hekimlerinin yüzde 50.3’nün, pandemiden buyana NHS bünyesinde verdikleri hizmetleri dörtte bir oranında azalttığını gösteriyor. Aynı ankete göre diş hekimlerinin yüze 74’ü gelecek yıl NHS kapsamında vermiş oldukları azaltmayı planlıyor.

Hem kendi hem de NHS Business Services Authority’nin elde etmiş olduğu veriler ışığında bir değerlendirme yapan BDB, hizmete erişim zorluğunun Birleşik Krallık’ta ağız sağlığı konusundaki eşitsizliği derinleştireceğine dikkat çekti. Düşük gelirli ve daha fazla hizmete ihtiyaç duyan aileler, parasız elde edilemeyen ve NHS bünyesinde de verilmeyen diş bakımı ve ağız sağlığı hizmetlerinden yoksun kalacak ve orantısız olarak etkilenecek.

Gelirine bakılmaksızın herkesin sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlandığı İngiltere’de ücretsiz diş bakımı hizmetinden ancak dar gelirli olanlar ve belirli yardımları alanlar yararlanabiliyor.

İngiltere’de ücretsiz diş bakım hizmetlerinden kimler yararlanabilir?

  • 18 yaş altında olanlar ve 19 yaşın altındaki tam zamanlı öğrenciler.
  • Hamileler veya son 12 ay içinde doğum yapmış olanlar
  • Diş tedavisi için hastaneye sevk edilen ve hastanenin diş hekimi tarafından tedavi görenler (tedavi ücretsiz fakat köprü ve takma dişler ücretli)
  • Gelir destek yardımı alanlar ile 20 yaşın altında olup gelir destek yardımı alan birisine bağlı olanlar.

Ücretsiz diş bakım hizmetine olanak veren gelir destek yardımları

  • Income Support
  • Gelire bağlı Income Support
  • Gelire bağlı Jobseeker’s Allowance
  • Pension Credit
  • Üniversal Credit ( bazı hallerde)

Ücretsiz diş bakım hizmetine olanak veren sertifikalar

  • Geçerli Tax Credit NHS muafiyet sertifikası
  • Geçerli HC2 Sertifikası (dar gelirliler başvuru yapabilir)
  • Geçerli hamilelik nedenli muafiyet sertifikası

Ayrıca HC3 sertifikası olanlar dişçi ücretinin bir kısmının NHS tarafından ödenmesini sağlayabilir. NHS bünyesinde diş bakımı ve tedavisi aldığınızda, ücretsiz hizmet alabileceğinizi gösteren sertifika ya da yardımları beyan etmeniz şart. Ayrıca ücret ödemek zorunda olmadığınızı onaylayacak bir form da imzalıyorsunuz. NHS Business Services Authority ücretsiz yapılan her bir tedaviyi tek tek kontrol ediyor ve eğer ücretsiz hizmet almanıza imkân veren bir yardım ve sertifika kaydına rastlamazsa, NHS’in dişçiye ödediği bedeli cezalı olarak sizden talep ediyor.

 

Londra’da çevreci protestoculara saldırı

0

Başkent Londra’da 19 Mayıs günü yaşanan olayda 18 eylemci, tarihi Londra Kalesi’ne giden yolda pankartlarla yürüyüş düzenledi. Sokak üzerindeki bir binadan çekilen videoda, protestocuların arasına dalan bir kişinin aktivistlerin taşıdığı pankartları ellerinden aldığı görülüyor.

Yetkililer tarafından kimliği açıklanmayan saldırgan, daha sonra eylemcilerden birini iterek yere düşürüyor. Protestocular sakin şekilde yürüyüşe devam etmeye çalışırken, adam diğer aktivistleri de iterek yolun dışına atmaya çalışıyor. Saldırganın yürüyüşü kaydeden bir göstericinin elindeki telefonu alıp fırlattığı da görülüyor. Trafikteki sürücülerin de yolu kapatan aktivistlere tepki olarak korna çaldığı duyuluyor.

Metropolitan Polis Teşkilatı’ndan yapılan açıklamada, görüntülerle ilgili inceleme başlatıldığı belirtilirken, yurttaşlara polis olay yerine gelmeden eylemcilere müdahale etmeme çağrısı da yapıldı.

Just Stop Oil ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda, 13 kişinin hayatını kaybettiği ve yaklaşık 13 bin kişinin evinden olduğu İtalya’daki sel felaketine dikkat çekilerek, “Birleşik Krallık sokaklarında gördüğümüz aksaklıklar, yeni petrol, doğalgaz ve kömür lisanslarını durdurmazsak başımıza geleceklerle kıyaslanamaz bile” dendi.

Çevreci grup, ekimde düzenlediği protestoda, Vincent Van Gogh’un Londra’daki Ulusal Galeri’de yer alan “Ayçiçekleri” adlı tablosuna çorba fırlatarak da gündem olmuştu. Just Stop Oil’ın temmuzda düzenlediği eylemde de aktivistler, ellerini Leonardo da Vinci’nin ünlü eseri Son Akşam Yemeği tablosuna yapıştırmışlardı.

Uganda’ya alınan tavır neden Erdoğan’a alınmıyor?

 

Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni, parlamentonun oyladığı Anti-Homosexsuality yasasını imzalayarak yürürlüğe soktu. LGBTİ toplumuna düşman ve böyle yaşamayı yasaklayan zihniyet tüm dünyada kınandı.

Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri anında açıklamalar yaparak, yasanın imzalanmasını kınadı ve yasanın geri çekilmesini istedi. ABD Başkanı Joe Biden, gerekirse Uganda’ya ambargonun uygulanacağını açıkladı.

Uganda Cumhurbaşkanı Museveni, yasayı imzalamasının nedeninin HIV-AİDS hastalığının önüne geçmek olarak iddia ederken, LGBTİ toplumu karara tepki göstererek, HIV virüsünün kendileri üzerinden yayıldığını iddia etmenin gerçeği yansıtmadığını açıkladı.

Peki Erdoğan neden kınanmıyor?

3 aydan fazla bir süredir başlatılan seçim süresi boyunca, ittifak yaptığı partilerle birlikte Türkiye’de LGBTİ toplumuna yönelik olmadık hakaretler ve saldırılarda bulunan Erdoğan’a ne Birleşmiş Milletler ve ABD tek kelime laf etmedi. Erdoğan ve tayfası, “aile yapımız bozulacak” diyerek yaptığı saldırılar kınanmadı bile.

Uganda cumhurbaşkanının öne sürdüğü sebeple Erdoğan’ın öne sürdüğü sebep arasında bir fark yokken Erdoğan neden kınanmıyor ya da ambargodan söz edilmiyor?

Çünkü, Türkiye ve Erdoğan, Uganda ve Museveni’ye hiç benzemiyor. Türkiye hala devasa kaynaklarıyla sömürülecek bir ülke, Erdoğan ise byuna elverişli müthiş bir diktatör. Uganda diktatöründen daha iyi!!!

Amerikan askerleri yeniden Filipinlerde

0

ABD, Çine karşı Pasifikte yeni dostlar edinme ve yığınağını artırma yönelimi çerçevesinde 30 yıl önce askerlerini çektiği Filipinlere yeniden yerleşmek için bu ülkeyle 4 yeni askeri üs anlaşması yapmıştı. 5. üs için görüşmeler sürüyor. Kore, Japonya ve Avustralyadan sonra, ABD Pasifikte eksik kalan Çin-karşıtı hilali tamamlıyor.

Önceki başkanlardan Kanlı Marcos”un oğlu Ferdinand Marcos Jr., Amerikalı bakanlarla görüşmesinin ardından, ABD’nin bölgedeki eksiğini tamamlamaya gönüllü oldu.