13.5 C
Los Angeles
Cuma, Nisan 25, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 21

1 Mayıs öncesi grevler ve grev oylamaları yaygınlaşıyor

Yaklaşan 1 Mayıs öncesi, İngiltere’de grevler ve hak alma mücadelesi yeni bir ivme kazandı. Ülkenin dört bir tarafında işçiler ve emekçiler hem ücretlerini hem de çalışma koşullarını iyileştirmek için grevler ve grev oylamaları gerçekleştiriyor. Pratisyen hekimler hak alma mücadelelerinde bir yılı, Aslef Sendikası’na üye makinistler ise 20 ayı geride bıraktı. Hem pratisyen hekimler hem de makinisteler düşük ücret dayatmasına karşı yeni grev kararları aldı. Hükümetin yeni çıkardığı anti-sendikal yasayla tehdit ettiği pratisyen hekimler ve makinistler önlerine çıkartılan tüm zorluklara karşı mücadele de kararlı. 1 Mayıs öncesi İngiltere’de ki emek mücadelesine ışık tutacak olan grevleri ve grev oylamalarında öne çıkanları sizler için derledik.

Pratisyen hekimler yeniden grev kararı aldı

2008 yılından buyana doğru dürüst zam almayan pratisyen hekimler ücretlerinin arttırılması için geçen yılın Mart’ından buyana 44 gün greve çıktı. Gerçekleştirmiş oldukları tarihi grevlere karşın talepleri karşılanmayan pratisyen hekimler bir kez daha greve hazırlanıyor. Hükûmetin 2016 yılında çıkartmış olduğu anti sendikal yasa nedeniyle grev kararının her altı ayda bir yenilenmesi gerekiyor. Hükümetin önlerine koymuş olduğu tüm zorlukları aşarak yaptıkları grev oylamasında %98 ile evet kararı alan pratisyen hekimler taleplerinde ısrarlı. Artan enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle ücretleri en az %25 eriyen pratisyen hekimler yaşayabilecekleri bir ücret talep ediyor.

İngiltere’de makinistlerin hak talebi 20 aydır devam ediyor

Aslef Sendikası’na üye makinistlerin ücret artışı talebiyle başlattığı mücadele 20 aydır devam ediyor. İngiltere çapında demiryolu ulaşımı sağlayan 16 ayrı firmada çalışan makinistler geçen yılın Haziran’ından buyana 14 kez greve çıktılar. Hükümetin baskıları nedeniyle demiryollarını işleten firmalar anlaşmaya yanaş(a)mıyor. Hükümet ile işbirliği halinde olan işletmeci firmalar yeni yıl öncesi grevleri engellemek için makinistleri yeni çıkan anti-sendikal yasayı uygulamakla tehdit etmişler fakat hak ettikleri cevabı makinistlerden almışlardı. Makinistlerin 16 işletmeyi kapsayan yeni grevleri 5, 6 ve 8 Nisan’da gerçekleştirilecek.

Makinistler Londra’da da greve hazırlanıyor

Aslef Sendikası’na üye Londra Metrosu makinistleri çalışma koşullarının ağırlaştırılmasına karşı greve hazırlanıyor. Londra Metrosu yönetimin çalışma koşullarında değişiklik olmayacak güvencesine rağmen, ‘‘esneklik ve verimlilik’’ aldatmacası ile vardiyaları %25 oranında arttırmanın yanı sıra mevcut tüm çalışma anlaşmalarını da iptal edilmesini dayatıyor. Makinistler, ‘‘esneklik ve verimlilik’’ adı altında kendilerini daha uzun süre ve daha ucuza çalıştıracak olan dayatmalara karşı 8 Nisan ve 4 Mayıs’ta greve çıkacak.

Çelik işçileri işten çıkartmalara karşı grev oylaması başlattı

Port Talbot çelik işçileri ocaklarının kapatılmasına ve işten çıkartmalara karşı grev oylamasına hazırlanıyor. Birleşik Krallık’ın çelik üretimini gerçekleştiren Hindistan menşeli Tata Steel Muhafazakâr hükümetten aldığı 500 milyon sterlinlik desteğe rağmen 2800 çelik işçisini işten atmada ısrar etmesinin ardından Unite sendikası grev oylaması başlattığını duyurdu. İşverenin sendika ile 15 Mart’ta yaptığı görüşmede yakın gelecekte kapasitesini artırma sözü vermesine rağmen üç gün sonra Port Talbot’ta ki ocağı hemen kapatma kararı aldı. İşverene, İşçi Partisi’nin iktidarına kadar bekleme çağrısı yapan Unite grev oylamasını da başlattı. 9 Nisan’de sona erecek grev oylamasında grev kararı çıkması halinde çelik işçileri 1 Mayıs’ı grevle karşılayacak.

300 Arriva Northumbria şoförü kontak kapattı

İngiltere’nin Kuzey Doğu şehirlerinde Arriva Northumbria için çalışan 300 şoför ücretlerinin iyileştirilmesi için Mart’ın son gününde kontak kapattı. İlki yedi gün sürecek olan grev neticesinde sonuç alınamaması halinde grevler 21 Nisan’dan itibaren devam ettirilecek. Kuzey Doğu İngiltere’de en düşük ücretle çalıştırılan şoförler, taleplerini yanıtsız bırakan Arriva Northumbrai’ı dize getirmek için grevler serisini başlattı. Vermiş olduğu düşük ücretlerden dolayı şoför bulmakta zorlanan Arriva Northumbria, yeni rotalar için kontrat imzalamaya da devam ediyor.

150 bin kamu çalışının grev oylaması başladı

Kamu ve Ticari Sektör Sendikası PCS’e üye 1171 farklı departmanda çalışan 150 bin kamu çalışanı ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için grev oylaması başlattı. 18 Mart’ta başlayan grev oylaması 13 Mayıs’a kadar devam edecek. Greve çıkan kamu işçilerinin talepleri; enflasyona karşı korumalı bir ücret artışı, ücret kayıplarının telafisi maaş restorasyonu, departmanlar arasında ücret eşitliğinin sağlanması, 15 sterline tekabül eden bir yaşam ücreti, Londra çalışanlara yıllık en az 5 bin sterlinlik ek ödenek, minimum yıllık 35 gün izin ve ücret kaybı olmaksızın çalışma haftasının önemli ölçüde kısaltılması.

Heatrow Sınır Koruma Memurları grev günlerini açıkladı.

HeatrowHavalanı’nda pasaport ve göçmenlik kontrolü yapan PCS Sendikasına üye 600 Sınır Koruma memuru vardiyalarında yapılacak değişikliklere karşı grev kararı aldı. Alınan dört günlük grev kararı 11 Nisan’da hayata geçirilecek. Hükümetin dayatmış olduğu vardiya değişikliği, yaklaşık 250 Sınır Koruma memuru Nisan sonuna kadar işini kaybetmesi ile sonuçlanabilir.

Birmingham Üniversitesinde grev vardı

Unison Sendikası’na üye 300 üniversite çalışanı, adil olmayan ücret düzenlemesi ve yaşanılabilir bir ücret için üç günlük bir grev gerçekleştirdi. Üniversite çalışanlarının grevine öğrenciler ve öğretim görevlileri de destek verdi. Yeterli bütçesi olduğu halde çalışanlarını mağdur eden Birmingham Üniversitesi yönetiminde karşı öfkeli olan üniversite çalışanları talepleri karşılanmadığı takdirde grevleri devam ettirmede kararlı.

Amazon’da grevler devam ediyor.

İnternet üzerinden satış yapan en büyük şirketlerden biri olan Amazon’un İngiltere’deki depolarında grevler devam ediyor. Tüm dünyada ses getiren Amazon işçilerinin hak alama arayışı devam ediyor. Birmingham yakınlarında yer alan Amazon’un Minworth deposunda çalışan işçiler 27 ve 28 Mart’ta üst üste iki gün greve çıktılar. Saat ücretlerinin 15 sterline çıkartılması talebiyle İngiltere çapında başlatılan mücadelede Minworth depo çalışanlarını ikinci kez greve çıkmış oldu. Mineworh depo çalışanlarından bir hafta öncede Amazon’da grevlerin fitilini ateşleyen Coventry deposu çalışanları iki günlük bir grev daha gerçekleştirdi.

Traktör üreticileri greve hazırlanıyor

İtalya ve Amerika ortaklı bir şirket olmasına rağmen merkezi Basildon’da bulunan tarımsal ve endüstriyel araçlar üreten CNH İndustrial çalışanları, işverenin 2022 yılında yaptığı anlaşmaya uymamasına tepkilerini grev oylamasına giderek gösterdiler. CNH İndustrial ile yapılan anlaşmaya göre maaş artışları yıllık enflasyon ortalamasına göre belirlenecekti, ancak yaptığı anlaşmaya uymayan şirket yapması gereken % 7.4 oranındaki ücret artışı yerine yüzde 4’te ısrar ediyor. Unite sendikasına üye traktör üreticilerinin grev oylaması 10 Nisan’da sona eriyor.

Hackney’de ustalar bir kez daha grevdeydi.

İngiltere ve İskoçya’da sosyal konut ve bakım hizmetleri veren SanctuaryHousing için çalışan tamir ustaları düşük ücret artışı dayatmasına ve sendikalarının tanınmamasına karşı yeni grevler başlattı. Hackney merkezli tamir ustaları ücret artışlarının yüzde dörtle sınırlandırılmak istenmesine karşı Şubat ve Mart’tın ilk haftasında üç günlük bir grev gerçekleştirmişti. Sanctuary Housing şirketin CEO’larına yıllık 380 bin sterlin maaş öderken ustalarına enflasyon oranında zammı çok görüyor. Tamir ustaları, 20 ve 26 Mart arasında beş gün greve çıkarak taleplerine ve sendikalarına bir kez daha sahip çıktı.

 

İngiliz siyasetinde karalın şablon: İktidar konrolü kaybettiğinde protestocuları hedef alıyor

0

Owen JONES (Guardian)  *Çeviri

İngiltere’nin otoriterliğe doğru son inişi bildik bir modele uyuyor. Bu süreç şu şekilde işliyor: Siyasi elitler yıkıcı bir grup tanımlıyor ve onu ulus için bir tehlike olarak sunuyor, çoğu kez de düşman yabancıların müttefikleri ya da kuklaları olarak. Tehdit iddialarını haklı çıkarmak için abartılmış, çarpıtılmış ya da uydurulmuş kanıtlar kullanılarak ulusal bir acil durum havası yaratılıyor. Ardından gelen baskıcı önlemler ise sözüm ona vatandaşların ve ulusun güvenliği için.

Başbakan Rishi Sunak önceki cuma (Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarına karşı çıkan George Galloway’in bağımsız aday olarak girdiği ve kazandığı ara seçim sonrası) yaptığı uğursuz konuşmasında “çete yönetiminden” bahsederken ve “Bizi parçalamaya çalışan içerideki güçler” konusunda uyarıda bulunurken gerçekte olan buydu. Muhafazakâr Partinin Lordlar Kamarasına atadığı sağcı Eski İşçi Partisi Milletvekili John Woodcock’un, siyasetçilerin Gazze’deki kitlesel katliamı ya da iklim krizini protesto eden hareketlerle ilişki kurmasını yasaklamaya yönelik önerilerinin ardındaki mantık da bu.

Hükümet, İsrail’in saldırılarına karşı düzenlenen gösterilerde geçen yılki Glastonbury Müzik Festivali’ndekinden daha az gözaltı olduğunu biliyor. Bu, Birleşmiş Milletlerin insan hakları şefi tarafından kınanacak kadar acımasız bir dizi protesto karşıtı yasaya rağmen böyle. Ancak bu manevralar gerçek bir tehdit korkusuyla ilgili değil. Güç sahipleri, onaylamadıkları siyasi hedefleri olan hareketler tarafından baskı altına alınmaktan hoşlanmazlar ve onları yenmek için hem korku tellallığını hem de devlet mekanizmasını kullanırlar.

“McCarthycilik” teriminin bugün hem sol hem de sağ tarafından kendi siyasi inançlarının bastırılmasını tanımlamak için aşağılayıcı bir etiket olarak kullanılması ilginçtir. Bu durum, çok az sayıda sağcı yorumcunun, sıkıştırıldıklarında, 20. yüzyılın ortalarındaki gerçek McCarthyciliği -Amerikan kamusal yaşamına komünistlerin sızmasına ilişkin ahlaki bir panik- açıkça övecekleri yönündeki hislerimi doğruluyor. Ancak aynı şeyi, ateşkes talepleri nedeniyle ifşa edilmek, şeytanlaştırılmak, yasaların hedefi haline getirilmek ve işten atılmakla karşı karşıya kalan bugünün Gazze protestocuları için de yapıyorlar.

Tüm bunlar olurken unutulan şey McCarthyciliğin hangi amaca hizmet ettiğidir. Çok az kişi komünist sızmanın ABD için bir tehdit olduğuna gerçekten inanıyordu, ancak ilerici siyaseti damgalamak ve İkinci Dünya Savaşı’nın her iki tarafında da benzeri görülmemiş grev kampanyalarıyla kendilerini göstermeye başlayan sendikaları engellemek için bir fırsat gördüler. Varlıklı Amerikalıları çok rahatlatan “kızıl korkusu” işe yaradı ve siyasi sol ve örgütlü emek hareketi bir daha asla toparlanamadı.

Britanya’daki işçi hareketleri uzun zamandır aynı saiklerle saldırılara maruz kalıyor. Woodcock’un bugün protestoları düzenleyenlerin gösterilerdeki polislik masraflarını karşılaması önerisi, bir süreliğine grev eylemlerinin güvenlik masraflarını sendikalara yıkan 1901 yasasını hatırlatıyor. 1926’da yaşanan İngiltere’nin tek genel grevinde hem İşçi Partisi hem de Muhafazakârlar devrimci bir komplo uyarısında bulunmuş ve grevin yenilgisi sendika karşıtı cezalandırıcı yasalara yol açmıştı. Grev sonrasında Eski Başbakan Arthur Balfour övünüyordu: “Genel grev, işçi sınıfına dört gün içinde, yıllarca süren konuşmaların öğretebileceğinden çok daha fazlasını öğretti.”

1980’lerde Muhafazakârlar madencileri ezmek istiyordu, çünkü onların gücünden korkuluyordu -ne de olsa on yıl önce bir önceki hükümeti devirmişlerdi. Margaret Thatcher [grevdeki] madencileri “içerideki düşman” ilan etmişti- zira [Falkland Adaları üzerinden] Arjantin cuntası “dışarıdaki düşman” idi. Bu girişimlere rağmen madencilerin 40 yıl önceki eylemlerinin bugün bile halkın sempatisini kazanmaları dikkate değerdir.

Kendini demokrasi ilan eden ülkelerin otoriter iç yüzü genellikle gizlidir. Gizli polis ajanlarının sahte kimliklerle yıllarca çevreci gruplara sızması, hatta kadın aktivistlerle uzun süreli ilişkiler yaşaması, liberal bir demokrasiden çok bir Stasi devletini anımsatıyor. Ancak bunlar bu ülkede gerçekleşti çünkü bu tür gruplar demokratik normların kolayca bir kenara atılabileceği aşırı tehditler olarak gösterildi.

Protestoların ele alınışında da korkunç bir çifte standart var. Aşırı sağcı aktivistler fırsatçı bir şekilde Brexit kampanyasını ele geçirdiğinde ve parlamento önündeki muhalifleri taciz ettiğinde herhangi bir panik yaşanmamıştı. İşçi Partisi Milletvekili Jess Phillips’in dediği gibi, bugünkü fark “Şu anda kızgınlığını ifade insanların ten renginin koyu olması.”

Oldukça haklı. Muhafazakâr milletvekilleri (Eski İçişleri Bakanı) Suella Braverman ve Lee Anderson protestoları -ve bu gösterilerde Müslüman kitlenin yaygınlığını- İslami aşırıcılığın yükselişinin kanıtı olarak gösterdiler. Bu durum Muhafazakâr Partinin büyük bir kısmının ne kadar İslamofobik hale geldiğini göstermekle birlikte, temel bir siyasi gerçekle de örtüşüyor: İsrail’in saldırılarına karşı düzenlenen protestolar, muhaliflerini üzse de kamuoyunun büyük çoğunluğunu temsil ediyor ve siyasetçiler, karşı çıktıkları hedefleri olan güçlü bir hareket tarafından baskı altına alınmış olmaktan hoşlanmıyor, kendi suç ortaklıklarının mercek altına alınmasından korkuyorlar.

Tarihin McCarthyciliği nasıl yargıladığını gördük. Peki, tarihin böyle bir suça ortak olanları değil de on binlerce masum insanın toplu katliamına karşı çıkanları mercek altına alan toplumlar hakkındaki hükmü ne olacak?

 

İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında

Basından öğrendiğimce İngiltere’de 20’lik bir paket sigara 16 sterlin olmuş. Sigara içmiyorum ama sigara bağımlılarının zamla terbiye edilmelerine de karşıyım hani. Büyük usta Neşet Ertaş’ın sigara zamlarına karşı dönemin başbakanı Erdoğan’a “Fakirin sigarasına karışmayın. (Gücün yetiyorsa) havamızı zehirleyen sel gibi akan arabaların egzozlarına bir çare bul” sözünü doğru da bulurum.

Neyse dostlar sigara fiyatını yaşadığımız ülkedeki emekli aylığı ile kıyaslamak için yazıyorum. İngiltere’de uzun süredir 750 sterlin olan emekli aylığı nihayet 800’e (927 euro) yükseldi. Bu maaş tam tamına ayda 50, günde 1.6 sigara paketi parası. Çoook az dostlar. İngiltere de Türkiye gibi dünyada emeklisine çile çektiren, kuruş hesabı yaptıran ülkeler arasında. Türkiye’de DİSK AR’ın yaptığı ve 24 Mart 2024’te açıkladığı araştırmaya göre euro bazına ülkelerin emekli aylığı şöyle: “İspanya 1.417, Fransa: 1.485, Almanya: 1.552, İtalya: 1.582, Belçika: 1.717, Hollanda: 2.003 ve Türkiye: 237” İşin kötü yanı Türkiye’deki emekli aylığı son 9 yılda euro bazında üçte bir azalmış…

Emeklilerin iş yaşamında olmadıklarından dolayı örgütlü mücadeleden çok uzak olmasını kullanan hükümetler “vurun abalıya” politikasını rahatça güdebiliyor.

Ekonomide çalışan kesimin kişisel gelirini oluşturan ücret ve maaşlar kadar kişisel giderleride çok önemli. Haberlerde duyduğumuz faiz oranları aile bütçesinde anlık değişiklik yapmasa bile can yakıcı olabilir. Örneğin faiz oranlarındaki artış ev ve tüketici kredisi olanların giderlerinin artacağı anlamına geliyor.

İngiltere Merkez Bankası (BoE), politika faizini beklentilere paralel şekilde yüzde 5,25’te sabit tuttu. Ülkede Ağustos ayında bu düzeye yükselen politika faizi halen son 16 yılın en yüksek seviyesinde. İngiltere, dünyanın en gelişmiş yedi ekonomisi olarak anılan G7 ülkesi (Kanada, Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, ABD, Japonya) arasında en yüksek faiz oranına sahip olanı sayılıyor. Rishi Sunak hükümeti, enflasyonla mücadele adıyla faiz oranlarını yüksek tutarak sabit gelirli çalışanların zaten az olan gelirlerinden en fazla çalan konumda. Rakamlar ortada!

***

Açık Gazete ve Gazete Duvar’da yazan akademisyen arkadaşım Zafer Yörük, “Aziz Patrick ve Newroz” başlığıyla Londra’daki kutlamaları yazdı. Yörük’ün köşe yazısından iki paragrafı sizinle paylaşıyorum.

“Newroz ve Aziz Patrick bayram kutlamaları bu yıl aynı güne denk geldi. Londra’nın özellikle kuzey-doğu semtlerinde İrlandalılar ve Kürtler, kutlama yöntemleri oldukça farklı olsa da yan yana geldiler. Türkiyeli Kürtler her yıl olduğu gibi Finsbury Park ve civarında renkli ulusal kıyafetleri, bayrakları, siyasi sloganları ve tabi ki halaylarıyla göründüler. Hava kararmaya yüz tuttuğunda Newroz alanından dağılmaya yöneldiklerinde Aziz Patrick kutlamaları da başlamış bulunuyordu. Yeşil şapkaları ve rengârenk giysileriyle İrlandalı gruplar, ulusal şarkıları eşliğinde semtin birahanelerine doğru akmaya başlamıştı. İrlandalılar, kutlamaları Kürtlerin bıraktığı yerden devralarak gece boyunca sürdürdü…

Kuzey İrlanda barışı, yüzyıllarca işlenen İrlanda terörizmi ve bölücülük gibi korkutucu çağrışımları İngiltere kamuoyunun zihninden silmekte de başarılı oldu. Bir halkın kimliğini inkâr yerine varlığını ve haklarını tanımanın toplumlara zarar değil yarar sağladığını gösterdi. Aziz Patrick’in kavmi, Aziz George koruması altındaki İngiliz toplumunu barışa ve onurlu bir arada varoluşa ikna etmeyi başarmıştı. Bir gün Demirci Kawa’nın kavmi de Türklük ve devlet mitleri altında korunduğunu düşünen Türkiye toplumunu barışa ikna edebilir. Newroz ve Aziz Patrick bayramlarının çakışması, Kuzey Irak harekâtı gibi savaş sinyallerinin karşısında yeni bir çözüm süreci ihtimalinin de gündeme geldiği bir ortamda gerçekleşti. Bu anlamlı tesadüf, 2015’te bitirilen sürecin eleştirisi üzerinden bu kez doğru tercihlerin yapılması umudunu da barış için çarpan kalplerde yeniden canlandırıyor.”

2

Kızıl Cumhuriyetçi

Tarihin tozlu sayfalarını karıştırırken bu kez, gözü pek bir Çartist isyancı George Julian Harney’e rast geldik. O, Marx ve Engelsin yakın dostuydu. Engels ve Marx onun işçi sınıfı içindeki çalışkan devrimciliğini, örgütçülüğünü hep takdir ettiler.

Karl Marx’ın damadı Edward Aveling, gazeteci kimliğiyle 1896’nın sonlarına doğru onunla bir röportaj gerçekleştirdi. Aveling, onun gösterişsiz evindeki küçük odasında, duvarlardaki resimlere bakarak, Harney’in entelektüel, ahlaki ve politik özellikleri hakkında kısa bir çözümleme yapıyor. İrlandalı Çartist önder Fergus O’Connor; radikal cumhuriyetçi Joseph Cowen; Fabrika Kralı Oastler; Chester Kalesi’nde on sekiz ay geçiren fiziksel güç adamı “Bıçak ve Çatal” lakaplı Stephens; gravürcü ve Çartist WJ Linton, Harney’in kendisi Frederick Engels ve Karl Marx… Şöminenin üzerinde, işçi hareketindeki bazı genç işçiler, şairler Byron, Scott, Burns, Shelley, Moore, Pope, Dryden… Bilginler, Darwin, Ruskin, Sidney, Chaucer, Raleigh, De Stael, Mary Wollstonecroft ve bir Shakespeare büstü…

Bir denizcinin oğlu olan George Julian Harney, Londra’nın güneydoğusundaki Deptford’da doğdu. Babası gibi denizci olmak için Greenwich’teki Erkek Denizcilik Okulu’na girdi. Sonra altı ay boyunca denilerde dolaştı. Lizbon ve Brezilya’ya gitti. Ancak donanmada kariyer yapmak yerine Poor Man’s Guardian’ın editörü Henry Hetherington’un yanında çalışmaya başladı. 1833’ün başlarında Ulusal İşçi Sınıfları Birliği’ne katıldı. Harney, resmi makamlarca satılması için izin verilmemiş gazete sattığı için üç kez hapsedildi.

Kendini şöyle savundu: “Bu yasalar tarafımızdan yapılmamıştır ve bu nedenle onlara uymak zorunda değilim. Bilgi, vergiye tabi olamaz. Bu belgeleri sattığım için hapse girdim ve yeniden hapse girmeye hazırım. Benim yerimi davaya kendini adamış başka bir kişiler alacaktır. Elimde hiçbir mal ve para yok ve olsa bile, majestelerinin ve yardakçılarının bunlara sahip olmaya hakkı yoktur.”

Hapishane deneyimi Harney’i daha da radikalleştirdi. Bilgi Vergilerine karşı mücadeledeki sınır tanımaz ve öfkeli üslubunu daha da sertleştirdi. On dokuz yaşına gelmeden önce üç hapis cezasını çekmişti. Başlangıçta Londra İşçi Derneği’nin bir üyesi olmasına rağmen, örgütün genel oy hakkı elde etme çabalarında fazla ilerleme kaydedememesi nedeniyle sabırsızlanmaya başladı. Harney , William Benbow , James Bronterre O’Brien ve Feargus O’Connor’ın daha militan fikirlerinden etkilendi. Onun en büyük entelektüel etkisi, “Çartizm öğretmeni” olarak anılan İrlandalı James Bronterre O’Brien’dan güçlü bir şekilde etkilendi. Bronterre, 1791 Fransa’sında ve 1832 İngiltere’sinde yaşanan devrimci olaylar arasında belirgin paralellikler görüyordu. 1836’da İtalyan yazar Philippe Buonarroti’nin “Babeuf’ün Eşitler Komplosu” Conspiracy for Equality adlı kitabının bir çevirisini ve ayrıca “Hayat” adlı kitabının yorumlu bir okumasını yayınladı.

Ocak 1837’de Harney, açıkça cumhuriyetçi olan Doğu Londra Demokrat Birliği‘nin kurucularından biri oldu. Kısa bir süre sonra Harney, William Benbow’un Büyük Genel grev’in bir ayaklanmaya ve siyasi sistemde bir değişikliğe yol açacağı yönündeki teorisine ikna oldu. Harney, 4 Şubat 1839 Pazartesi günü Londra’da toplanan ilk Ulusal Çartist Toplantısına katıldı. Harney ve William Benbow, delegeleri 12 Ağustos’ta Büyük Ulusal Grev ilan etmeye ikna etti. Harney ve Benbow, işçileri greve katılmaya ikna etmek amacıyla ülkeyi gezdiler. Temmuz ayının sonunda Harney ve Benbow tutuklanıp kışkırtıcı konuşmalar yapmakla suçlanınca Genel Grev iptal edildi. Harney’in tutuklanmasına yol açan konuşmalarından biri kayda geçmiştir:

“Ülkemizi iğrenç, pis, sürünen Aristokratik ve Shopokratik böceklerle dolu bir karyolaya benzetebiliriz. Mülkü yok etmek istediğimizi söyleyen iftiracılarımıza cevaben, karyolayı yok etmeyeceğimizi, ancak böcekleri yok edeceğimizi söylüyorum.”

“Genel Oy Hakkı talep ediyoruz, çünkü genel oy hakkının evrensel mutluluk getireceğine inanıyoruz. Bir zamanlar her İngiliz’in kulübesinde bir tüfek vardı ve onunla birlikte bir parça domuz pastırması da asılıydı; şimdi bir parça domuz pastırması yok çünkü Tüfek yok. Bırakın tüfek yine elimizdi olsun, ardından domuz pastırması da gelecektir. Zalimlerinizden alabileceklerimiz için uygun şekilde hazırlanmadığınız sürece hiçbir şey alamayız. İyi bir adamın sözleriyle ben de ‘Barış için silahlanın, özgürlük için silahlanın, adalet için silahlanın, herkesin hakları için silahlanın; zalimler artık dilekçelerinize gülmeyecek’ diyorum. Bunu unutmayın.”

Harney hapsedildi, kefaletle serbest bırakıldı. Beş parasız kaldığı için Londra’ya dönemedi. İki yıl sonra Harney, O’Connor’ın Northern Star gazetesinde gazeteci oldu. Sonra da gazetenin editörü oldu.

Marx ve Engels’i gazeteye yazmaya ikna etti. Aveling’le röportajında şunları söyledi: “Engels’i tanıyordum, o benim yarım yüzyıldan fazla bir süredir arkadaşım ve ara sıra muhabirimdi. Uzun boylu, yakışıklı, neredeyse çocuksu bir gençliğe sahip bir genç adamdı… Bana Kuzey Yıldızı’nın sürekli okuyucusu olduğunu ve Çartist hareketle yakından ilgilendiğini söyledi. Dostluğumuz elli yıl önce böyle başladı.” O zamanlar 23 yaşında olan Engels, “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” adlı kitabı için materyal topluyordu.

1848’e gelindiğinde Harney artık bir sosyalistti. Kuzey Yıldızı’nda sosyalist yazılar yazmaya başlayınca, Gazetenin sahibi O’Connor Harney’e editörlükten istifa etmesi için baskı yaptı. Bunun üzerine Harney, “Kızıl Cumhuriyetçi” adlı kendi gazetesini çıkarmaya başladı.

1850’de Kızıl Cumhuriyetçi, Komünist Manifesto’nun ilk İngilizce çevirisini şu açılış satırlarıyla yayınladı: “Korkunç bir goblin tüm Avrupa’da kol geziyor.” Çeviri, Howard Morton takma adıyla Kızıl Cumhuriyetçi için yazan, dönemin gazeteci, sosyalist ve feminist Helen Macfarlane tarafından yapılmıştı. Kızıl Cumhuriyetçi maddi sorunlar yüzünden ancak 24 sayı sürdü; son sayısı 30 Kasım 1850 tarihliydi.

Mayıs 1863’te kölelik karşıtı hareketle bağlantıları olduğu Boston’a yelken açtı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk yıllarında birçok kuzey eyaletini ziyaret etti ve aralarında Başkan Abraham Lincoln’ün de bulunduğu birçok politikacıyla tanıştı.

Amerika’daki yıllarında yalnızca köleciliğe karşı mücadele etmedi, sosyalist gazeteler ve broşürler çıkardı.

Harney, 9 Aralık 1897’de 80 yaşında, Richmond, St Mary’s Grove’daki 2 Clarence Villas’ta öldü. Londra’nın güneybatısındaki Richmond Mezarlığı’na gömüldü.

 

Ruanda Yasa Tasarısı bir kez daha Lordlar Kamarası’ndan döndü

0

Muhafazakâr Parti’nin Manş Denizi’ni botlarla geçenleri ve ‘‘yasadışı ilticacıları’’ durdurma amacıyla çıkartmaya çalıştığı Ruanda Yasa Tasarısı bir kez daha Lordlar Kamarası’ndan, Avam Kamarası’na iade edildi.

Muhafazakâr Hükümet, muhtemelen Sonbahar’da yapılacak olan genel seçimler öncesinde ‘‘yasadışı ilticacıları’’ taşıyan ilk uçağı Ruanda’ya göndermek için Ruanda Yasa Tasarısı’nı bir an önce parlamentodan geçirmek istiyor. Hükümetin bu isteğinin gerçekleşebilmesi için tasarının Paskalya tatilinden önce parlamento tarafından onaylanması gerekiyordu. Ancak Lordlar Kamarası’nın tasarıyı iki kez Avam Kamarasına iade etmesi, Muhafazakâr Parti’nin hevesini kursağında bırakmışa benziyor. Tasarı Avam Kamarası tarafından 17 Ocak’ta onaylanarak görüşülmesi için Lordlar Kamarası’na gönderildi. Lordlar tasarıya dair yaptıkları ilk görüşmelerin ardından 10 maddede değişiklik yaparak milletvekillerine yeniden düzenlenmesi için iade etti. Fakat Muhafazakâr Parti kendi milletvekillerinden bazılarının itirazlarına rağmen önerilen değişikliklerin hiç birisini kabul etmeyerek tasarıyı olduğu gibi onaylaması için yeniden Lordlara gönderdi. 20 Mart Çarşamba günü Avam Kamarası’ndan olduğu gibi iade edilen tasarıyı görüşen Lordlar Kamarası bu kez tasarıda yedi ayrı değişiklik yaptı. Yapılan değişiklikler içerisinde İşçi Partili Lordlar’ın yasanın ‘‘ulusal ve uluslararası yasalarla uyumlu ve saygılı olmasına’’ dair önergesi de var. Bu önerge 221’e karşı 278 oyla Lordlar Kamarası tarafından kabul edildi.

Milletvekilleri ve Lordlar, 26 Mart itibarı ile 15 Nisan’a kadar Paskalya nedeniyle tatilde olacakları için yasa tasarısı Avam Kamarası’nda yeniden Paskalya tatili sonrasında görüşülmeye başlanacak. İşçi Partisi’nin İçişleri Sözcüsü Lord Coaker yasayı tamamen engellemek gibi bir niyetlerinin olmadığını açıklarken, gölge İçişleri Bakanı Yvette Cooper, iktidara gelmeleri halinde -Ruanda’ya ilk uçak kalkmış olsa bile- yasayı iptal edeceklerini beyan etti. Ancak Cooper ‘‘Ruanda’ya gönderilen ilticacılar İşçi Partisi iktidarında Birleşik Krallık’a geri getirilecek mi?’’ sorusuna verdiği; ‘‘eğer yasa uygulanmaya başladıysa, hükümetin almış olduğu kararları kabul etmek zorundayız’’ yanıtıyla hayal kırıklığı yarattı.

İki yıl önce Ruanda Hükümeti ile alelacele bir anlaşma yapan hükümetin Haziran 2022’de planladığı ilk uçuş yasal itirazların ardından son dakika da iptal edildi. Ruanda planı mahkeme kararı ile durdurulan Muhafazakâr Hükümet, engelleri aşmak için bir taraftan yasa çıkartmaya hazırlanırken diğer taraftan da ilticacıları Ruanda’ya göndermek için rüşvet dahi teklif etti. Hükümet Ruanda’ya gönüllü olarak gitmeyi kabul eden ilticacılara üç bin sterlin vereceğini açıkladı.

Hükümetin Ruanda Yasa Tasarısı ne içeriyor?

Bir Orta Afrika ülkesi olan Ruanda ile yapılan beş yıllık bir anlaşmaya göre, Birleşik Krallık’a ‘‘kaçak yolla’’ gelen ilticacılar Ruanda’ya gönderilecek ve başvuruları orada değerlendirilecek. İltica başvuruları kabul edilenler aldıkları mülteci statüsü ile Ruanda’da yaşamaya devam edecekler. Yani iltica etmek için Birleşik Krallık’ı seçenler başvuruları kabul edilse bile Ruanda’da yaşamak zorunda kalacak. İlticası kabul edilmeyenler ise başka gerekçelerle Ruanda’ya yerleşmek için başvuru ya da başka ‘‘güvenli üçüncü ülkeye’’ iltica etme ‘‘seçeneklerinden’’ birini tercih etmek zorunda kalacak. Yasaya göre hiçbir ilticacının Birleşik Krallık’a dönmek için başvuru hakkı olmayacak. Birleşik Krallık’a 1 Ocak 2022’den sonra “yasadışı yollardan giren” herkes, sayı sınırı olmaksızın Ruanda’ya gönderilebilecek.

Muhafazakârların Ruanda planları bağıcılarına yarıyor

Muhafazakâr Hükümet, bir taraftan Ruanda yasasını çıkartmaya çalışırken bir taraftan da Ruanda’ya kaldıracağı uçaklara zorla bindireceği ilticacıları zor kullanarak etkisiz hale getirmesi için özel şirketlerle kontratlar imzalıyor. Mirror gazetesi tarafından yılın başında ifşa edilen hükümet, planlarını geçtiğimiz hafta yayınlandı. Bizzat hükümet tarafından paylaşılan detaylara göre Muhafazakarların Ruanda planının karları Muhafazakarların bağışçılarına aktırılacak. David Cameron’ın 2005 yılındaki liderlik kampanyası da dahil 2005 ila 2018 yılları arasında Muhafazakâr Parti’ye 180 bin sterlin bağış yapan iki iş adamına Ruanda planları kapsamında yapılan anlaşma ile 6 milyon 400 bin sterlin aktarılacak. Hükümet, Ruanda’ya gönderilecek ilticacılara eşlik edecek özel infaz korumaları eğitilmesi için, içinde üç uçak gövdesinin de olduğu eski bir film stüdyosunu 6 milyon 400 bin sterline kiralamış. Uçak gövdelerinin kiralama bedeli olarak da 670 bin sterlin ödenmiş. Özel bir güvenlik firması olan Mitie’nin üç uçak gövdesi içeren eski bir hangar olan film stüdyosunda, ilticacılara Ruanda yolculuğunda eskortluk yapacak olan güvenlik elemanları ‘‘cezaevi seçkin isyan timleri’’ tarafından eğitilecek.

Özel güvenlik firması Mitie cezaevlerinde baskın ve şiddet olaylarına müdahale eden özel elit bir tim ile birlikte çalışabilecek ‘‘güç kullanma eğitmeni’’ istihdam edebilmek için gazeteler ilanlar veriyor. Mitie’nin eğitmenlere teklif ettiği maaş 36 bin sterlin. Ruanda hükümetine şimdiye kadar 240 milyon sterlin ödeyen hükümet hazırlıklar için ise şimdiden 6.4 milyon sterlin hangar kirası, 670 bin üç uçak gövdesi için, 315 bin sterlin yemek servisi için harcadı. Özel güvenlik firması Mitie ile kaça anlaştığı ise hala belli değil. Muhafazakâr Hükümetin, ilticacılara gözdağı vermek ve caydırmak adına inat ederek sürdürdüğü Ruanda planı daha şimdiden yaklaşık 300 milyon sterline varan harcamaları ile hem kamu kaynaklarını çarçur ediyor hem de ırkçıların ve göçmenlik karşıtlarının elini güçlendiriyor.

 

Kate Middleton’ın açıklaması tartışmaları bitirmedi!

Birleşik Krallık tahtının varisi Galler Prensi William’ın eşi Prenses Kate Middleton, kendisine kanser teşhisi konduğunu ve önleyici kemoterapi gördüğünü açıklaması tartışmaları bitirmedi!

George Washington Üniversitesi’nden Dr. Jonathan Reiner, CNN’de katıldığı programda Middleton’ın açıklamasının “tıbbi açıdan anlamlı olmadığını” savundu. Dr. Reiner, Middleton’un tersine gelişmiş görüntüleme teknolojileri sayesinde cerrahların böyle bir ameliyata girmeden önce kanser ihtimaline dair çok daha fazla bilgi sahibi olacağını söyledi.  Diğer yandan bazı sosyal medya kullanıcıları videonun yapay zeka teknolojisiyle hazırlandığını ve gerçek olmadığını öne sürdü. Bir Twitter kullanıcısı, Prenses Kate’in kıyafetindeki gölgelere dikkat çekerek görüntülerin özel efektlerle oluşturulduğunu iddia etti. (Independent)

Suriye’deki 5 İngiliz askerine “savaş suçu” gözaltısı

Özel kuvvetler birliklerinden Özel Hava Hizmetleri (SAS) personeli 5 asker, Suriye’de “savaş suçu” işlediği savıyla gözaltına alındı. Ulusal medyada, uzun süredir DEAŞ’a karşı PKK’nın Suriye kolu SDG’ye destek verdiği belirtilen 5 SAS askerinin “savaş suçu” işledikleri iddiasıyla gözaltına alındığı açıklandı. Konuya ilişkin açıklama yapan Savunma Bakanlığı yetkilileri, gözaltı haberlerini doğrularken, soruşturmayla ilgili yorum yapamayacaklarını ancak her iddiayı ciddiye aldıklarını bildirdi. SAS personelinin gözaltına alınmasına sebep olan iddiaların arasında bir DEAŞ şüphelisinin iki yıl önceki bir operasyonda öldürülmesi de bulunuyor. Ancak SAS personeli, şüphelinin meşru bir tehdit oluşturduğunu iddia ederek olayın savaş suçu sayılamayacağını savunuyor.

Dünyanın en eski ormanını Somerset bölgesinde bulundu

Bilim insanları İngiltere’nin güneybatı kıyılarındaki falezlerde, dünyanın bilinen en eski fosilleşmiş ormanını bulduklarına inanıyor. Fosilleşmiş orman, Somerset bölgesinde bulunan Minehead’deki kumtaşından oluşan yüksek rakımlı falezlerde bulundu.

Cambridge ve Cardiff Üniversiteleri’nden araştırmacılar, buluşlarının Britanya’daki en eski fosilleşmiş ağaçlar ve dünyanın da bilinen en eskileri olduğunu söylüyor. Kalamopiton diye bilinen ağaçlar, palmiye ağaçlarını andırıyor. Günümüzdeki ağaçların “prototipi” diye tanımlanan ağaçların en büyüğü 2 ila 4 metre uzunluğunda. Fosiller, ağaçların çevreyi nasıl şekillendirdiklerini, nehir yataklarını ve kıyı şeritlerini yüzlerce milyon yıl önce nasıl dengede tuttuklarını gösteriyor.

Asgari ücret 1 Nisan’da £11.44 oldu

0

Son 25 yıldır İngiltere’de hayata geçirilen asgari ücret uygulaması her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Nisan’da arttırıldı. Geçtiğimiz mali yılda 23 yaş üstü işçilere verilen £10.42’lik saat ücreti yaklaşık yüzde 10 arttırılarak £11.44’e çıkarıldı.

Yeni mali yılda yapılan değişiklikle, 23 yaş 21 yaşa indirilerek, bundan sonra 21 yaş ve üstü işçilere belirlenen en yüksek asgari ücret verilecek. Daha önce 21 ve 22 yaşındaki işçilere daha düşük asgari ücret sınırlaması getiriliyordu.

18 ile 20 yaş aralığındaki genç işçilerin asgari ücreti de yükseltildi. 31 Mart 2024’de kadar olan mali yılda £7.49 olan saatlik asgari ücret 1 Nisan’dan sonra £8.60 olacak. 18 yaşın altındaki işçiler ise saat ücreti en az £6.40 alacaklar. 18 yaşın altındaki işçiler bir önceki mali yılda £5.28 alıyordu.

Sendikalar en az saat ücreti £15 talep ediyor

Hükümetin yüzde 10 asgari ücret artışının yetersiz olduğunu söyleyen sendikalar, artan fiyatlar ve hayat pahalılığına dikkat çekerek, işçilerin en az saat ücreti olarak £15 sterlin almaları gerektiğini ve kıdem ya da işin ağırlığına göre de bu ücretin daha da arttırılması gerektiğini savunuyor.

Gıda enflasyonunun giderek ciddi seviyelere ulaştığını ve bir çpk ürünün son bir yıl içinde iki kat arttığına dikkat çeken sendikalar, bu yıl için “En az £15 sterlin” kampanyasının gelecek yıl için geçerliliğini yitireceğini ve daha yüksek bir asgari ücret talep ederek kampanyayı büyüteceklerini açıkladılar. Sendikalar, her 3 çocuktan birinin açlıkla mücadele ettiğini de hatırlatarak £11.44’lük saat ücretinin yetersiz olduğunu savunuyor.

Londra’da asgari ücret £13.15 oldu

Yaşamın çok daha pahalı olduğu Londra’da ise “London Living Wage” olarak bilinen ayrı bir asgari ücret uygulaması yapılıyor. Bu uygulamaya göre geçtiğimiz mali yılında £11.95 olan Londra’da çalışan işçilerin saat ücrteti £13.15’e yükseltildi.

Öte yandan, başta UNITE sendikası olmak üzere bir çok sendika, Londra’daki işverenlere seslenerek, işçilerin saat ücretlerinin asgari ücret değil London Living Wage üzerinden ödenmesini istedi.

 

Avrupa’dan sonra İngiltere’de de çiftçiler asfalta çıktı

0

Çiftçiye yeterince destek verilmediği ve korunmadığı gerekçesiyle Londra’da da çiftçiler 25 Mart akşamı Westmister asfaltına traktörlerini indirdi. “Britanya Çiftçisini Kurtar” (Save British Farmers) adlı kampanya tarafından organize edilen eyleme, ülkenin hemen hemen her köşesinden çiftçi temsilcileri katıldı.

Aylardır Fransa, Almanya, Belçika, Yunanistan, Portekiz, Polonya gibi Avrupa ülkelerinde yapılan çiftçi eylemlerinin ardından ilk kez İngiltere’de de çiftçiler tarım aletleriyle sokağa çıkmış oldu.

“Britanya tarımının geleceği için sokaklardayız”

Özellikle Brexit sonrası çiftçinin rekabet etme gücünün ortadan kalktığını, hükümetin yeterince destek sunmadığını ve marketlerin ucuza ürün elde etme baskısının olduğunu belirten çitçiler, hükümetin önlem almaması durumunda bu tür eylemleri devam ettireceklerini söyledi. “Britanya tarımının devamı ve geleceğini korumak için eylemlerimizi sürdüreceğiz” diyen çitçiler, Londra’da Parlamento önünde kornalar eşliğinde traktörleriyle yavaş hareket ederek dikkatleri üzerine çekti.

Geçtiğimiz aylarda Kent ve Cornwall bölgelerinde de eylem yapan çiftçiler, ilk kez 120 traktörle Londra’da eylem yaptı. Giderek çiftçilik yapamaz duruma gelen Britanya çiftçisi, arada bir tepkilerini basın aracılığıyla dile getirirken, yıllar önce de ürettikleri sütleri yollara dökerek tepki göstermişlerdi. Ama bugüne kadar en etkili eylem niteliğinde olan Londra’daki traktörlü ptotestonun devamının geleceği belirtiliyor.

İhracat zorlaştı ithalat kolaylaştı

Britanya çiftçisinin en büyük şikayetlerinden birisi, Brexit sonrası AB ülkeleriyle yapılan ticaret anlaşmaşlarının çiftçilerin ihracat amaçlı üretim yapmasını zorlaştırmasıdır. Bunun karşısında, başta süpermarketler olmak üzere hükümetin çabalarıyla büyük şirketlerin Yeni Zellanda’dan koyun ithalatı da dahil bir çok ürün ülkeye yurtdışından sokuyuluyor. Destek alamayan çiftçi, maaliyetlerinin de artması sonucunda müşterilerinin yurtdışına yöneldiğini belirterek, hükümet Britanya çiftçisini korumak istiyorsa acil destek paketlerini hayata geçirilmesini istiyor.