HaberlerEylül’le konuşmamız…

Eylül’le konuşmamız…

Akşam işten dönerken parkın içinden yürüyorum, Eylül ayı çoktan ulaşmış ağaçlara. Aklımda Kırık Bir Aşk Hikâyesi filminden bir kare. Kasaba eşrafından Fuat’a bir telefon gelir. ‘Ben Aysel, Burhaniye yolu üzerinde yarım saat mola vereceğiz, seni görmek isterim’ der kadın. İki eski sevgili yıllar sonra mola yerinde buluşurlar. Yaşlanmışlardır, kadın öğretmenliğe devam etmektedir. Muğla’ya tayini çıkmış, oradan da emekli olacaktır. Adam nişanlandığı kızla evlenmiş çocukları olmuştur, ama gözlerinden kadına hala aşık olduğu bellidir. Aralarında, ikisinin kırık hikayesini özetleyen şu diyalog geçer:

– Beni hiç hatırladın mı?… Ben seni hiç unutmadım.

– Mutluluk yanımızdan gelip geçti.

Bu film bana hep sonbaharı hatırlatır. Ne zaman bir yerde rastlasam tekrar izlerim. Vuslata ermemiş aşkın şiir gibi filmidir. Selim İleri’nin elinden çıkma ince ince diyaloglar, Ömer Kavur’un konuşturduğu ustalığı, Kadir İnanır ve Hümeyra’nın duygusal oyunculuğu bir şiire çevirmiştir bu filmi.

Her izlediğimde hep yeni hüzünlere çağırır beni… Hikâyedeki aşkın güzelliği kırıklığından gelir. Veysel demiş ya ‘Birini seversin, kavuşamazsın aşk olur.’…İşte öyle birşey… Ben ilk gençliğimde bu filmi izleyip, henüz olmamış, olmadığı için de beni terk edememiş sevgiliye Sezen Aksu şarkıları eşliğinde ağlamış biriyim. Beni gerçekten terk eden sevgilinin arkasından nasıl ağladığımı varın siz düşünün…

Sonbaharı tanımlayan en yaygın kelime ‘hüzün’ olsa da ben her sonbaharda hüznün yanına sıkıntı ve huzursuzluğu da eklerim. Sonbahar nedense yalnızca Eylül ayıyla anılır. Ekim, Kasım’dan pek bahsedilmez. Zaten ben gençken Ankara’da Eylül’den sonra hemen kış olurdu. Sonbahar benim için Ankara’daki Kurtuluş Parkı’dır biraz, o parkta geçirdiğim huzursuz sonbahar günleridir. Sanırım lise ikinci sınıfta, okulun kapısına kadar gidip, ani bir huzursuzlukla okulu kırıp Kurtuluş Parkı’na gitmiştim bir gün. Gün boyu orada zaman geçirmiştim okul çıkış saatine kadar. İlk seferden sonra ne zaman canım sıkılsa -ki sıkkın olmadığı zaman azdı – Dikimevi’nde otobüsten iner Kurtuluş Parkı’nın içinden yürüyüp Kızılay’a giderdim. Sararmış yapraklar, tesiri azalmış güneş ışınlarıyla birlikte bana hüzün ve keyif verirdi. Dilimde İlhan Berk dizeleri:

‘…ve herkes bir gün gider
İnsan kendine kalır sonunda’

Arada park içindeki nikâh salonuna uğrayıp, Tolstoy’un ‘Bütün mutlu insanlar birbirine benzer, her mutsuzun ayrı bir hikâyesi vardır’ sözlerinin sağlamasını yapardım, mutlu olduğunu sandığım çiftlere bakıp. Mutsuzları arardı gözlerim kalabalıkta. Farklı hikâyelerini öğrenmek isterdim yüzlerine bakarak. Ne olduğunu bilmeden aradığı ve bulamadığı bir şeye hayıflanan insanların ayıdır Eylül. Nice hüzünlüye, huzursuza, yoksula ve yalnıza ev sahipliği yapmış yarısı yapraklarla kaplanmış park bankları, yeni konuklarını beklerdi sonbahar günlerinde. Beni de çokça misafir etmiştir o banklar, çok kahrımı çekmiştir. Hüznüme, huzursuzluğuma şahitlik etmiştir. Taa ki ben Ankara’ya veda edene kadar…

Sonra, hikâyelerimi, kederlerimi, dünyanın ahvalini anlatamadığım çocukluğumu alıp Londra’ya getirdim beraberimde. Hayat sadece zamanı almıyor, bizi de önüne katıp bir yerlere kovalıyor. Şükrü Erbaş’ın dediği gibi:

‘Kimse kendinden bir yere gitmiyor
Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek’

Biliyorum, hüzne teşne bir adamım. Geçmişi de yaşadığım ‘an’a mana kattığı için severim… Hayat bizi her gün ölümün tanığı yapıyor ama bana mısın demiyoruz. Ölümü hep başkasının başına gelen bir şeymiş gibi düşünüyoruz. Belki de başka türlü sürdüremeyiz bu hayatı. Hem her yere hem de hiçbir yere ait olamamak hissi içimizde durdukça…

Clissold Park’ta Eylül’ün son günleri, toprağa düşen bulutun ıslattığı yollarda yürüyorum. Mutluluk yanımdan geçip gitti mi diye düşünmeden edemiyorum, ama artık biraz ustalaştım hayata tutunmak meselesinde. Ömrümün bir Eylül ayını daha yolculuyorum, Turgut Uyar dizeleriyle:

‘…Eylül toparlandı gitti işte,
Ekim filan da gider bu gidişle,
Tarihe gömülen koca koca atlar,
Tarihe gömülür o kadar…’

 

Önceki yazı
Sonraki yazı
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun