Dickens, İngiliz Edebiyatının en sahici yazarlarından biriydi ve hâlâ öyledir. Gerçeğe sımsıkı bağlı, sözünü esirgemez bir özgürlükçüydü. Bütün romanlarında yoksulları, yetimhane çocuklarını, açlık içinde çırpınan işsizleri, dilencileri ve suça itilmiş insanları anlattı. Dickens, toplumsal yaşam koşullarını iyileştirmek için, eğitimin ve çocuk sömürüsünün yasaklanmasının kâfi geleceğine inanıyordu. Devrim istemiyordu, çünkü Fransa’da bu yolu deneyen yoksulların ipin ucunu kaçırdıklarını düşünüyordu.
Bugün, onun “İki Şehrin Hikâyesi” adlı romanından, İngiltere’de 18. Yüzyılda suç ve ceza ilişkisini anlatan bir bölümü sunuyoruz.
“İngiltere’de ulusal gururu haklı kılacak ne düzen, ne güvenlik var. Geceleri silahlı kişiler başkentte bile soygun düzenliyorlar. Eşkıya yolları kesiyor. Kentten uzaklaşacak ailelere yetkililerin verdiği öğüt, eşyalarını depolamaları! Gece yol kesen haydut, gündüz esnaf oluyor. Esnaf arkadaşlar›, yollar n kesenin yüzünü tan yorlar. Kendine “Kaptan” adını takmış. Kafasından vuruluyor. Posta arabası yedi haydut tarafından durduruluyor. Arabacı üçünü öldürüyor, kalan dört kişi onu vuruyor. Cephanesi çıkışmamış. Sonra da arabayı rahat rahat soyuyorlar. Turnham Green’de Londra Valisi her şeyini haydutlara vermek zorunda kalıyor ve herkesin önünde rezil oluyor. Londra hapishanelerinde tutuklular gardiyanlara karşı savaş vermekte. Adaletin yüceliği, üzerlerine ateş açıyor. Saray odalarındaki soylu beylerin boyunlarından elmaslı harçlar yürütülüyor. St. Giles’de kanunsuz malları araştıran silahşorlara serseriler ateş açıyor, silahşorlar de kalabalığa. Ve tüm bu olayları olağan saymayan kimse yok.
Bütün bu olup bitenin orta yerinde ise cellât var. Sürekli iş başında her zamankinden daha işe yaramaz ve her zamankinden çok aranan, o. Uzun kuyruklar çözüyor. Cumartesi günü ev soyan birini Salı günü yakalanır yakalanmaz asıyor, Newgate’de düzinelerle el yakıyor, Westminster’da ise düzinelerle bildiri. Bugün bir katilin, yarın çiftçinin oğlundan metelik çalan hırsızın canını alıyor.
Bunlar ve binlerce benzer olay, bin yedi yüz yetmiş beş yılını da doldurup tamamladılar. Oduncu ve çiftçi umursamaksızın çalışırken, geniş çehrelilerle güzel ve sıradan suratlılar ayaklarını sıkı basıp, kutsal yetkilerini bol keseden kullanmaktaydılar. Bin yedi yüz yetmiş beş yılının önüne katıp sürüklediği haşmetliler ve öykümüze konu olacak milyonlarca ufak yaratık bunlardı işte.”