Ana Sayfa Blog Sayfa 10

Sıfır-saat sözleşmeli çalışanların ve genç işsizlerin sayısı arttı

Son işgücü piyasası verilerine göre, hiçbir iş garantisi sunmayan sıfır-saat sözleşmeleri (zero hours contracts) arttı, ücretler yavaşladı ve genç işsizliği son dört yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) resmi işsizlik verileri Haziran ve Eylül ayları arasında yüzde 4’ten yüzde 4.3’e bir sıçrama gösterirken, aynı dönemde bordrolu çalışanların sayısı 43 bin azaldı.

Sayılar ayrıca genç işsizliğinin arttığını ve kalıcı hale geldiğini gösteriyor: genç işsizliği yüzde 13.7’ye yükselirken, gençler arasında uzun dönemli işsizlik son bir yılda yüzde 83 artış gösterdi.

Sendikalar konfederasyonu TUC genel sekreteri Paul Nowak, hükümetin gençleri uzun süreli işsizlikten kurtarmaya odaklanması gerektiğini belirterek, “Uzun vadeli genç işsizliğinin pandemi sonrası en yüksek seviyeye ulaştığı ve hala artmaya devam ettiği günümüzde, gençlerin acilen çalışmak ya da eğitim almak için gerçek fırsatlara ihtiyacı var” dedi.

Düzenli geliri olanların ücretleri Eylül ayına kadarki üç aylık dönemde yüzde 4.8 oranında artarken, bir önceki üç aylık dönemde bu oran yüzde 4.9’a gerilemiş, ancak düzensiz geliri olanlar da dahil edildiğinde reel ücret artışı yüzde 2.7’de kaldı.

Britanya’da düzensiz gelir elde edenlerin sıfır-saatlik sözleşmelerle çalışıyor olma ihtimali bu yıl her zamankinden daha yüksek; bu sayı üst üste üçüncü yılda da bir milyonun üzerinde kalmaya devam etmiş ve sadece son çeyrekte yüzde 10’un üzerinde bir artışla 1 milyon 33 binden 1 milyon 134 bine çıkarak tüm ücretli çalışanların yüzde 3.4’ünü oluşturdu.

Sıfır saat uygulamasının büyümesini engellemek için harekete geçilmesi çağrısında bulunan Nowak şunları ekledi: “Herkes, üzerine bir hayat kurabileceği düzgün ve güvenli bir işi hak ediyor. Ancak bir milyondan fazla çalışan, bir haftadan diğerine ne kadar kazanacaklarını bilmedikleri ve bütçe ya da çocuk bakımı planlaması yapamadıkları için kendilerine çok az güvence sunan ya da hiç güvence sunmayan sıfır saat sözleşmelerinde sıkışıp kalmış durumdalar. Bu sömürücü sıfır-saatlik sözleşmelerin önüne geçilmesi için çok geç kalınmıştır.

Nowak, İşçi Partisi’nin İstihdam Hakları Yasa Tasarısı’nın, “güvencesiz çalışma belasıyla mücadele yolunda kararlı bir adım” olduğunu savundu.

TUC güney bölgesi yetkilisi Roz Foyer ise, 102 bin ya da çalışanların yüzde 3.8’ini temsil eden sıfır saat sözleşmeli çalışan sayısının yüzde 30 oranında artmasıyla İskoçya’nın bir kez daha İngiltere’nin sıfır saat sözleşmeli çalışan sayısında başı çekmeye devam etmesini eleştirdi.

Foyer, İstihdam Hakları Yasa Tasarısı’nda sıfır saat sözleşmelerle ilgili tüm boşlukların kapatılması ve bu sözleşmelerin tamamen yasaklanması çağrısında bulundu.

 

23 bin genç kışı sokakta geçirecek

0

Londra’da evsiz gençlere geçici kalacak yer temin eden yardım kuruluşu Centrepoint tarafından yayınlanan rakamlara göre, Britanya’da yaklaşık 23 bin genç, bu kışı sokakta geçirecek. Kışın en soğuk günlerine girdiğimiz ve Noel’e yaklaştığımız bir dönemde açıklanan rakamlar 16-24 yaş arasındaki gençleri kapsıyor.

Centrepoint’in yanı sıra evsizlere yardımcı olmaya çalışan Big Issue dergisi tarafından açıklanan rakamlar, dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Birleşik Krallık’ta evsizliğin giderek arttığını gösteriyor. Big Issue 10 Ekim Dünya Evsizler Günü nedeniyle yayınladığı açıklamada artan hayat pahalılığı ve konut krizinin evsizlerin sayısının artmasındaki rolüne dikkat çekti.

Evsizliğin Birleşik Krallık’ı oluşturan her bir ülkede ayrı ayrı hesaplanmasından dolayı ülke genelindeki evsizliğe dair net bir rakam çıkarmak zor olsa da Financial Times tarafından yapılan bir analize göre her 200 haneden birinde evsizlik sorunu yaşanıyor.

Big Issue’nun resmi istatistiklere dayanarak yaptığı bir başka analize göre geçen bir yıl içinde yerel belediyelere 358 bin 370 evsizlik başvurusu yapılmış. Bir önceki yıla göre yüzde 10 daha fazla olan bu başvurulardan 324 bin 990’ı belediyelerin kriterlerine ve değerlendirmelerine göre de evsiz olarak kabul edilmiş.

Her yıl giderek artan evsizlik başvuruları kayıtların tutulmaya başlandığı 1998 yılından bu yana rekor seviyeye çıkmış durumda. 31 Mart 2024 itibarı ile sadece İngiltere’de 117 bin 450 hane, kiraları yerel belediyeler tarafından karşılanan geçici evlerde yaşıyor. Geçici evlerde kalan çocuklu ailelerin sayısı da yine rekor seviyelere çıkmış durumda. Geçen yıl geçici evlerde yaşayan çocuklu aile oranı yüzde 14.7 artarak 74 bin 530’a çıkarken, bu evlerde yaşayan çocuk sayısı da 151 bin 630’a ulaştı.

Evsiz olduğunu ve kendi başına bir ev tutamayacak olduğunu ispatlamanın giderek zorlaştığı İngiltere’de belediyelerin önlerine koyduğu zorlukları aşamayan ve destek bulamayan binlerce insan da sokakta yaşamak zorunda kalıyor.

Sokakta yaşayanlara dair elde edilen en son resmi istatistiklere göre geçen yılın sonbaharında sokakta yatan 3 bin 898 evsiz vardı. Bu sayı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 25 artmışken, 2010 yılına kıyasla iki katından daha fazla artmış görünüyor.

Londra’nın sokaklarında yaşayan evsizlere dair Nisan 2023 ve Mart 2024 dönemini kapsayan sayımlara göre Londra’da 11 bin 993 kişi sokakta yatıyor. Londra sokaklarında yatanların sayısında da bir önceki yıla göre yüzde 19, on yıl öncesine göre ise yüzde 58’lik bir artış var.

En temel haklardan biri olan barınma, Thatcher’ın iktidarda kaldığı 1980’li yıllardan itibaren başlatılan ve sonrasında hem İşçi Partisi hem de Muhafazakâr Parti tarafından devam ettirilen özelleştirme ve kısıtlamalarla neredeyse yok edilme noktasına getirilmiş durumda. Bir taraftan belediye evleri satılırken, diğer taraftan sosyal konutların inşası için ayrılan bütçede kesintiler yapıldı. Sosyal konutlar ve belediyelere ait arsalar kentsel dönüşüm adı altında devasa inşaat şirketlerine peşkeş çekildi. Kira yardımlarına kısıtlamalar getirildi, kiralar arttırıldı, yatak odası vergisi kondu, gelirine bakılmaksızın herkesten Council Tax (Belediye Vergisi) alınmaya başlandı. Bütçeleri kesilen belediyeler ne yeni sosyal konutlar yapabildi ne de mevcut sosyal konutlarını yaşanabilir standartlara çekebildi. Çoluk çocuğu ile dışarıda kalan, gidecek yeri ve kimsesi olmayan yaşlılar ve engelliler “geçici” olarak verilen çok kötü koşullardaki evlerde on yıllarca yaşamaya mahkûm ediliyor.

Seçimi kazanan her parti gibi İşçi Partisi’nin de ilk vaatlerinden birisi konut inşaatı oldu. Yaşanan konut krizini aşmak için öncelikle sosyal konutlar olmak üzere 1 milyon 500 bin ev inşa etme sözü verdi. Ama İşçi Partisi’nin verdiği bu söz aslında konut krizini çözme değil, özelleştirme ve kamu kaynaklarının özel şirketlere aktarılması anlamına geliyor. İşçi Partisi’nin konut inşası için ayırdığı 3 milyar sterlin küçük ve orta işletmelere verilecek. Yani halkın en temel ihtiyaçları üzerinden özel şirketler kar etmeye, evsizler ise sokaklarda ve geçici konutlarda yaşamaya devam edecek.

 

Çiftçiler ve toprak sahipleri veraset vergisini protesto ediyor

Maliye Bakanı Rachel Reeves’in 30 Ekim’de açıkladığı yeni bütçede veraset vergisinin çiftçileri de kapsayacak şekilde genişletmesi çiftçiler ve toprak sahipleri tarafından protesto edildi.

Muhafazakar Parti’nin yeni lideri Kemi Badenoch ve eski bakan Priti Patel’in de destek verdiği Londra’daki protestolarda, verginin aile çiftçiliğinin sonunu getireceği iddia edildi.

Yeni düzenlemeye göre, Nisan 2026’dan itibaren, daha önce muaf tutulan 1 milyon sterlinden fazla değere sahip miras kalan tarımsal varlıklar, normal oranın yarısı olan yüzde 20 oranında vergiye tabi olacak.

Britanya’daki 210.000 çiftlikten sadece 500’ünün yüzde 40 oranındaki vergiden etkileneceği öngörülüyor. Bunlar küçük aile çiftlikleri değil, tarım arazilerinin yüzde 30’undan fazlasına sahip olan Kraliyet ve toprak sahibi aristokrasi gibi büyük toprak sahiplerine ait olanlar olacak.

Şu anda çiftçiler vergi ödemediğinden, zenginler vergiden kaçınmak için çiftlik arazisi satın alma yoluna başvuruyor.

19 Kasım’da Londra’da yapılan protesto gösterisine büyük toprak sahipleri ve çiftçilerin yanı sıra, durumu fırsat olarak gören aşırı sağcılar ve Reform UK lideri Nigel Farage ve partinin diğer figürleri de katıldı.

Veraset vergisi hangi durumlarda ödeniyor?

Kişi öldüğünde yakınlarına aktarılan 325.000 sterlinlik eşiğin üzerindeki miras için veraset vergisi ödenmesi gerekiyor. Bu miktarın üzerindeki miktarlar için de hayır kurumlarına yapılan bağışlar dahil birçok muafiyet söz konusu olabiliyor.

Birçok zengin, çiftçilerin veraset vergisi ödememesinden yola çıkarak servetinin bir kısmını tarım arazisine yatırma yoluna gidiyor.

Hükümetin getirdiği vergi değişiklikleri, veraset vergisinden tam muafiyetin, tarımsal ve ticari mülklerin 1 milyon sterliniyle sınırlandırılacağı anlamına geliyor. Toprak sahibi zenginler, diğer zenginlerin ödediği standart yüzde 40’lık oran yerine indirimli yüzde 20’lik bir oran üzerinden veraset vergisi ödeyecek. Çiftçiler için faizsiz olan bu vergi 10 yıl içinde ödenebilir. Hükümet, ayrıca diğer istisnalarla çiftçi bir çiftin miras vergisine maruz kalmadan 3 milyon sterline kadar miras bırakabileceğini belirtiyor.

Çoğunluğu oluşturan küçük çiftçiler toprakları değerli görülse de bu topraklarda ürettikleri mahsullerden ve hayvancılıktan elde ettikleri kazancın hiç de yüksek olmadığını savunuyor. Bu kesim, ürünlerini satın alan büyük alıcılar ve süpermarket zincirleri tarafından sömürülüyor. Brexit sonrası AB sübvansiyonlarından mahrum kalmaları da bu çiftçiler arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor.

Zengin toprak sahipleri, emekçi çiftçilerin endişelerini kullanarak kendi çıkarları için yaptıkları protestolarını kitleselleştirmenin yollarını arıyor.

 

Reform UK partisinin yerel seçimleri kazanması neye işaret?

Kazanan aday Jim O’Neill “Oldukça erken bir dönemde bazı insanlardan İşçi Partisi tarafından ihanete uğradıklarını hissettikleri ve bir alternatif aradıkları mesajını alıyorduk. Kapı önündeki insanlarla yüz yüze konuşuyordum” dedi.

Ekim ayında Mansfield’de üç bağımsız encümen üyesi Reform UK’e geçti. İskoçya’da da iki Muhafazakâr encümen Reform UK’ye geçerek İskoçya’da ilk Reform UK temsilcileri oldular. Ardından Essex’te Muhafazakâr encümen üyesi de onlara katıldı.

Kasım ayı başlarında, İskoç Parlamentosu seçimlerinde halkın nasıl oy kullanacağını soran bir ankette İşçi Partisi’ne destek 7 puan düşerek SNP’nin altında kalırken, Keir Starmer’a onay ise Ağustos ayındaki -5’ten -28’e düşerek rekor seviyeye geriledi.

Britanya seçimlerinin ünlü yorumcusu Prof. John Curtice şu uyarıda bulundu: “Nigel Farage’ın partisine geçen İşçi Partisi seçmenlerinin oranı Ağustos’ta yüzde 7 iken şimdi yüzde 14’e ulaştı. Temmuz’da Reform UK büyük ölçüde eski Muhafazakar seçmenleri kazanmaya dayanıyordu. Şimdi ise Westminster’da İşçi Partisi’ne karşı duyulan hayal kırıklığı partinin kanatlarını daha geniş bir alana yaymasını sağlıyor. Bu da Reform UK’in İskoçya Parlamentosu Holyrood’da önemli bir aktör olma ihtimalini ortaya çıkarıyor. Yarın yapılacak bir İskoç parlamentosu seçiminde bir düzine kadar sandalye kazanabilir.”

Reform’un şu anki odak noktası, kapı kapı dolaşan, broşür dağıtan gönüllülerle dolu yerel şubeler kurmak. Bunu Mayıs 2026’da yapılacak Galler Parlamentosu Senedd seçimlerinde test edecekler. Reform, Temmuz’daki genel seçimlerde Westminster’da Galler’i temsil eden 32 sandalyeden hiçbirini kazanamadı, ama güney Galler’deki 13 seçim bölgesinde ikinci oldu. Reform, Galler seçimlerinde 15’ten fazla sandalye kazanabileceğini öngörüyor. Galler’deki İşçi Partisi’nin Reform’u “çok ciddiye aldığı”, İskoçya ve Galler’de uygulanan nispi temsil sisteminin Reform için avantajlı olduğu belirtiliyor.

Parti lideri Nigel Farage, Reform UK’nin yerel seçimlerde ikinci sırada çıktığı bölgelere ağırlık vereceğini ve eski Güney Yorkshire kömür sahasını hedef alacağını söyledi. Partinin “Yorkshire genelinde hızla şubeler oluşturduğunu” ve önümüzdeki yıllarda yapılacak yerel seçimlere odaklanacaklarını belirtti.

Siyaset bilimci Richard Rose’a göre, “Reform artık İşçi Partisi milletvekillerini tehdit edecek bir noktaya geldi. Reform’un geçtiğimiz Temmuz yapılan seçimlerde ikinci olduğu 98 sandalyenin 89’unda İşçi Partili milletvekilleri var. Electoral Calculus, bu ayki anket sonuçlarına göre Reform’un kazanacağı ilave 11 sandalyenin 10’unun İşçi Partisi’nden ve sadece 1’inin Muhafazakarlardan geleceğini hesaplıyor.”

Rose ayrıca adaylarının kazanma şansı olmayan Muhafazakârların Reform için taktiksel oy kullanması ve İşçi Partisi seçmenlerinin daha da azalması halinde Reform’un onlarca sandalye kazanabileceğini belirtiyor.

Reform UK’in yaklaşık 90 bin üyesi var. 4 Temmuz’da yapılan genel seçimde toplam 4 milyon oy alan parti, parlamentoda 5 milletvekili çıkardı. Bunların ikisi East Midlands’da (Ashfield ve Boston-Skegness) ve üçü Doğu İngiltere’deydi (Clacton, Great Yarmouth ve South Basildon ve East Thurrock).

Reform tüm koltuklarını Muhafazakardan aldı. Ancak ikinci olduğu seçim bölgelerinin neredeyse tamamını İşçi Partisi kazandı ve bunların 60’ı İngiltere’nin kuzeyinde, 13’ü de Galler’de.

Reform UK yüzlerce aday çıkarmayı ve Essex ve Lincolnshire’dan Norfolk ve Kent’e kadar hedef bölgelerdeki belediye meclisi koltuklarını kazanmayı amaçlıyor. Eylül ayında JL Partners tarafından yapılan bir ankete göre “her dört İşçi Partili seçmenden biri Reform’u desteklemeyi düşünüyor”.

Bu rakamlar, İşçi Partisi’nin Britanyalı emekçilerin karşı karşıya olduğu gerçek sorunları ele almaktaki başarısızlığının devam edeceği göz önüne alındığında, seçimlerde Reform tehdidinin arttığını gösteriyor. Bu da aşırı sağın dünya genelinde olduğu gibi İngiltere’de de yükselmesi tehlikesini daha da can alıcı bir sorun haline getiriyor.

 

Su tarifelerine zam yolda

0

İngiltere’de özel şirketler tarafından işletilen içme suyuna zam yolda. Su düzenleme kurumu Ofwat, suları işleten özel şirketlerin önümüzdeki beş yıl içinde su tarifelerine enflasyon oranındaki artışın yanı sıra yüze 21 oranında zam yapmasına onay vereceğini duyurdu. Hane başına yıllık olarak 20 sterline tekabül edecek zamlar nedeniyle su tarifeleri önümüzdeki beş yıl içinde yıllık olarak 100 sterlin artmış olacak. Maaşlar enflasyon oranın bile altında arttırılırken en temel ihtiyaçlardan biri olan suya yıllık olarak enflasyon üzerinde zam yapılması, artan hayat pahalılığı nedeniyle geçim sıkıntısı çekenlerin sırtındaki yükü bir kat daha arttırmış olacak.

Milyonlarca abonesi olan su şirketleri bu zammın hissedilmeyeceğini ve abonelerini etkilemeyeceğini iddia ederken, Su Tüketicileri Konseyi (Consumer Council of Water) tarafından yapılan bir araştırma bu iddiayı yalanladı. Araştırmaya katılan 9 bin 500 kişiden yüzde 40’ı faturalarını ödemekte zorlanacağını, yüzde 54’ü ise zamlanan faturaları ödeyebilmek için diğer giderlerinde kesinti yapmak zorunda kalacağını beyan etti. Çalışanların dahi geçinmekte zorlandığı İngiltere’de su tarifelerine yapılacak zamlar, yakacak ve yiyecek arasında tercih etmek zorunda kalan milyonlarca dar gelirlinin sırtına bir yük daha bindirecek.

Margaret Thatcher tarafından 1989 yılında özelleştirilen suların işletmesini devralan şirketler aradan geçen 35 yıl içinde ne kamuya olan borçlarını ödediler ne de şebeke hatlarını yenilediler. On yıllardan beri bakımı yapılmayan ve yenilenmeyen şebeke borularındaki sızıntı ve patlaklardan dolayı günlük olarak milyonlarca litre içme suyu heba ediliyor. Temiz su şebekelerinin bakımını yapmayan bu şirketler, masraftan kaçmak için kanalizasyon sularını arıtmadan ırmaklara ve denizlere döküyor. Tüm karlarını hissedarlarına aktardıkları için iflas etme noktasına gelen bu şirketler, özelleştirmenin kamu kaynakları, doğa ve insan sağlığı açısından ne kadar zararlı olduğunun en iyi örneklerinden birini oluşturmakta.

Eski başbakan Margaret Thatcher’ın, birbiriyle rekabet halinde olacak şirketlerin halka daha ucuz su sağlayacağı ve faturaların düşeceği iddiası son 35 yıldır gerçekleşmedi. Her bir bölgenin tek bir işletmeye devredildiği İngiltere’de 9 ayrı su işletmesi var ve hiçbiri diğerinin rakibi değil. Üstelik su işletmelerini devralan şirketlerin hisseleri yüzde 90 oranında uluslararası şirketlere devredilmiş durumda. Wessex Water’in tüm hisseleri Malezyalı YTL şirketine, Northumbrian Water’ın hisseleri ise Hong Kong’lu iş insanı Li Ka Shing’e ait. Londra’nın su ve kanalizasyonunu devralan Thames Water’ın hisselerinin bir kısmı, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Çin ve Avusturalyalı yatırımcılara ait.

Yani birçoğumuzun şikayetçi olduğu yüksek su faturalarından elde edilen karlar, büyük şirketlerin kasalarına ve hissedarlarına gidiyor. İngiltere’nin sularından her yıl ortalama olarak elde edilen yaklaşık 2 milyar sterlin kar uluslararası şirketlerin hissedarlarına gidiyor. Şirketler devasa karlarına rağmen, temiz su ve kanalizasyon için yaptıkları harcamaları her yıl giderek azaltıyorlar. Su ve kanalizasyon işletmelerini devralan bu şirketlerin insan sağlığını ve yaban hayatını hiçe sayan pratikleri, ihtiyaç duyulan yatırımların yapılmaması ve faturaların her yıl artması nedeniyle halk suların tekrar kamulaştırılmasını talep ediyor.

2017 yılında yapılan bir anket, suların kamulaştırılmasını isteyenlerin oranını yüze 83 olarak gösterdi. Aynı yıl Greenwhich Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, suların kamuda kalmış olması halinde kullanıcıların yıllık olarak 2.3 milyar daha az fatura ödeyeceğini ortaya koydu. Özelleştirme anlaşmalarına eklenen, kamulaştırma için verilmesi gereken ihbar süresi 25 yıl olarak belirlendiği için bu şirketlerin kamulaştırma gibi bir korkuları da yok.

 

Artan enerji faturaları nedeniyle enflasyon son altı ayın en yüksek seviyesine çıktı

Enerji faturalarındaki artış İngiltere’de enflasyonun son altı ayın en yüksek seviyesine çıkmasına neden oldu. Eylül ayında yüzde 1.7 olan eflasyon Ekim ayında beklenenden daha fazla artarak yüzde 2.3’e yükseldi.

Fiyatlar son yıllara kıyasla daha yavaş artmasına rağmen, yıllık gaz ve elektrik faturası Ekim’de yaklaşık 149 Sterlin arttı. Yüksek enflasyon hane halkı için yaşam maliyetini arttırırken, faiz oranlarının daha yüksek bir seviyede kalmasına yol açarak kredi, kredi kartı ve mortgage maliyetini daha pahalı hale getiriyor.

Enflasyon rakamları Ekim 2022’de yüzde 11.1 ile son 40 yılın en yüksek seviyesine yükselmişti. O tarihten bu yana enflasyon düşse de bu fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor, sadece fiyatlar artık daha yavaş artıyor.

Ancak firmaların bütçede açıklanan yeni vergileri karşılamak için fiyatları artıracakları uyarısında bulunmaları ve ABD’de başkan seçilen Donald Trump’ın ithalata yeni gümrük vergileri getirme vaadi ve bunun fiyatlara yansıması beklentisi nedeniyle yaşam maliyetinin daha da artacağına dair endişeler var.

Soğuk havalarla birlikte, ısınma maliyeti pek çok kişi için endişe kaynağı. Ocak ayında elektrik ve gaza yıllık ortalama 21 sterlin yeni zam gelmesi bekleniyor. Ortalama miktarda gaz ve elektrik kullanan kişiler, düzenleyici kurum Ofgem tarafından belirlenen enerji tavan fiyatı kapsamında şu anda 1.717 sterlin ödüyor.

Enerji tedarik şirketi Utilita yetkilisi Derek Lickorish, yaz boyunca şirketten faturalar konusunda yardım isteyen müşterilerde yüzde 60’lık bir artış gördüğünü söyledi. Havanın soğumasıyla bu rakamın daha da yükselmesi bekleniyor.

Hizmet sektöründeki enflasyon yüzde 5’e yükselirken, gıda fiyatlarındaki enflasyon değişmedi. Gıda enflasyonu Ağustos’ta yüzde 1.3 seviyesinden Eylül’de yüzde 1.8’e yükselmişti.

 

Yakıt yardımı kesintisi 50 bin emekliyi yoksulluğa itecek

Hükümetin kendi tahminlerine göre, emeklilere kışlık yakıt ödemesinde yapılan kesintiler sonucunda önümüzdeki yıl 50 bin emekli daha göreceli yoksulluk içinde yaşayacak.

Maliye Bakanı Rachel Reeves, 300 sterlinlik ödemenin sadece emeklilik kredisi (Pension Credit) almaya hak kazananlara yapılacağını açıklamıştı.

Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı’nın (DWP) kısa süre önce yayınladığı tahminler, kışlık yakıt ödemesindeki kesintiler nedeniyle bir yıl içinde 50 bin emeklinin yoksulluğa itileceğini gösterdi.

Bu sayının daha sonraki yıllarda 100 bine çıkması bekleniyor.

Yoksullukla mücadele kampanyası yürüten kuruluşlar, hükümetin kararını geri alması için çağrı yapıyor.

Hükümetin tahminlerine göre şu anda 1.9 milyon emekli – emeklilerin yaklaşık %15’i – göreli yoksulluk içinde.

Yeni tahminler ise kışlık yakıt ödemesinde yapılacak kesintilerin emekli yoksulluğunu yüzde 0,5 puan artıracağını gösteriyor.

Medyan gelirin yüzde 60’ından daha az gelire sahip olan bir kişinin göreli yoksulluk içinde yaşadığı kabul ediliyor.

Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı’nın 120 bin emekliye mektup yazarak emeklilik kredisine başvurmalarının teşvik edildiği belirtiliyor.

 

Kürtlere polis terörü

Kürt aktivistlere ve Kürt Toplum Merkezi’ne polis gece yarısı operasyonu düzenledi. Kapıları koç başlarıyla kırılarak gözaltına alınan Kürtlerin evleri polis işgali altında. Gece baskınlarında 6 kişi gözaltına alındı. Eş zamanlı olarak Kürt Toplum Merkezi’ne de operasyon düzenleyen polis adeta derneği işgal etti. Yöneticiler ve üyeler derneğe sokulmadı. Kürtler ve Londra’daki dostları polisin bu terörünü hafta boyunca yaptıkları gösterilerle protesto etti ve kınadı.

“Derhal serbest bırakın”

27 Kasım gecesi yapılan operasyon ve operasyonun yapılma biçimi, Londra’da yaşayan binlerce Kürt’ü ve dostlarını öfkelendirdi. İlk gün dernek önünde toplanan yüzlerce kişi polisin sert tutumuna karşı direnişe geçti. Dernek üyeleri dernek önüne kurdukları çadırda açlık grevine başladı.

Londra’da faaliyet gösteren Kurt kurumlarının yanı sıra birçok demokratik kitle örgütün ve derneğin içinde yer aldığı Demokratik Güç Birliği (DGB) de operasyona tepki göstererek, gözaltına alınan aktivistlerin derhal serbest bırakılmasını istedi. Güç Birliği, ilki 28 Kasım diğeri de 1 Aralık’ta olmak üzere iki kitlesel yürüyüş düzenleyerek, Kürt Toplum Merkezi’ndeki ablukanın kaldırılmasını ve gözaltına alınanların serbest bırakılmasını talep etti.

28 Kasım Perşembe akşamı Turnpike Lane İstasyonu önünde başlayan yürüyüş yaklaşık 5 bin kişinin katılımı ile gerçekleşti. Kürt Toplum Merkezi’ne kadar gerçekleşen yürüyüş öncesi DGB bileşenlerinin temsilcileri taleplerini dile getiren ve İngiltere Hükümeti’ni protesto eden konuşmalar gerçekleştirdi. Yürüyüş; Kürt, Türk ve Kıbrıslı Türklere dair çok sayıda işletmenin yer aldığı Green Lanes üzerinde gerçekleştirildi. Yürüyüşe destek vermek ve polisin tutumunu protesto etmek için yürüyüş güzergâhı üzerinde bulunan çok sayıda işletme kepenk kapattı.

DGB ve Britanya Alevi Federasyonu ile ortaklaşa düzenlenen ikinci protesto 1 Aralık Pazar günü Trafalgar Meydanı’nda gerçekleştirildi. Yağmura rağmen yaklaşık 5 bin kişinin katlımı ile gerçekleştirilen yürüyüş ile Kürt kurumlarının ve demokratik kitle örgütlerinin talepleri ve çağrıları Londra’nın merkezinde bir kez daha dile getirildi.

Yürüyüşün bitiş noktası olan başbakanlık konutuna Thames Nehri kenarındaki Scotland Yard’ı içine alan güzergahta yürüyen göstericiler, Scotland Yard önünde baskılara boyun eğmeyeceklerini ve mücadele kararlılıklarını ifade eden sloganlar atarak tepkilerini dile getirdiler. DGB’ni temsil eden bir heyet tepkilerini ve taleplerini içeren bir dosyayı Scotland Yard’a teslim ederek baskı ve gözaltıların derhal sona erdirilmesini istedi. Londra’nın en işlek ve en turistik mekanları olan Embankment, Parlamento Binası ve Big Ben’in yanından taleplerini içeren pankart, döviz, sloganları ve zılgıtları ile başbakanlık konutuna kadar yürüyen göstericiler, tepkilerini başbakanlık konutu önünde de devam ettirdi.

“Uluslararası bir operasyon”

Operasyona ilişkin bir açıklama yapan Britanya Kürt Halk Meclisi, bu operasyonun uluslararası bir operasyon olduğunu, başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin bu operasyona onay verdiğini söyledi.

Çeşitli kültürel, sosyal ve politik çalışmalar yapmasıyla bilinen toplum merkezinin polis tarafında işgal edilip, ablukaya alınması, sadece Kürtlerin tepkisini çekmedi. Sosyalist İşçi Partisi, Sosyalist Parti, Haringey Sendika Şubeler Platformu, Haringey Filistinle Dayanışma Grubu’nda tepkisini çekti.

Otoriter ve diktatöryel yönetimlerde ancak rastlanabileceği belirtilerek, İngiliz polisinin evlere bu şekilde girmesinin bir açıkmalamasının olmadığını ve Kürtlerin rahat bırakılması istendi.

İngiltere’de ulusal çapta faaliyet gösteren hemen hemen tüm basın kuruluşlarının yer verdiği baskın ve gözaltılar ve yapılan kitlesel gösteriler, AKP ve MHP beslemesi medya tarafından çarpıtılarak haberleştirildi. Kurumlarına ve kurum yöneticilerine sahip çıkan herkes ‘’terör örgütü’’ destekçisi olarak karalandı. İngiltere’de yaşayan Türk, Kürt ve Kıbrıslı Türklerin yaşadıkları sorunlara dair tek haber yapmayan ‘’yandaş’’ ve ‘’yalaka’’ medya ve onların sözde muhabirleri gerçeklerle hiçbir alakası olmayan beyanlarıyla halktan ne kadar kopuk olduklarını bir kez daha ortaya koydular.

Corbyn Kürtlere destek verdi

İşçi Partisi eski lideri Jeremy Corbyn, operasyona ilişkin bir açıklama yaparak, Kürtler ve kurumlarına yönelik bu saldırıyı kınadı. Corbyn, polis baskını ve biçimi konusunda kaygılandığını belirterek, kültürel ve sosyal faaliyetleriyle bilinen ve kuzey Londra’nın önemli Kürt merkezlerinden olan Kürt Toplum Merkezi’nin bu kadar polisle basılmasını kınadı.

Öte yandan birçok milletvekili ve belediye encümen üyesi de yapılan gece baskınını kınayarak, yıllardır birlikte çalıştıkları dernek ve üyelerine yönelik operasyonu kaygıyla izlediklerini ifade etti.

David Lammy’den ses çıkmıyor

Dışişleri Bakanı ve Tottenham Milletvekili David Lammy’den ses çıkmadı. Sık gittiği ve Kürt Toplum Merkezi’nin Tottenham’da yaşayan üyelerinin oylarını isteyen Lammy, polisin gece yarısı terörü karşısında sus pus oldu. Henüz bir açıklama yapmayan bakan, Kürtler ve kurumları için “kardeşlerim” diye hitap ediyordu.

Lammy, daha önce de Corbyn’in liderliğine destek vermiş ve ilk fırsatta Corbyn’e ilk sırtını çeviren milletvekili olmuştu. Hatta, Starmer’ın liderliğiyle birlikte Corbyn’in alehine çalışmaya başlamıştı.

DAY-MER: Dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz

Londra’da etkili Türkiyeli derneklerden biri olan Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (DAY-MER) operasyona ilişkin bir açıklama yaparak Kürt Toplum Merkezi ile dayanışma içinde olmaya devam edeceğini belirtti.

DAY-MER’in açıklaması şöyle: 27 Kasım sabahının erken saatlerinde Londra-Kürt Toplum Merkezi’ne (KCC) ve Kürt Halk Meclisi’nin yönetici ve çalışanlarına yönelik baskın ve gözaltına alınmaları kınıyoruz. Gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını ve Londra-Kürt Toplum Merkezi’ne yönelik polis ablukasına son verilmesini talep ediyoruz. Kürt kurumlarını, yöneticilerini ve özgürlüğüne sahip çıkan Kürt halkının kriminalize edilmesine sessiz kalmayacağız ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.

 

 

Toplumun tarihinin en önemli olayı Wimpy Grevi 50 yaşında

Dostlar bir gazeteci olarak sorsalar “bizim toplum tarihindeki en önemli olay nedir?” diye, 1974’te gerçekleştirilen Wimpy Grevi derim. Dünyanın ilk kapitalist ülkesi İngiltere’de ilk kez azınlık toplumu işçileri tarafından restoran-cafê sektöründe gerçekleştirilen bu büyük grev, bir trenin makas değiştirmesi gibi toplumu ileriki yıllarda da etkileyecektir. Süreç içinde unutulan bu önemli olayı, sözlü tarih çalışmasıyla gün ışığına çıkarmak bana düştüğü için de mutluyum. Wimpy Grevi’nin bütün ayrıntılarını “Londra’da Bizim’Kiler” kitabımda okuyabilirsiniz. Wimpy Grevi’ni 50’inci yılında toplumca anmak ve topluma etkilerini geniş kapsamlı tartışmak gerekir. Bu yazıyı 2 Kasım 2024’de yaşadığı İzmir’de trafik kazasında yitirdiğimiz Wimpy işçilerini örgütleyen Hasan Çapçı’ya (74) adıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

İşin özü: “Kıbrıslı “Ali Usta” Salih Ali’ye ait şimdiki McDonalds’ların ilk örneği olan ABD kökenli “franchise” ayak üstü restoranları Wimpy’lerde çoğu Türkiye ve Kıbrıslı işçiler çok kötü şartlarda çalışır. 1974’te yapılan 9 günlük grev sonrasında Ali Usta geri adım atar ve işçilere yasal haklarını tanımak zorunda kalır.”

Ali Usta, 1955’te geldiği Londra’da bulaşık yıkayarak başladığı sektörde ticari zekası ve ayak üstü yiyecek sektörünün İngiltere’de de bir anda popüler olmasıyla, 1960 sonrasında 120 şube açmayı başarır. O yıllarda II. Dünya Savaşı yıkıntılarından çıkmaya çalışan İngiltere, ucuz göçmen işçileri çağırıp işyerlerinde çalıştırabilmeleri için patronlara “permit – yabancı işçi çağırma” yetkisi verir. Ali Usta çoğu bizim toplum üyesi olan çalışanlarına, yakınlarını çağırması için on binlerce (ismi sonradan doldurulmak üzere) permit mektubu imzalar. Gelen işçilerin bir kısmı Ali Usta’nın Wimpy’lerinde çalışır. Daha sonra yakınlarını da yanına getiren işçiler toplum nüfusunun artmasına da neden olurlar. Ali Usta ile kitap çalışması için 2013’te görüştüğümde, kendisinden alınan permitlerin Türkiye ve Kıbrıs’ta satıldığını duyduğunda çok üzüldüğünü söylemişti. Gariptir ki 1971-74 arasında Wimpy’lerde çalışan hemşerim Halis Uğuz da yaptığım röportajda Ali Usta’nın imzaladığı permiti Akşehir’de pazarda satın alıp Londra’ya geldiğini anlatmıştı… Şimdi hayatta olmayan Uğuz’u da saygıyla yâd ediyorum.

Gelelim işçilerin cephesine… Wimpy işçileri geldikleri ülkeye göre göreceli iyi de olsa asgari ücretin yarısına haftada 90 saat çalışırlar. O yıllarda dayanışma amacıyla işçiler tarafından kurulan İngiltere Türk İşçi Birliği ile sosyalist doktora öğrencilerinin üyesi olduğu İngiltere Türkiyeli İlericiler Birliği de faaliyettedir. İşçi Birliği’nin sekreteri Ziya Akşahin şöyle anlatıyor: “Birlik’teki arkadaşlarımızla acil olarak çağrıldığımız St. Ann’s General Hospital’a gittik. Başhekim veremin 30 yıl sonra ilk kez hortladığını vurgulayıp hastanede yatan 37 verem hastasının hepsinin de Türk olduğunu söyleyip yardım istedi. Yan yana dizilmiş yataklardaki işçiler bezgin ve bitkin haldeydi. İşçilerin hiçbirisi İngilizce bilmiyordu. Hepsi Ali Usta’nın sahibi olduğu Wimpy’nin farklı şubelerinde çalışanlardı ve çoğu da Niğdeliydi. Kötü çalışma koşullarından dolayı verem olmuşlardı. Büyükelçilik hastanenin acil çağrısına cevap vermeyince bizi arayıp bulmuşlardı.”

Her iki derneğin çabasıyla Wimpy işçileri kısa zamanda örgütlenir. Ziya Akşahin, Gıyas Ünal, Mustafa Dil, Hasan Çapcı ve Ali Erte işçilerin örgütlenmesinde öne çıkan isimler olur. Büyükelçilik “Komünistlerin işi” diyerek greve karşı çıkar, işin kötü yanı dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Nuyan Yiğit de aynı düşünceyle böylesi büyük bir olayı görmezlikten gelir. 1974 Kıbrıs harekâtı da Kıbrıslı patrona karşı örgütlenmeyi zorlaştırır.

TGWU sendikasının Yabancı İşçiler Şubesi’nin de desteğini alan örgütçü işçiler Ali Usta’yla görüşmeler tıkanınca 1974 Ekim’inde davul ve zurnalarla greve çıkarlar. Ali Usta grevi baltalamak için tehditten grev kırıcılara her türlü yolu dener fakat grevin 9’uncu gününde havlu atar. İşçiler talep ettikleri bütün haklarını kazanmıştır. Çapcı’ya göre; o gün işçiler maddi kazanımdan daha çok kendi güçlerinin farkına varmışlar ve dünyayı da birleşince değiştirebileceklerini anlamışlardı.

1975 1 Mayıs’ı ülke tarihinin en kalabalık emek bayramı olur. Birkaç yıl sonra da basında çıkan haberler üzerine vergi dairesiyle başı derde giren Ali Usta, Wimpy’lerini tasfiye eder. İşsiz kalan işçilerin çoğu sektörde kalarak toplumun restoran ve cafê sektöründe yoğunlaşmasına ön ayak olurlar. Binlerce işçi ve ailesine okul olan Wimpy Grevi’nin topluma bir diğer etkisi de toplumun yüzde 80’inin sol partileri desteklemesi denilebilir. Wimpy Grevi’nin 50’nci yılı kutlu olsun!

 

Doğum ve ölüm kayıtları kolaylaştırılıyor

Geçtiğimiz ay parlamentoya sunulan Data Use and Access Bill (Veri Kullanımı ve Erişimi Yasa Tasarısı) ile doğum ve ölüm kayıtları kolaylaştırılacak. İngiltere’deki mevcut yasalara göre hem doğum hem de ölüm kayıtları randevulu ve yüz yüze görüşmelerle yapılabiliyor.

Yeni yasa, doğum ve ölüm kayıtlarının telefon ve online üzerinden yapılmasına olanak veriyor. Yasa tasarısı ile aslında pandemi döneminde alınan geçici önlemlerin bir kısmı kalıcı hale getirilmiş olacak. Ölümlerin rekor seviyelere ulaştığı pandemi döneminde zorunluluktan dolayı İngiltere ve Galler’de ölümlerin kayıtları telefon üzerinden yapılmasına geçici olarak onay verildi ve bir milyondan fazla ölümün kaydı telefon üzerinden yapıldı.

Elbette çıkartılmak istenen yasanın amacı sadece ailelerin yeni doğan çocuklarının mutluluğunu arttırmak ve yakınlarını yitirenlerin acılılarını azaltmak değil. Data Use and Access Bill asıl olarak başta NHS ve sosyal bakım hizmetleri olmak üzere polis ve kamu tarafından verilen hizmetlerde bürokrasinin azaltılması ve kimlik ve bilgi doğrulatmanın elektronik ortamda daha hızlı ve etkili bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlamak. Ayrıca hükümetin iddiasına göre bu tasarı yasalaşması halinde verilerin daha güvenli ve etkili kullanılmasından dolayı İngiltere ekonomisine 10 milyar sterlinlik bir katkı da sunacak.

Yasanın sağlayacağı kolaylıklar ile kilit konumdaki kamu çalışanlarının suçla mücadele veya hayat kurtarmaya daha fazla zaman sağlanması da hedefleniyor. Yapılacak olan düzenlemeler ile bir hastanın önceden var olan rahatsızlıklarına, randevularına ve testlerine tüm NHS birimlerinin, GP’lerin ve ambulans hizmetlerinin kolayca erişilebilmesi sağlanacak. Yasayla birlikte başlayacak olan değişikliklerin her yıl polisin 1.5 milyon, NHS çalışanlarının ise 140 bin saatini boşa çıkartması bekleniyor. Elbette hem polisteki hem de NHS’teki kişisel verilerin nasıl kullanıldığını takip etmek ve izlemek için hayati önem taşıyan güvenceler yürürlükte kalacak, hastaların ve suç mağdurlarının endişeleri dikkate alınacak.

Mevcut teknoloji ile sağlık ve sosyal bakım sistemindeki günlük klinik görevler için temel veriler sağlansa da tüm sağlık ve sosyal bakım sistemi genelinde bilgiye gerçek zamanlı olarak erişilmesini ve paylaşılmasını sağlayan tek tip bilgi standartlarına dayanmadığı için ortak kullanımını zorlaştırmakta.