DünyaABD seçim sonuçları: Nedeni elbette ekonomiydi

ABD seçim sonuçları: Nedeni elbette ekonomiydi

Michael Roberts

ABD borsası hızla yükseliyor, dolar döviz piyasalarında hızla değer kazanıyor, ekonomi reel GSYH yaklaşık %2.5 büyümesiyle yoluna devam ediyor ve işsizlik oranı %4.1’i geçmiyor. Görünen o ki, ABD ekonomisi 2020’deki pandemi çöküşünden çıkarken ‘yumuşak iniş’ denilen şeyi başarmış, yani durgunluk olmamış…

Peki neden görev başındaki Demokrat yönetimin adayı Kamala Harris, 2017-21 döneminin Cumhuriyetçi başkanı Donald Trump’a karşı kaybetti? Görünen o ki, seçmenlerin bir kısmında refah ve daha iyi bir dönem iyimserliği yoktu… Bir ankete katılanların %62’si ekonomiyi “çok iyi değil” ya da “kötü” olarak değerlendirdi ki bu da ne eski başkan Joe Biden ne de Harris için herhangi bir siyasi getiri olmamasını açıklıyor.

Bunun nedeni iki yönlü. Birincisi, ABD’nin reel GSYH’si büyüyor ve finansal varlık fiyatları yükseliyor olabilir, ama ortalama Amerikan hane halkı için durum farklı ve neredeyse hiçbiri spekülasyon yapacak finansal varlığa sahip değil. Zengin yatırımcılar servetlerini artırırken, önceki Trump ve Biden yönetimleri altında Amerikalılar korkunç bir salgın yaşadı ve ardından tüketim malları ve hizmet fiyatlarındaki keskin artışa bağlı olarak 1930’lardan bu yana yaşam standartlarında en büyük düşüş yaşandı.

Ortalama ücret artışları altı ay öncesine kadar buna ayak uyduramadı. Ve resmi olarak fiyatlar hala pandemi öncesine göre %20’den daha yüksek, ancak resmi enflasyon endeksi kapsamında olmayan diğer birçok kalem (sigorta, ipotek oranları vb.) roket gibi yükseliyor. Yani vergi ve enflasyon hesaba katıldıktan sonra, ortalama gelirler Biden’ın göreve geldiği zamanki ile hemen hemen aynı.

Yakın zamanda yapılan bir ankete göre Amerikalıların %56’sının ABD’nin resesyonda olduğunu ve %72’sinin enflasyonun yükseldiğini düşünmesine şaşmamak gerek. Dünya borsa yatırımcıları, ‘Muhteşem Yedili’ yüksek teknoloji sosyal medya şirketleri ve milyarderler için harika olabilir ama pek çok Amerikalı için öyle değil….

Amerikalılar, resmi endekslerin ve ana akım ekonomistlerin görmezden geldiği maliyetlerin farkında. Mortgage oranları son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış, ev fiyatları rekor seviyelerde. Motor ve sağlık sigortası primleri fırladı. Gerçekten de, ABD’deki gelir ve servet eşitsizliği dünyanın en yüksekleri arasında ve daha da kötüye gidiyor. Amerikalıların en üstteki %1’i tüm kişisel gelirlerin %21’ini alıyor – en alttaki %50’nin payının iki katından fazla! Ve Amerikalıların en tepedeki %1’i tüm kişisel servetin %35’ine, %10’u %71’ine sahip; ama en alttaki %50’nin payı sadece %1!

Gerçek GSYH rakamlarına daha yakından baktığınızda, çoğu Amerikalıya neden pek fayda sağlamadığını görebilirsiniz. Bir de artan stoklar var ki bu da satılmayan mal stokları, yani satılmayan üretim anlamına geliyor. Başta silah üretimi olmak üzere artan hükümet harcamaları da cabası… ABD imalat sektörü 5 Kasım seçimlerine kadar dört ay üst üste daraldı.

ABD’de işsizlik oranının düşük olduğu ilan ediliyor. Ancak istihdamdaki net artışın çoğu yarı zamanlı istihdamda ya da hem federal hem de eyalet düzeyinde devlet hizmetlerinde gerçekleşmekte. Daha iyi ücret veren ve kariyer sunan önemli üretken sektörlerde tam zamanlı istihdam gecikmekte. Eğer bir işçi yaşam standardını korumak için ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyorsa, ekonomi hakkında o kadar da iyimser düşünmeyebilir. Gerçekten de ikinci işler önemli ölçüde arttı.

Ve işgücü piyasası daha da kötüye gidiyor. Aylık net istihdam artışı düşüş eğiliminde ve Ekim ayı rakamı sadece +12.000. Hem iş teklifleri hem de işten ayrılma oranları genellikle durgunluk dönemlerinde görülen seviyelere geriledi…

Uzun depresyon

Büyük ekonomiler, benim uzun depresyon olarak adlandırdığım, yani her çöküş ya da daralmadan sonra (2008-09 ve 2020) reel GSYH büyümesinin daha düşük bir yörüngede seyrettiği, yani önceki trendin geri gelmediği bir dönemden geçmekte. Küresel finansal çöküş (2008) ardından 2020’deki pandemi çöküşü sonrası büyüme yörüngesi daha da düştü. Birleşik Krallık 2008 öncesi trendin %17 altındayken, Euro bölgesi %15 ve ABD hala %9 altında…

Harris’in kampanyasının Trump’ın önüne geçememesinin ikinci nedeninin göç meselesi olması büyük bir ironi. Görünen o ki pek çok Amerikalı göçün engellenmesini kilit bir siyasi mesele olarak görüyor – yani düşük reel gelir artışını ve düşük ücretli işleri ‘çok fazla göçmene’ bağlıyorlar ancak durum tam tersi. Gerçekten de eğer göç artışı yavaşlarsa ya da yeni yönetim göç konusunda ciddi kısıtlamalar hatta yasaklar getirirse, ABD ekonomik büyümesi ve yaşam standartları zarar görecek.

ABD ekonomisinin bu on yılın geri kalanında reel GSYH büyümesinde yılda %2.5’lik bir oranı bile koruyabilmesinin tek yolu, işgücünün verimliliğinde çok keskin bir artış sağlamak olacak. Ancak, on yıllar boyunca ABD’nin üretkenlik artışı yavaşlamıştır… Eğer göç engellendiği için istihdam edilen işgücünün büyüklüğündeki artış dursaydı, reel GSYH büyümesi yılda %2’nin altına gerileyecekti.

Hükümetin büyük yüksek teknoloji şirketlerine pompaladığı devasa sübvansiyonların üretkenliği artırıcı projelere yatırımı artıracağı umuluyor. Özellikle de yapay zeka için yapılan büyük harcamaların sonunda üretkenlik artışında sürekli bir adım değişikliği sağlayacağı bekleniyor. Ancak bu beklenti, en azından bu yeni teknolojilerin ABD ekonomisine giriş hızı göz önüne alındığında, belirsiz ve kuşkulu olmaya devam ediyor.

Şimdiye kadar üretkenlik artışı esas olarak çevreye zarar veren fosil yakıt endüstrisinde gerçekleşirken, diğer sektörlerde bu yönde çok az işaret görüldü… Sektördeki üretkenlik artışları istihdamın düşmesiyle elde edildi.

Artan borç ve devlet sübvansiyonlarıyla finanse edilen devasa bir yatırım balonunun oluşması gibi ciddi bir risk söz konusu; bu balon, ABD şirket sektörü için yapay zeka ve yüksek teknolojiden elde edilen sermaye getirilerinin gerçekleşmemesi halinde patlayabilir…

Bir anlamda, kimin kazandığının büyük finans ve büyük iş dünyası için pek bir önemi yok. Her iki aday da kendilerini kapitalist sisteme ve bu sistemin sermaye sahipleri için daha iyi işlemesine adamışlar… Gerçek şu ki, “zaman geçtikçe fark kalmayacak”…

Trump’ın ekonomi planın büyük bir unsuru göçü büyük ölçüde azaltmak… Amerikan Göçmenlik Konseyi tarafından kısa süre önce yayınlanan bir rapora göre, hükümetin 2022 yılı itibariyle kalıcı yasal statüye sahip olmayan ve sınır dışı edilme ihtimaliyle karşı karşıya olan yaklaşık 13 milyonluk bir nüfusu sınır dışı etmesi halinde bunun maliyeti çok büyük olacaktır – yaklaşık 305 milyar dolar.

Net göç ABD ekonomisinin diğer G7 ekonomilerinden daha hızlı büyümesine yardımcı oldu. Bu işçilerin toplu sınır dışı edilmeleri ABD GSYH’sini %4.2 ila %6.8 oranında azaltacaktır. Ayrıca vergi gelirlerinde de önemli bir azalmaya yol açacaktır. Göçmen işgücünün ortadan kaldırılması, evlerden işyerlerine ve temel altyapıya kadar tüm sektörleri sekteye uğratacaktır: yüz binlerce ABD doğumlu işçi işini kaybedebilir.

Kemer Sıkma

Trump ABD doğumlu Amerikalılara yardım etmeyi amaçladığını iddia ediyor, ancak gerçekte politikaları sadece çok zenginleri geri kalanlar pahasına daha da zenginleştirecek, ekonomik büyümeyi tehlikeye atacak ve enflasyonu artıracaktır….

Kamu hizmetlerine gelince, bütçe açığının artacağı ve kamu borcunun GSYH’nin %100’ünün çok üzerine çıkacağı düşünüldüğünde, her iki aday da hiçbir şey söylemedi, ancak bu sadece mali kemer sıkmanın büyük ölçüde yolda olduğu anlamına gelebilir. Vergi gelirleri arttırılmayacak – tam tersine. Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar için yapılan ‘savunma’ ve silahlanma harcamaları rekor seviyelere ulaştı ve artmaya devam edecek;dolayısıyla eğitim, ulaşım ve sosyal bakım gibi kamu harcamalarından vazgeçilmesi gerekecek.

(Yazarın konuyla ilgili bir makalesinden derlenmiştir.) https://braveneweurope.com/michael-roberts-the-us-presidential-election-the-economy

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun