Gazetemizin geçen ayki sayısında, küçük bir haber vardı. British Museum direktörü Hartwig Fischer müzenin “kurucu babası” olarak tanımlanan köle tüccarı Sir Hans Sloane’nin de büstünün kaldırıldığını açıklamıştı. Sebep, kaldırdı. Kurumun direktörü Hartwig Fischer, Sir Hans Sloane’nin büstünün, güvenli bir bölüme yerleştirildiğini söylemişti. Güvenli bölüm, Sloane’in çalışmalarının ve koleksiyonlarının sergilendiği arkalarda bir odaydı. Muhteşeme müzenin ziyaretçilerin ilgisinden oldukça uzak bu bölümü ancak meraklı araştırmacılar görebilirdi, herhalde onlar da “bu köle tüccarının burada ne işi var” demezlerdi!
Sir Sloane, çağının önemli bir fizikçisi, botanikçi ve araştırmacısıydı. Aynı zamanda British Museum’un da gerçek anlamda babası idi. Bunlardan vakit bulabildiği zaman, köle ticaretiyle uğraşıyordu.
Sir Hans Sloane, 1687’de Jamaika’ya ziyaret gitti ve adadaki çeşitli bitki ve hayvan örneklerini topladı. Biliyoruz ki, İngiliz soyluları ve denizaşırı tüccarları, Darwin’den çok önce yeryüzünün bu özel zenginliğine ilgi duymuş, örnekler toplayarak üzerinde düşünmüşlerdi. Sloane da onlardan biriydi. Bu ziyaretlerden birinde kakao ve suyla yapılan yerel içkiyi tattı ve mide bulandırıcı buldu. İçeceği daha lezzetli hale getirmeye çalıştı ve sonunda kakaoyu süt ve şekerle karıştırmayı denedi. Sonuç mükemmeldi! Bu buluş İngiltere’de hızla yayıldı. Kısa süre sonra Whites of Greek St, Soho ve Nicolas Sanders gibi yerlerde Sir Hans Sloane’nin Sütlü İçme Çikolatasını satan kafeler kuruldu. Fırsatı ilk değerlendirenlerden William III, HAMPTON COURT PALACE’de bir çikolata mutfağı inşa etti. Çikolatacısı Thomas Tosier, her sabah bir fincan sıcak çikolata hazırlıyordu. Günümüzde, Sloane markası, hâlâ revaçtadır.
Jamaika’da geçirdiği yıllardan sonra da pek çok obje toplamaya devam etti. Sonunda biriken eşyaları depolamak için kendi evinin yanındaki evleri de satın aldı. Daha sonra daha büyük bir eve taşınmaya karar verdi ve Chelsea Manor ile Chelsea’yi satın aldı. Koleksiyonu o kadar büyüktü ki, hükümetle 3 koşulda koleksiyonu devlete verecek bir anlaşma yaptı: Her iki kızı da 10.000 sterlinlik bir çeyiz alacaktı Koleksiyon Londra’da kalacaktı Giriş halka ücretsiz olacaktı. Bu anlaşmaya göre, ölümünden kısa süre sonra koleksiyonunu barındırmak için British Museum kuruldu. Sonunda İNGİLİZ KÜTÜPHANESİ ve DOĞAL TARİH MÜZESİ de Sloane Koleksiyonunun bir parçası olarak doğdu.
Evet, o köle ticareti yapan bir şirketin hissedarlarındandı. British Museum, kurucusunu bugün tarihin arka odasına göndermekle, ırkçılığa güçlü bir tepki gösteren halka karşı sorumluluğunu yerine getirmiştir. Onun bu lekeli geçmişine rağmen, sıcak çikolatalarımızı keyifle içmeye devam edebiliriz.
Köle ticareti, günümüz ahlak ölçüleri bakımından bir alçaklıktır. Fakat unutulmamalı ki, o çağlarda bu “iş”, herhangi bir ticaretten farklı görülmüyordu. Hatırlayalım, Fransız Aydınlanması’nın büyük filozofu, büyük hümanist Voltair de bir köle ticaret şirketinin hissedarlarındandı!