Ana Sayfa Blog Sayfa 34

Hem hükümet hem de muhalefetten İsrail’e koşulsuz destek

0

Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlediği saldırının ardından, İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı bombardımanlarda birçoğu çocuk olmak üzere binlerce Filistinli hayatını kaybetti. İsrail, açık hava hapishanesi olarak da adlandırılan daracık bir şerit içine hapsettiği Gazze halkını bir yandan göçe zorlarken bir yandan da üzerlerine bomba yağdırıyor. Gazze halkının en temel ihtiyaçlarına ulaşmasını engelleyecek şekilde İsrail ordusunun ablukası ve bombardımanı sürüyor. Başbakan Binyamin Netanyahu, kara harekâtıyla yeni bir aşamaya geçtiklerini ve bunun “uzun ve zorlu bir savaş” olacağını ilan etti.

Hamas’ın bazı rehineleri serbest bırakması, İsrail’in Gazze’ye bombardımanı kesmesi koşuluyla elindeki 200’ü aşkın rehineyi de bırakacağını açıklaması bir şey değiştirmedi. İsrail, önceliğinin bu rehineleri kurtarmaktan ziyade, Filistinlileri Gazze’den uzaklaştırmak olduğunu gösteren bir tutum aldı.

Bütün bunlara rağmen birçok batılı ülke gibi İngiltere’de de hükümet ve muhalefet partileri, Filistinlilerin on yıllardır işgal altında olmasını ve baskıya maruz kalmasını göz ardı edip, tarihi 7 Ekim’le başlattı; İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu belirterek en başından beri İsrail’e destek verdi; Filistinlilerin katledilmesine yeşil ışık yaktı. Hükümet İsrail’e destek için Doğu Akdeniz’e donanma ve hava kuvvetlerini gönderdi.

İngiltere çapında yüz binlerce insan saldırıların son bulması ve ateşkes talebiyle sokaklara dökülürken, Başbakan Rishi Sunak olası destek gösterileri hakkında işlem yapılacağı uyarısı yaptı; İçişleri Bakanı Suella Braverman da Hamas’a destek verildiğinin belirlenmesi halinde (Filistin bayrağı taşımak gibi!) polisten “yasanın verdiği tüm gücü” kullanmasını istedi. Ateşkes çağrısı yapmak bile Hamas’a destekle eş tutuldu. İngiltere 2021’de Hamas’ı “terör örgütü” listesine almıştı.

Her gün Gazze’de yüzlerce insanın ölüm haberi geldikçe, tepkiler ve ateşkes çağrıları yükseldi. Geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Gazze’ye yönelik ateşkes çağrısına 193 ülkenin çoğu onay verdi; İngiltere çekimser kaldı.

İfade özgürlüğü ve protesto hakkı tehlikede

İsrail Gazze’ye yıllardır abluka uygularken ve açık hava hapishanesi muamelesi yaparken ses çıkarmayan İngiltere hükümeti, ana akım muhalefeti ve medyası, bugün ateşkes çağrılarını Hamas’a destek olarak yansıtıyor. Burjuva demokrasisinin temelini oluşturan ifade özgürlüğü, protesto hakkı, yönetenlerin çıkarları gerektirdiğinde rafa kaldırılıyor.

Eski diplomat, gazeteci ve insan hakları savunucusu Craig Murray, İzlanda’da katıldığı bir protesto gösterisinde Filistin’e desteği ve İsrail hükümetini kınayan konuşması nedeniyle İngiltere’ye dönüşünde anti-terör yasaları kapsamında gözaltına alındı.

Liberal Guardian gazetesi, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun karikatüründe “anti-Semitizm” yaptığı gerekçesiyle karikatürist Steve Bell’in sözleşmesine son verdi.

Bir tren sürücüsü hoparlör sisteminden yolculara “Filistin’e özgürlük” sloganını tekrarladığı için açığa alındı.

İçişleri Bakanı Braverman, Filistin bayrağı taşımayı Hamas’a destekle eş tutarken, göçmenlerden sorumlu bakan Robert Jenrick de “nefret suçları işleyen veya Hamas’ı destekleyenlerin vizelerinin geri alınması ve sınır dışı edilmesi” planlarından söz etti.

Bazı Muhafazakâr milletvekilleri de Filistin yanlısı gösterilerin yasaklanmasını istedi.

‘İsrail’in kendini savunma hakkı’

Hükümet, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarının pervasızlığı karşısında artan tepkilerin ardından, Gazze’deki Filistinlilere yönelik 30 milyon sterlin ek insani yardım yapılacağını açıkladı.

Öte yandan 2015’ten bu yana İsrail’e 450 milyon sterline yakın silah satışı yaptı.

Ancak Muhafazakâr Parti içinden de bazı aykırı sesler yükseldi. Milletvekili Crispin Blunt, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına hükümetin verdiği desteğe itiraz ederek “Suç ortağı olmanız sizi suçu işleyen tarafla aynı derecede suçlu kılar” dedi.

Muhafazakâr hükümetin yanı sıra ana muhalefet İşçi Partisi de aldığı tutum itibarıyla, birçok kurumun dile getirdiği İsrail’in savaş suçlarının, savaş hukukunu belirleyen Cenevre sözleşmesini ihlal etmesinin ve Filistinlilere yönelik fiili etnik temizliğin destekçisi oldu denebilir.

İşçi Partisi’nin eski insan hakları avukatı olan lideri Keir Starmer, gelişmelerden Hamas’ı sorumlu tutarak, İsrail’in kendini savunma hakkına sahip olduğundan söz etti ve Gazze’ye temel ihtiyaçların geçişini engellemesine destek veren açıklamalarda bulundu ve bunun “uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde” yapılmasını salık verdi.

Starmer’a tepkiler ve ateşkes çağrısı

Bazı partililer buna tepki gösterdi. Haber yazıldığı sırada 20’den fazla belediye encümen üyesi partiden istifa etti. Oxford’daki istifalar nedeniyle İşçi Partisi belediyede çoğunluğu kaybetti. Starmer’ın “savaş suçunu fiilen onayladığı” ve “Filistinlilerin toplu halde cezalandırılmasını kınamadığı” gerekçesiyle İskoçya’da da istifalar oldu.

Starmer durumu düzeltme çabasıyla partisinin Müslüman milletvekilleriyle bir araya geldi. Kamuoyu anketleri ülkede her dört kişiden üçünün ateşkes istediğini gösterirken, o bu taleplere kulaklarını tıkamaya devam etti.

İşçi Partisi’nin bu tutumu, Jeremy Corbyn liderliği döneminde, anti-Semitizm (Yahudi düşmanlığı) ile yeterince mücadele edilmediğine dair suçlamaların, İsrail devletine yönelik her eleştirinin bu kategoride değerlendirilmesine yol açan adımların devamı olarak değerlendiriliyor.

Hamas saldırısı sonrasına denk gelen İşçi Partisi yıllık genel konferansında Filistin’le Dayanışma Kampanyası tarafından düzenlenen toplantının başlığından “aparteide son” ifadesi çıkarıldı, toplantıda Filistin bayraklarına izin verilmedi.

Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarına karşı düzenlenen gösterilerde İşçi Partili milletvekillerinin konuşmaması, kendisini “sosyalist” olarak adlandıran az sayıdaki milletvekilinin de Hamas’ı kınayan ve insani ateşkes çağrıları yapan önergelerle yetinmesi eleştirildi.

Gazze’den ölüm haberleri geldikçe, ateşkes çağrısı yapması için Starmer üzerinde baskılar da arttı. Partinin İskoçya grubu lideri, Londra ve Manchester belediye başkanlarının yanı sıra 40 milletvekili, hatta bazı gölge bakanları bile ateşkes çağrısı yapmasını istediler. Ama değişen bir şey olmadı.

Liberal Demokrat Parti de İsrail’e destek konusunda daha ileri giderek hükümeti İran Devrim Muhafızlarını da terör listesine dahil etmeye çağırdı; Gazze halkının göçe zorlanmasına yönelik “kaygılarını” dile getirdi.

Birçok sol grubun ve sendikacının yer aldığı Stop the War koalisyonunun Filistin’le dayanışma, Gazze’ye yönelik savaşa son verilmesi ve ateşkes talebiyle düzenlediği gösterilere ise ülke çapında yüz binlerce insan katıldı.

 

Sosyal medya paylaşımlarından dolayı hak ihlalleri protesto edildi.

0

Demokratik Güç Birliği Britanya, İngiltere’de dâhil yurt dışında yaşayan Türkiye kökenli göçmen emekçilere karşı sistematik olarak uygulanmaya başlanan sosyal medya paylaşımlarının soruşturma kapsamına alınarak haklarının ihlal edilmesini bir basın açıklaması ile protesto etti.

AKP’nin fişleme ve yasakları yandaş avukatlara yarıyor

Yurt dışında yaşayıp, AKP ve koalisyon ortağı MHP’nin uygulama ve politikalarına karşı sosyal medya üzerinden tepki gösteren ya da en demokratik hakları olan görüşlerini sansürlemeden dile getirenler, haklarında açılan haberdar olmadıkları soruşturmalar nedeniyle gümrük kapılarında göz altılara maruz kalıyor. Pasaportlarına el konularak yurt dışına çıkışları yasaklanıyor. Yurt dışında yaşayıp muhalif kimliği ile öne çıkanları ve sosyal medya hesaplarını takip etmek için kurulan birim tarafından fişlenenler, gümrüklerdeki pasaport kontrol noktalarından alınarak gözaltında soruşturmalara uğruyor. Soruşturmalara uğrayanlar, pasaportlarına el konularak çıkış yasağı alanlar, ya aylarca sürecek olan mahkeme süreçleri ya da iktidara yakın olan avukatlara mahkûm edilerek yüksek meblağlarda paralar ödemek zorunda bırakılıyor.

Hedef susan, korkan ve sindirilmiş bir toplum yaratmak

Tüm bu yaşanan hak ihlallerini protesto etmek için Göçmen İşçiler Kültür Derneği Gik-Der’in ev sahiplik ettiği basın açıklamasında; Türkiye’ye girişlerde yaşanan keyfi göz altılara, yurt dışına çıkış yasaklarına, kefalet dayatmasına, sosyal medyada ifade özgürlüğüne yapılan saldırılara son verilmesi talep edildi.

Basın açıklamasında, “Sosyal medya paylaşımları bahane edilerek, Türkiye’ye girişlerde keyfi gözaltılar, yurtdışı yasakları ve kefaletle salıverilme dayatmasına varıncaya dek türlü yöntemlerle göçmen halkımızın seyahat özgürlüğü ve yaşam hakları ihlal edilmektedir. Kollarını Avrupa’ya kadar uzatan faşist rejim burada yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenleri kriminalize ederek korkutma ve sindirme amacını taşıyor. Sosyal medya yasakları ile düşünce özgürlüğüne kelepçe vurulmaya, gözaltı ve soruşturmalarla korku iklimi egemen kılınmaya çalışılmaktadır.Ayrıca farklı Avrupa ülkelerinde özellikle Türkiye üzerinden gelen politik sığınmacılara dönük geri iade etme girişimleri, faşist rejimin yönetimi altında yaşama şansı kalmamış politik insanların yaşam haklarına yönelik tehditler son dönemde artarak devam etmektedir.” İfadelerine yer verildi.

Basın açıklamasının ardından sorulara verilen yanıtlar içerisinde, yurt dışı çıkış yasağı alanlara hukuki destek verilmesi, konunun İngiltere parlamentosu ve kamuoyunun gündemine taşınması için yapılan girişimlerde dile getirildi.

 

Zorla akademileştirmeye karşı üçüncü grev

0

Leytonstone’da bulunan Connaught School for Girls (Connaught Kız Okulu) okulunun öğretmenleri ve çalışanları zorla akademileştirmeye karşı bir kez daha greve çıktı.

Connaught School for Girls okulunun öğretmenleri ve çalışanları zorla akademileştirmeye karşı son iki yıldan beri mücadele ediyor. Şimdiye kadar üç kez grev oylaması yapan okul çalışanlarının 11 Ekim’de başlattıkları ikinci grev aralıklı olarak yapılacak dokuz günlük grevlerle 2 Kasım’a kadar devam edecek. Connaught School for Girls okulunun öğretmenleri ve çalışanlarının grevleri ve mücadeleleri sadece zorla akademileştirmeye değil aynı zamanda eğitimin özelleştirilmesine karşı da yapılıyor. Ulusal Eğitimciler Sendikası NEU üyesi okul çalışanları öğrenci velileri ve bölge halkına dağıtmak üzere çıkarmış oldukları el ilanlarında zorla akademileştirmenin, işten çıkartmalara, ücret kaybına, iş hacminin artmasına neden olacağına dikkat çekiyor. Ayrıca akademiye dönüştürülmesi halinde okulun, öğrenciler için bir sınav fabrikasına dönüşeceği, okulda stres ve baskıyı arttıracağını, katılaştırılacak olan müfredatın kısıtlamalara neden olacağına da vurgu yapılıyor.

Okulu zorla özelleştirerek bünyesine katmaya çalışan Star Academies Blackburn merkezli bir akademi. Toplamda 37 okulda faaliyet gösteren ve eğitim üzerinden para kazanmayı hedefleyen Star Academies kendisini ‘ülkenin eğitimine öncülük eden eğitim sağlayıcılardan biri’ olarak tanımlıyor.

Hak kazanımları grevler devam ederken elde edildi

Sendikaya üye olan 55 okul çalışanın üçüncü grev oylamasında karar yüzde 89 gibi ezici bir çoğunlukla alındı. Temmuz’da da altı günlük grev gerçekleştiren okul çalışanları, yaptıkları grevlerle çeşitli kazanımlarda elde etmiş durumda. Bu kazanımlardan biri, akademileşmenin gerçekleşmesi halinde zorunlu işten çıkartmaların olmaması. Bir diğeri ise öğretmenlerden kendi sorumlulukları dışında ekstra sorumluluk alması halinde yapılan ödemelerin kalıcı hale getirilmesi oldu. Ayrıca zorla akademileştirmeye karşı verilen mücadele sürecinde sendikalı olanları sayısı artarken, sendikalı olanların da sendika ile ilişkileri ve güvenleri daha da pekişti.

11 Ekim’de başlayan dokuz günlük grev 2 Kasım’a kadar devam edecek.

 

İngiltere’de, 30 yıllık tahvil faizleri 25 yılın zirvesinde

0

İngiltere’de artan enflasyonun neden olduğu endişelerin ardından 30 yıllık tahvil faizleri, son 25 yılın zirve seviyesine ulaştı. Uzmanlar, geleneksel olarak düşük faizle borçlanabilen ülkede artan kamu borçlanma maliyetlerinin, ekonominin genelinde artçı etkiler oluşturmasının beklendiğini belirtiyor. Borçlanma maliyetlerindeki artışa ilişkin değerlendirmede bulunan RBB Bluebay Yatırım Üst Yöneticisi Mark Dowding, “Zayıf enflasyon verisi Birleşik Krallık’ta tahvil faizlerinde yeni bir artış döngüsüne yol açtı” değerlendirmesini yaptı.

İngiltere Merkez Bankası (BoE), ülkede faizin yüzde 0,1 olduğu Aralık 2021’de başlayan sıkılaşma döngüsünde politika faizini art arda 14 kez artırarak yüzde 5,25 ile 15 yılın en yüksek seviyesine çıkardı. BoE, 18 ay süren sıkılaşma döngüsünün ardından eylülde politika faizini sabit tutma kararı almıştı. Öte yandan BoE Baş ekonomisti Huw Pill, enflasyonu yüzde 2 seviyesine çekme konusunda kararlı olduklarını ve bu konuda hala yapmaları gereken işler olduğunu ifade etti.

 

DAY-MER,ve Londra Toplum Merkezi’nde Kurslar ve Etkinlikler Başladı

0

Kurulduğu 1989 yılından buyana Londra’da yaşayan Türkiye kökenli göçmen emekçilerin sorun ve ihtiyaçlarına yönelik çalışmaları kesintisiz olarak devam ettiren Day-Mer ile 2008 yılında Tottenham’da faaliyete geçen Londra Toplum Merkezi’nin yeni dönem kurs, etkinlik ve hizmetleri Eylül itibarı ile başladı.

Her iki kurumda Eylül itibari ile başlayan kültürel ve sanatsal etkinlikler kapsamında; çocukların, gençlerin, kadınların ve yetişkinlerin katılımına açık kursların yanı sıra, söyleşiler, dinletiler, film gösterimleri, canlı tiyatro performansları, şenlikler ve geceler 2024’ün Haziran’ına kadar devam edecek.

Kurslara Kayıtlar Devam ediyor

Kayıtları devam eden kurslar arasında, çocuklar ve gençler için; saz, gitar, piyano, tiyatro, satranç, matematik ve İngilizce kursları var. Farklı seviyelerde olan herkesin katılımına açık olan kurslara kayıt olmadan, deneme dersleri almak da mümkün. Londra Toplum Merkezinde kurslar, Cumartesi ve Salı günleri, Day-Mer’de ise kurslar Pazartesi günleri verilmekte. Yetişkinler için mevcut olan kurslar ise, tiyatro, resim, erbane, saz ve fotoğrafçılık. Kursiyerlere, yıl boyunca yaptıkları çalışmaları, hem yıl içerisinde çeşitli vesilelerle düzenlenen gece, etkinlik, sergi ve festivalde sergileme fırsatı sunuluyor. Çocukların ve gençlerin yeteneklerini geliştirme, özgüvenlerini kazanma ve kendini ifade edebilmesi açısından önemli olan kurslar, İngiltere’nin eğitim müfredatına ve grade sınavlarına paralel içerikte düzenleniyor.

Kursların yanı sıra Kültür ve Sanat Komisyonu tarafından her Salı günü düzenlenen kültür ve sanat etkinlikleri de devam ediyor. Bu etkinlikler kapsamında ayda bir yazar Aydın Çubukçu’nun sunumuyla Renkli Resimli Felsefe Söyleşileri, film gösterimleri, müzik dinletileri, şiir dinletileri, kitap tanıtımları yapılıyor.

Danışmanlık Hizmeti Devam Ediyor

Kurs ve etkinliklerin yanı sıra, genel ve göçmenlik danışmanlık hizmeti de Day-Mer’de kesintisiz olarak devam ettirilen servislerden biri. Uzun yıllardan beri Day-Mer’de; sosyal yardımlar, konut, göçmenlik, tüketici hakları, sağlık hizmetlerine erişim konularında verilen danışmanlık hizmetleri hafta içi ücretsiz olarak veriliyor.

Day-Mer ve Londra Toplum Merkezi bünyesinde yürütülen etkinlik, kurs ve hizmetlerle ilgili ayrıntılı bilgi almak için 02072758440 ve 07494334095 numaralı telefonları arayabilir ya da  info@daymer.org  adresine e-mail atabilirsiniz.

 

Entelijans servis Filistin’de

Büyük Britanya İmparatorluğu’nun Osmanlı toprakları içindeki komplocu-emperyalist faaliyetlerini, açık alanda Association of the Friends of England in Turkey (Türkiye’de İngiliz Muhibleri Cemiyeti) sürdürüyordu. Bu cemiyetin merkezi İstanbul’da olmasına rağmen, asıl faaliyet alanı Osmanlı hâkimiyeti altındaki Arap topraklarıydı. Resmi olarak amacı, ““İdaresi altında milyonlarca İslam nüfusu bu­lunan İngiltere Devleti ile Saltanat ve Hilâfeti” arasındaki ilişkileri geliştirmek olarak açıklanan cemiyet aslında bir casusluk teşkilatıdır. Cemiyetin üyeleri arasında Padişah Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla gibi isimler de bulunuyordu.

İskoç Presbyterian Kilisesi’ne mensup İngiliz Papaz Frew, Cemiyet’in gizli yöneticisidir. Papaz Frew, İngiliz haber alma örgütünün İstanbul bölümündedir. Kendisine Padişah tarafından nişan verilmiştir. İngilizlerin direktifleri ve parasal yardımları onun kanalıyla Cemiyet’e aktarılmıştır.

Cemiyet’in iki ayrı yönü bulunmaktadır. Birincisi, açık yönüdür. “Osmanlıların İngiltere’nin ilmî, edebî, içtimaî ve iktisadî sahalardaki gelişmelerinden istifade etmesini sağlamak” şeklinde ifade edilen bu görünürdeki amaç, pek çok Osmanlı devlet adamını ve aydınını örgütlemeye hizmet etmiştir. İkinci yönü ise, “Osmanlı İmparatorluğu’nun içten parçalanması için zemin hazırlamak, İngiliz himayesinin memleketin kurtarılması için tek çare olarak gösterilmesini sağlamak, Suriye, Irak ve Filistin’i İngiltere’ye bağlamak için çalışmak” şeklindeki gizli amaçlarıdır.

Bu çok yönlü etkinlikleri planlayan ve yürüten esas aktör, Rahip Frewdir. Robert İskoç ajanı, İngiliz kraliyet ordusunda görev yapmış bir rahip ve misyonerdir. Farklı bölgelerde, bu arada Suriye ve Filistin’de Rahip Fru, Albay Emiling gibi isimlerle boy göstermiştir.

İskoçya’da doğdu ve din eğitimi aldı. Hindistan’da yeraltı faaliyetleri ve politik entrikalardaki başarısı sebebiyle Türkiye’ye gönderildi. I. Dünya Savaşı sonrasında 1919-1920 yıllarında İngiliz casusu Sait Molla ile Kuvâ-yi Milliye aleyhinde iç isyanlar çıkarılması için çalıştı. Sait Molla’dan ele geçen belgelere göre Sait Molla ile birlikte isyancıları ve casusları para ile destekledi ve Anadolu’daki İngiliz casus ve köstebeklerini Sait Molla vasıtasıyla yönetti.

Suriye ve Filistin’de ise, Arap kabile reisleri, sözü dinlenen din önderleriyle yakın ilişkiler kurdu ve Osmanlıya karşı Arap ayaklanmaları için zemin hazırladı. Filistin ve genel olarak Arap toprakları, İngiltere açısından, “Hindistan’a giden yol” olmak bakımından önem taşıyordu. Mezopotamya ile birlikte ele alınırsa Filistin İngiltere’ye, Mısır’dan Hindistan’a uzanan karayolunu sağlıyor ve Afrika ile Asya İmparatorluklarını birleştiriyordu. İngiltere’nin amacı, Doğu’daki sömürgeleri ile olan ulaşım yolarını ve bu bağlamda Akdeniz’deki stratejik su yolarını güvence altında tutmaktı ve Akdeniz’e kıyısı bulunan Filistin ve Suriye büyük öneme taşıyordu.

Bu yüzden İngiliz gizli istihbarat teşkilatı Entelijans Servis, en değerli ajanlarını bu bölgede görevlendirdi. Elinde bir cetvelle harita başına geçen ve bilinen sınırları çizen Gertrud Bell ve onun yetiştirmesi dahi casus ve Araplar arasındaki adıyla “Sarı İmam Lawrence”, en önemlileriydi.

Enflasyondaki Nıspi Düşüşe ve Ücretlerdeki Güdük Artışlara Rağmen Yoksullaşmanın Sonu Ufukta Değil

Office for National Statistics (ONS) 18 Ekim’de, Eylül ayı enflasyon oranlarının, bir önceki ayla aynı kalarak, %6.7 düzeyinde seyretmeye devam ettiğini açıkladı. ONS, tüketici fiyat endekslerine göre hesaplanan oran üzerinde düşen gıda fiyatlarına rağmen artan yakıt fiyatlarının etkili olduğunu da sözlerine ekledi. Ekonomistlerin %6.6 dolaylarında olacağını tahmin ettikleri orana dair açıklamalar, İngiltere Merkez Bankasının Kasım’da açıklamasının beklendiği faiz oranları üzerindeki tartışmayı da yoğunlaştırmayı sürdürmekte.

Perkande değil de tüketici fiyatları endeksleri göre düzenlendiği için sokaktaki yansıması emekçiler açısından belirsiz kalan yeni enflasyon verilere göre gıda ve alkolik olmayan içecek fiyatları Eylül ayında %0.2 bir düşüş gösterdi. ONS bunun Eylül 2021’den bu yana bu sektörde görülen ilk düşüş olduğunu kaydetti. Buna rağmen, gıda ve içercek fiyatları geçen yılın aynı döneminden %12 daha pahalı olmayı sürdürüyor. ONS gıda fiyatlarındaki bu duruma rağmen, Ekim başlarında litre başı 8p artarak 163p’ye varan mazot ve 4.5p bir artışla 152p’ye varan yakıt fiyatlarını enflasyonun yüksek oranlarda seyretmesine etken olduğunu kaydetti.

Konuyla ilgili yaptığı açıklamada maliye bakanı Jeremy Hunt durumun Britanya gibi büyük G7 ülkeleri açısından normal olduğunu gerekçe göstererek, enflasyondaki düşüşe hükümet politikalarını neden gösterdi ve “aile ve işletmelerin üzerindeki baskıyı” hafifletmek üzere bu yıl boyunca düşürmeyi sürdüreceklerini iddia etti. Hunt’ın açıklamalarına rağmen bu oranların işçi ve emekçilerin haklarına nasıl yansıyacağı konusunda hükümetten bir açıklama gelmedi. Bilindiği üzere Eylül ayı enflasyon oranları Nisan’da yenilenen sosyal güvenlik ödemeleri için taban olarak kullanılmakta.

Ekonomistler, Eylül ayında büyük değişiklik göstermese de enflasyon oranlarının yıl sonunan kadar %5.1’e düşeceğini ve Ağustos’ta bu dönem enflasyon oranlarını %6.9 olarak tahmin eden Merkez Bankasının faiz oranlarını Kasım ayında düşürmeyeceğini tahmin ediyor. Ancak kamuoyunda tartışmalar, Ortadoğu’daki son gelişmelerin petrol fiyatlarının son günlerde artırdığını gözeterek, bu oran ve pahalılık üzerinde etkili olmayı sürdüreceğini de kaydediyor.

Toplumsal politikalarla ilgili eleştirel çalışmalarla tanınan Joseph Rowntree Foundation vakfı ekonomi şefi Alfie Stirling, Guardian gazetesine verdiği bir demeçte, başbakan Sunak’ın bu oranların sosyal yardımlara nasıl yansıyacağını dair bir açıklama yapmamış olmamasıyla ilgili olarak, “hükümetin bu enflasyon oranlarını tümüyle yansıtmaya şüphe düşürmüş olması kabul edilemez” dedi. Stirling ayrıca “milyonlarca aile yardımlarda noktasında iki yıldır yaşadıkları kayıpların karşılanması noktasında bir kesinliğe muhtaçlar ve bu şimdi olmalı” diye konuştu.

Duruma yönelik olarak Maliye Bakanlığı yetkililerinin enflasyon oranlarının emeklilik fonu oranlarına yansıtılmaması olasılıkları tartıştıklarını da kaydetmek gerekiyor. Bilindiği gibi kamu emeklilik fonları ya Eylül enflasyon oranlarına göre ya da %2.5 oranla (hangisi daha yüksekse) artması gerekiyor. Kamu sektöründeki grev ve direnişlerle, bu yıl Temmuz ayına kadar süren dönemde ücretlerin %8.5 arttığı açıklanmasından bu yana hükümet yetkilileri , emeklilik fonları artışında daha düşük bir oran kullanacaklarını ve böylece £1 milyar tasarruf edeceklerini söylemişlerdi.

Rakamlara Rağmen Ücretlerde de Belirsizlik

Yine 17 Ekim’de ONS, ikramiyeler dışarda tutulduğunda, Ağustos’la biten üç aylık dönemde, 2001’den bu yana ilk defa görülen bir hızla, ortalama ücretlerin %7.8 dolayında artığını açıkladı. Enflasyon verileri de gözönünde bulundurulduğunda, bunun geçen yıla kıyasla %0.7’lik bir artış olduğunu da kaydetti ONS. Bir önceki üç aylık dilimde ücretler %0.1 oranında yükselmişti.

Buna rağmen yapılan açıklamalar, ne enflasyonun perakande fiyat endeksine göre daha yüksek oranlarda seyrederek bu ücret artışının emekçiler açısından etkisinin sınırlı kaldığını ne de iş sayısındaki düşüşü gizleyebiliyor. Nisan ile Haziran ayları arasında doldurulması gereken iş oranları 43,000 dolayında bir düşüşle 1 milyonun altına geçerken, Eylül ayında 11,000 daha az kişi işveren bardrolarında yeraldı.

Bu nedenle ekonomistler ücretlerdeki nıspi artışın iş olanaklarının daralması ve işsizliğin artması gibi sonuçlarına da dikkat çekiyorlar. Ve aynı nedenle ücretlerdeki artışın sürmeyeceğini de. Konuyla ilgili Guardian gazetesine bir açıklamada bulunan the Resolution Foundation ekonomisti, Hannah Slaughter “iş piyasasının daralmasının sürmesiyle bu sonbaharda önümüzdeki büyük sorun ücretlerdeki bu düzelmenin ne kadar süreceğidir” şeklinde konuştu. İşsizlik ve iş piyasası verilerinin önümüzdeki günlerde açıklanması bekleniyor.

Ekonomistler faiz oranlarının artışının etkilerinin hala sonlarına varmadığını açıklarken, ücret artışının büyük bir nedeninin de mali ve finans sektörün bulunduğu City of London’daki çalışanların aldıkları ortalama %9.6 ücret artışının bunda etkili olduğunu da kaydediyor. Kaldı ki aynı dönemde kamu ücretleri %6.8 artarken, özel sektörde bu artış %8 dolaylarında seyretti. İkramiyelerle birlikte toplam ücret artış oranı Ağustos’a kadar olan dönemde %8.1’ken, bunun önemli etkenlerinden birinin de özellikle NHS çalışanlarıyla, kamu emekçilerinin aldıkları tek tek ödemelerin de olduğu gözetildiğinde, bu artışın kalıcılığının ve sokağa yansıyan etkisinin de sınırlı kaldığını söylemek mümkün. Ki ortalama bir emekçinin ücretinin 2008 oranlarına kıyasla £30 daha az olduğu açıklanan verilerdendi.

Van Gogh’un en iyi tablosu

“Bir köylü resmi köylü olmalı, bir kazmacı resimde toprağı gerçekten kazmalı, diyorum; o zaman bu resimlerin temelinde gerçekten bir çağdaşlık olabilir, diyorum. Ancak şu noktayı unutmamak gerekir ki, köylüler, işçiler çıplak değil ve onları nü figürler olarak düşünmek kesinlikle uygunsuz.Ressamlar ne kadar çok köylü ve işçi figürleri yapmaya başlarlarsa o kadar memnun olacağım. Kendi adıma bundan daha iyi yapılacak bir şey bilmiyorum.”

Dünyanın en önemli sanatçılarından biri olan Vincent Van Gogh1885 yılında yaptığı Patates Yiyenler tablosunu ağabeyi Theo’ya yazdığı mektupta böyle anlatıyordu.

Küçük bir odada tavandan sarkan solgun ışığın altında iki kadın, iki erkek ve bir çocuktan oluşan bir madenci bir ailesinin akşam yemeği… Erkekler yorgun argın madenden, kadınlar tarla işlerinden eve dönmüşler. Erkeklerin elleri kir pas içinde. Kadınlar ev işlerinin ardından toplamış oldukları patatesleri pişirmişler. Hep birlikte oturmuşlar, sadece çay ve patatesten oluşan akşam yemeklerini yiyorlar. Kadın çok yorgun ve düşünceli… Çalışmaktan adeta derisi kalınlaşmış, ayların yılların çalışmasıyla rengi koyulaşmış ve yıpranmış elleriyle çay servisi yapıyor.Sofrada sadece patates yenip çay içilen,tavandan sarkan bir gaz lambası,duvarda asılı birkaç raf, küçük bir tablo ve kaşıkların koyulduğu küçük bir sepetle tahta masa ve sandalyeler dışında hiçbir şeyin olmadığı yoksul bir ev.Yoksulların evi.Kullanılan renklerdeki koyuluk, cansızlık, puslu ve kasvetli halin bu insanların yaşamındaki çaresizliği, yoksunluğu, tükenmişliği yansıtması açısından başarıyla kullanıldığını görüyoruz.

Mektupta anlatmaya devam eder Van Gogh. Bu insanları bir lamba ışığı altında patates yerken, toprağı kazdıkları ellerini tabağa koyarken gösterdiğini, bu sayede el emeğini ve dürüstçe ürettikleri yiyeceği yücelttiğini ifade eder. Modernleşmiş insanlardan oldukça farklı bir hayat tarzının etkilerini yansıtmaya çalıştığını, o nedenle kimsenin çalışmanın güzel ya da iyi olduğunu düşünüp düşünmemesini önemsemediğini belirtir.

37 yıllık kısacık ömründe 10 yıldan biraz fazla bir süre içinde aralarında 860 yağlı boya tablonun da olduğu 2100 kadar resim ve çizim çalışması üretti Van Gogh ve bunların çoğunu yaşamının son iki yılında yaptı.

Van Gogh madenciler, işçiler ve tarlalarda çalışan köylülerle iç içe yaşadığı için onları yakından gözlemleme şansı buldu. Londra yakınlarındaki Ramsgate’te ve Londralı işçilerin yaşadığı mahallelerden Isleworth’de yedek öğretmen olarak çalıştı. Rahiplik yapmak için Belçika’nın Fransa sınırı yakınlarındaki bir madencilik bölgesi olan Borinage’ye gitti. Yoksulluk içinde yaşıyor, hastaları ziyaret ediyor ve madencilere İncil’den bölümler okuyordu. Vaizlik mesleğine uygun olmadığı gerekçesiyle işine son verilince yine bir madencilik bölgesi olan Cuesmes’e geçti, yoksulluk içinde yaşamasına karşın yoksullara ve hastalara yardım edebilmek için çabaladı.

Yıllar süren yoğun çalışmalarının çarpıcı bir ürünü“Patates Yiyenler” oldu.

1885’in Nisan ayı boyunca üzerinde çalıştığı Patates Yiyenler, Vincent Van Gogh’un ilk baş yapıtı olarak kabul edilir. Van Gogh, kimilerine göre “en iyi tablom” dediği bu tablo için birçok yağlı boya çalışması ve eskiz yapmıştı.

Tabloya yönelik oran eleştirilerine karşı Theo’ya mektubunda şu satırları yazdı:

“…candan belirtmek istediğim fikir şudur: Lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar, aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır. İstedim ki, resim, çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besini yüceltsin. İstedim ki, biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın. Onun için herkesin resmi güzel ya da başarılı bulmasını istemek aklımdan bile geçmiyor.”

 

Flüt

Mahalleden arkadaşım Oscar heyecanlı ve tedirgin bir halde dükkândan içeri girdi bir gün. Liverpool Street’de bir pub’da klasik müzik hakkında bir sunuş yapacağını söyledi. ‘Ben seni matematik profesörü sanıyordum.’ dedim. Güldü, ‘Öyle de müzikle de hep ilgili oldum.’ dedi. ‘Herhangi bir enstrüman çalıyor musun?’ diye sordum. Altı yedi tane çalabildiğini söyledi. Hayretle baktığımı görünce, ‘Avrupa’da burjuva bir ailede büyürsen müzik aleti çalmayı öğrenirsin.’ diye açıklama yaptı. Sarayda büyüyüp de kulübede yaşayanlar gibi düşünebilen ender insanlardandır Oscar.

‘Sen herhangi bir enstrüman çalıyor musun?’ diye sordu. Bir ergen şakası yapıp ‘Islık çalabiliyorum’ diye konuyu kapatmayı düşünürken ağzımdan ‘flüt’ kelimesi çıkmış bulundu. İşte bu hikâyenin geri kalan kısmı ilk gençliğimin parçası flüt mezalimine dairdir…

Ortaokul ikinci sınıfta bizim okula gerçek bir müzik öğretmeni atandı. Anlayışlı, idealist bir öğretmendi Sevim Hanım. Ondan önce Fen Bilgisi hocası müzik dersine gelir, türkü söyleterek dersi geçirirdi. Arguvanlı olduğundan o yöre türkülerine daha iyi notlar verir, her Arguvan türküsüne kendinden geçerek eşlik ederdi Ali Haydar Hoca. Sevim Hanım ilk dersin sonunda ‘Gelecek derse herkes flüt getirecek’ dedi. Okulun tek branş öğretmeni olduğu için tüm okulun müzik derslerini ona vermişlerdi. Okulun öğrenci sayısı iki bin. İşaret fişeği o gün atıldı mahalleyi saracak flüt mezaliminin.

Mahallenin tek kırtasiye dükkânı okulun karşısında, emekli öğretmen Hasan Bey’e ait Dost Kırtasiye… Herkes kırtasiyeye flüt sorar oldu. Hasan Bey her gün flüt siparişi veriyor yine de yetiştiremiyordu. Veresiye de alabiliyorduk oradan, zaten hepimizin ailesini tanırdı. Mahallenin flütleri tedarik edilince hepimiz yolda sokakta flütle gezer olduk. O gün müzik dersimiz olsun olmasın elimizde flütle gidiyorduk okula. Hep birlikte üflüyorduk her fırsatta. Teneffüslerde flütsüz bir anımız olmuyordu. Mahallede boş arsaya flütlerimizle gidip toplu ayin yapar gibi flüt üflüyorduk.

Derste öğrendiğimiz neydi o kelime? Kakofoni… Biraz yeteneği olanlar o günün popüler parçalarını doğaçlama çalıyorlardı kafa göz yararak ama geri kalanlar sadece üflüyorduk.

Eylül fırtınasının mahalleyi sardığı dönemdi. Bizim flüt mezalimimiz insanları iyice çileden çıkarmıştı. Evde ailemiz, sokakta mahalleli, okulda diğer derslerin hocaları bizden yaka silker olmuştu. Mahalle muhtarına, okul idaresine her gün şikayetler gidiyordu. Okul müdürü en sonunda müzik dersi olmadığı günler okula flütle gelinmesini yasakladı da okul biraz sakinledi. Seksenli ‘Özallı’ yıllarda dar gelirli ailelerin, o zamanki moda terimle ‘orta direk’ çocuklarının sahip olabildiği enstrüman flüttü. Çünkü ucuzdu. Her dönemin zorunlu enstrümanı başkaymış demek. Yetmişli yıllarda -Yeşilçam filmlerini referans alırsak- mandolin olmalı. Yılmaz Güney’in Baba filminin aynı senaryosunu alıp seksenli yıllarda yeniden çeken İbrahim Tatlıses’in, ‘Babam bana mandolin alacak.’ repliğini ‘flüt alacak’ diye değiştirdiğini en azından ben biliyorum…

Flüt salgını bizim okulda sonraki yıllarda da devam etti. Yoksul da olsa başkent Ankara’da olan okulumuzda elektrik yoktu, kışın son iki dersi mum ışığında yapmak zorunda kalırdık, ama herkesin elinde flütü vardı. Daha ne olsun!

Sevim Öğretmen’den genel müzik bilgisini öğrendim. Bemoldü diyezdi tamam da flütte ’Bak postacı geliyor’dan ileriye gidemedim. Notaları hala aklımdadır ama… Müzik benim hayatımın da bir parçası oldu böylece. Bütün yeteneksizliğime rağmen ‘Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın’dan yetmişli yıllardaki aranjmanlara ‘Bir teselli ver’den Neşet türkülerine uzanan bir repertuar var ezberimde. Tek sorun söyleyemiyor oluşum…

Oscar gibi ders vermiyorum ama içinde flüt geçen hiçbir haberi kaçırmadım flüt üflediğim günlerden beri. On yıl kadar önce şöyle bir haberi okudum mesela: Almanya’nın Frankfurt havaalanında polis müzik grubu olarak vize alan Türkiyeli bir gruptan şüpheleniyor, ellerindeki müzik aletlerini çalmalarını istiyor. Sadece elinde flüt olan arkadaş enstrümanı üfleyebiliyor. Çalabildiği ise kim bilir hangi yoksul mahallenin ortaokulunda öğrendiği ‘Bak postacı geliyor’… Belki de aynı elektriksiz okula gitmişizdir… Kim bilir…

 

Kısaca sanat…

0

AHMET ASLAN KONSERİ: Ahmet Aslan 4 Kasım’da Hackney’deki Round Chapel’e bir konser verecek. Saat 19’da başlayacak konser biletleri 25 sterlin olup eventbrite.co.uk’den sağlanabilecek…

BALIKÇIOĞLU KABARE TİYATROSU: “Alikkonun oğlu Durmuş ve Gocamış Caher” adlı tiyatro oyunu Kuzey ve Güney Londra’da izleyicisiyle buluşuyor. Balıkçıoğlu Kabare Tiyatrosu’nun sunduğu oyun, 8 Kasım Çarşamba akşamı Kuzey Londra’da, Millfield tiyatrosunda ve 11 Kasım Cumartesi akşamı da Güney Londra’da, Sidcup’taki Blackfen Okulu’nda sahneye konulacak. Oyunun ayrıca Kanser Hastalarına Yardım Derneği sponsorluğunda, 20, 21 ve 22 Kasım’da Lefkoşa, Girne ve Mağusa’da sahneleneceği açıklandı. Balıkçıoğlu topluma oyuna şöyle davet etti: “Çok az zaman hem da bir çıngıcık pilet galdı. Onun için fazla nazlanmadan şindik alasınız piletlerinizi. Yok eğer katıla katıla gülmek ve da oturduğunuz yerde şıkır şıkır oynamak istemezsanız, işeyip da yatın. İşte o gadar.”

GÜLSİN ONAY’DAN 100’ÜNCÜ YIL LONDRA KONSERİ: Sectoral Events’in organizasyonu ile Gülsin Onay, Erdem Mısırlıoğlu ve Emre Engin ile birlikte isimleri henüz açıklanmayan 3 genç müzisyenin de yer alacağı “Cumhuriyetin 100’üncü Yılı” konseri 1 Aralık saat 19’da “Sussex Gardens London W2 3UD” adresindeki Paddington St James’s Church’da gerçekleşecek. sectoralevents.com’dan alınabilecek biletler 15, 30 ve 40 sterlin olarak belirlendiği açıklandı.

HOŞ SEDA’DAN ÇAĞRI: Klasik Türk Müziği Korosu Hoş Seda, yaptığı çağrıda yeni dönem için koraya çalışacak yeni üyeler aradığını belirtti. Yapılan açıklamada “Koromuzun çalışmaları her çarşamba saat 19-21 arasında şefimiz Levent Gürbüz eğitmenliğinde Dalston junction’da devam etmektedir. Çalışmalarımıza katılmayı dilerseniz detaylı bilgi için 07568441357’den bizlere ulaşabilirsiniz” denildi.

SOUTHBANK KIŞ FESTİVALİ: Londra Southbank Kış Festivalinde ücretsiz bir dizi etkinlik 28 Ekim 2023’ten 7 Ocak 2024’e kadar sürecek. Festival boyunca düzenlenecek pek çok etkinlik arasında Fındıkkıran (28 Ekim – 6 Ocak) ve Reuben Kaye gösterileri de yer alacak. The Butch is Back (8-30 Aralık) adlı Avustralyalı komedyen ile Purcell Room’da gerçekleştirilecek. Daha fazla bayram neşesi için, Four Weddings and a Funeral, Notting Hill ve doğal olarak Love Actually filmlerinin yönetmeni Richard Curtis’in küratörlüğünü yaptığı Christmas Actually’nin (7-11 Aralık) tadını çıkarabilirsiniz. Müzikal olarak, Handel’in Messiah’ı 4 Aralık’ta icra edilecek ve altı gün sonra Noel Şarkısı söylenecek. Ya da Noel arifesinde Five Go Jiving’e veya Yeni Yıl Günü Ceilidh’e katılabilirsiniz. Açık havada ise ücretsiz bir açık hava sergisi olan Winter Light sergisi yer alacak. Hayward Gallery Hiroshi Sugimoto’nun fotoğraflarını sunarken, Royal Festival Hall’da ücretsiz Koestler Arts: IN CASE OF EMERGENCY sergisi 2 Kasım’dan 17 Aralık’a kadar devam edecek.

KARANLIK GECE FİLMİ RİO’DA: Taste of Anatolia Film Festivali, Özcan Alper’in yönettiği Kara Gece filmini, İngiltere’de ilk kez sinema severlerle buluşturuyor.

Kara Gece, 5 Kasım saat 15.30-18 arasında “107 Kingsland High Street Hackney E8 2PB” adresindeki Rio Sineması’nda izlenebilecek. Kara Gece’nin yanı sıra The Cold ve The Banishment adlı kısa filmlerin İngiltere prömiyerleri yapılacağı açıklandı.

EGE’NİN İKİ YAKASI KONSERİ: Ud üstadı Baha Yetkin ve Kanun da Konstantinos Glynos, 18 Kasım 19.30’da “35 Blomfield Road, London, W9 2PF” adresindeki Puppet Theatre Barge’da Türk ve Yunan ezgilerinden oluşan bir konser verecekler. Konserin 11 ve 14 sterlin olan biletleri internetten satın alınabilecek. “Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan barış adına sanatın birleştirici ezgilerini kaçırmayın” diyoruz.

SEHER İLE ALİ OYUNU: Şamil Yılmaz’ın yazdığı Fatih Dönmez ve Eda Çatalçam’ın oynadığı Seher ile Ali tiyatro oyunu 23, 24, 25 Kasım saat 19.30’da “16 Northwold Road Stoke Newington N16 7HR” adresindeki Tower Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Arabesk ruh halinin getirdiği iniş çıkışlarla kadın erkek ilişkilerine odaklanan oyun, pavyonda şarkıcılık yapan Seher ile fedailik yapan Ali’nin ilişkilerini ele alıyor. İki âşık çalıştıkları pavyondan kaçıp birlikte bir otel odasına sığınmış olsalar da geride bıraktıkları yaşanmışlıkları onları takip ediyor. Biletler 20 sterlin olup Sevda Bloom Events Organizasyon’dan 07515835181 sağlanabilecek.

LONDRA KİTAP ŞENLİĞİ 18-27 KASIM’DA

Londra’da toplumu yine toplum üyesi yazarlarla buluşturacak Londra Kitap Şenliği 6’ncı kez 18-27 Kasım’da “665 High Road Tottenham N17 8AD” adresindeki “Fieldseat / Kit@pEvi”nde gercekleşecek…

Londra Kitap Şenliği’ni organize eden İrfan Şahin, toplumda kitapseverlerle yazarları bir araya getirmek ve yeni yazarları tanıtmak amacıyla şenliği düzenlediğini belirterek, “Şenliği 2004’te üç yıl üst üste düzenlemiştik. 2018’de tekrar başladık. Umarım sürekli kılar ve gelenekselleştiririz” dedi.

Şahin toplumun kitaplara ilgisinin az olmasına karşın, yine de kitap dostu bir kesimin olduğunu belirterek, “Kitap kulüplerinde, okuma toplantılarında bir araya gelen toplum üyelerimizin varlığı da önemli. Toplum nüfusuna oranla kitap satışlarımız az. Bazı arkadaşlar Türkiye’ye gittiklerinde daha hesaplı olduğu için kitap aldıklarını söylüyorlar. Domates de öyle. Bu mantığı anlamakta zorlanıyorum. Evlerdeki kitaplık tv boyutundan daha küçük” dedi.

Şahin, kadınların daha çok kitap dostu olduğunu toplumdaki gençlerin ise Türkçe kitaplara ilgisinin yok denecek kadar az olduğunu söyledi.

Şahin, bu yıl ki şenlik programı ile ilgili şunları söyledi:

“Festivalde imza günlerinin yanı sıra söyleşi, müzik dinletisi ve film gösterimi de yer alacak. 17 Kasım’da Uluslararası Pen Başkanı Burhan Sönmez’in katılacağı söyleşi ve imza günü olacak. Sönmez Cambridge’de yaşıyor. Gezi ile ilgili romanı yayınlanan Deniz Goran, BirGün köşe yazarı Semiha Durak da o gün kitaplarını imzalayacak. Londra’da Bizim’Kiler’in yazarı gazeteci Faruk Eskioğlu da yer alacak. 18’inde roman yazarı Mahir Ünsal ile Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayınlanan Türkçe kitaplar ve yazarları yer alacak. 19 Kasım akşamı Dursun Kuran’ın yönettiği “Bir Nazım Masalı” oyunu gösterilecek. 24-25 Kasıl günlerinde Press Dionysus yazarları ve kitapları ses getiren Aybüke Yılmaz okurla buluşacak. Sürpriz etkinlikler de planlıyoruz…”