ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekmesi, idam cezasının uygulama alanını genişletmesi, milyonlarca göçmeni sınır dışı edeceğini açıklaması, güney sınırında acil durum ilan ederek girmeye çalışan göçmenleri öldürmek üzere askeri birlik göndermesi, 6 Ocak Kongre baskınından sanık olanlara, içlerindeki müseccel suçlular da dahil, af ilan etmesi iktidar sürecinin belli başlı özellikleri hakkında işaretler veriyor.
ABD’nin II. Emperyalist Savaş sonrasında dünya hakimiyeti yolundaki politikalarının ana hatlarını çizen ve sonraki bütün dönemler için geçerli kılınan Truman Doktrininin iki hedefi vardı: ABD emperyalizminin sadece Latin Amerika değil, Avrupa, Afrika ve Asya ülkelerinde de ideolojik, ekonomik, politik ve askeri hegemonyasının sağlanması ve SSCB’ye ve onun müttefiki sosyalist ülkelere karşı ne bahasına olursa olsun mücadele edilmesi… Bu hedefe doru ilerleyişinde devrimler, halk savaşları ve demokratik direnişler nedeniyle zaman zaman aksamalar, gerilemeler yaşansa da ABD bu ana hedeflerden asla şaşmadı.
Beyaz Saray kimi zaman “ılımlı emperyalist”, “insan hakları savunucusu” başkanlar da gördü. 1960’da yapılan seçimlerde Demokrat Parti adayı genç senatör John Fitzgerald Kennedy’nin, üstelik Protestan çoğunluklu ülkede bir Katolik olarak cumhurbaşkanı seçilmesi, tıpkı 48 yıl sonra, 2008 yılında, Kenya kökenli siyah Barack Obama’nın seçilmesinde olduğu gibi, özellikle ABD emperyalizminden çok çekmiş ülkelerde büyük umut yaratmıştı. Çeşitli konularda Sovyetler Birliği ile diyalog kuran ve “barış içinde bir arada yaşamanın” gerçekleşmesi için girişimlerde bulunan Kennedy, ABD içinde ırk ayrımcılığına karşı da bir mücadele başlatmış, siyah öğrencilerin güney eyaletlerdeki üniversitelere girebilmelerini sağlamıştı. Jimmy Carter, Bill Clinton ve Barack Obama da hem uluslararası ilişkiler hem ülke içi demokratikleşme planında bazı önemli adımlar atmışlardı.
Ne var ki Kennedy, aynı zamanda Küba’yı içerden çökertmek için 17 Nisan 1961’de Amerikan uçaklarıyla Küba hava alanlarını bombalatmış, CIA tarafından devşirilip eğitilen Kübalı karşı devrimcileri ABD donanmasının gemileriyle Domuzlar Körfezi’ne çıkartmış, ancak Küba halkının efsanevi direnişiyle yenilgiye uğramıştı. Diğer “demokratik” başkanlar zamanında da özellikle uluslararası planda ABD’nin emperyalist ve komplocu politikalarında hiçbir değişiklik olmamış, Truman Doktriniyle belirlenen hedefler doğrultusunda saldırganlık devam etmişti.
TRUMP, MEGA TRUMAN
Trump’ın ilk ağızda açıkladığı “heyecan yaratan” hedefler, Truman’ın uzun vadeye yayılmış stratejik planını “acil eylem planı” olarak hayata geçirmeye hazırlandığını gösteriyor, hatta ilerisine geçiyor. Trump, Avrupa’da da yükselen en gerici eğilimlerin şefi olarak harekete geçme niyetinde olduğunu gizlemiyor. Fransa’da, Almanya’da ve İngiltere’de hükümet biçimlerine ilişkin dayatmalarda bulunacağı, destekçilerinin ve danışmanlarının açıklamalarından anlaşılıyor. En sağcı, ırkçı, işçi ve emekçi, özellikle de göçmen düşmanı politikaları ve politikacıları açıktan destekliyor, onlara yol gösteriyor.
Yayılmacı hedeflerinin ise kimi çevrelerde alayla karşılansa da ciddi olduğu açık. Donald Trump’ın, gerileyen Batı’nın küresel hakimiyetini sürdürme ve transatlantik ittifak içindeki dengeyi açıkça kendi lehine (Avrupa ülkeleri aleyhine) değiştirme yolundaki büyük mücadelesinde ABD’nin konumunu güçlendirmek istiyor. Trump ABD’nin Grönland’ı ele geçirmesi talebinde bulundu. Danimarka’ya bağlı özerk bir bölge olan ada, stratejik öneme sahip nadir toprak elementleri de dahil olmak üzere büyük ham madde rezervlerine sahip. İklim değişikliği nedeniyle giderek daha fazla deniz ticareti, doğal kaynakların sömürülmesi ve askeri operasyonlara açılan Arktik üzerindeki nüfuz mücadelesinin giderek büyümesi bakımından da olağanüstü bir jeostratejik önemi var. Panama’ya ilişkin hayalleri de “tam egemenlik” hedefinin bir parçası. Bütün bunlar için, özellikle Avrupalı emperyalistleri ikna etmesi gerekiyor, bunun için de kendisine benzer politikacıların iş başında olmasını sağlamaya çalışıyor.
Ortadoğu’ya ilişkin hedefleri ise, İsrail’le birlikte oluşturuluyor ve bunlar bölgenin bütün halkları için felaket çanlarının çalmakta olduğunun işareti.