13.6 C
Los Angeles
Perşembe, Nisan 24, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 41

11 milyon kişi faturalarını ödeyemiyor!

İngiltere’de yaklaşık 11 milyon kişinin faturalarını ödemekte zorlandığı belirtiliyor. Denetim kurumu Finansal Yönetim Otoritesi’nin (FCA) araştırmasına göre, ülkede kredi ve fatura ödemelerini 6 ayda en az üç defa zamanında yapamayan kişi sayısı bu yılın ocak ayında geçen yılın mayıs ayına kıyasla 1,4 milyon artarak 5,6 milyona yükseldi.

FCA yapılan açıklamada, kurumun araştırmasına göre, ülkede faturalarını ödemekte zorlanan kişi sayısının bu yılın ocak ayında 10,9 milyona ulaştığı belirtildi. FCA açıklamasına göre, ülkede faturaların ödeme güçlüğü çeken kişi sayısı geçen yılın mayıs ayında ise 7,8 milyon seviyesindeydi.

Ülkede nüfusun yaklaşık 28 milyonluk kısmının borçları nedeniyle yoğun stres altında yaşamını sürdürdüğü belirtilen açıklamada, kredi ve fatura ödemelerini 6 ayda en az üç defa zamanında yapamayan kişi sayısının ise bu yılın ocak ayında geçen yılın mayıs ayına kıyasla 1,4 milyon artarak 5,6 milyona yükseldiği açıklandı.

Açıklamada, ülkede yaklaşık 6,2 milyon kişinin geçen yılın ocak ayı itibarıyla artan hayat pahalılığı nedeniyle sigorta poliçelerini iptal ettirmek zorunda kaldığı da belirtildi.

Konuya ilişkin değerlendirmelerine yer verilen FCA Tüketici ve Rekabet Direktörü Sheldon Mills, “Araştırmamız, artan hayat pahalılığının halkın faturalarını ödeyebilme gücü üzerindeki gerçek etkisini gösteriyor” dedi. Mills, “Finansal kuruluşların mali zorluklarla karşı karşıya kalan veya yakında olabileceklerinden endişe duyan müşterilerine yardım etmelerini sağlamak için hızlı hareket etmeye devam edeceğiz” yorumunda bulundu.

HSBC’NİN ARAŞTIRMASI: ZORUNLU GİDERLERDE KESİNTİ VAR

Ülkenin önde gelen bankalarından HSBC’nin yaptığı bir başka araştırmada ise nüfusun yaklaşık yüzde 78’inin giderlerinde bir şekilde kısıntıya gitmenin yolunu aradığı belirtildi. Araştırmaya göre, ülkede vatandaşların yaklaşık yüzde 45’lik kesimi, indirimli marketlerden alışveriş yapmayı tercih ederek zorunlu giderlerinden kısmaya çalışıyor.

HSBC’nin Varlık ve Kişisel Bankacılık Başkanı Jose Carvalho, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Artan hayat pahalılığı birçok insanın üzerinde etkisini hissettirmeye devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

GIDA YARDIMI ALANLAR 3 MİLYONA YAKLAŞTI

İngiltere Merkez Bankası (BoE ) Başkanı Andrew Bailey de geçtiğimiz günlerde Exeter şehrinde bir gıda bankasını ziyaret ettiğini belirterek, “Çok sayıda insanın zor kararlarla karşı karşıya kaldığı, zaruri ihtiyaçlarından kısmak zorunda kaldığı açık şekilde görülüyor” demişti.

Ülke genelinde ihtiyaç sahiplerinin gıda gereksinimlerini karşıladığı 1.600’ün üzerinde gıda bankası ve gıda dağıtım noktası işleten Trussell Vakfı’nın yıllık raporuna göre, son bir yılda 760 bini ilk kez olmak üzere yaklaşık 3 milyon kişiye gıda kolisi yardımı yapıldı.

LONDRA’DA KİRA 2 BİN 500 STERLİNİ AŞTI

Ülkedeki online emlak şirketi Rightmove tarafından geçen ay yapılan açıklamada, başkent Londra’da ortalama bir konutun kirasının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 14 artarak aylık 2 bin 501 sterlin ile tüm zamanların en yüksek seviyesine yükseldiği bildirilmişti.

Enflasyon martta yüzde 10,1 olmuştu. Gıda enflasyonu ise yüzde 19,1 ile 46 yılın en yüksek seviyesini görmüştü. BoE Mayıs başında enflasyonun yüzde 2 hedef seviyesine düşürülebilmesi amacıyla politika faizini üst üste 12’inci kez artırarak, yüzde 4,25’ten yüzde 4,50’ye yükseltmişti.

Festivaller ayı geliyor

0

Festivaller kendi coğrafyasından uzakta olanların, aynı kültürü paylaşanların bir araya geldiği önemli etkinlikler sayılıyor. DAY MER Kültür ve Sanat Festivali de her zamanki gibi Haziran’da resepsiyon ile başlayıp 2 Temmuz Park Şenliği ile bitecek. Toplumun en uzun soluklu ve kesintisiz festivalinin bu yıl 34’üncüsü gerçekleşecek.

Bu yıl 12’ncisi yapılması beklenen Alevi Festivali seneye ertelendi. Britanya Alevi Federasyonu Eş Başkanı Dilek İncedal, sorumuzu “Depremden dolayı çok fazla kayıplar oldu. Alevi toplumunun yoğun yaşadığı yerler yerle bir, bu kadar acı içerisinde yapmak çok doğru gelmedi. O nedenle bu sene Alevi Festivalini yapmama kararı aldık” diye yanıtladı.

Geçen yıl Londra’da 19 Haziran’da gerçekleşen “Kırkısraklılar Festivali – Avrupa” bu yıl yapılmayacak… GİK DER’in 14’üncü Kültür ve Sanat Park Festivali de bu yıl 16 Haziran’da geliri depremzedelere gönderilmek üzere Alexandra Park’ta konser olarak gerçekleşecek.

Kıbrıslı toplumda 10 derneği çatısında toplayan NOTCO 25 Haziran’da Dominion Centre’de (N22 6DS) Kıbrıs Türk Kültür ve Sanat Festivali gerçekleştirecek. Bu yıl 5’incisi düzenlenecek festivale Kıbrıslı  sanatçı Ziynet Sali de sahne alacak.

Kıbrıslı toplumda muhafazakar derneklerin çatı örgütü Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi de bu yıl 2 Temmuz’da festival yapacak. İngiletre doğumlu Kıbrıslı sanatçı Işın Karaca da bu festivalde sahne alacak sanatçılar arasında.

Kıbrıs festivalini organize eden kurumlar, özellikle çocuklarının asimile olmaması ve kendi kültürlerini tanıması için bu tür etkinliklere önem veriyor.

Süleymaniye Kültür Merkezi’nin geleneksel olarak her yaz Clissold Park’ta yaptığı devlet destekli Anadolu Kültür Festivali de, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da park festivalinin yerine “Laburnum Street Food Fair” olarak düzenleyecek.

Kralların en alçağı: VIII. Henry

Yakın zamanda vatandaşlık sınavına giren bir dostumuza, “VIII. Henry’nin kaç karısı vardı?” diye sormuşlar. “Çoktu, ama tam sayısını sanırım kendisi de bilmiyordu!” diye cevaplamış. “Kaç kişinin kellesini kesti?” diye sorulsa, yine aynı cevap verilebilirdi. İngiliz kraliyet tarihinin entrikalarla, cinayet, rüşvet ve ihanetlerle dolu sayfaları arasında bu kralın seçkin bir yer tutmasının sebebi, yalnızca bol keseden insan harcama marifeti değildir. Geniş bir yemek tabağını andıran suratına bakanlar, bir ebleh olduğu yargısına kolayca varırlar. Fakat o karmaşık komplo tezgâhları kurup işletmesiyle olduğu kadar, kendisini neredeyse bir “Aziz” mertebesine çıkaran “din adamlığı” ile de ünlüdür!

Bunlar birbiriyle çelişir mi? Belki de bunlar, evrensel olarak birbirini tamamlayan, dünyanın neresinde olursa olsun, bütün çağlarda karşımıza çıkacak bir tipin ayrılmaz iki özelliğidir. Çok dindar olacaksın, hatta bir “Kilise Kurucusu” düzeyinde “aziz din adamı” sayılacaksın, hem de gelmiş geçmiş en büyük dalaverecilerden biri olacaksın! Evet o, hem İngiltere’yi Roma Katolik Kilisesi’nden ayırıp Katoliklik ve Protestanlık arasında bir orta yol olan Anglikan Kilisesini kurmasıyla, hem de resmi olarak 6 kez evlenmesiyle, sayısız evlilik dışı ilişkisiyle ve 70 binden fazla insanın kafasını kesmesiyle birlikte anılıyor. Demek, çok dindar olmakla çok alçak olmak birbiriyle çelişmiyor.

Tarih kitapları, 1502 yılında ağabeyi Arthur’un ani bir şekilde “bilinmeyen bir sebepten” öldüğünü ve krallık sırasını bekleyen VIII. Henry’nin tahta geçtiğini yazıyor. Daha serbest düşünceli tarihçiler, “bilinmeyen sebep” yerine bir zehirlenme olayından söz ediyor. Zehirleyen olarak, kuşkunun parmakları Henry’yi gösteriyor. Tahta çıktıktan birkaç ay sonra, ölen ağabeyinin karısı Aragonlu Catherine ile evleniyor.

Sonraki evliliklerin hepsi uzun hikâye… Aralarında, ensest, zina, komplo, vatan hainliği vs. vs. suçlamasıyla yargılı yargısız öldürülenler var, ama bunlar sıradan olaylar sayılıyor herifin hayatında.

Ama onun Anglikan Kilisesi’ni kurmasına sebep olan evliliği tarihsel öneme sahip.

1540 yılında Cleves’li Anne ile evleniyor ve sadece altı ay evli kaldıktan sonra boşanıyor. Ardından kendisinden otuz yaş küçük olan Catherine Howard ile iki yıl evli kaldıktan sonra, zina yapma suçlamasıyla Catherine’i tutuklayıp yargılamadan idam ediyor. Bir yıl sonra Catherine Parr ile evleniyor. Fakat bu sırada bir başa kadına âşık oluyor. Catherine’in erkek çocuk doğuramamasını evliliklerinin lanetli ve geçersiz olduğuna bağlayarak boşanmak istiyor. Fakat Catherine’nin yeğeni İspanya İmparatoru V. Şarlkent ve Papa, önceki boşanmaları görmezden gelirken, bu sefer Henry’nin bu isteğine şiddetle karşı çıkıyorlar. Yaklaşık altı yıl boyunca boşanmak için uğraşan Henry, çareyi Papa’ya olan din bağını kesmekte buluyor. İngiliz Reformu denilen alavere-dalavere ile Anglikanizm kilisesini kuruyor.

VIII. Henry, 38 yıl iktidarda kaldı ve tıka basa yemek yemekten hoşlanan oburların hastalığı olan guttan öldü.

İğrenç iktidarı içinde işlediği suçların en büyüğü, “Utopia” adlı eseriyle, aydınlanma dünyasında yıldızı dünyanın sonuna kadar parlayacak olan Thomas More’un kafasını kesilmesidir. Onu da gelecek sayımızda anlatalım.

 

BOUDİCA: Roma’ya İsyan Eden Kraliçe

Britanya, çağlar boyunca özgürlük için savaşan pek çok direnişçi doğurdu. Bunlar arasında Kraliçe Boudica kadınların cesaret ve mücadele simgesi olarak özel bir yer tutuyor.

Güney Britanya’nın Roma tarafından işgal edildiği dönemde Kraliçe Boudica, kocası Kral Prasutagus ile birlikte Doğu Anglia’nın Iceni kabilesini yönetiyordu. Boudica çarpıcı görünümlü bir kadındı. Romalı tarihçiler onu şöyle tanımlıyorlar: “Çok uzun boyluydu, gözünün bakışları şiddetli, sesi sertti. Kızıl saçları belinin altına kadar uzanıyordu ve görünüşü düşman için gerçekten ürkütücüydü.”

Romalılarla sorunlar, Bodica’nın kocası Prasutagus’un Roma imparatoru Nero’ya yanaşmaya çalışmasıyla başladı. Ülkesini saldırıdan koruma umuduyla zenginliğini onunla paylaşmayı teklif etti!

Ne var ki İngiltere’nin Roma Valisi, toprak ve zenginleri paylaşma dışında fikirleri olan Paulinus’du. Prasutagus’un ölümünden sonra toprakları ve halkı Romalı subaylar ve askerleri tarafından yağmalandı. Tüm mülk ve arazileri almakla yetinmeyen Suetonius, Prasutagus’un dul eşi Boudica’yı alenen kırbaçlattı ve kızlarına Romalı köleler tarafından tecavüz edildi! Bütün Iceni kabilesi köleleştirilmek istendi.

Ellerinden kurtulan Boudica, toplayabildiği Iceni halkıyla birlikte Roma egemenliğine karşı ayaklandı. Kısa zamanda, bölgedeki diğer kabileler de Boudica’nın isyancılarına katıldı. İsyancı halk, ilk başta büyük başarılar elde etti. Roma yerleşimini ele geçirdiler ve oradaki Roma birliklerini bozguna uğrattılar, İmparatorluk valisi Galya’ya kaçtı.

Boudica ilerlemesini durdurmadı ve Londinium (Londra) ve Verulamium (St. Albans) illerine baskın düzenledi. Kasabalar yağmalandı ve yakıldı! İsyan eden Britanyalılar, Roma mezarlıklarına bile saldırdılar, heykelleri parçaladılar ve mezar taşlarını kırdılar. Bu parçalanmış heykellerden bazıları bugün Colchester Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bu arada askerleriyle birlikte Roma askeri bölgesinin görece güvenli bölgesine çekilmiş olan Suetonius ana gövdesi 14. Lejyon’dan oluşan 10.000 düzenli asker den oluşan büyük bir ordu kurdu.

Boudica ve kızları, son savaştan önce bir savaş arabası üzerinde tüm kabilelere ulaşıp ve onları cesur olmaya ve savaşmaya çağırdılar. Kırbaçlardan morarmış vücudunu gösterdi ve öfkeli kızları için sıradan bir insan olarak savaştığını söyledi. Saflara katılmakta tereddüt eden erkeklerle alay ederek, onlardan şunu düşünmelerini istedi: “Ya savaşı kazan ya da yok ol! Ben bir kadınım ve savaşacağım, siz erkekler, eğer istediğiniz buysa, köle olarak yaşamaya devam edin!”

Boudica’nın önderliğindeki yaklaşık 100 bin kişilik halk ordusu, Roma savunma hattına karşı hücuma geçti. Düzenli Roma ordusu, basit silahlarla donanmış çoğunun elinde yalnızca balta, orak, tırpan gibi üretim araçları olan halka, birkaç bin ağır Roma mızrağı fırlatan düzeneklerle karşı koydu. Ardından hızla ikinci bir yaylım ateşi geldi. Savaşın daha ilk dakikalarında, henüz Roma hatlarına ulaşamamış olan halk büyük kayıplar verdi. Mızraklarla daha göğüs göğse savaş başlamışken pek çoğun ölmüş ya da ağır yaralanmış olan halk ordusuna Romalılar, mızraklı süvariler ve kısa kılıçlarla donanmış piyadelerle saldırdı. Diğer bir süvari birliği de arkadan saldırıya geçti.

Tacitus, 80.000 Britanyalı, erkek, kadın ve çocuk öldürdü. Roma tarafından ise yalnızca 400 asker öldürülebilmişti. Boudica savaşta öldürülemedi, ancak yenilgi kesinleştiğinde, Romalılar tarafından canlı esir alınmak istemediğinden zehir içerek intihar etti.

Boudica, Britanya halk tarihine Roma’nın kudretine karşı savaşan cesur kabile Kraliçesi olarak geçti. Bugün Westminster köprüsünün başında kızlarıyla birlikte savaş arabasının üzerinde tasvir edilen Boudica, şu sözlerle selamlanmaktadır: “ The ultimate in Girl Power!”

 

İngiltere’de demiryolu grevleri kaldığı yerden devam ediyor

İngiltere’de geçtiğimiz yıl başlayan grevlerde öne çıkan demiryolu işçilerinin grevi kaldığı yerden devam ediyor.

İngiltere’de geçen yıl başlayan ve ülke çapında etkili olan grevlerin adeta lokomotifi olan demiryolu işçileri kaldıkları yerden devam ederek 2 Haziran’da bir kez daha iş bıraktı. RMT sendikasında örgütlü işçilerin sözcüsü Genel Sekreter Mick Lynch, Muhafazakar Parti hükümetinin grev görüşmelerini çözümsüz bırakmak için kasten çalıştığını söylüyor.

RMT’den yapılan basın açıklamasında hükümetin ekonomiyi ve toplu taşımayı çok kötü yönetmesinin bedelinin işçilere, yolculara ve genel anlamıyla tüm vergi mükelleflerine ödetmek istemesi nedeniyle greve çıkıldığı ifade edildi. RMT açıklamasında ayrıca hükümetin toplu taşımayı ve ekonomiyi iyileştirmeye yönelik bir plan sunmak yerine grevleri körüklediğini ve Haziran 2022’deki ilk grevden bu yana geçen sürede göreve gelen üç başbakanın da kamunun parasını demiryolu sendikalarına karşı beyhude bir savaş için israf ettiğini söylüyor. İskoçya ve Galler’de hükümetler “endüstriyel ilişkiler konusunda adil ve daha az ideolojik bir yaklaşım” benimsendiği için demiryolu işçilerinin oralarda grevde olmadığını belirten sendika, İngiltere’deki hükümetin bu stratejisinin kamuya toplam maliyetinin şimdiden yaklaşık 5 milyar sterlin olduğunu söylüyor.

Lynch grevlerin başladığı tarihten bu yana greve çıkılan günler için tren yolu şirketlerinin sermayedarlarına kamu kaynaklarından para aktarılmasının yanısıra, şirketlerle çok önceden çözülebilecek anlaşmazlık konusunda hükümetin müzakerelere kasten taş koyduğunu belirtti. Genel Sekreter hükümetin bu şekilde tıpkı eğitim ya da sağlık gibi diğer iş kollarında olduğu gibi işçileri bilerek isteyerek yoksullaştırdığını vurguladı.

RMT Genel Sekreteri Mick Lynch, cuma günü erken saatlerde demiryolu işçilerinin grevinin başladığı Londra Euston’daki bir grev çadırından katıldığı canlı yayınlarda, “Enflasyonu indirmek için ücretleri düşürmeye çalışıyorlar, ülkedeki bütün işçileri yoksullaştırıyorlar. Ancak enflasyonun bu artışında sendikamıza üye işçilerin bir etkisi yok zira dört yıldan bu yana zam almadılar” dedi.

Genel Sekreter Lynch, ayrıca farklı 14 tren hattında çalışan yaklaşık 20 bin işçinin katıldığı grev konusunda Tribune dergisiyle yaptığı söyleşide de “Bu mücadele demiryollarının geleceği için”  dedi ve bunun sadece ücretler üzerinden süren bir mücadele olmadığını hatırlattı. Lynch hükümet ile tren şirketleri sermayedarlarının “modernleşme adı altında“ bilinen anlamıyla demiryollarını bitirmek istediğini söyledi.

 

Kağan Güner resimleri Londra’da sergilenecek

0

Kağan Güner sergisi: Nobody was a Foreigner

Genç yaşta yitirdiğimiz Kağan Güner’in eşi Yaprak Güner’in mesajı şöyle: “1-30 Haziran tarihlerinde Newington Green Meeting House’da Kağan’ın 25 resminden oluşan ‘Nobody was a Foreigner’ adlı sergisi izleyiciyle buluşacak. 1 Haziran 18.30’daki sergisinin açılış kokteyline ‘Arkadaşım Kağan’ ‘Müşterekleşme Temelli Mimarlık ve Yabancılaşma’ ve ‘Stop the War, Kağan Güner’ başlıklı seminerler eşlik edecek. Haziran boyunca sergi ziyaret gün ve saatleri: Perşembe ve cuma, 12-6 pm”

2011’de 48 yaşındayken yaşamını yitiren Kağan Güner uluslararası bir sanatçıydı. Kağan Güner’in Londra’da Türkçe konuşan toplumun gelişmesi, bilinçlenmesi ve kendi kültürüyle var olmasında yadsınamaz katkıları olmuştu.

Protesto eylemlerinin tanınmış siması olan Güner, İngiltere’de “Göçmen sanatçı” tanımlamasına; farklı kültürlerden sanatçıların bu şekilde sınıflandırılarak ötekileştirilmeye çalışıldığını söyleyerek karşı çıkıyordu. Güner 2011 yılında, oldukça hasta olmasına karşın, Kars’a giderek dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “ucube” dediği “İnsanlık Anıtı”nın yıkılmasını önlemeye çalışan “sanatçı eylemi”ne katılmıştı. Güner Türkçe gazetelerdeki sauna reklamı karşıtı kampanyalara varıncaya değin pek çok toplumsal eylemin aktif katılımcısı ya da örgütleyicisiydi.

Açılış: 1 Haziran 2023, 7:30 pm

Panel: 6:30-7:30 pm

Sergi Ziyaret Gün ve Saatleri: Perşembe ve Cuma günleri, 12-6 pm

Ayın Artizi: Alttan Alta Gölge Gölge Maliye Bakanı Rachel Reeves Abla

0

Selam ahali, haller vakitler baharın şu günleri kadar iyidir umarım.

Kusra kalmayın, bu defasında bizim oflaysınsta olanlarla bağdaştırmadan hemen girişeceğiz artiz ifşaatına. Yoksa dükkanda durumlarda çok bir değişiklik yok, dondurma ve karpuz hazırlıklarından başka. Belçika şırasının önü kesileli işler biraz da kesat ama olan müşteriye oluyor, bir de üzerinde price-mark mal satmak zorunda olan bölgelerdeki esanafa. Duymuşsunuzdur bol bol el değiştiriyor Stevenage, Darlington ve Lewisham’daki dükkanlar, kebapçılar. Yarın birgün Ankara anlaşmalıların da tesellisi düşüp bir de burda yetişen ikinci nesilleri belirip işin içine katıldığında siz o zaman görün ticaretin tadını. O zamana kadar hükümet de değişir diyeceğiz ki bu da bu ayın artizine ister istemez oflaysıns ve emeklilik düşleri üzerinde bakın yine istemeden bağladı bile bizi.

1 Mayıs ve bank holiday bolluğuyla gelen tam baharın neşesi, Türkiye seçimlerinde yaşanan binbir tür aymazlık ve artizlik, ITV’nin This Morning eski sunucusu Peter Schofield’in ünlülük sonu gereği olarak yaptığı kaçınılmaz rezillikler, UEFA’nın faşistlerin etkinliğine katılan hakem, Szymon Marciniak’a Şampiyanlar Ligi finalini yönetmeye izin vermesi ya da Britanya hükümetinin grev kırıcılığı gibi daniskalıklar bu ayın artiz seçimini, evet, etkilemedi. Çünkü birazdan da anlayacağımız gibi Rachel ablamız, seçimlerde, futbolda ya da iş hayatında olsun yaşanan artizlik ve yaşatan artizlerin imalatının hızla devam ettiğini örnekledi. Adamın dediği gibi sadece geçmişleriyle ilgilieneceğimize gelin yarın bize aynı sonuçları verecek gelecekleriyle uğraşalım artizlerin. Görünen o ki, her dönem gibi geçici bir dönem olan bu tarih diliminde artizler baki. Yaptıklarını değiştiremiyoruz bu sefer de hazırlamaya çalışalım kendimizi.

Reeves ablamız anamuhalefet Labour Parti’nin ileri gelenlerinden, lider Starmer’dan daha ciddiye alınan bir Starmer çömezi. Corbyn partiden paketlendiğinde işbaşına gelenlerden, partinin gölge Maliye Bakanı. Yarın alacağınız benefitlerin karar vericisi. Abla öyle medyatik değil fazla, ortasınıf okul müdürü ciddi görünümlü hava satması dışında pek bir malumatı yok. Çekirdekten, şu anda da milletvekili olan kızkardeşi Ellie Reeves gibi Labour Parti içinde büyüyen biri olsa da İngiltere Bankası ve Washington büyükelçiliğinde çalışacak kadar resmi.

Ablanın artizliğinin önemi artizlerin iflah olmamasını kanıtlaması veya olmamaya taban sağlaması olarak düşünülebilir. Bunu iyi bir biçimde özetleyen yaranmak üzere ABD’ye Mayıs ortalarında yaptığı ziyaret ve Washington DC’de Peterson Institute’te yaptığı ve liberallerin ve köfte-demokratların ağzının suyunu akıtan konuşmasıydı. O kadar Labour ve emek yanlısı ya ekonomik fikirlerini sermayeye açıklıyor, ve onun uluslararası desteğini bekliyor. Ha kazanan ha kaybeden seçim adayları gibi ABD’ye el öpmeye gidiyor. Orijinal olduğu kadar, emekçilerin sorunlarını çözeceği kadar herhalde fikirleri uluslararası sosyal demokrasinin sorunlarını da birden çözüp onları sermayenin idareci hükümetleri olmaktan çıkaracak! Çok bekleriz.

Buyrun dinleyelim Rachel ablanın 2021’de görev başına geldiğinde beri sermayeye yaranan fikirlerinin bu konuşmada formülasyonlarına: ablaya göre 2008’den beri dünya ekonomisi değişmiş – bu konuda ablaya ve müthüş saçlarına 10 puan, bir sosyal demokratın ekonominin değiştiğini düşünmesi bile iyi bir şey çünkü merak etmeyin yarım saat sonra unuturlar ve 90’dan beridir ilk hatırlamaları bu. Sıkışınca merak etmeyin dinciler gibi insanın değişmez doğasından bahsederler yerseniz. Corbyn’in yarı pişmiş politikalarına çamur atmayla meslek yapmışsa da önümüzdeki dönem devletin ekonominin üzerinde daha büyük etkisi olmasına inanıyormuş. Bunu da söyledikleri sermayedarlar ki anlamı arasıra birşeyler söylüyor gibi yapmamıza izin verin demek. Yapacağımızı söyleyin, dinlemeye hazırız diyor yani. Çünkü ekonomi değiştiği gibi, değişimi önemli görülen ekonomi, onu da Reeves’e göre sermayedarları yürüttüğüne göre, aklındaki devlet etkisini siz düşünün. Sonra liberal ekonomiler birlikte çalışmalı diyor, Brexit sonrası çanak açmanın yanında bu diğerlerini hizaya getirmek istiyorsan senin köpeğin olmaya hazırız demek Amerikan emperyalizmine. Blair ve Brown Reeves’in hocası siz hatırlayın, Irak ve Afganistan’a liberal demokrasi ve ekonomi götürmek için ne kadar birlikte çalıştıklarını. Son olarak da, mali kurallar olmalı diyor Reeves, ki ekonomi uysun. Nasıl bir ekonomi, büyümeyen bir ekonomi, yani Reeves yine gerektiğinde baskı da yapacaz diyor.

Sizin anlatacağınız o kadar artizlik varken, yenilerini mayalıyor Reeves, yenilerinin yolda olduğunu gösteriyor – en belirleyici olanlarının da kendisi gibi resmi resmi altan altan yüzsüz yüzsüz çalışanlarının olduğunu. Yarın birgün iktadara gelseler de Partisinin sermaye politikalarının hademesi olacağını, sattıklarının aynı temcid olduğunu bilmemezlikten geliyor. Önemli ayırıcı bir artizlik özelliği olarak da artizliklerini de halk ve böylece kendi kendisinin nefreti üzerinde temellendiriyor olması ablamızın. Neymiş serbest piyasayla ekonominin devlet kontrolü arasında bir yer bulmuşmuş. Zaten sosyal demokratlar da kapitalizmle faşizm arası çok yumuşak sıcak bir yer bulmuşlar, kestiriyorlar orda, iyi uykular walla! Anlayacağınız Reeves, biz böyle şimdiki artizlerin ne yaptıklarını çekerken, atı alan Atlas’ı geçmiş artizi. İmalatlarının tam hız sürdüğünün kanıtı, çektiklerimizin olduğu kadar gelenlerin de özeti.

Yaz aydınlığıyla da görünüşler ardındaki gerçekler daha da belirir umarım, iyi sıcaklar efendim..

 

Sanatçılar, Universal Credit yüzünden geçim sıkıntısı yaşıyor

Sahne ve eğlence sektöründe çalışan sanatçıların üye olduğu Equity Sendikası ve Warwick Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, Universal Credit’in sanatçıların yaşam koşullarını zorlaştırdığını ortaya koydu. Araştırma, geçim sıkıntısı yüzünden sanatçıların kendi mesleklerini terk ettiği bilgisini de içeriyor.

Sanatçıların olmayan kazançları gelir olarak kabul ediliyor

Serbest meslek sahibi olarak görülen sanatçılar, Universal Credit’in ‘minimum gelir eşiği’ düzenlemesinden dolayı ücret kaybı yaşıyor. Yeterli geliri olmadığı için Universal Credit başvurusu yapan sanatçıların yardımları, serbest meslek grubunda görüldükleri için serbest meslek grubunda olanlar için belirlenen minimum gelir üzerinden hesaplanıyor. Olmayan kazançlarına rağmen, yardımları gelirleri varmış gibi hesaplanan sanatçıların aldıkları yardımlar, haliyle, temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Kiralarını ve faturalarını ödemekte zorlanan sanatçılar, öğün atlamak zorunda kalıyor.

Araştırmaya katılan her 10 sanatçıdan dördü, yeterince gelire sahip olmadığı için aç kaldığını, yüzde beşi ise kirasını ödeyemediği için evini terk etmek zorunda kaldığını beyan ediyor. Yine araştırmaya katılanların yüzde 80’ni, Universal Credit’in kendi alanlarında çalışmalarına olanak tanımadığını ve yüzde 75’i eski yardım sisteminin daha iyi olduğuna vurgu yapıyor. Araştırmaya katılan 674 Equity üyesinin hemen hemen yarısı faturalarını ödemekte zorlandıkları dönemler yaşamış. Sahne ve eğlence sektöründe serbest meslek sahibi olarak çalışanların ortalama maaşları, 15 bin 270 sterlin civarında. Bu rakam ortalama ücretle çalışanların maaşlarının çok altında.

Yeterli gelir desteği alamayan sanatçılar sektörden ayrılıyor

Araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Warwick Üniversitesi’nden Dr. Heidi Ashton, ‘Universal Credit yaratıcı sanat ve kültürel alanda çalışanların yaşadıkları eşitsizliği derinleştiriyor. Geçmişte işçi sınıfına mensup olanlar, serbest meslek yapıyor olmanın zorlukları ve kariyerlerinin ilk yıllarında yaşadıkları geçim sıkıntısını aşmak için sosyal yardımlara güveniyorlardı. Bu güvenceden ve başka maddi olanaklardan yoksun olanlar ya sektörden ayrılıyor ya da evlerini kaybetmekle yüz yüze kalıyorlar’ açıklaması yaptı.

Araştırmanın ortaya çıkardığı gerçeklere neden olan politikaları sert bir şekilde eleştiren Equity Genel Sekreteri Paul W Fleming ise ‘sosyal güvenlik sistemi tarafından sanatçıların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesine Equity seyirci kalmayacak’ açıklaması yaptı.

Sanatçılar ve eğlence sektöründe çalışanların durumuna dikkat çeken bu araştırma; Universal Credit’in sadece yalnız anneler, engelliler, vasıfsız işçileri değil, toplumun en yaratıcı kesimlerini de mağdur ettiğini de ortaya koyuyor. Çalışanların ödüllendirileceği ve işsizliğin azaltılacağı propagandasıyla pazarlanan Universal Credit’in şimdiye kadar ortaya çıkardığı sonuçlar, çalışanların, kendi mesleğini yapmak isteyenlerin cezalandırıldığı ve işsizliğin arttığına işaret ediyor.

 

Anneler günü ve farkındalık

Mayıs ayının ikinci Pazar günü anneler günü sessizce kutlandı bu yıl. Depremde annelerini kaybetmiş birçok çocuğun gözyaşları ile annelerini anması acının tarif edilemez olduğunu bir kez daha gösterdi hepimize. Anne olmak hiç bir zaman doğurmakla ilişkilendirilmedi. Çünküanne olmak bir çocuğa annelik duyguları ile yaklaşabilmek becerisiyle alakalıdır. Biz kadınlar annelik heyecanını ilk hamile olduğumuz anda hissetmeye başlıyoruz ama babalar çocuklarının doğduğu anda babalık hisleri ile tanışıyorlar.

Anne olmak bir Kadın için hayatta yaşayabileceği en güzel duygulardan biri. Bir çocuk için anne, sevildiğini hissettiği ve güven duygusunu öğrendiği ilk kişidir. Sağlıklı, mutlu ve başarılı bireyler yetiştirmek için öncelikle babaların annelere huzurlu bir ortam sağlamasıgerekiyor. Huzurlu bir ortamdaki anne çocuklarını yetiştirmekte çok daha fazla başarılıoluyor. Bu başarılar topluma yansır ve toplumu şekillendirir. Toplumların gelişimi ve ilerlemesi anneler sayesindedir.

Hayatın bazı gerçeklerine değinmek gerekirse bu dünyada yaşanabilecek en büyük acı insanın evladını kaybetmesidir. Çünkü ismi ve tarifi olmayan en ağır acıdır evlat acısı. Bu evladın kaybı sadece vefatı ile değil, uyuşturucu, alkol ve kumar batağına düşmesiyle de olur. İngiltere’de yaşayan Türk ve Kürtlerin en çok mücadele verdikleri konulardır bunlar. İnsanlar dualarında bile Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın derler. Yanı annelik ve evlat sevgisi birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Bu dünyada sayıları her ne kadar az olsa da bazı babalarda annelik görevini üstlenmiş durumdalar o babalara da selam olsun. Çünkü evlatları için annenin eksik kalan taraflarını tamamlamak için ellerinden geleni yaptıkları için çok kıymetliler.

Bugünkü yazımda farkındalık başlığını kullandım çünkü kadınların son yıllarda yaşadığı en önemli sorunlardan biri göğüs kanseri. Bu konuya dikkat çekmek istememin başlıca sebeplerinden biri teyzelerimin, kuzenimin, en yakın arkadaşlarımın bu hastalıkla mücadele etmesi. Bu hastalıkla sadece ilaçlarla değil psikolojik olarak da mücadele etmek gerekiyor. Kadınların göğüslerini kendilerinin muayene etmesi dışında en ufak bir farklılıkta doktora da gitmeleri şart. Her zaman erken teşhis hayat kurtarır. Göğüs kanseri ile mücadele sırasında mutlaka kadınların aileleri ve sevdikleri tarafından desteklenmesi ve psikolojik yardımıuzmanlar tarafından alması gerekmektedir. Bilinçli olmak bu hastalığın erken teşhisi ve tedavisi için ilk adımdır. Umarım bu hastalıkla ilgili olarak herkes duyarlı olur. 

Tüm annelik duygusu taşıyan insanların anneler gününü yürekten kutluyorum. Bir gün için değil her gün özelsiniz. 

– Hatice Ayla Bozkurt

 

IRMAK                                    

Bir Irmak gibi akmak isterim denizlere,

Bir rüzgar gibi esip götürmek isterim kötülükleri,

Bir güneş gibi üşüyen kalpleri ısıtmak isterim

Bir ay gibi karanlıklara doğmak isterim

 

Bir yıldız gibi geceleri parlamak isterim

Bir yol gibi özlemleri bitirmek isterim

Bir melodi gibi türkü olmak isterim

Bir tohum gibi gönüllere sevgi ekmek isterim.

Hatice Sesen 

 

OLMALI

İnsanın bir yolu olmalı 

Kendinden emin bir duruşu olmalı

Beraber yürüdüğü biri olmalı

Çiçekleri, ağaçları olmalı

 

Mutluluğunu, üzüntüsünü, paylaşacağı

Dostları olmalı

Tuzu bittiğinde gideceği

Komşusu olmalı

 

Gel bir kahve içelim diyeceği

Arkadaşı olmalı

İyi değilim ben diyeceği

Dostu olmalı.

– Hatice Sesen 

 

SİLDİM

Ağlarken gözyaşlarını sildim

Kahkahalarımın tam ortasında

Sen aklıma gelince 

Gülüşünü, özlemlerini sildim

Yaşamak çok basitti 

Hayatı zorlaştıran herkesi sildim

Sana güvenerek kurduğum hayallerimi sildim

Yaşadıklarım ağır gelince geçmişimi sildim

Beni üzen , benimle savaşan herkesi sildim

Sildim de sildim yeni başlangıçlara…

Hatice Sesen

İngiltere’ye göç edenlerin sayısı rekor kırdı

0

İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) açıkladığı verilere göre, 2022’de yaklaşık 1,2 milyon kişi eğitim, çalışma ve diğer gerekçelerle İngiltere’ye geldiği, 557 bin kişi ise ülkeyi terk etti.

ONS’nin açıkladığı verilere göre, Aralık 2022’de açıklanan bir yıllık verilere göre İngiltere’ye net göç 606 binle rekor seviyeye ulaştı. ONS, bu artışın AB dışından çalışmak ya da eğitim almak üzere İngiltere’ye gelenler ile Ukrayna ve Hong Kong’dan özel vize programları kapsamında gelenlerden kaynaklandığını vurgulayarak geçen yıl göçteki rekor artışa rağmen, göç oranlarının son aylarda yavaşladığına dair veriler olduğunu belirtti.

ONS verileri, 2022’de yaklaşık 1,2 milyon kişinin eğitim, çalışma ve diğer gerekçelerle İngiltere’ye geldiğini, 557 bin kişinin ise ülkeyi terk ettiğini ortaya koydu. Net göç, ülkeye gelen nüfustan ülkeden ayrılan nüfusun çıkarılmasıyla elde ediliyor. Ülkeye net göç edenlerin sayısı 2021’de 488 bin olarak kayıtlara geçmişti.

BAŞBAKAN SUNAK: “GÖÇÜ AZALTACAĞIZ”

Başbakan Rishi Sunak, göçe ilişkin son verilerin açıklanmasının ardından ITV televizyon kanalına yaptığı açıklamada, “Rakamlar çok yüksek, bu kadar basit” dedi. Sunak, hükümetin net göçü düşürmek istediğinin altını çizerek, göçün azaltılması için daha çok önlem alacaklarını söyledi, ancak belirli bir hedef ortaya koymadı.

İçişleri Bakanlığı Göçten Sorumlu Bakan Yardımcısı Robert Jenrick de parlamentoda yaptığı açıklamada, hükümetin toplam net göçü sürdürülebilir seviyelere indirme konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü belirtti. Jenrick, “Bu, manifestomuzda İngiliz halkına verdiğimiz ciddi bir söz ve bunu yerine getirme kararlılığımız da tereddütsüz” dedi.

HÜKÜMETİN ÖNGÖRÜSÜ

Manş Denizi üzerinden her yıl on binlerce düzensiz göçmen İngiltere’ye geçiyor. Göçmen teknelerinin birçoğunun denizde alabora olması nedeniyle çok sayıda göçmen de hayatını kaybediyor. İktidardaki Muhafazakar Parti hükümeti, yıllardan beri ülkeye gelen göçmen sayısının kontrol altına alınması ve göçün azaltılmasına yönelik vaatlerini sıklıkla gündeme getiriyor.

İngiltere İçişleri Bakanlığı, 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, Birleşik Krallık’a göçün azaltılması politikası kapsamında uluslararası öğrencilerin Ocak 2024 itibarıyla belirli koşullar dışında bakmakla yükümlü oldukları kişileri ülkeye getiremeyeceğini duyurdu. İçişleri Bakanı Suella Braverman da alınan söz konusu kararın net göç üzerinde somut etkisi olmasını ve orta vadede Kovid-19 salgını öncesi seviyelere düşmesini beklediklerini açıklamıştı.