DünyaDÜNYADA NELER OLUYOR?

DÜNYADA NELER OLUYOR?

ABD ve Avrupa Ukrayna’ya asker göndermeyi tartışıyor

Ukrayna’da sürmekte olan savaş 2.5 yılını geride bıraktı. Bu savaş Ortadoğu, Kuzey veya Sahra-altı Afrika ya da Afganistan gibi Asya ülkelerinde değil. Şimdiye kadar öyleydi. Şimdi artık Avrupa’nın ortasında sürüyor. Ve milyonlarcası ülkelerini terk edip Avrupa, ABD ve geçiş yolundaki Türkiye ve İran gibi ülkelere göç eden Suriyeli, Afgan ve Afrikalılara bir de Ukraynalılar eklendi.

Savaş görünüşte işgalci Rusya ile ona direnen Ukrayna arasında cereyan ediyor. Gerçekte ise Ukrayna’da savaşanlar, stoklarında binlerce nükleer silah bulunduran ve Ukrayna’nın destekçisi pozisyonunda görünen başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere NATO ile Rusya. Rusya, son aylarda artan şekilde atom silahlarının kullanımından söz ediyor.

Başlangıçta Rusya’nın Ukrayna’yı kısa sürede dize getireceği ve koşullarını kabul ettireceği kanaati hakimdi. Öyle olmadı. Çünkü savaşın gerçek tarafı olan NATO’nun önde gelen zengin emperyalist ülkeleri Ukrayna’ya sadece ortalama silahlar vermekle kalmadı, ama giderek Ukrayna’nın envanterini kısa ve uzun menzilli lazer vb. güdümlü füzeler, F-16’lar ve yönlendirici uydu destekleriyle çeşitlendirdi. Bu, Ukrayna’nın bu yaz Rusya’ya karşı saldırıya geçmesini ve kilometrelerce Rus toprağını geçici de olsa ele geçirmesini sağladı. Ardından Rusya’nın karşı saldırısı geldi.

Şimdi, önce Macron’un dillendirdiği, NATO’nun Ukrayna’ya zaten göndermiş olduğu askeri eğitmenlerin yanı sıra düpedüz asker göndermesi gündemde. ABD’nin yeşil ışık yaktığı NATO askerlerinin, eğer gönderilirlerse, Rusya’yı ileri hamlelere zorlayacağı ve savaşın sona ermesi bir yana yayılıp şiddetlenmesine yol açacağı açık. Bunun nükleer silahların emniyetlerinin kaldırılmasına neden olması ise hiç de küçümsenmeyecek olasılık.

Büyüme şampiyonluğunda Çin’in yerini Hindistan alıyor

Bir zamanlar “dünyanın atölyesi” durumundaki Çin bu konumunu yitirme eğilimine girdi. Endüstri üretimi ve ekonomik büyümesi yıllık iki haneli rakamlarda seyreden Çin’in büyümesi çoktan tek haneli rakamlara geriledi. Hatta Çin sanayi ve ticaretiyle ekonomik büyüme oranlarından kimileri üç aylık periyodlarda zaman zaman negatife bile düşüyor. Rekor üstüne rekor kıran bu ülkenin ihracatında dahi gerilemeler bir yana negatif büyümeler ortaya çıkmaya başladı.

Bu gerilemede esas etken şüphesiz kapitalist-emperyalist bir ülke olan Çin’in kapitalizmin yasaları ve kendi iç ekonomik-mali zorluklarıyla yüzleşmekte olmasıdır. Geçen yüzyılın sonlarından başlayıp bu yüzyılın ilk yirmi yılında süren kırların kapitalizme açılması dolayısıyla kendi iç pazarının genişlemesiyle de gelişen Çin kapitalizmi artık iç sorunlarıyla karşı karşıya. Örneğin belirli bir doygunluğa ulaşan iç pazarların genişlemesi artık üretimin genişleme hızına yetişememekte ve örneğin gerçek ücret ve gelirleri düşen işçilerle ara tabakalar eskisi gibi tüketemez olmuşlardır. Bu arada, mali problemlerin yanı sıra çoğu tamamen özelleştirilmiş sektör ve tekel gruplarının kendileri ve devletle aralarındaki sürtüşmeler de artmıştır.

İkinci etken, ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ucuz işgücü olanağını değerlendirmek amacıyla yabancı sermayenin Çin’e yatırım yapma ya da Çin’e sipariş verme eğiliminin tersine dönmesidir. ABD ve Avrupa ülkeleriyle giriştiği dünyanın paylaşılması mücadelesi, rakiplerin kendisine yönelik “ticaret savaşları”nın yanında, Çin’deki yatırımlarını durdurup hatta geri çekerek başlıca Hindistan’a yönlendirmeye başlamalarına ve başta yarı-iletkenler olmak üzere özellikle teknoloji ve yüksek teknolojili mal sevkine ambargo koymalarına neden olmuştur. Bu Çin’in dış pazarlarında daralma eğilimiyle birlikte üretiminde aksamalara yol açmıştır.

Şimdi Batılı emperyalistlerin yeni gözdesi Hindistan ve bu ülke eskiden Çin’in tutturduğu büyüme oranlarını gerçekleştirmeye başladı. Onun da iç sorunları yok değil, ama şimdilik hızla büyüyor.

İsrail Ortadoğu’yu savaşa sürüklüyor

Tam bir haydut devlet durumundaki İsrail Gazze’ye yönelik soykırımcı katliamlarını önce Batı Şeria’yı kapsamak üzere genişletti. Şimdiyse komşularına genişletmeyi zorluyor.

İsrail Siyonizmi sadece Gazze’ye yönelik olarak başlattığı soykırım sürecinde değil öncesinde de sıradan kapitalist ülkelerden farklı olarak, ülke içine ve etrafına terör yayan açık terörist bir devletti. Çeşitli bahanelerle İran, Suriye ve Lübnan’a saldırırdı.

Her devletin mahkemeler ve hapishaneler gibi zor uygulayan cezalandırıcı eklentileriyle birlikte başlıca “silahlı adamlar örgütü” olarak birer şiddet aleti olduğu tartışmasızdır. Devletler, korumakla görevli oldukları sömürüye dayalı kurulu düzenleri tartışma konusu eden ve yerine yenisini koymayı amaçlayan fikirlerle eylemleri caydırıp bastırmayı iş edinmiş zor aygıtlarıdır.

Halklara dayatılarak benimsetilen milliyetçi, ırkçı, dinci vb. önyargılarla kuşkusuz toplumların “onayını” almayı gözetirler, ancak “aykırı” sayılan düşünce ve davranışlara karşı düpedüz zor uygularlar. Her tür kolluk kuvvetleri, mahkemeler ve hapishaneler en başta halklarına zor uygulamak için vardır. Düzeni, vurup öldürerek, hapse atarak, cezalandırma korkusu yayarak korurlar. Bir yere kadar koruyabilseler bile, tüm “demokratik” ülkelerinkiler de dahil, istisnasız tüm devletler birer “terör makinesi”dir.

İsrail ise, tüm terör makineleri arasında en “seçkinlerinden”. Afganistan ve Irak’a saldırıp işgal ederken ABD de bir terör makinesidir, Çad ve Mali’de terör estiren Fransayla Irak ve Suriye’de terör harekatları düzenleyip Kürtleri katleden Türkiye de. Ancak terör İsrail Siyonizminin paçalarından akar.

İsrail ne toplumsal rıza/onay gözetir ne uluslararası ölçekte hak ve hukuk. ABD ve Avrupalı emperyalistlerin desteğini almayı yeterli görür, hatta kollanacağını bilerek, bazen ona bile ihtiyaç duymaz. BM kararlarını tanımamayı prensip edinmiştir.

İran’da suikast düzenleyerek HAMAS Siyasi Büro şefi İsmail Haniye’yi öldürmek, Lübnan’da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmek ve diğer komutanlarına suikastlar düzenlemek , binlerce çağrı cihazı ve telsizi patlatarak hedef gözetmeden yüzlerce kişiyi öldürmek son saldırganlık örnekleri arasında.

Ülke dışına saldırılar düzenleyerek, İsrail Gazze’ye ve soykırıma odaklanan dikkatleri dağıtmayı, savaşı Lübnan’a yayarak Hizbullah’ı ve onun üzerinden İran’ı zayıflatmayı, en ileri noktada gönüllü jandarmalığını yaptığı ABD’nin çıkarlarına zarar verebilecek ülkeleri savaşa çekerek güçten düşürmeyi amaçlıyor.

Bütün bunlar, savaşın Ortadoğu’ya yayılması ve giderek dünyaya yayılabilmesi ihtimaline kapının açılması demektir. ABD ile tam bir çıkar birliği içinde bir hesap olduğu tartışmasızdır.

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun