MUHABİRİMİZ KARL MARX, HYDE PARK’TAN BİLDİRİYOR
LONDRA, 25 HAZİRAN 1855
Dinsel baskı araçlarından biri olan ve tüm halk eğlence yerlerini, pazar günü akşam saat 6-10 arası dışında kapatan Bira Yasası (Beerbill)’na karşı, Hyde Park’ta büyük bir halk gösterisi düzenlendi. Karl Marx, gösteriyi başından sonuna kadar izledi ve izlenimlerini bizimle paylaştı.
Bu yasa Londra’nın büyük bira satıcılarına yıllık kazanç vergisi sisteminin, yani büyük sermayeler tekelinin korunacağına ilişkin güvence vererek onların desteğini almasından sonra çıkarıldı. Bu yeni dinsel zorlayıcı önlem için büyük sermayenin oyu sağlanmıştı, çünkü pazar günleri dükkânlarını açanlar yalnız küçük esnaftır ve büyük mağazalar, pazar günleri, küçük dükkâncıların rekabetini parlamenter yoldan kaldırmaya tamamen hazırdılar.
Her iki durumda da kilisenin tekelci sermaye ile ortak komplosu var, ama her iki durumda da ayrıcalıklı sınıfların vicdanlarını rahatsız etmemek için alt sınıflara karşı dinsel ceza yasaları var. Beerbill, aristokrat kulüplerine nasıl dokunmuyorsa, Sunday Trading Bill de seçkinlerin pazar uğraşlarına dokunmuyor. İşçi sınıfı ücretini cumartesi akşamı geç saatte alır; öyleyse pazar günkü alış-veriş yalnızca onun için söz konusudur. Yalnızca o, küçük alışverişlerini pazar günü yapmak zorundadır. Demek ki, yeni yasa, yalnızca ona karşı yöneltilmiştir.
…
Büyük bira sanayicilerinin ve tekelci büyük tüccarların iğrenç hesaplarıyla desteklenen kokuşmuş, ve zevk düşkünü bir aristokrasiyle kilisenin bu ittifakı, dün Hyde Park’ta, “Avrupa’nın ilk centilmeni” 4. George’un ölümünden beri Londra’nın görmediği bir kitle gösterisine neden oldu.
Pazar ticareti üzerindeki yasanın öncüsü olan Lord Robert Grosvenor, yasasının zengin sınıflara karşı değil, yalnızca yoksul sınıflara karşı yöneltildiği itirazına şöyle yanıt vermişti: “Aristokrasi hizmetçilerini ve atlarını pazar günleri çalıştırmaktan büyük ölçüde sakınıyor.”
Geçen haftanın son günlerinde Londra’nın bütün duvarlarında, büyük harflerle basılmış ve kaynağını Çartistlerden alan aşağıdaki afişi görmek olanaklıydı:
“Yoksul halkın şimdilik hâlâ yararlanabildiği gazeteler, berberi, tütünü, içkiler ve yemekleri ve vücudun ya da aklın her çeşit besinlerini ve eğlencelerini pazar günleri ortadan kaldırmak amacıyla yeni pazar yasası çıkarılıyor. Başkentin zanaatçılarının, işçilerinin ve aşağı sınıfların katılacağı bir açık hava mitingi pazar günü öğleden sonra Hyde Park’ta yapılacaktır; miting aristokrasinin hangi dinsel kafayla dua ve dinlenme gününe riayet ettiğini ve bugün hizmetlilerin ve atlarını çalıştırma konusunda ne kadar titiz olduğunu görmek için, Lord Rober Grosvenor’un söylevindeki iddiaları da görmek için yapılacaktır. Miting saat 3’te Kensington bahçelerinin yanında Serpentine’in (Hyde Park’ta küçük bir göl) sağ yakasında olacaktır. Gelin! Ve karılarınızı ve ailelerinizi de birlikte getirin! Gelsinler ki “üstlerinin” kendilerine verdikleri örnekten yararlansınlar!”
Longchap Paris sosyetesi için ne ise, Hyde Park’ın Serpentine’i izleyen yolu, İngiliz yüksek sosyetesi için odur. Üyelerinin öğleden sonra özellikle pazar günleri, lüks arabalarını ve tuvaletlerini, uşak sürüleri tarafından izlenen süslü koşum takımlı görkemli atlarını ve arabalarını gösterdikleri yerdir. Yukarıdaki afişin metninden papaz egemenliğine karşı savaşımın İngiltere’deki bütün ciddi savaşımların niteliğini, yoksulun zengine karşı, halkın aristokrasiye karşı, “aşağı” durumdaki insanların “yukarı” durumdakilere karşı bir sınıf savaşımı niteliği aldığı görülüyor.
Saat 3’te, yaklaşık 50.000 kişi belirtilen yerde, Serpentine’in sağ yakasında, Hyde Pak’ın geniş çimleri üzerinde toplanmışlardı ve sol yakadan da insanlar gelince, bu 50.000, yavaş yavaş en az 200.000 oldu. Bir noktadan bir başka noktaya itilen küçük kümelenmeler görülüyordu. Oraya gönderilmiş çok sayıda polis memuru, açıkça, mitingin düzenleyicilerinin ellerinden, Arşimet’in dünyayı kaldırmak için istediği, sağlam bir dayanak noktası olmaya çalışıyorlardı.
Sonunda daha önemli bir grup yerini aldı ve grubun ortasında yüksekçe bir yerde Çartist Bligh başkanlığa yerleşti. Söylevine henüz başlamıştı ki, havada coplar sallayan 40 polis memurunu başında polis müfettişi Banks, ona, parkın, krallığın özel mülkü olduğunu ve burada bir miting yapma hakkı bulunmadığını bildirdi. Bligh parkın kamu mülkiyetinde olduğunu kanıtlamaya çalıştı ve Banks, Bligh’e kararında diretirse onu tutuklama emri bulunduğu yanıtını verdi; karşılıklı birkaç konuşmadan sonra, çevredeki kalabalığın korkunç bağrışmaları arasında Bligh şöyle bağırdı:
“Majestenin polisi, Hyde Park’ın krallığın bir özel mülkü olduğunu ve majestenin arazisini, mitinglerini yapsın diye halka ödünç vermek istemediğini bildiriyor. Öyleyse biz de Oxford Market’e gidelim.”
Ve alaycı “God save the Queen!” çığlığıyla grup Oxford Market yönünde dağıldı.
Ama bu sırada, Çartist merkez komitesi üyesi Finlen uzakta bulunan bir ağaca doğru koşmuştu, kitleler onu izledi, göz açıp kapayıncaya kadar çevresini o kadar sık ve o kadar yoğun bir biçimde sardılar ki, polis ona ulaşma girişiminden vazgeçti.
“Haftanın altı günü eziliyoruz, parlamento da yedinci gün sahip olduğumuz birazcık özgürlüğü bizden çalmak istiyor. İkiyüzlülükle gözlerini sağa sola çeviren papazlarla birleşen oligarşinin bu adamları ve bu kapitalistler, Kırım’da kurban edilen halk çocuklarının dine aykırı cinayetinin kefaretini ödemek için kendilerine değil de bize ceza vermek istiyorlar.”
Bu gruptan, bir başka bir gruba gitmek için ayrıldık; diğerinde bir konuşmacı, boylu boyunca yere uzanmıştı ve kendini dinleyenlere bu yatay durumda söylev veriyordu. Birden her yandan “Yola, arabalara!” çığlığı duyuldu. Bu arada ekiplere ve binicilere küfürler yağmaya başlamıştı bile. Kentten durmadan takviye alan polisler gezinenleri yoldan kovdular. Böylelikle Apsleyhouse Rotten Row’dan başlayıp, Serpentine’in aktığı yönün tersine giderek, Kensington Gardens’a kadar, yolun iki yanında insanlardan meydana gelmiş çeyrek fersahtan daha uzun iki yoğun çitin oluşmasına katkıda bulundular.
Seyircilerin yaklaşık üçte ikisi işçilerden, üçte-bir orta sınıftan oluşuyordu ve her iki kesim de kadınlı çocukluydu. Zoraki aktörler, yakışıklı baylar ve zarif bayanlar, “Avam ve Lordlar kamaralarının milletvekilleri”, şurada burada, Porto şarabıyla ısınmış, atlar üzerinde belli yaşta beyler, bu kez resmi geçitten geçmiyorlardı. Dayaktan geçiriliyorlardı. Kısa bir süre sonra bütün alaycı, kışkırtıcı ve kulağa hoş gelmeyen bir çığlıklar kasırgasının altında kaldılar; üstelik İngilizce, bu terbiyesiz sözler bakamından, bütün dillerden daha zengindir. Konser irticalen ortaya çıktığı için müzik enstrümansızdı.
Dolaysıyla koro kendi organlarından yararlanmak ve vokal müzikle yetinmek zorundaydı. Ve konser, bir homurdanmalar, tıslamalar, ıslıklar, gürlemeler, mırıldanmalar, sızıldanmalar, cıvıltılar, havlamalar, inlemeler, gıcırdamalar konseriydi. İnsanları deli edecek, ölüleri uyandıracak bir müzik. Buna garip bir biçimde, gerçek eski-İngiliz nüktesinin ve uzun süre devamlı kaynayan kızgınlığın patlamaları karışıyordu. “Go to church!” sesi, ayırt edilebilen tek sözdü. Bir leydi, yatıştırma imi olarak, arabasının kapısından dinsel esaslara uygun bir biçimde ciltlenmiş bir Prayer Book (Dua Kitabı) uzattı. Binlerce ağızdan yıldırım gibi gürleyen biri yanıt aldı: “Give it to read to your horses!”(Onu okuması için atlarınıza verin!)
Atlar ürkünce, şaha kalkıyorlar, ölümcül bir tehlike zarif yüklerini tehdit edince gemi azıya alıyorlardı, şakalar daha gürültülü, daha tehdit edici, daha acımasız oluyordu. Aralarında özel konsey bakanının ve başkanın eşi kontes Granville de bulunan soylu lortlar ve leydiler arabalarından inmek ve kendi ayaklarını kullanmak zorunda kaldılar. Kostümler, özellikle geniş kenarlı şapkalar, inancını açıkça belirtmeye özgü duruşlarıyla açığa vuran belirli yaştaki centilmenler atlar üzerinde geçtiğinde, bütün öfkeli bağırtılar, buyrukla yatıştırılamayan bir kahkahaya boğuluyordu. Bu centilmenlerden biri, sabrını yitirdi. Mefistofeles gibi uygun olmayan bir hareket yaptı; düşmana dilini çıkardı. “He is a wordcatcher! A parliamentary man! He fights with his own weapons!’ (“Bu bir geveze! Bir parlamenter! Kendi silahlarıyla savaşıyor!”), bu çığlık yolun bir yanından yükseldi. “He is a saint! he is psalm singing!’ (“Bu bir aziz! İlahi okuyor!”) Karşı tarafın karşılığı da böyle oldu.
Bu arada başkentin elektrikli telgrafı bütün polis karakollarına Hyde Park’ta bir karışıklığın hazırlandığını duyurmuş ve onlara olay yerine gitmeleri emrini verişti. Bu yüzden, Apsleyhouse’dan Kensington Gardens’a iki insan çiti arasından sırayla geçen polis takımları kısa aralıklarla birbirlerini izliyorlar, her seferinde şu halk şarkısıyla karşılanıyorlardı:
“Where are gone the geese? Ask the police! “(Kazlar nereye gitti? Onu polise sorun siz!)
Bu da, yakınlarda, Clerkenwell’de bir polis memuru tarafından işlenmiş herkesçe bilinen bir kaz hırsızlığını ima ediyordu. Bu skandal üç saat sürdü. Yalnızca İngiliz ciğerleri böyle bir güç gösterisi yapabilirler. Göster’ sırasında değişik gruplardan şöyle sözler duyuluyordu: “Bu daha başlangıç!”, “Bu ilk adımdır!”, “Onlardan nefret ediyoruz!”, vb.. İşçilerin yüzlerinde kızgınlık okunabilirken, orta sınıftan insanların yüzlerinde daha önce hiçbir zaman bu kadar hoşnut, bu kadar tatmin olmuş gülüş görmemiştik.
Sondan biraz önce gösterinin şiddeti arttı. Arabalar yönünde sopalar sallandı ve uyumsuz sesler ” You rascals!’ (“Alçaklar!”) ünlemi biçimine dönüştü. Üç saat süresince erkekli kadınlı Çartistler, kalabalığı dolaşıp bildiriler dağıttılar; bildiride büyük harflerle şunlar yazılıydı: “Çartizmin yeniden örgütlendirilmesi! Başkentte çartizmin yeniden örgütlendirilmesi için yapılacak bir konferansa delegeler seçmek üzere, gelecek salı günü 26 Haziranda, Friar Street’te, Doktor Common’un edebi ve bilimsel enstitüsünde büyük bir halk mitingi yapılacaktır. Giriş serbesttir.”
Londra basını bugün genellikle Hyde Park olaylarının ancak kısa bir raporunu veriyor. Lord Palmerston’un Morning Post’u dışında henüz başyazı yok. “Son derece utanç verici ve tehlikeli bir temsil, diyor, Hyde Park’ta geçti, yasanın ve geleneklerin açık bir ihlali -yasama gücünün serbest işlemesine fiziki gücü müdahale ettirmek için yasadışı bir girişimdi. Tehdidi yapıldığı gibi, aynı sahne gelecek Pazar yinelenmemelidir.”
Ama aynı zamanda şu Lord Grosvenor “fanatiğini” karışıklığın tek “sorumlusu” olarak niteliyor ve “halkın haklı öfkesine” neden olduğunu belirtiyor. Sanki parlamento, Lord Grosvenor’un yasasını üç müzakerede kabul etmemiş gibi! Yoksa o da mı “yasama gücünün serbest işleyişi üzerine baskı yapmak için fiziki güç” kullanmış?
Resim altı:
An account by Karl Marx of a demonstration in Hyde Park, London, against a proposed ban on Sunday trading on June 24, 1855.