Geçen ay, “Renkli Resimli Felsefe Söyleşileri” sırasında Aydın Çubukçu, William Blake’i anlatırken, notlarını karıştırdı ve sanatçının katıldığı isyanın ayrıntılarını atladı. Onun eksiğini biz tamamlayalım. Söz konusu olan, 1780’deki Gordon İsyanları olarak anılan bir dizi ayaklanmadır ve Blake bu isyanlarda hem kışkırtıcı hem de militan olarak yer almıştır.
Peki, nedir Gordon İsyanları?
Katolik mezhebinin yaygınlaşmasını önlemek amacıyla krallık bir dizi sınırlama getiren yasalar koymuştu. Sonradan bunların “hafifletilmesi” gereği doğunca, bu değişiklikler çoğunluğu papalığa karşı Anglikan olan İngiliz halkı kışkırtıldı ve tepkiler doğdu. Değişikliklere karşı protesto eylemleri 1778’de başladı. Protestanlar Birliği başkanı Lord George Gordon, bu girişimin İngiliz Ordusu’ndaki Katoliklerin tehlikeli bir tehdit haline gelmesine yol açacağını ileri sürüyordu. Bir mezhep kavgası biçiminde görünse de, isyanın derinde yatan sebepleri vardı. İsyanların kitlesel boyutlar kazanması ve büyük ticaret şirketlerine, Merkez Bankasına yapılan saldırılar biçiminde gelişerek büyümesi, esas olarak İngiltere’nin gittikçe zayıflayan ekonomik durumu ve halkın hayat şartlarının olağanüstü bozulmasına dayanıyordu. Uzun süren savaşlar sırasında ticaret hayatı alt üst olmuş, ücretler düşmüş, fiyatlar yükselmiş ve işsizlik korkunç boyutlar kazanmıştı.
2 Haziran 1780’de, 40-60 bin arasında bir kitle “ No Popery” sloganıyla sembolleri olan mavi hamamböceği resimleriyle yürüdü. Yürüdükçe, sayıları arttı. Avam Kamarası’na girmeye niyetlendiler ama başaramadılar. Parlamento içinde dilekçe tartışmaları sürerken, dışarıda durum hızlı bir şekilde kontrolden çıktı ve isyan patladı.
Bazı isyancıların tutuklandığı Newgate Hapishanesine saldırıldı, büyük ölçüde tahrip edildi. Katolik kiliselerine, Katoliklerin oturduğu evlere saldırıldı. Bundan böyle “Kara Çarşamba” olarak adlandırılacak olan 7 Haziran’da isyan doruğa ulaştı. Buckingham Sarayı, Bow Street’teki polis karakolu ve Woolwich’teki cephanelik saldırıya uğradı. Aristokratların evlerine saldırıldı. Artık “Katolik Karşıtı” bir hareket olmaktan çıkmış, Blake’in değerlendirmesine göre, “Amerikan devrimiyle birlikte, statükoya karşı bir eylem” halini almıştı.
Newgate hapishanesi yakıldı. İçerideki 300 mahkûm zincirlerinden kurtarılmak için mahalle demircilerine götürüldü. Muzaffer isyancılar Keeper’s şarap mahzenlerine baskın yaptılar ve bir gecede stokları boşalttılar. İsyan ve yağma olayından bir hafta sonra isyancılar, Londra’daki bütün hapishaneleri tek tek yok ettiler. Eski Bailey harabeye çevrilmişti, tüm kayıtlar yakılmıştı ve Londra geceleri şenlik ateşleriyle parlıyordu. Holborn’daki dev bir cin içki fabrikası da isyancıların yağmasından nasibini aldı.
Toplamda 2000’den fazla mahkûm serbest bırakıldı, yalnızca esnafa borçlu olanların büyük çoğunluğu kodeste kaldı. Cezaevlerinden sonra isyancıların bir sonraki hedefi İngiltere Merkez Bankası idi. Burada isyan hem doruk noktasına ulaştı, ham da sönmeye başladı. Ordunun isyancıların üzerine sürülmesiyle 300 ile 700 arasında isyancı öldü. Kimi tarihçilere göre, özellikle şarap mahzenlerinin ve cin fabrikasının yağmalanmasından sonra isyan “odağını kaybetti” ve birkaç gün sonra tamamen söndü.
Gordon İsyanları tüm dünyada özgürlük için de imham kaynağı oldu. 1780’de İngiliz devleti, Amerikan devrimcilerine karşı umutsuz bir savaş sürdürüyordu. İsyanlar, onlarla da bir dayanışma eylemi karakteri kazandı. 23 yaşındaki şair William Blake, 6 Haziran 1780’de Newgate’i tahrip eden kalabalığın ön saflarında idi. “Amerika” adlı eserinde Blake, Londra ve Bristol’deki ayaklanmaları statükonun koruyucularını zayıflatan ve barışın gelmesini hızlandıran gösteriler olarak selamladı.
Bu 1780’de oldu. Ve Londralıların hafızasından uzun yıllar silinmedi. Öyle ki, 1999’daki bombalı saldırılar münasebetiyle önde gelen gazeteler, “1780’deki Gordon İsyanlarından bu yana yaşanan en büyük sorun” tanımını kullandı.