16.5 C
Los Angeles
Cuma, Nisan 25, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 17

Monarşi karşıtları: ‘Kraliyet Ailesi’nin İngiltere’ye gerçek maliyeti yılda 510 milyon sterlin’

İngiltere’de monarşi karşıtı kampanya grubu Republic (Cumhuriyet), Kraliyet Ailesi’nin ülkedeki vergi mükelleflerine “gerçek maliyetinin” 510 milyon sterlin olduğunu öne sürdü. Bu tutar, Kraliyet Ailesi’nin masraflarını finanse eden 86 milyon sterlinlik Sovereign Grant adlı devlet fonunun yaklaşık altı katı.

Sovereign Grant fonu, Kraliyet Ailesi’nin personel, seyahat, saray ve konutlarının bakım ve onarımı gibi harcamalarını karşılıyor. Ancak örneğin güvenlik gibi bazı harcamalar bu fonun dışında kalıyor.

Republic grubu da sadece güvenlik giderlerinin “basındaki haberlere dayanarak” 150 milyon sterlin düzeyinde hesaplanabildiğini kaydediyor.

Monarşi karşıtları, bu tutarların net olarak açıklanması yönünde hükümete de çağrıda bulunuyor. Republic yöneticisi Graham Smith, emeklilere yapılan yakıt yardımının kesilmesi tartışmalarına gönderme yaparak, “Yarım milyar sterlini kraliyet için boşa harcarken, nasıl olur da yardımların kesilmesini konuşabiliriz?” dedi.

Grubun hesapladığı 510 milyon sterlinlik tutar, “kayıp gelirleri” de kapsıyor. Örneğin Kraliyet Ailesi’nin konutlarından sağlanabilecek yılda 96 milyon sterlinlik ticari gelir de bu tutara dahil. Republic grubu, Kraliyet’in bugünkü gibi fonlanmasının “kamu parasının boşa harcanması” olduğunu savunuyor ve Kral’ın yılda 189 bin sterlinlik maaşa sahip olmasını öneriyor.

Buckingham Sarayı, söz konusu açıklamalarla ilgili bir yanıt vermeyi reddetti. Ancak Sovereign Grant fonunun Temmuz’da yayınlanan son raporunda, Kraliyet Ailesi’ne ayrılan devlet ödeneğinin 2024-25’te 86,3 milyon sterlin düzeyinde kalacağı, 2025-26 döneminde ise 132 milyon sterline çıkacağı görülüyor.

Kamuoyu araştırma şirketi YouGov’a göre geçen yıl monarşiyi parasal fayda anlamında olumlu görenlerin oranı yüzde 55’ti. Monarşiyi maddi olarak olumsuz görenler ise yüzde 30 düzeyindeydi. Aynı ankette Kraliyet’e olumlu bakanlar yüzde 59, olumsuz bakanlar yüzde 32 olarak hesaplanmıştı. Monarşiye desteğin daha çok yaşlılar arasında, monarşi karşıtlığının ise gençler arasında yaygın olduğu saptanmıştı.

 

Corbyn Parlamento’da “Bağımsız İttifak” kurdu

0

İşçi Partisi’nden 41 yıldır milletvekili olduğu Kuzey İslington’da bağımsız aday olarak tekrar seçimi kazanan ve milletvekili seçilen Jeremy Corbyn, parlamentoda bulunan 4 diğer bağımsız milletvekili ile bir ittifak kurarak ortak açıklamalar yapıyor.

Partinin eski lideri Corbyn, Keir Starmer’ın lider olması ardından parlamentodaki İşçi Partisi grubundan çıkarılmış ve son seçimlerde bölgesinden başka bir aday gösterilmişti. Bunun üzerine Corbyn 4 Temmuz’da yapılan seçimlere bağımsız aday olarak girdi ve büyük bir çoğunluk sağlayarak milletvekili seçildi.

Daha önce yine İşçi Partisi’nde politika yapan Blackburn Milletvekili Adnan Hussain, Birmingham Milletvekili Ayoub Khan, Dewsbury and Batley Milletvekili Iqbal Mohamed ve Güney Leicester Millevekili Shockat Adam ile birlikte “Bağımsız İttifat” adını verdiği oluşumun, parlamentodaki tartışmalara ortak tavır belirleyerek katılım sağlanması hedefleniyor.

İlk açıklama Filistin ile ilgili

5 milletvekili geçtiğimiz ay ilk açıklamalarını yaptılar ve taleplerini Dışişleri Bakanlığına sundular. Açıklamada, 40 bin Filistinlinin İsrail tarafından katledildiği hatırlatılarak, savaşın derhal durdurulması talep edildi.

Bağımsız İttifak, başta F-35 uçaklarının parçaları olmak üzere İsrail’e silah satışlarının derhal durdurulmasını isterken, ambargo uygulanmasını da talep etti. Bağımsız milletvekilleri, Filistin devletinin tanınmasını ve işgal altındaki topraklardan da İsrail’in çekilmesi ile kalıcı bir barışın sağlanacağına vurgu yaptı.

 

Hackney’de iki bölgede yerel ara seçimleri gerçekleşti

Hackney’in Stoke Newington ve London Fields bölgelerinde, her iki bölge encümenlerinin görevlerinden ayrılmasından sonra gündeme gelen ara seçimler 12 Eylül tarihinde gerçekleşti.

İşçi Partili önceki encümen Mete Çoban’ın Londra Büyükşehir Belediyesi’nde enerjiden sorumlu başkan yardımcısı olarak atanmasından sonra boşalan Stoke Newington bölgesinde seçimleri sürpriz biçimde Yeşiller (Green Party) adayı Liam Davis %53 oy oranıyla kazandı.

Seçimlerde İşçi Partisi adayı Zak Davies-Khan %40 oy oranıyla ikinci oldu; geçen seçimelere göre %19’luk bir değişimin olduğu seçimlerde, Liberal Demokratlar %3.3 or oranıyla üçüncü olurken, Muhafazakârlar % 3.1 ile hemen arkasından geldi. Bağımsız aday Tan Bui ise % 0.5 oy aldı.

Bu ara seçime katılım oranı %20.35’te kaldı ve toplamda 2.362 oy kullanıldı.

Davis zafer konuşmasında konut koşulları, kesintiler ve belediye emeklilik fonlarının etik bir şekilde elden çıkarılması gibi önemli kampanya konularını yeniden ele aldı.

Ağustos ayında Yeşiller, seçim anlaşmasının bir parçası olarak Davis’e destek veren Bağımsız Sosyalistlerle güçlerini birleştirmişlerdi. Bu koalisyon, Muhafazakarları beledeyideki en büyük muhalefet grubu olmaktan çıkarmayı hedefliyor.

London Fields’te değişim yok

London Fields bölgesinde gerçekleşen seçimlerde ise İşçi Partili George Gooch meclis üyesi olarak seçildi. Gooch oyların %54’ünü alarak seçimi kazanırken, Bağımsız Sosyalist aday Sarah Byrne ise %31.5 ile ikinci sırada yer aldı.

Muhafazakârlar %5.2 ile üçüncü ve Liberal Demokratlar az farkla onların ardından gelirken, Workers Party %3.8 ile sonuncu oldu.

Ara seçime katılım oranı %14.49’da kaldı ve toplamda 1.378 oy kullanıldı.

Gooch, konut onarımlarını ve yeşil alanları iyileştirme, daha erişilebilir geri dönüşüm sağlama ve anti-sosyal davranışlarla mücadele etme sözü vermişti.

Kampanyada, yine Muhafazakârları belediyedeki resmi muhalefet grubu olmaktan çıkarmaya yönelik koalisyon teklifinin bir parçası olarak Yeşiller’in Byrne’ü desteklemek üzere adaylarını geri çekmesi dikkat çekti.

 

İşçi Partisi konferansı önünde binlerce insan barış talep etti

15 yıl aradan sonra ilk kez hükümet partisi olarak yıllık olağan konferansını toplayan İşçi Partisi, binlerce kişinin protestosuyla karşılaştı. People’s Assembly (Halk Meclisi) tarafından yapılan çağrıya 15 bin kişi katılarak, İşçi Partisi’nin Filistin halkının katledilmesine destek vermesini protesto etti. Ayrıca emeklilerin “Yakıt Yardımı’nın kesilmesi de protesto edildi.

21 Eylül günü Liverpool’da başlayan konferansı protesto için binlerce kişi Liverpool şehir merkezinde toplanarak, konferansın yapıldığı ACC Konferans Salonu’na yürüdü. Başta Londra olmak üzere birçok şehirden otobüslerle Liverpool’a giden protestocular, İsrail ile tüm ticari ilişkilerin kesilmesini, silah satışlarının durdurulmasını ve ambargo uygulanmasını istedi.

Birçok sendikacı ve savaş karşıtı burada yaptığı konuşmalarda, İşçi Partisi’ne barışı ve adaleti sağlaması için oy verdiklerini, katliamcı bir ülkenin iktidarına destek vermesini istemediklerini belirterek, savaşın bir an önce durdurulup daha fazla insanın katledilmesinin önüne geçilmesi istendi.

 

Kanser tedavisine 62 gün içinde başlama hedefi tutturulamıyor

0

İngiltere’de farklı kanser türleri için tedaviye başlama sürelerinde büyük farklılıklar görülüyor. Cancer Research UK (Britanya Kanser Araştırma Vakfı) tarafından yapılan araştırmaya göre baş, boyun ve mesaneyi etkileyen kanser hastaları en uzun tedavi bekleme süreleriyle karşı karşıya.

Bu hastaların yalnızca yarısından biraz fazlası hedef süre olan 62 gün içinde tedaviye başlayabildi. Kan, ilik ve cilt kanseri hastaları ise büyük olasılıkla tedavilerine zamanında başlıyor.

Vakıf, bu farklılıkların insanların hayatını riske attığı uyarısında bulunurken, ameliyattaki her dört haftalık gecikmenin birçok kanser türünde ölüm riskini yüzde 6 ila 8 arttırdığını gösteren araştırmaya dikkat çekiyor.

Bu kadar uzun bekleme sürelerinin kabul edilemez olduğunu belirten Vakıf yetkilisi Naser Turabi’ye göre, “NHS’e (Ulusal Sağlı Hizmeti) ek personel ve teşhis ekipmanı sağlayacak 10 yıllık bir plan bekleme listelerini kısaltacak ve yaşamları kurtaracak”.

Kanser hastalarının tedavilerine 62 gün içinde başlanması hedefi İngiltere’de 2015, İskoçya’da 2012, Galler’de 2010, Kuzey İrlanda’da ise 2009’dan beri tutturulamıyor. Vakfa göre, durum değişmezse gelecek beş yılda 300 binden fazla hastanın tedavi süresi hedefi tutturulamayacak. Aynı dönemde kanser tedavisi için sevklerde de yüzde 20’nin üzerinde artış olacağı tahmin ediliyor.

 

Sağlıkta neler oldu?

0

Her üç çocuktan biri miyop

Dünya genelinde yapılan bir araştırma, çocukların görme yetisinin giderek kötüleştiğini ve her üç çocuktan birinin miyop olduğunu, yani uzaktaki nesneleri net göremediğini ortaya koyuyor. British Journal of Ophthalmology dergisinde yayınlanan çalışma, 1990 ile 2023 yılları arasında miyopluğun üç kat artarak yüzde 36’ya yükseldiğini gösteriyor.

Çocukların ekran başında daha fazla, açık havada daha az zaman geçirmelerine neden olduğu için Covid karantinalarının olumsuz etki yarattığına dikkat çekiliyor. Miyopluk genellikle ilkokul yıllarında başlıyor ve yaklaşık 20 yaşında gözün büyümesi durana kadar kötüleşme eğilimi devam ediyor.

Çocuklar arasında miyop en fazla kızlarda ve Asya’da yaygın. Japonya’daki çocukların yüzde 85’i, Güney Kore’deki çocukların yüzde 73’ü, Çin ve Rusya’da ise yüzde 40’tan fazlası miyop. İngiltere ve ABD’de bu oran yüzde 15 civarında.

Uzmanlar özellikle 7-9 yaş arasındaki çocukların günde en az iki saat dışarıda vakit geçirmelerini tavsiye ediyor.

Televizyon karşısında yemek yemek zararlı mı?

Televizyon izlemek ile obezite riskinin artması arasında bir bağlantı olduğunu gösteren çok sayıda araştırma var. Bunun bir sebebi hareketsizlik. Ancak televizyon izlerken ne kadar yediğimizin de farkında olmayabiliriz.

Amsterdam Üniversitesi’nden Monique Alblas’a göre, televizyon izlerken daha fazla yemek yenmesinin sebeplerinden biri dikkat dağınıklığı. Televizyonda sürükleyici bir şey izlerken yemeğe daha az dikkatimizi veriyoruz ve böylece tok olduğumuzu işaret eden bedensel sinyallerin farkında olmuyoruz. Bu da aşırı yemeye yol açabiliyor.

Ayrıca yiyecek reklamlarına maruz kalmak da insanların genel olarak daha fazla yemesine neden olabiliyor. Televizyonun yemek yemeyi ne kadar etkilediği, izlediğimiz içerik türü de dahil olmak üzere birçok faktöre bağlı olabilir.

İzlediğimiz şey ruh halimizi değiştirebilir. Programın temposu da bir fark yaratabilir. Bir araştırmaya göre aksiyon filmleri, bir röportaj programını izlemekten daha fazla yememize neden olabiliyor.

 

Hükümetin erken tahliye programı ile cezaevi nüfusu rekor miktarda azaldı

0

İngiltere ve Galler’de cezaevinde bulunan kişi sayısı, hükümetin erken tahliye programını başlatmasının ardından Eylül’ün ikinci haftasında rekor miktarda azaldı.

Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan haftalık istatistikler, cezaevi nüfusunun söz konusu hafta 2.188 azalarak yaklaşık %2.5 oranında düştüğünü gösteriyor.

Bu, kayıtların tutulmaya başlandığı 2012 yılından bu yana bir haftada kaydedilen en yüksek düşüş oldu.

Hükümet, cezaevlerinde yer kalmadığı gerekçesiyle bazı mahkumların erken tahliye programını uygulamaya koydu.

Program, daha az ciddi suçlardan ceza alan kişilerin cezalarının %50’si yerine %40’ını çektikten sonra hapishaneden çıkabilecekleri anlamına geliyor.

Dört yıl ya da daha fazla hapis cezası gerektiren ciddi şiddet suçlarından hüküm giyenler ve cinsel suçlular erken tahliye programından yararlanamıyor.

İngiltere bu kez mahkumları yurtdışına göndermeyi planlıyor

İngiltere’de Muhafazakar iktidar önce göçmen adaylarını Ruanda’ya göndermeyi planladı şimdi de İşçi Partisi iktidarı mahkumları Estonya’ya gönderme hesabını yapıyor.

İngiltere’de tekstil gibi emek yoğun sektörlerin emek ucuz bölgelere kaymasındaki mantık ile yurtdışında cezaevi kiralayıp mahkumları “ihraç etmek” aynı denilebilir. Şimdi top Estonya’da… Planın hayata geçebilmesi için önce Estonya hükümetinin bu konuyu parlamentoda tartışıp onaylatması gerekiyor. Olmazsa da Türkiye gibi döviz ihtiyacı olan ülkeler “Bize buyurun” deyip mahkum mönüsü bile göndermeye hazırlar…

İngiltere’de cezaevleri tıka basa dolu. Hatta geçen ay, İngiltere ve Galler’deki erkek cezaevlerinde sadece 83 boş hücre dışında neredeyse hiç boş yer kalmamış. Üstelik toplam Birleşik Krallık cezaevi nüfusunun, Mart 2027’ye kadar 89 binden 93 bin 100 ila 106 bin 300 aralığına yükselmesi bekleniyormuş. Mahkemenin cezaevine gönderdiği mahkuma “Doluyuz kardeş, başka kapıya” diyecek halleri olmadığına göre “mahkum ihracatı” tek çözüm olarak görünüyor.

Mahkumların Estonya’ya gönderilmesi teklifi, ilk olarak geçen yıl Muhafazakar Parti konferansında dönemin Adalet Bakanı Alex Chalk tarafından dile getirilmişti.

Yabancı bir ülkeden cezaevi kiralama olayı yeni sayılmıyor. Daha önce Norveç ve Belçika, Hollanda’dan cezaevi alanı kiralamış. Hollanda’da bir mahkumun yıllık maliyeti yaklaşık 100 bin sterline ulaşırken, Estonya’da bu rakamın 10 bin ile 20 bin sterlin arasında olduğu düşünülüyor. İngiltere ve Galler’de bir mahkumu barındırmanın maliyeti ise yaklaşık 50 bin sterlin. Google’dan araştırılınca Türkiye’deki geçen yıl mahkum başı maliyet 268 bin 640 TL olarak saptanmış. Bol keseden hesaplandığında 2024’de 7 bin 500 sterlin ettiği öngörülebilir. Türkiye’nin Estonya’ya karşı rekabet gücü ise yok denecek kadar az olduğu söylenebilir çünkü cezaevleri dopdolu.

Şimdi İngiltere’de yetkililer harıl harıl maliyet hesabı yapıyor olmalı. Uçuşlar ile İngiliz cezaevi personelinin yurtdışına gönderilmesi ek bir maliyet yaratacak. Mahkumların ailelerinin ziyaret masraflarının vergi mükelleflerince karşılanıp karşılanmayacağı da belirsiz.

 

İngiltere Merkez Bankası’ndan faiz indirimi bekleniyor

0

İngiltere Merkez Bankasının (BoE) para politikasında “temkinli gevşeme” sinyallerinin ardından bu yıl sonuna kadar 25 baz puan faiz indirimi bekleniyor. Enflasyonla mücadele kapsamında yüksek tutulan faizlerin yüksek tutulması en çok çalışan sabit gelirlileri olumsuz etkilediği için eleştiriliyor. “Mortgage” ve kredi kartı borçlarının maliyetini de artıran “faiz”lerdeki düşüş milyonlarca dar gelirliye soluk aldıracak.

BoE Para Politikası Kurulu, Eylül ayında politika faizini beklentiler dahilinde yüzde 5’te sabit tutma kararı alırken, PPK açıklamasında enflasyonun orta vadede yüzde 2’lik hedefe sürdürülebilir bir şekilde dönmesine yönelik riskler daha da azalana kadar para politikasının yeterince uzun bir süre kısıtlayıcı kalmaya devam etmesinin gerekeceği açıklandı.

Deutsche Bank İngiltere Baş Ekonomisti Sanjay Raja, BoE’nin kararı sonrası paylaştığı notta, BoE’nin Ağustos’taki faiz indiriminin ardından bu yıl sonuna kadar faizi düşürmesini beklediklerini vurguladı. Raja, “Banka faizinin yıl sonunda yüzde 4,75’e düşeceğini öngörüyoruz. Sonrasında 2025 boyunca da dört çeyrek puanlık faiz indirimi görmeyi bekliyoruz. 2026’da ise üç kez faiz indirimine giderek BoE’nin politika faizini yüzde 3’e çekeceğini düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

BoE’nin bir sonraki para politikası toplantısı 7 Kasım’da gerçekleştirilecek.

STERLİNİN DEĞERİ ARTTI

Öte yandan BoE’nin faiz oranını yüzde 5’te sabit tutma kararının ardından, ABD Merkez Bankası’nın (FED) yüzde 0,5’lik büyük faiz indiriminin aksine sterlin yüzde 4,75- 5 aralığına yükseldi. Böylece sterlin, dolar karşısında 1,33’ün üzerine çıkarak, Mart 2022’den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı ve ardından hafif bir geri çekilme yaşadı.

KAMU BORÇLARI YÜKSELDİ

İngiltere Ulusal İstatistik Ofisinin açıkladığı verilere göre, ülkenin kamu borcu, geçen ay 13,7 milyar sterlin artış göstererek ağustosta gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 100’üne ulaşmış oldu. Bu oran, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,3 yüksek sayılıyor. Böylece kamu bankaları hariç tutulan net kamu borcu, Ağustos 2024 itibarıyla 2,768 trilyon sterlin oldu.

 

Emeklilik maaşına yıllık £460 zam yapılması bekleniyor

Son maaş verilerine göre, yeni tam devlet emeklilik maaşının Nisan 2025’ten itibaren yılda 460 Sterlin artması bekleniyor.

“Üçlü kilit” olarak adlandırılan düzenleme kapsamında, devlet emeklilik maaşı her yıl ya %2.5, ya enflasyon ya da ortalama kazanç artışı – hangisi daha yüksekse – oranında artırılıyor.

Yıllık artış için Temmuz’a kadar olan üç aylık kazanç rakamları kullanıldı ve bunlar toplam ücretin yıllık %4 oranında arttığını gösteriyor.

Hükümet çoğu emekli için kışlık yakıt yardımını kesme kararı aldı ve bu karar tepkiyle karşılandı.

Maliye Bakanı Rachel Reeves, 300 Sterlin’e kadar olan yakıt yardımının sadece en düşük gelirlilere uygulanacağını duyurdu. Dokuz milyondan fazla emekli bu kış ödemelerden faydalanamayacak.

Devlet emeklilik maaşı ne kadar?

Şu anda İngiltere’de 12 milyondan fazla kişi devlet emeklilik maaşı alıyor.

Yeni tam devlet emeklilik maaşının (Nisan 2016’dan sonra devlet emeklilik yaşına ulaşanlar için) haftada £230.05’e yükselmesi bekleniyor. Bu da yıllık 11,962.60 Sterline ulaşacak ve şimdikine kıyasla 460 Sterlin’lik bir artış demek.

Eski tam temel devlet emeklilik maaşının (Nisan 2016’dan önce devlet emeklilik yaşına ulaşanlar için) ise haftada £176.30’a yükselmesi bekleniyor. Bu da yıllık 9,167.60 Sterline ulaşacak ve şimdikine kıyasla 353.60 Sterlin’lik bir artış demek.

Geçen yıl yeni tam devlet emeklilik maaşı 900 sterlin artmıştı. Ancak tüm emekliler bu miktarın tamamını alamıyor.

2025 için nihai devlet emekli maaşı miktarına Çalışma ve Emeklilik Bakanı Liz Kendall Ekim ayında açıklanacak bütçe sırasında karar verecek.

 

Hükümetin kapıları ölüm tacirlerine sonuna kadar açık

Silah Ticaretine Karşı Kampanya (Campaign Against Arms Trade) ve Dünya Barış Vakfı (World Peace Foundation) tarafından 18 Eylül’de yayınlanan rapora göre, hükümetin kapıları silah ticareti yapanlara sonuna kadar açılmış. Silah şirketlerinin bakanlar ve yetkililer üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir etki yaratarak, İngiliz hükümetinin politikalarını saptırdığı da raporda ortaya konuyor.

Rapor, silah endüstrisinin hükümetin politikalarını nasıl etkilediğini ve yıllar içinde hükümetle geliştirilen ilişkilerin çok yakınlaşması ile aradaki resmi çizginin neredeyse silindiğini gösteriyor. Çok yakınlaşan ilişkiler nedeniyle, Savunma Bakanlığı’nın tedarik sistemi silah şirketlerine sürekli kar sağlayan bir sisteme dönüşmüş. Silah ihracat kontrol rejimi olabildiğince esnekleştirilerek silah şirketlerinin Yemen ve Filistin’deki zulmü körüklemeye devam etmesine izin verilmiş. Silah şirketlerinin ciddi yolsuzluklar için hesap vermekten kaçınmalarının zemini oluşturulmuş. Rapora göre bunların sonucunda savaş suçlarını, insan hakları ihlallerini ve bariz yolsuzlukları sürdüren silah ihracatı kararları alınıyor ve kurallar düzenli olarak sektör lehine esnetiliyor.

“Döner kapıdan açık kapıya: Birleşik Krallık hükümeti ile silah endüstrisi arasında giderek yakınlaşan birliktelik” başlıklı raporda yer alan temel bulgulardan bazıları şunlar.

  • BAE Systems, bakanlarla ve başbakanlarla diğer tüm özel şirketlerden daha fazla toplantı yapmış. Ardından diğer iki silah şirketi Airbus ve Rolls-Royce geliyor.
  • Üst düzey askeri yetkililerin ve Savunma Bakanlığı’nın sivil personelinin %40’ından fazlası, kamu hizmetinden ayrıldıktan sonra silah ve güvenlik şirketlerinde yönetim kurulu üyesi ve bağımsız danışman olarak rol almakta ve bunların büyük çoğunluğu tedarik alanında çalışmakta.
  • 2009-19 yılları arasında üst düzey hükümet yetkilileri ve bakanlar silah endüstrisindeki meslektaşlarıyla günde ortalama 1.64 kez bir araya gelmiş.

Dünyanın dört bir tarafına ölüm yayan silah tacirlerine, hükümetin en üst kademelerine benzersiz düzeyde erişim olanağı sağlamak için; silah endüstrisi şefleri hükümet-sanayi danışma organları aracılığıyla düzenli irtibat kurmuş. İş ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde özel bir silah ihracatı teşvik ajansı oluşturulmuş ve silah şirketleri ile bakanlar ve üst düzey kamu görevlileri arasında çeşitli konularda düzenli toplantılar yapılmış.

Rapor, Savunma Bakanlığı’nın silah endüstri ile olan ilişkisini müşteri ve tedarikçi ilişkisinden çıkarak ortak ve müttefik ilişkisine dönüşmesiyle, taraflar arasındaki çizgilerin giderek silindiğini savunuyor. Bu durum özellikle ülke endüstrisine hakim olan ve neredeyse devletin özel bir kolu haline gelen BAE Systems için çok daha geçerli. Rapor, hükümet ve sanayi arasındaki personel akışının bir ‘döner kapı’ değil, ulusal güvenlik kurumunun bir bölümünden diğerine doğal bir ‘açık kapı’ olduğuna da vurgu yapıyor.

Önlerine çıkan engelleri aşmak için hükümetleri etkilemeye çalışan sektörler arasında en başarılı olanı silah şirketleri. Bunların başbakanlar dahil en üst düzeyde kurduğu yakın ilişkiler ve elde ettikleri ayrıcalıklar dünyanın dört bir tarafına yayılan çatışma ve savaşları her gün daha fazla körüklemekte ve daha fazla insanın hayatına mal olmakta.

Rapor, Suudi Arabistan’ın Yemen’de ve İsrail’in Gazze’de yaptığı gibi insan hakları ihlalleri ve sivillere yönelik saldırılara ilişkin çok sayıda kanıt karşısında bile, silah ihracatına ilişkin kilit kararların yıllar boyunca nasıl sürekli olarak ihracata izin verme ve endüstri karlarını koruma yönünde olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Suudi Arabistan’a silah satışlarında yolsuzlukla ilgili Ağır Dolandırıcılık Dairesi’nin (Serious Fraud Office) soruşturmasını iptal etmeye bile razı oldu.

Raporun yazarı da olan CAAT Araştırma Koordinatörü Dr. Sam Perlo-Freeman ortaya çıkan sonuca dair şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu bozuk bir sistem. Hiçbir sektör, özellikle de ölüm ve yıkımla bağlantılı bir sektör, hükümet üzerinde bu düzeyde bir etkiye sahip olmamalı. Bu düzeydeki bir etki son derece antidemokratiktir ve korkunç savaş suçlarına ortak olmanın yanı sıra hissedar kârlarının ne pahasına olursa olsun korunması demektir. Silah endüstrisinin hükümet politikaları üzerindeki baskısını kırmak için acil radikal tedbirlere ihtiyaç var.”