İlk İngiliz köle tüccarı John Hawkins’dir. 1562’de köle toplamak için Afrika’da ilk yolculuğuna çıktı ve üç yılda üç sefer yaptı. İlk kölelerini St. Domingo’da sattı.
O zamanlara kadar İngiliz tüccarların Afrika’ya ilgisi, köle ticaretinden çok fildişi, altın, baharat, boya hammaddesi gibi mallara yönelikti. Bunların yanı sıra, Afrika’nın Batı kıyısında koloniler kurmak resmi politikaydı. Batı Kıyısında, özellikle Portekiz, Hollanda, Danimarka ve İsveç gibi diğer Avrupalı güçlerle İngiltere arasında şiddetli bir rekabet vardı. Bu arada Amerika kıtasında, plantasyon tarımı gelişiyor ve köle ihtiyacı büyüyordu. Özellikle Hollandalıların geliştirdiği şeker kamışı tarımı, büyük bir üretim ve pazar imkânı doğurmuştu. Portekizliler ve Hollandalılar ele geçirdikleri Brezilya plantasyonlarında Afrikalılara ihtiyaç duyuyorlardı. İngilizler, Afrikalı kölelerin yanı sıra, hapishanelerdeki suçluları da şeker kamışı, tütün ve pamuk üreticilerine sattılar. Mahkûm işçiliği, üreticilerin artan ihtiyaçlarını karşılamaya elbette yetmiyordu. Tüccarların yanı sıra, “köleci çeteler” de devreye girdi. Bunlar daha büyük miktarda köleyi daha ucuza satabiliyorlardı. İngiltere’nin korsanlara karşı mücadelesinde bu rekabetin de önemli bir payı vardı.
Portekiz ve İngiltere, köle ticareti yapan en “başarılı” iki ülkeydi. Afrikalıların yaklaşık %70’i Amerika’ya taşındı. Yalnızca İngiltere, 3,1 milyon Afrikalıyı Karayipler, Kuzey ve Güney Amerika ve diğer ülkelerdeki İngiliz kolonilerine taşıdı.
1660’tan itibaren İngiliz Kraliyeti çeşitli şirketlerin İngiltere’ye yerleşmesini sağlamak için yeni yasalar çıkardı ve örneğin Hollandalı, Portekizli şirketler de, işlerini İngiltere’den yürütmeye başladılar. Böylece Krallık, köle ticaretinde tekeli ele geçirdi.
1698’de İngiliz tüccarlar tam bir egemenlik sağladılar. Köle ticareti birçok İngiliz limanından yapılmaktaydı, ancak en önemli üç liman Londra, Bristol ve Liverpool’du. Köle Ticareti Yasası uyarınca, köle ticareti bu üç limanla sınırlıydı ve bu kentler, bu ayrıcalık sayesinde son derece zenginleşti.
Tekel diğer tüccarlar tarafından tepkiyle karşılandı. Sınırlı köle ve yüksek fiyatlar, genellikle çoğu diğer uluslardan, özellikle Hollandalı yasadışı tüccarların güçlenmesine de yol açtı. Tüccarlardan ve üreticilerden yükselen muhalefet o kadar güçlüydü ki, tekel kaldırıldı.
Bu süreçte, Kraliyetin desteklediği Doğu Hindistan Şirketi işin içindeydi. Yalnızca Doğu Afrika’dan değil, aynı zamanda Afrika’nın Batı Kıyısı’ndan da köle topluyordu.
Şirket, zamanla politik bir oluşum hâline geldi, 18. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar Britanya emperyalizminin güçlü bir aracı olarak kullanıldı. 19. yüzyılda Çin’deki faaliyetleri Britanya etkisinin Çin’e yayılmasında etkili oldu. Daha önemlisi, Şirketin kendine ait büyük bir ordusu mevcuttu ve bu orduyla Hindistan’ın önemli bölümünü kontrol etmekteydi.
Şirketin Hindistan üzerinden yaptığı ana ticaret maddeleri afyon, pamuk, ipek, çivit boyası, tuz, güherçile ve çaydı. Güçlü özel ordusu sayesinde, Hindistan’ın büyük kısmını yönetimi altına aldı. Ancak 1857’deki büyük “Sepay Ayaklanması”, Hindistan’da ana idare yetkilisi durumunda olan Batı Hindistan Şirketi’nin özellikle yukarı Ganj ile merkezi Hindistan bölgesine yayılmış iktidarını büyük ölçüde sarsıntıya soktu. Ayaklanma, büyük katliamlara yol açtı ve şirketin itibar kaybıyla sonuçlandı. Ardından 1858’de İngiltere tarafından çıkarılan “Hindistan Hükümeti Yasası”yla Hindistan’da yönetim, şirketten alınarak doğrudan Britanya Krallığı’na verildi. Şirket 1874 yılında feshedildi.
Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde önemli bir dönüm noktası olan Sepay Ayaklanması’nı önümüzdeki ay tozlu raflardan indireceğiz.