Ana Sayfa Blog Sayfa 56

Sarayın kapısına “oy kullanma yeri” levhası astılar

Monarşi karşıtı bir gruptan 2 aktivistin İngiltere Kralı 3. Charles’ın taç giyme törenine karşı bir dizi protestonun ilkinde Buckingham Sarayı’na “oy kullanma yeri levhası” astığı bildirildi.

Cumhuriyet yanlısı gruptan yapılan açıklamada, “Bu sabah saat 8 civarında, iki aktivist kapılara 2 metrelik bir tabela asarak Buckingham Sarayı’nı, monarşinin geleceği konusunda halk oylamasına yönelik talep kampanyasının bir parçası olarak oy kullanma yeri ilan etti.” denildi.

Açıklamada, bunun taç giyme törenine karşı ilk protesto olduğu ve grubun, Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninin yapılacağı 6 Mayıs’ta Londra’da barışçıl bir miting düzenlemek için polise başvurduğu belirtildi.

Grup adına konuşan Graham Smith, “Monarşinin geleceğine ilişkin oylama ihtiyacını gündeme getirmek istiyoruz. Charles’ı mı yoksa bir seçeneği mi istediğimize karar verebilmeliyiz.” ifadelerine yer verdi.

Grup ayrıca İngilizleri saat 18.00’de Birleşik Krallık’ın her yerine kendi “oy kullanma yeri tabelalarını” asmaya çağırdı.

 

İşçi bir kadın anlatıyor

Mehtap Gül

İş gazeteye yazı yazmaya, bizim hikayelerimizi anlatmaya gelince zorlanıyoruz. Kimsenin hikayesi anlatmaya değer gibi gelmiyor. Halbuki biz hepimiz ne yollardan geçtik ve her birimizin hikayesi hem birbirine benzer hem de biricik. Birbirimizi duymanın ne kadar iyi geldiğini ise anlatmama gerek yok sanırım.

Size bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum ve izninizle ismini Ayşe yazarak devam edeceğim zira ismi o kadar önemsiz ki.

Ayşe orta yaşlarında bir Türkiyeli. Göç furyasına o da ailesiyle dahil olmuş. Önce kocası gelmiş, birkaç yıl sonra kocası iyi kötü bir düzen oturtunca kendisi de gelmiş. Ama bu arada 4 çocuğu var ve çocuklarını neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri Londra’ya getirmekten çekindikleri için önce Türkiye’de, yaşadıkları kırsal şehirde bırakmışlar.

‘1995’te geldim. 4 çocuğum var, dördünü de babaannesine bırakıp geldim. Daha önce çevremizden başka komşularımız da buraya gelmişti ve yaşadığımız yerde kalmak gitgide zorlaşmıştı. Burda insan haklarının olduğunu düşündüğümüz İngiltere cazip geldi. 1998’te oturum aldık. Sonra çocuklarımızı getirdik.’

Tanıdık geldi mi? Çevremizden herhangi birimiz olabilir değil mi? Ayşe burada tabi başka zorluklarla yüzleşmiş. Kolay değil köyden çıkıp büyük şehire üstelik dili ve kültürü başka olan bir yere gidip sıfırdan bir hayat başlatmak hiç kolay değil.

‘Geldiğimden bu yana tekstil atölyelerinde çalıştım ve ilk defa işçi olmanın ne olduğunu burada öğrendim. Biz köylüyüz daha önce hep köy işleriyle uğraşıyordum. Atölyede de ilk başta ortacılık ile başladım, iplik temizliyordum. En vasıfsız iş yani. Sonra yavaş yavaş makinayı öğrendim. Bizim gibi mesleği olmayan vasıfsız birinin Avrupa’ya gelip atölyede çalışması başlı başına zordu zaten. Atölyede kayıt dışı çalışıyordum çünkü yardım almadan sadece maaşla geçinmek kolay değildi. Biraz da para biriktirme iç güdüsü daha baskındı belki. Bazen gece gündüz, 24 saat çalıştığımız oluyordu. Bazen paket başına iş yapıyorduk ve birbirimizle tartıştığımız bile oluyordu daha fazla almak için.’

Sizi bilmiyorum ama ben de ilk geldiğimde burada atölyelerde çalıştığım için bana çok tanıdık geldi bu tablo, hatta gülümsedim. Bu hengamede İngiltere’ye adapta olmak üzerine devam ettik Ayşe’yle. ‘Dilini ve kültürünü bilmediğimiz bir ülkede insanlar tarafından anlaşılamıyorduk. Çalışmamız gerektiği için dili çok geç öğrendim. Şu anda bile çok iyi olduğum söylenemez.’

‘Geldikten sadece birkaç sene sonra eşim rahatsızlandı ve birkaç yıl bakıma muhtaç yaşadı. Böyle olunca bütün yükü benim omuzlamam gerekti. Çocuklar, evin bakımı, eşimin bakımı, ekonomik giderler vs. birkaç yıl böyle yaşadıktan sonra da maalesef eşimi kaybettim. Otuzlarımın ortasında 4 çocukla ortada kaldım. Tekrar tam zamanlı işe başlamak zorunda kaldım. Kafeteryalarda bulaşıkçı olarak işe başladım. Orda da uzun saatler çalıştırılıp az para veriliyordu. Sadece bulaşık da değil ara işlerin hepsini sana yüklüyorlar seni kalifiye görmedikleri için, e bu da daha çok zorluyor.’

Şimdi üstünden yıllar geçti tabi, çok şey değişmiş gibi düşünüyor insan ama diğer yandan da pek de bir şey değişmediğini onu hala benzer pozisyonda çalışırken görmemden anladım. Şimdi neden hala çalışıyorsun diyorum, çünkü yardım aldığını da biliyorum. Son zamanlarda hepimizin dilinde, zihninde olan işçileri greve çıkardan nedenle yanıt veriyor: hayat pahalılığı.

‘Eskiden bir işte çalışıp iyi kötü geçiniyordum şimdi iki işe gidiyorum yine de zorlanıyorum. Gıda fiyatları almış başını gitmiş, hele şu kış ortasında doğal gazdan kısamıyorsun zorunlu ihtiyaç, elektrik derken liste uzuyor, ne yapayım?!’

‘Ülkemden sürgün edildiğimi hissettiğim için biraz küstüm galiba, Türkiye’ye gitmiyorum. Tam buralı olduğum da söylenemez. Arada yaşıyorum ama burada her şeye rağmen yaşayabildiğim için burayı daha çok ülkem olarak görüyorum.’

Sizi bilmem ama benim de gençliğinde buraya gelmiş bir göçmen olarak sürekli düşündüğüm bir soru, doğduğu yer mi, doyduğu yer mi insanın gerçek vatanı? Hala üstüne düşünmekle birlikte galiba doyduğumuz yer olan İngiltere’ye bana daha çok vatan gibi geliyor. Bu yüzden buraya daha yaşanılabilir kılmak için mücadele ediyor ve herkesi ortak mücadeleye çağırıyorum. İngiltere bizim gibi göçmenlerin emekleriyle İngiltere oldu, istediğimiz insanca yaşam bir lüks değil, bizim hakkımız. Başka bir portrede görüşmek üzere.

 

Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam bizimle mümkün!

0

Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan, Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmış uluslararası bir gündür. Emekçi kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.

1910’da Kopenhag’da gerçekleştirilen İkinci Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda kadın ve emek mücadelesi ilişkisi masaya yatırılmıştı. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin, bu konferansta yaptığı konuşmada kadınlar için bir mücadele günü belirlenmesi gerektiğini söylemişti. Zetkin’in önerisi kabul edilmiş, her ülkenin işçi ve emekçi kadınlarının her yıl aynı gün, kendi ülkelerinin işçi sınıfı örgütleriyle birlik içinde bir kadınlar günü düzenlemesi kararlaştırılmıştı.

Söz konusu yıllarda hemen hiçbir ülkede kadınların seçme ve seçilme hakkı bulunmuyor, kadınlar siyasal bakımdan erkeklere eşit sayılmıyordu. Bu sebeple, pek çok ülkede eş zamanlı kutlanacak bu günün temel olarak kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi için bir mücadele günü olarak düzenlenmesi karara bağlanmıştı. Dünyanın neresinde olursa olsun kadınlara uygulanan sömürü ve baskıya karşı mücadeleyi yükseltme amacını taşıyordu. Kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve emperyalist savaşa karşı mücadele, bütün dünya kadınlarının ortak mücadele ilkelerinin başında yer almaktaydı.

Uzun yıllardır, Suriye’den Yemen’e, Filistin’den Afganistan’a kadınların, çocukların ve sivillerin kanlarının döküldüğü coğrafyalara bu yıl Ukrayna da eklendi. Day-Mer Kadın Komisyonu olarak, bu senenin 8 Mart’ını barış umuduna ve kadın dayanışmasına adıyoruz. Savaş; yoksulluk, işsizlik, belirsizlik, geleceksizlik demek. Savaşın sonuçlarını sadece savaşın gerçekleştiği coğrafyanınhalkları yaşamıyor, yaşamayacak. Dünyada uzunca zamandır süren ve Ukrayna işgali ile birlikte daha da derinden yansıyan savaşların sonuçlarının hepimiz tanığız: Yüksek enflasyon ve tüketim mallarına gelen sürekli zamlarla her geçen gün alım güçleridaha da düşen, emek güçlerinden başka şeyleri olmayanişçiler yoksulluğun ve işsizliğin pençesine itilmiş durumda. Bu koşulların kadınlar ve çocuklar için faturası her geçen gün ağırlaşıyor.

Dünya ve İngiltere çapında binlerce etkinlik, yürüyüş, konferans, toplantı, grev ve diğer etkinliklerle mücadele ve dayanışma devam etmekte. Artan hayat pahalılığı ve alım gücünün de düşmesi karşısında son aylardafarklı sektörlerden on binlerce işçinin eyleminin yarattığı heyecan ve coşkuyla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yaklaşıyoruz.

8 Mart’a giderken Day-Mer kadınları olarak bir araya gelip bu yılki 8 Mart’ta öne çıkarmamız gereken talepleri konuşacağız. Sağlık emekçisi, eğitim emekçisi, esnaf, özel sektör çalışanı, emekli kadınlar ve ev kadınları çevrelerinde en fazla konuşulan sorunun pahalılık ve yoksullaşma olduğunu yaptığımız konuşmalar ve düzenlediğimiz toplantılardan görüyoruz. Daha çok emekçi kadına ulaşarak sorunların kaynağını tartışmak gerekliliğinde hemfikir olurken, sahip çıkılması gereken talepler, olanaklar ve mücadele yolları etrafında bir birlik kurmanın da önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu hedefe yönelik olarak mahallelerde, semt gruplarımızda ‘ne yapabiliriz’i konuşmak üzere toplantılar düzenlemek istiyoruz.

Hakları ve hayatları için kadınlar İngiltere’de, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde mücadele ediyor. Yan yana gelip sözünü söylemeye devam ediyor kadınlar. İşyerinde, semtlerde, okullarda, bir şekilde dayanışmasını örgütlüyor.

Selam olsun 8 Mart’ı yaratanlara,

Kadın dayanışmasını büyütenlere selam olsun…

 

Eşitsizlik Derinleşiyor

0

Son rakamlara göre İngiltere’nin cansız ekonomik performansı, en yoksul kesimin harcanabilir gelirleri üzerinde baskı oluşturuyor.

İngiltere Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) Hane halkı Finans Araştırması, İngiltere’nin en yoksul hanelerinin, yaşam maliyeti krizinden en çok etkilenenler arasında yer aldığını gösterdi.

Verilere göre, nüfusun en yoksul beşte biri için ortalama harcanabilir gelir, Mart 2022’ye kadar olan mali yılda yüzde 3,8 düşerken, ücretler ve sosyal yardım ödemeleri de hızla yükselen enflasyona ayak uyduramadı.

Rakamlar, en yüksek ve en düşük gelirli haneler arasında kapatılamaz bir uçurum açılırken, sıkışmanın Birleşik Krallık’ta eşitsizliği nasıl artırdığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda, Britanya’nın yavaşlayan ekonomisi ücretler üzerinde baskı kurarken, ulusun 2016’da Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullanmasından bu yana yaşam standartlarını yükseltme mücadelesini de gösteriyor.

 

Hükümetin Grenfell Tower Özrü

Topluluklar ve Yerel Yönetim Bakanı Michael Gove, 2017’de 72 kişinin hayatının kaybettiği Grenfell Tower yangınında hükümetin eksiklikleri olduğunu ve kısmen sorumlu olduğunu aktardı ve hayatını kaybedenlerin ailelerinden özür diledi.

Gove, inşaat yönetmeliklerindeki eksikler ve yönetmeliklerin müteahhitler tarafından istismar edilmesi nedeniyle Grenfell yangınında hükümetin eksiklikleri olduğunu ve kısmen sorumlu olduğunu aktardı.

Gove, inşaat yönetmeliklerinin vicdansız insanların trajediye yol açacak şekilde istismar etmesine izin verecek kadar hatalı ve belirsiz olduğunu aktararak, “Grenfell’e ne olduğuna bakarsanız, birçok faktör olduğunu düşünüyorum. Ancak evet, hükümetin toplu olarak bazı sorumluluklar alması gerekiyor dedi. İhmalkar bir sistemi yönetmekle onu aktif olarak istismar etmek arasında fark olduğunu aktaran Gove, “Yapı düzenleme sisteminin doğru olmadığı inkar edilemez bir durum” dedi. Grenfell yangının korkunç bir trajedi olarak nitelendiren Gove, en tehlikeli binaları, 18 metreden uzun olanları güvenli hale getirmenin önemli bir süreç olduğuna dikkat çekerek, çok fazla güvenli olmayan binanın hala iyileştirici çalışmalara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Başkent Londra’nın batısında yer alan 23 katlı sosyal konut bloğu olan Grenfell Tower’da Haziran 2017’de bir dairedeki buzdolabında meydana gelen elektrik arızası nedeniyle yangın çıkmış, binanın dış cephesine sonradan monte edilen yanıcı özellikteki kaplama sistemi yangının hızla büyümesine neden olmuştu. Yangında 72 kişi hayatını kaybederken, yangının ardından kamu soruşturması başlatılmıştı. Grenfell’in yenilemesinde ve idaresinde çok sayıda hatanın bulunmasını sağlayan soruşturma ile yüzlerce binanın benzer kaplamalara sahip olduğu ortaya çıkmıştı. Söz konusu yangın ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana İngiltere’de bir konutta çıkan en ölümcül yangın olarak kayıtlara geçmişti.

Başkent Londra’daki Grenfell Tower adlı 24 katlı bir sosyal konutta, 14 Haziran 2017 gecesi çıkan yangında 72 kişi hayatını kaybetmiş, 74 kişi de yaralanmıştı.

 

Grenfell yangınına müdahale eden itfaiyeciler kansere yakalandı

Haziran 2017’de 72 kişinin ölümüne neden olan Grenfell Kulesi (Tower) yangınına müdahale eden itfaiyecilerden en az 12’sine kanser teşhisi kondu. Grenfell Kulesi’nin ölümcül alevlerine müdahale eden itfaiyecilerde, uzun süre maruz kaldıkları zehirli havadan dolayı ender görülen kanser türleri tespit edildi. Uzmanlar, Grenfell ile bağlantılı kanser vakalarının 20’den fazla olmasından endişe ediyor.

İtfaiyeciler saatlerce dumanların içinde bekledi

Miror gazetesinin yapmış olduğu araştırmaya göre itfaiyecilerde tespit edilen kanser türleri daha çok, tedavisi olmayan sindirim sistemi bağlantılı kanserler ve lösemi. Grenfell’de kullanılan yalıtım levhâlârının toprak, moloz ve kömürleşmiş numunelerinin analizinde, kansere neden olan kimyasalların yüksek konsantrasyonları tespit edildi.Yangına müdahale etmek için gönderilen itfaiyeciler binanın dumanla kaplı bodrum katında altı saate kadar beklemek zorunda kaldı. İtfaiyecilerin birçoğu, Grenfell yangına müdahale ederken giydikleri kıyafetlerini ancak on saat sonra değiştirebilme fırsatı bulabildi. İtfaiyeciler Sendikası ve Lancashire Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, bir yangından sonra dört saatten fazla kişisel koruyucu ekipmanlarında kalan ekiplere kanser teşhisi konma olasılığının iki kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

‘Yetkililerin’ almadığı önlemlerin bedelini itfaiyeciler ve halk ödüyor.

Binanın dış cephe kaplama malzemesinin yangına dayanaklı olmadığına dair uyarıları dikkate almayan yetkililer yangın sonrasında da bölgede oturanların ‘’zehirli dumandan’’ etkilenmemesi için gerekli önlemlerin alınmasına dair uyarıları da dikkatte almadı. Yangından sonra yapılan bir toplantıya katılan İngiltere Kamu Sağlığı temsilcisi, havada zehirli gazlar olmadığına dair halka güvence vermekten çekinmedi. Yangın sonrasında yayınlanan bir açıklamada “GrenfellTower çevresinde hava kirliliğinden kaynaklanan insanların sağlığına yönelik riskin düşük olduğuna” vurgu yapıldı.

itfaiyeciler geçinme güçlüğü içinde

Mesleki sorumluluklarını yerine getirmek için hayatlarını tehlikeye atmaktan çekinmeyen itfaiyeciler, mesleki zorlukların yanı sıra insanca yaşayabilecekleri ve ailelerini geçindirebilecekleri koşullar için de mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Enflasyonun her ay yeni rekorlar kırdığı İngiltere’de İtfaiyecilere reva görülen ücret artışı %5. İtfaiyeciler, Londra itfaiye Dairesi’nin % 5’lik zam teklifine grev oylaması ile karşılık verdi. Ocak sonunda sona eren oylamada itfaiyeciler grev kararını ezici bir çoğunlukla aldı. Katılımın %73 olduğu oylamada grev kararı %88 gibi ezici bir çoğunlukla alındı.

Grenfell yangınına dair yürütülen soruşturmanın raporu hâlâ yayınlanmadı. Konut ve Toplumlardan sorumlu Bakan Micheal Gove 29 Ocak günü Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada; binaların dış cephe yalıtımına dair düzenlemenin hatalar ve belirsizlikler içermesinden dolayı istismara açık olduğunu ifade ederek, hükümetin sorumluluğunu ilk kez kabul etti. Michael Gove: “Hatalı bir düzenleme sistemi vardı. Hükümet, tüm bina güvenliği sistemi üzerinde yeterince derinlemesine düşünmedi veya polis yeterince etkili olmadı” itirafında bulundu. Gove ayrıca İnşaat şirketlerine; hâlâ güvensiz olduğu düşünülen binaları onarmak için hükümetle bir sözleşme imzalamaları için altı haftalık bir süre verilecek ve bu sürede sözleşmeyi imzalamayan şirketler yeni ev inşa etmekten men edilecek.

 

Artan enerji faturalarına tabutlu protesto

Ülke çapında ısınma giderlerinin katlanarak artması karşısında halkın tepkisi de artıyor. Dün düzenlenen gösteri ve yürüyüş sonrası başbakanlık önüne tabut bırakıldı.

Ülkede enflasyon son 45 yılın rekorlarını kırarken, insanların bütçesine en büyük yük enerji fiyatlarındaki yüksek artışlar oldu. Gaz ve elektrik faturaları konutlarda geçen yıla göre üç katına ulaşırken, işyerlerinde artış daha yüksek gerçekleşti.

Bu kış havaların soğuk geçmesi ve ısınma giderlerinin katlanarak artması, normal yaşamı olumsuz etkilemeye devam ediyor. Hükümetin uyguladığı fatura destek yardımları çözüm sunmadığı için insanlar bu durumu protesto etmek için sokağa çıktı.

19 Ocak günü Londra’da enerji fiyatlarının artmasıyla birlikte soğuk hava nedeniyle yaşlı insanların ölümlerini durdurmak için hükümetten önlem alınmasını talep eden bir protesto düzenlendi. Göstericiler ısınma maliyetlerini karşılayamadığı için soğuğa bağlı ölümlerle hayatını kaybedenleri temsilen Başbakanlık Ofisinin bulunduğu Downing Street’e tabut bıraktı.

Gösterilerde, “ısınamıyoruz ölelim mi?”, “herkese enerji desteği” gibi pankartların taşındığı gösteride, Rishi Sunak hükümetine insanların yaşantısını kolaylaştıracak önlemler almaları çağrıları yapıldı.

 

Enerji faturalarını ödeyemeyenler, zorla anahtarlı tarifeye geçirildi

Gazın en pahalı olduğu ülkelerin başında gelen Birleşik Krallık’ta, enerji faturalarını ödemeyenler zorla en pahalı tarifeye sahip olan anahtarlı sisteme geçiriliyor. Şimdiye kadar aç gözlü enerji firmalarının uygulamalarına seyirci kalan hükümet yıllardan sonra nihayet adım atarak, firmalardan gönüllü olarak, zorla tarife değiştirme uygulamasından vaz geçilmesini talep etti.

Mahkemeler şirketler lehine karar çıkarmayı otomatiğe bağlamış

Enerji piyasasını düzenleyen mevcut kurallar, enerji firmalarının, faturalarını ödemekte zorlanan müşterilerine yardımcı olacak seçenekleri tüketmeden, ödeme kolaylığı sağlayacak seçenekler sunmadan ve herhangi bir mağduriyet yaratmamak için gerekli incelemeleri yapmadan anahtarlı tarifeye geçilmesine izin vermiyor. Fakat bu kuralları takmayan enerji şirketleri mahkemelerden değişiklik kararı çıkartmayı adeta otomatiğe bağlamış durumda. Adalet Bakanlığı’ndan bilgi edinme yasası kapsamında elde edilen veriler, mahkemelerin dakikalar içerisinde yüzlerce tarife değişikliği talebinin onaylandığını açığa çıkardı. Mahkemeden onay alan enerji şirketleri zorla girdikleri evlerin saatlerini değiştiriyor. Sayaçları değiştirmek için görevlendirilenler yanlarında çilingir ve köpek eğiticileri de bulunduruyor ve bazı durumlarda polisin desteğine başvurmaktan da çekinmiyor. Enerji şirketleri ön ödemeli anahtarlı saatler üzerinden ayrıca borçlarını da tahsil ediyor. Akıllı saatlerin takıldığı evlerde ise ön ödemeli tarifeler mahkemelerden karar çıkartılmaksızın elektronik olarak gerçekleştiriliyor. Enerjiden sorumlu Bakan Grant Shapps’ın uyarısı sonrasında birçok şirket şimdiye kadar yaptıkları uygulamadan vazgeçtiklerini açıklamak zorunda kaldı. Yaklaşık 5 milyon müşterisi bulunan Scittish Power, ön ödemeli tarifelerden borç tahsil etmeyi durdurduğunu açıkladı. British Gas ise akıllı sayaçlar üzerinde ön ödemeli tarifeye geçirme işlemini durduklarını açıkladı.

Pandemi sonrasında 500 bin sayaç değiştirildi

Elbette ne Grant Shapps ne de enerji şirketleri bu kararları faturalarını ödemekte zorlananlara yardım etmek için değil, kamuoyu baskısından kurtulmak için mecburen aldılar. Yapılan bir araştırma Temmuz 2021’den buyana mahkemelerin yaklaşık 500 bin sayaç değişikliği kararına imza attığını ortaya koydu. Enerji firmaları alacaklarını tahsil etmek için mahkemelerden çıkarttıkları kararlarla yoksullukla boğuşan evlere zorla girerek sayaçlarını değiştirip, insanları en zor zamanlarında karanlığa ve soğuğa mahkûm etti. Geçen yılın Ekim’inden buyana İngiltere ve Galler’de çıkartılan mahkeme kararlarında %18 artış oldu. İ gazetesi tarafından yapılan araştırma kararları alan mahkemelerin dosyalara dair hiçbir inceleme yapmadığını da gösteriyor. Sadece Kuzey İngiltere’deki bir mahkemede, üç dakika 51 saniye içinde 496 karara imza atıldı. Birçok enerji firmasının temsil eden bir haciz firmasının toplu olarak sunduğu dosyalar yapılan telefon görüşmesinin ardından karara bağlandı.

Milyonlarca insan evlerini ısıtacak durumda değil

Şirketlerin mahkemeleri kullanarak değiştirdikleri ön ödemeli sayaçların tarifeleri hem daha pahalı hem de kullanıcıları ya borçlanmaya ya da karanlıkta ve soğukta kalmaya mecbur bırakıyor. Enerji yoksunluğuna dair yapılan bir araştırma ülke çapında yoksulların kışın evlerini ısıtmak için yaşadığı krizinin derinleştiğine işaret ediyor. Ulusal Enerji Hareketi (National Energy Action), enerji yoksunluğu çekenlerin sayısının Nisan’da sekiz milyon 400 bine çıkacağı uyarısında bulundu.

Gıda ve bebek bankalarına yakıt bankaları da eklendi

Gıda bankaları ve bebek bankalarının ardından yakıt bankaları (Fuel Bank) da İngiltere’de görülmeye başlandı. Tüm seçeneklerini tüketmiş olan ve yakıt alacak durumu olmayanlara acil destek sunmak için kurulan Fuel Bank Foundation yakıt yoksulluğu yaşayanların sayısındaki hızlı artışa dikkat çekiyor. Ülke çapında şubeleri 350’yi geçen Fuel Bank Foundation şimdiye kadar 550 binden fazla insana yakıt için yardımda bulundu.

Dünyada en pahalı gazı tüketen ülke konumunda olan Birleşik Kralık’ta faaliyet gösteren enerji şirketlerinin kârları katlanarak artarken, milyonlarca yoksul hanede yaşlılar, çocuklar, hastalar faturaların korkusundan kaloriferleri açamıyor. Gıda bankalarına muhtaç bırakılan yoksullar ise ısınmak biryana, yemeklerini ısıtmak için bile gaz ve elektrik alamıyor. Muhafazakâr hükümet, çok yetersiz kaldığının bilincinde olduğu 66 sterlinlik aylık yakıt yardımını, başlattığı nasıl enerji tasarrufu yapılır reklam kampanyası ile destekleyerek sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.

Çözüm, geçici yardımlar ve tasarruf önerilerinde değil enerjinin kamulaştırılmasında

Rekor seviyelere ulaşan enerji fiyatları ile karşılanamaz olan faturalardan kurtulmanın yolu hükümetin geçici yardımları ve reklam kampanyaları değil, enerjinin ulusallaştırılması. En temel ihtiyaçlardan biri olan enerjinin ticaret alanın dışına çıkartılması. Bunu gerçekleşebilmek için ise bu talebe sahip çıkan Enough is Enough (Artık Yeter) gibi kampanyaları sahiplenmek ve çalışmalarına katılmak şart. Hem mevcut Muhafazakâr hükümeti hem de gelecekteki olası bir İşçi Partisi hükümetini enerji başta olmak üzere temel kamu hizmetlerini kamulaştırmaya mecbur bırakacak tek yol, halkın örgütlü gücü ve ortak talepleri etrafındaki mücadelesi olacak.

 

Covid-19 yardımlarında en büyük pay dolandırıcılara gitmiş

Covid-19 pandemisi ve pandemiden kaynaklanan kısıtlamaların yaratmış olduğu ekonomik durgunluğu azaltmak ve gelir desteği sunmak için hükümet yüz milyarlarca sterlinlik destek paketleri açıklamak zorunda kaldı. Başta büyük işletmeler olmak üzere işyerlerine, çalışanlara ve cüzi olarak da dar gelirlilere destek paketleri maddi yardım yapıldı. İşletmeler ve iş verenler desteklerden doğrudan yararlanırken, çalışanlar ancak işverenler üzerinden dolaylı olarak yapılan yardımlarla yetinmek zorunda kaldı.

Yardımların 4,5 milyar sterlini dolandırıcılara gitti

Birleşik Krallık’ın resmi ekonomi kurumu Bütçe Sorumluluk Dairesi’nin geçen yıl yapmış olduğu bir hesaplamaya göre pandemi döneminde açıklanan destek paketlerinin toplamı 310 milyar sterlin. Tüm dünyayı etkisi altına alan ve yaşamın her alanında kısıtlamalara neden olan covid-19 salgını döneminde sosyal yardımlarla geçinmek zorunda kalanlara ancak haftalık 20 sterlin ek yardım yapan hükümet, 4,5 milyar sterlini dolandırıcılara kaptırdı. Dolandırıcılara kaptırılan ve hatalı ödemelerden kaynaklı para kaybının miktarı, hükümetin harcamalarını kontrol eden komitenin yaptırdığı inceleme ile ortaya çıkarıldı. Maliye Denetleme Komitesi Başkanı Harriett Baldwin, yapılan yardımların akıbetini tespit etmek için hükümete, destek paketleri ile dağıtılan paranın ne kadarının dolandırıcılık ve hatalar nedeni ile kayıp olduğunu sordu. Hükümet adına, Gelir ve Gümrük İdaresi tarafından verilen cevapta kaybın 4,5 milyar sterlin olduğu belirtildi. Bu meblağın 3,5 milyar sterlini işçiler için doğrudan patronlara ödenen maaş yardımları, 1 milyar sterlini serbest meslek sahiplerine yapılan ödemeler ve 71 milyon sterlini ise restoranların gelirini artırmak için yapılan dışarıda yemek yeme teşvik paketindeki kayıplar oluşturuyor.

Muhafazakârlar yardımları ihtiyaç sahiplerine dağıtmadı, vergileri de toplayamadı

Dağıttığı paranın akıbetini takip edemeyen hükümet, toplaması gereken vergileri de, vergi toplaması gereken memurları Brexit ve covid-19 alakalı işlerde görevlendirdiği için toplayamadı. Hükümetin beceriksizliği ve izlediği yanlış politikaları muhalefet tarafından parlamentoda eleştirildi. Yapılan bu eleştirilere cevap veren alt düzey Maliye Bakanı Victoria Atkins, 2021-22 mali dönemde 120 vergi dairesi memurunun Brexit ve Covid -19 alakalı işlerle görevlendirdiğini itiraf etti. Atkins, aynı dönemde Gelir ve Gümrük İdaresi’nin uyumluluk kontrolleri nedeniyle telafi ettiği gelirin bir önceki yıla göre 6 milyar sterlin azaldığını da ifade etti. Yani hükümet, izlediği yanlış politikalar nedeniyle bir taraftan dolandırıcılara para kaptırırken diğer taraftan da milyarlarca sterlin verginin kaybolmasına sebep oldu. İşçi ve emekçilere, yardımla geçinenlere gelince ‘aslan’ kesilen hükümet ve memurlarının eli ayağı, işverenler ve patronlar karşısında birbirine dolanıyor. Kabine içerisinde de olan nüfuzlu kişiler işledikleri vergi kaçırma suçlarını ancak ‘üç kağıtçılıkları’ ortaya çıkınca pazarlıkla telafi ediyor.

‘Çürüyen Devlet’

Elitleri korumak üzere tasarlanmış olan vergi yasalarındaki boşluklardan, patronlar ve sermaye haksız ama yasal kazanç elde ediyor. Bu konuya ilişkin Counterfire sitesi için Çürüyen Devlet başlığı ile bir yazı kaleme alan Terina Hine, şu çarpıcı tespitlerde bulunuyor.

‘’Yoksullukla ilgili çalışma yürüten düşünce kuruluşu ResolutionFoundation’a göre İngiltere’de sadece 70 bin kişi tarafından kullanılan ve vergi mükelleflerine maliyeti yılda yaklaşık 4 milyar sterlin olan ‘Beş korkunç vergi indirimi’ var. Ancak yasal görülen bu vergiden kaçınma önlemleri bile kabine ve çevresindeki zenginler için yeterli gelmediği için açıktan vergi kaçırma göze alınıyor. Her alanda olduğu gibi vergi ve yolsuzluk konusunda da zenginler ve yoksullar arasında bir eşitlik söz konusu değil. Tax Watch adlı kuruluş, vergi kaçakçılığının Hazineye yükünün, gerçekten hak kazanmadığı halde sosyal yardım alanların yol açtığı yükten dokuz kat daha fazla olduğunu hesaplıyor. Ama denetime gelince, sosyal yardımları düzenleyen kurum, vergileri toplayan kurumdakinden daha fazla sayıda denetleme amaçlı personel istihdam ediyor. Bir başka eşitsizlikte işlenen suçlar karşısında verilen cezalarda ortaya çıkıyor. Gelir ve Gümrük İdaresi HMRC, çoğu dolandırıcılığı cezai kovuşturma yerine sivil soruşturma ve uzlaşma yoluyla ele alma yoluna gidiyor. Örneğin Eski Maliye Bakanı Nadim Zahawi 3,8 milyon sterlinlik vergi kaçırmadan dolayı cezai kovuşturma yerine, bu miktara ek olarak 1 milyon sterlinden fazla para cezasına çarptırılırken, sosyal yardım kurumu 5 bin sterlinin üzerindeki her dolandırıcılık vakasını savcılığa sevk ediyor. ‘’

 

İngiltere’de pratisyen hekimler de greve çıkacak

İngiltere’de sadece hastanelerde çalışan doktorların üye olabildiği Hastane Danışmanları ve Uzmanları Birliği (HCSA) Sendikasına üye pratisyen hekimler grev kararı aldı. Grev oylamasına katılan pratisyen hekimlerin yüzde 97’si “evet” dedi.

Sendika, grevin zamanına ve şekline İngiltere’de sağlık alanında grevde olan diğer işçilerin sendikalarıyla görüşerek karar verileceğini duyurdu. Öte yandan İngiliz Tabipler Birliği (BMA) üyesi yaklaşık 45 bin pratisyen hekimin grev oylamasının sonucu da şubat ayında belli olacak.

HCSA Başkanı Dr. Naru Narayana, çok yüksek bir katılım oranıyla alınan grev kararının, pratisyen hekimlerin mevcut çalışma ve ücret koşullarından ötürü ne denli öfkeli olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. Dr. Narayana, son on yılda reel ücretlerinde yüzde 25’in üzerinde kayıp yaşayan doktorların ayrıca çok yüksek eğitim masraflarını geri ödemek zorunda olduklarını da hatırlattı. Sendika Başkanı, hükümetin taleplerine kayıtsız kalan tutumunun sürmesi ve çalışma koşullarının düzelmemesi halinde doktorların ülkeyi terk edebilecekleri uyarısında bulundu.

İngiltere’de geçen yıldan beri pek çok iş kolunda grevler yaşanıyor. Demir yolcular, otobüs şoförleri, liman işçileri, üniversite, havacılık ve posta servisi çalışanları başta olmak üzere çok çeşitli meslekten işçilerin art arda gelen grevlerine geçtiğimiz haftalarda hemşireler ve ambulanslarda görevli sağlık emekçileri de katıldı.