TarihNamık Kemal ve Paris Komünü

Namık Kemal ve Paris Komünü

Londra’da her toplumsal ve tarihsel kıpırdanışın izini süren Faruk Eskioğlu, epey bir zamandır Namık Kemal’in Londra günlerini mercek altında tutuyor. Laf aramızda Faruk, bir Osmanlı Aristokrat ailesine uzanan kökleri içinde Namık Kemal’in akrabasıdır aynı zamanda. Ona bir selam çakarak lafa devam edelim. Konumuz ünlü “Vatan Şairi” Namık Kemal ve Paris Komünü!

Namık Kemal, Londra’da “Hürriyet” adlı “devrimci” bir gazete çıkarmaktadır. Yıl 1867-1870 arasıdır, Marx da, Kapital’in birinci cildini tamamlamış ve o da Londra kütüphanelerini alt üst emektedir. Avrupa’da devrimci işçi hareketlerinin epeyce bir etkili olduğu o tarihlerde Birbirlerinden habersiz bu iki adam, birbirinden çok farklı hedeflere yürüyerek bir şeyleri değiştirmeye çalışmaktadırlar. Namık Kemal “Vatan” kurtarma peşindedir, Marx dünya devrimi… Ama aynı zaman diliminde, pek çok Osmanlı aydını, yalnızca Londra’da değil, özellikle Paris ve Berlin’de harala gürele “hürriyetçi” gazeteler çıkarmakta, gurbette sürgün devrimciliği yapmaktadır. Yalnız yazıp çizerek değil, bir ülkeden diğerine koşuşturup kaynayan dünyanın halini anlamaya, kendi ülkeleri için neler yapılabileceğini öğrenmeye çalışmaktadır. Kimi sürgün, kimi ateşli meraklar içindeki bu aydınlardan üçü, aynı zamanda Namık Kemal’in en yakın arkadaşları olan Mehmet, Reşat ve Nuri Bey’ler de önce Fransa-Prusya savaşında Fransa’nın tarafını tutmuşlar, daha sonra Paris kuşatması sırasında da Paris halkının yanında 72 gün süren Paris Komünü’ne katılmışlardır.

Namık Kemal de bir Komün taraftarıdır. Bizzat katılmasa da oradaki arkadaşlarından ve muhtemelen İngiliz basınından öğrendiklerine dayanarak, İstanbul’a döndüğünde “İbret” gazetesinde bu konuyu işler.

Günümüz Türkçesine uyarlayarak okuyalım:

“Komün taraftarları hakkında daha önce İbret’te onların hakkaniyetle icra ettikleri eylemleri ve haklarında söylenen dayanaktan yoksun iddialara dair iki buçuk sütuna kadar delil gösterilmişti. Far dö Bosfor (adlı, İstanbul’da yayınlanan Fransızca gazete) ise –Mösyö Tier’le aynı fikirde olduğundan, Komünarların yakıp yıkıcılığından söz ediyor. Far dö Bosfor’un İstanbul’da çıkan gazetelerden bilgi almakta gösterdiği kemale bakılırsa Avrupa’da geçen olaylardan haberdar olmasına güvenemiyoruz. Kendisine şunu hatırlatırız ki, bahsettiği makalenin yazarı daha Versayılıların silahlı zulmuyle dökülen kanlar sokaklarda akmakta iken Paris’te idi. Mahkemelerde Komünarları savunan, avukatları dinledi. İki tarafın düşüncelerini yayan gazeteleri okudu. Fransa subaylarının düşman (Prusyalılar) karşısında gösterdikleri alçaklığın acısını vatan evlatlarından çıkarmak isteyip insafsızlıkta ne mertebeye ulaştıklarını tam olarak gördü. Binaenaleyh bunların hem hasım ve hem hakim olarak Komünlere yönelttikleri suçlamalar arasında falan şöyle yapmış, falan bunu itiraf ediyor yollu iftiralarına inanamaz. Versay’ın hiç bir şeyi yalana çevirmekten kaçınmıyan casuslarıyla o mahut Jezvit güruhu meydanda iken insan toplumunu düzeltmeyi amaçlayan ve amaç uğrunda canını feda etmeyi göze almış olan bu insanlara petrolcü (kundakçı, benzin dökerek yakan) sıfatını kullanmak gibi kötülüğü yakıştıramaz. Yine tekrar ederiz ki Kom ün taraftarları bir şeyleri tahrip etmek isteselerdi ellerinde bulunan toplarla iki saat içinde bütün Paris’i mahvetmeğe muktedir idiler.”

Anlaşılan, o zaman İstanbul’da da, Komün hakkında yalan yanlış haberler yayanlarla, Komün taraftarları arasında epeyce yüzeysel bir tartışma yürümüş. İlginç olan, Komün taraftarlarının, sosyalizm adına hemen hiçbir şey bilmeden, yalnızca ayaklanan halkın mücadelesini savunmalarıdır. Namık Kemal gibi, “felek esbab-ı cefasın’ toplasın gelsin, / dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten” diye yemin etmiş bir vatanseverin başka türlü davranması beklenemezdi.

Komüne katılan arkadaşları ise, Paris’teki kanlı bastırmadan ve yargılamalardan sonra altı ay daha Paris’te kalmışlar, ancak herhangi bir kovuşturmaya uğramamışlardır. Anlattıkları “korkunç çatışmalar”a katılmaktan ziyade, olayı anlamaya çalışarak ortalıkta dolaştıkları, en fazla yaralılara yardım etmekle yetindikleri anlatılıyor.

Ebüzziya Tevfik Yeni Osmanlılar Tarihi’nde, onların öyküsünü şöyle anlatır:

“Birbirlerinden ayrılmayan bu üç arkadaşa, Fransızlar tarafından Üç Türkler adı takılmış ve her nereye bir şarapnel, bir obüs düşüp de birçok askeri yaralasa, bu üç arkadaş derhal orada hazır bulunarak yaralılarla meşgul olup onların hasta barakalarına taşınmasına yardım etmişlerdir. Bunlar Fransız askeri kıyafetiyle beraber, milli serpuşumuz ve gerçek deyimi ile ‘püsküllü belamız’ olan fesi başlarında bulundurdukları için Üç Türkler deyimi, adeta istihkamların bir yerinde ‘şefkat’ deyimine eşit tutulmuştur.

Arkadaşların sonu ise, Mehmet Emin Bey hariç, katıldıkları ayaklanmanın şanına pek yakışmamıştır. Mehmet Emin Bey, Komün’ün yenilgisinden üç yıl sonra 1874 yılında genç yaşta gırtlak kanserinden ölmüştür. Reşat Bey, II. Abdülhamid döneminde paşa olmuş, Kudüs Mutasarrıflığına kadar yükselmiştir. Mustafa Nuri Bey ise, Saray kâtipliği ve Reji müdürlüğü yaparak hayatını sürdürmüştür.

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun