Ana Sayfa Blog Sayfa 26

Avrupa Halkları Ukrayna’da Barış İstiyor

0

Yücel Özdemir (Evrensel)

24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı üçüncü yılına girdi. Geriye dönüp bu iki yılda olanlara baktığımızda emperyalist, yayılmacı, sömürgeci haksız savaşların kaybedeninin halklar, kazananının egemen sınıflar ve onların savaş sanayisi olduğu net olarak görüldü.

Rus emperyalizminin sahip olduğu toprakları genişletme, etki alanını koruma amacıyla başlattığı bu savaşın asıl kaybedeni Ukraynalı işçiler, köylüler, gençler ve kadınlar. Bunlar arasında elbette Rusya’nın işgal ettiği Donbas bölgesinde yaşayan Ruslar da var. Onlar 2014’ten beri savaşı yaşıyor.

Ukrayna ve Rusya egemen sınıfları, geride bıraktığımız iki yıl içinde savaş üzerinden içeride işçi sınıfına ve emekçilere bir taraftan daha fazla yoksulluk, diğer taraftan demokratik hak ve özgürlükleri rafa kaldırmayı dayattı. Savaşa karşı çıkan bütün güçler “vatan haini” ilan edilerek susturuldu. Ukrayna’da muhalif güçler “Rusya’nın uşağı”, Rusya’da “NATO’nun uzantısı”, Avrupa’da “Putin dostu” sayılarak kriminalize edilerek susturuldu, hapse atıldı.

Seçimler Ukrayna’da rafa kaldırılırken, Rusya’daki seçimler ise Putin’in otoriter rejimine meşruluk kazandırmaktan öteye bir anlam taşımıyor. Zira, Putin’e kimin rakip olacağına Kremlin karar veriyor.

Savaşın ne zaman biteceğine dair ortada henüz bir belirti yok. Ukrayna’yı Rusya’nın karşısında ayakta tutan NATO ve Avrupa ülkeleri, müzakere kapısının aralanması yerine, Rusya’yı her açıdan kuşatma stratejisine devam ederek, savaşı uzatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Kazanmak için gerekirse savaşı bölgeye yaymak seçenekler arasında. Son haftalarda öne çıkarılan senaryoların başında Rusya’nın bir NATO ülkesine saldıracağı geliyor. Şubat başında 90 bin askerin katılımıyla başlayan ve mayıs sonunda kadar devam edecek “Steadfast Defender” tatbikatının asıl maksadı da buna hazırlık yapmak.

Avrupa devletlerinin bu iki yılda çıkardığı sonuç, askeri harcamaları arttırarak, tatbikatlar yaparak, Zelenskiy’nin sırtını sıvazlayarak savaşı sürdürmek olurken, Avrupa halkları savaşın bir an önce bitirilmesini istiyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyinin 12 Avrupa ülkesinde 17 bin kişiyle yaptırdığı anketin sonuçları bunu net olarak gösteriyor.

Ankete katılanların sadece yüzde 10’u Ukrayna’nın savaşı kazanacağına inanıyor. Rusya’nın kazanacağını düşünenlerin oranı yüzde 20. Rusya ve Ukrayna’nın bir uzlaşmayla savaşı bitireceğine inananların oranı ise yüzde 37. Savaşın sonucunun ne olacağıyla pek ilgilenmeyenlerin oranı ise savaşa en fazla angaje olan Polonya (yüzde 44), Fransa (yüzde 41) ve Almanya’da (yüzde 40). Bu ülkelerde halk savaşın sonucuyla pek ilgili görünmezken, hükümetleri askeri harcamaları alabildiğince attırarak eğitimden, sağlıktan, emeklilikten kesintiler yapıyor.

ABD’de Donald Trump’ın seçilmesi ve Ukrayna’ya askeri ve mali yardımları durdurması durumunda Avrupa’nın ne yapması gerektiğine sorusuna yanıt verenlerin yüzde 20’si “maksimum desteğe devam” derken, yüzde 33’ü “Yardımlar kesilsin ve Ukrayna Rusya ile barış için cesaretlendirilsin” görüşünde.

Anketin ortaya çıkardığı sonuçlar Avrupa halklarının savaşın daha fazla uzamasını istemediğini, savaşan taraflar arasında müzakere yoluyla bir anlaşma sağlanmasını istediğini net olarak gösteriyor. Bundan sonra önemli olan, anketle ortaya çıkan barış isteğini sokakta hükümetlere baskı yapmak için göstermek. Aksi halde, Avrupa’nın egemen sınıfları müzakere masasının kurulmasını erteleyebildikleri kadar erteleyecekler. Çünkü, savaştan beslenerek içeride baskıcı, dışarıda militarist yayılmacı politikaları hayata geçirmenin planlarını yapıyorlar.

Dolayısıyla her ülkede barış güçleri, savaşın bitmesi için zaman kaybetmeden kendi hükümetlerine daha fazla baskı yapmak için harekete geçmesi gerekiyor. Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Ukrayna’nın NATO’nun maşası gibi hareket etmesi ancak böyle engellenebilir. Aksi takdirde, savaş uzun sürebilir.

 

Londra Polis Teşkilatı, Sarah Everard cinayetini işleyen polisle ilgili uyarıcı işaretleri ‘göz ardı etti’

33 yaşındaki Sarah Everard’ın Mart 2021’de Londra Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Wayne Couzens tarafından öldürülmesiyle ilgili soruşturmada, Couzens ile ilgili uyarıcı işaretlerin defalarca gündeme geldiği ve onu durdurmak için fırsatların kaçırıldığı sonucuna varıldı.

Sarah Everard, Londra’nın güneyindeki Clapham Common’da yürüyerek evine dönerken kaybolmuş, cansız beden bir hafta sonra Kent bölgesindeki ormanlık alanda bulunmuştu. Couzens, görevde olmadığı sırada, Covid önlemlerine uymadığı gerekçesiyle durdurduğu genç kadını polis kimliğini göstererek kelepçelemiş ve kaçırdıktan sonra tecavüz edip öldürmüştü. Olay İngiltere’de infial yaratmış ve kadın cinayetlerini tekrar gündeme getirmişti.

Sarah Everard’ın ailesi, “Wayne Couzens’in asla polis memuru olmaması gerektiğini”vurguladı. Soruşturmada, yaklaşık 20 yıla yayılan polislik kariyeri boyunca Couzens’in polis memuru olmaya uygun olmadığına dair uyarıcı işaretlerin defalarca gözden kaçırıldığı belirtildi. Couzens’in polislik kariyerine başlamadan önce, henüz ergenlik çağındaki bir çocuğa karşı çok ciddi bir cinsel saldırıda bulunduğuna dair kanıtların da buna dahil olduğu eklendi.

Soruşturmayı yürüten avukat Elish Angiolini, önemli değişikliklere gidilmezse, “Couzens gibilerinin göz önünde faaliyet göstermesini engelleyecek hiçbir şey yok” dedi. Raporda Couzens’in eskiden beri şiddet içeren pornografiden hoşlandığı, borç sorunu olduğu ve teşhir, bir çocuğa cinsel saldırı, cinsel dokunma ve cinsel organlarının fotoğraflarını paylaşma gibi cinsel suçlar işlediği belirtiliyor.

Rapor şu sonuçlara ulaştı:

– Couzens’ın görev yaptığı üç farklı polis teşkilatı “onu durdurmaları gerekirken” göreve uygun olmadığına dair uyarı işaretlerini fark edemedi;

– Couzens’in 2015, 2020 ve 2021 yıllarında cinsel teşhirde bulunduğu iddialarına ilişkin soruşturmalar polisin başarısızlıklarıyla gölgelendi;

– Couzens’in işlediği suçlar, polis kültüründeki cinsiyetçi ve kadın düşmanı davranışlarla örtüşmektedir.

Londra Emniyet Müdürü Mark Rowley, ihtiyaç duyulan değişimin “zaman alacağını ve henüz tamamlanmadığını” kabul etti.

Soruşturma raporunda, Couzens’in uygunsuz teşhirlerini ihbar eden mağdurların polis tarafından yeterince ciddiye alınmadığı belirtildi. Raporda, “Bu mağdurlara müdahale eden polis memurları, iddiaları düzgün bir şekilde soruşturmak için yeterli eğitim, donanım veya motivasyona sahip değillerdi” denildi.

Everard’ın öldürülmesinin ardından Reclaim These Streets adlı grubu kuran Jamie Klingler, kadınların güvenliği ve polisin davranışları konusunda üç yıl öncesine göre daha kötü hissettiğini söyledi. Klingler, “Metropolitan Polisi’nde bir Wayne Couzens daha olmasından korkmuyorum, onlardan çok, çok fazla olmasından korkuyorum” dedi.

Centrefor Women’s Justice (Kadınlar İçin Adalet Merkezi) de polisin bulguları kabul etmemesini eleştirdi ve “Polis teşkilatı suçlamaları reddederek zaman kaybederken, istismarcı memurlar istismara devam ediyor, emniyet ise gerçek bir değişim yaratmaya odaklanmak yerine görüntüyü kurtarma çabasına giriyor” ifadesini kullandı.

Sarah Everard cinayeti ardından kadınlar Covid kısıtlamalarına rağmen başta Londra olmak üzere ülke çapında gösteri ve anmalar düzenlemişti. Bu etkinliklerde iki kadının polisin sert müdahaleleriyle gözaltına alınması tepkiyle karşılanmıştı.

Londra Polis Teşkilatı, polislere karşı açılan ve yıllarca süren davanın ardından özür diledi ve Patsy Stevenson ve Dania al-Obeid’e yüklü bir tazminat ödemek zorunda kaldı.

 

Koruyamadığı Çocukları Suçlayan Polisin Kendisi Suçlu Bulundu

Cinsel istismara maruz kalan çocukları koruması ve suçluları yakalaması gereken Metropolitan Polis, ‘mağdur çocukları suçlamaktan’ suçlu bulundu. Londra Büyükşehir Belediye Başkanlığı Polis ve Suç Dairesi (Mayor’s Office forPolicing and Crime) Haziran 2023’te polisin çocukları nasıl koruğunu araştırması için Kraliyet Zabıta, Yangın ve Kurtarma Hizmetleri Müfettişliği (His Majesty’sInspectorate of Constabularyand Fire & Rescue Services)’ni görevlendirdi. Araştırmasını geçtiğimiz ay tamamlayan Kraliyet Zabıta, Yangın ve Kurtarma Hizmetleri Müfettişliği Metropolitan Polis’i çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında “mağduru suçlamaktan” suçlu buldu.

Araştırma için görevlendirilen Kraliyet Zabıta, Yangın ve Kurtarma Hizmetleri Müfettişliği, polisin çocukları riske atan sorumsuzluğundan kaynaklı endişeleri nedeniyle daha raporun yayınlamasını beklemeden geçen yılın Ekim ayında bir basın açıklaması ile endişelerini kamuoyu ile paylaşmıştı. Ekim ayında yapılan basın açıklamasında Metropolitan Polis’in çocuk koruma yaklaşımının savunmasız çocukları riske attığını ve acil iyileştirmeler yapması gerektiğini tespitine yer verildi. Açıklamada Metropolitan Polisin;

– “Çocukların kayıp olduğu bildirildiğinde riskleri uygun bir şekilde tespit etmek ve değerlendirmek ve yeterli müdahalede bulunmak”; ve

– “Çocukların suç veya cinsel sömürü riski altında olduğu veya bunlardan zarar gördüğü durumları etkili bir şekilde soruşturmak” hususlarında başarısız olduğuna dikkat çekilmişti.

Müfettişlik ayrıca, “mağduru suçlayıcı dilin sıkça kullanılması ve bu anlayış eksikliğinin polis soruşturmaları üzerinde daha geniş çapta yaratabileceği potansiyel etki ve savunmasız çocukların korumasız kalması” konusunda duyduğu endişelere de ayrıca vurgu yapmıştı.

Raporun yayınlanması ile birlikte müfettişliğin endişelerini acil olarak kamuoyu ile paylaşmakta ne kadar haklı olduğunun detayları da ortaya çıkmış oldu. Metropolitan Polis, suç ve cinsel istismar mağduru çocuklara yardım etmek yerine çocukları suçlamayı tercih eden bir kurum durumunda. Mağdur çocuklar, Metropolitan polis tarafından “kötü seçimler yapan” veya “kendini riske atan” kişiler olarak tanımlanmakta. Rapor Metropolitan Polisi “çocuk cinsel istismarı ve çocuk suç istismarının doğasını ve kapsamını etkili bir şekilde anlamamak”la suçluyor. Müfettişler Metropolitan Polisin soruşturduğu 244 dosyayı inceledi. Yapılan incelemede soruşturmaların yarısının yetersiz bulunurken, harekete geçmede geç kalındığı, gerekli prosedürlerin takip edilmediği ve denetimin zayıf olduğu tespitleri yapıldı.

Raporda müfettişleri en çok endişelendiren sorunların başında Metropolitan Polis’in kayıp çocukların bulunmasına dair yaklaşımı yer almakta. Polisler “kayıp çocukların başlarına gelen istismardan kısmen veya tamamen” çocukları sorumlu tutuyor. Kayıp çocuklar “kötü seçim yapmak” veya “kendini riske atmak”la suçlanıyor. 184 istismar dosyasından 22’sinde kurbanı suçlayan bir dil kullanılırken, 100 dosyada polis çocuklarla yüz yüze görüşme yapma zahmetine bile katlanmamış.

Polis, 14 yaşındaki bir kız çocuğunu “yaşlı erkeklerle seks arayışında” olarak tanımlarken, 15 yaşındaki bir kızdan “seks işçiliği yapan” olarak bahsediyor. Tecavüze uğrayan 12 yaşındaki bir kız çocuğu ise ” cinsel ilişkide yetişkin erkekleri tercih ediyor ” diye tanımlanıyor.

Rapor, soruşturmayı yürüten personelin, müfettişlerin ve amirlerin çocuk cinsel istismarı, suç istismarı ve kayıp çocuklar arasındaki bağlantıları anlamadıklarına da yer veriyor.

Polislerin çocuk istismarını soruşturacak “beceri ya da bilgiye” veya çocuklarla ilgilenme konusunda herhangi bir eğitime sahip olmadıkları da rapordaki tespitler arasında yer alıyor. Bu eksiklikten kaynaklı olarak da polisler “çocukları korumak yerine başarılı bir kovuşturma yapmış olmayı” yani dosyaları kapatmayı tercih ediyor.

Rapor bir kez daha, polislerin çocukları korunmaya muhtaç savunmasız insanlar olarak görmediğini gösteriyor. Bunun yerine çocukların hayatlarını kurtarmayı zaman kaybı olarak görüyorlar ve suçu istismara uğrayan çocukların üzerine yıkarak dosyaları kapatıyorlar.

Bu tespitler, kurumsal olarak kadın düşmanı, homofobik, ırkçı ve yozlaşmış olduğu bilinen bir kurum için bile şok edici nitelikte. Kendimizden çok çocuklarımızın güvenliğini teslim ettiğimiz polis, asıl suçlularla mücadele etmek yerine, çocukları suçlayarak dosyaları kapatmayı tercih ediyor. Polisin bu kolaycılığının kurbanı ise toplumun en korumasız kesimlerinin başında gelen çocuklar ve kadınlar oluyor.

 

Protesto hakkına yönelik saldırılar devam ediyor

İngiltere’de Muhafazakâr Parti son 13 yıllık iktidarı döneminde demokratik hak ve özgürlükler ile sendikal hakların kısıtlanmasına yönelik sayısız yasa çıkarttı. MuhafazakârParti çıkarttığı tüm baskıcı yasalara rağmen engelleyemediği sokaktaki mücadeleyi kısıtlamak ve sokakları yoksullara yasaklamak için bir yasa da çıkartmaya hazırlanıyor.

Muhafazakâr Parti geçen yılın Kasım’ında parlamentoya sunduğu Ceza Adaleti Yasa Tasarısı (Criminal Justice Bill)’na yeni eklemeler yaparak polisin protestolara müdahale yetkisini daha da arttırmak, barışçıl protestoları dahi engellemek istiyor. Polisin yetkilerini arttırmak için iki yıl önce çıkarttığı Polis Suç ve Ceza Yasası (Polis Crime and Sentecing Act 2022 )’nı yeterli bulmayan Muhafazakar Parti, eksikliklerini Ceza Adaleti Yasa Tasarısı’na ekleyerek tamamlamaya çalışıyor. Yasa tasarısına protestoları etkisizleştirmek için eklenmesi önerilen tedbirler arasında; polise yüzünü kapatan göstericileri tutuklama yetkisi verilmesi, işaret fişeği ya da piroteknik kullanımının yasaklanması ve ulusal anıtlara tırmanmanın suç sayılması var.

Geçen yılın Ekim ayından buyana Filistin ile dayanışmak için Londra’da yapılan hemen hemen her yürüyüşte, yürüyüşe katılanların haklarını kısıtlamak ve polisin gücünü, yetkisini daha fazla hissettirmek ve daha fazla baskı kurmak için polis, mevcut yasaların çeşitli maddelerini uygulamaya koydu. Geçici olarak uygulamaya konan maddeler arasında; polise yürüyüş güzergâhını terk edenleri tutuklama yetkisi veren 1986 tarihli Kamu Düzeni Yasası’nın 12. Maddesi, ulusal altyapı kapsamında tanımlanan bina, tesis, yol gibi yapıların işletilmesinin engellemeye yönelik girişenleri tutuklama yetkisi veren 2023 tarihli Kamu Düzeni Yasası’nın 7. Maddesi, yüzünü maske ile kapatanların tutuklanmasına yetki veren 1994 tarihli Suç Adalet ve Kamu Düzeni Yasasının 60AA Maddesi, yürüyüşler sonrasında göstericileri dağıtma yetkisi veren 2014 tarihli Anti-Sosyal Davranış, Suç ve Polis Yasası’nın 35. Maddesi var. Polisin her türlü yasağı ve baskıyı uygulaması için yeterince yasa olmasına rağmen muhafazakârların hâlâ yeni yasalar çıkartmaya çalışması, şimdilerde Filistin ile dayanışma eylemleri öncesinde ise iklim krizine karşı ve ırkçılığa karşı mücadele edenlerin kitlesel gösteri ve eylemleri ile hayat pahalılığına karşı son iki yıl içinde gerçekleşen sayısız grev ve gösterilerden duyulan korkudan kaynaklanıyor olsa gerek.

Sokakta yatmak da suç olacak

Görüşülmekte olan Ceza Adaleti Yasa Tasarısı’na bir itiraz da evsizlere yardımcı olmak için çalışmalar yapan Crisis Vakfı’ndan geldi. Tasarıda, İngiltere ve Galler’de polise ile yerel belediyelere sokakta yatan evsizlere karşı uygulayacağı yeni yetkiler de mevcut. Tasarının yasalaşması halinde sokakta yatan evsizler, evsiz oldukları için 2 bin 500 sterline kadar para cezasına çarptırılabilecek, yerlerinden edilebilecek ve hatta tutuklanabilecek. Crisis Vakfı, tasarıdaki adaletsizliğe dikkat çekmek için bir açıklama yaptı. Crisis, ‘‘Hiçbirimiz evsiz olduğumuz için suçlanmamalıyız. Yoksulluk insanları evsizliğe itmektedir ve 2024 yılında evsizliğin var olması Hükümet politikasının bir başarısızlığıdır. Bu yasa tasarısı, hepimizi güvende tutması gereken bir sistem tarafından başarısızlığa uğratılanları kriminalize edecek ve insanlıktan çıkaracaktır.’’ bu açıklama ile evsizlerin zor durumda bırakacak yasaya karşı çıkılmasını talep etti.

İngiltere ve Galler’de sokakta yatmak 1824 yılından beri suç sayılmakta. Yoksulluğun ve sokakta yaşayanların rekor düzeyde olduğu bir dönemde çıkartılan ‘Serserilik Yasası’’ polise sokakta yatanları uzaklaştırılmaları ve 1000 sterline kadar cezalandırılmaları yetkisi veriyor.  Bu yasaya karşı başta Crisis olmak üzere evsizlikle mücadele edenlerin on yıllarca verdikleri mücadele sonrasında parlamento, yaklaşık iki yıl önce yasanın yürürlükten kaldırılması kararı aldı. Ama alınan bu karar hala yürürlüğe konmuş değil, yani teknik olarak sokakta yatmak hala İngiltere ve Galler’de bir suç. Eğer tasarı yasallaşırsa ‘rahatsızlık veren’ durum olarak tanımlanan sokakta yatma/yaşama kriminal bir suç olacak. Tasarı kapı önlerinde yatanları, ‘aşırı kokanları’’ ya da sokakta yatma potansiyeli olan herkesi ‘‘rahatsızlık veren’’ kategorisine alıyor. Yani sadece sokakta yaşamak zorunda kalanlar değil, görünüşü, kokusu ve davranışları ile ‘‘rahatsızlık verme’’ ihtimali olan herkes suçlu ilan edilebilecek.  

Muhafazakârların yasalaştırmaya çalıştığı Ceza Adaleti Yasa Tasarısı da daha önce çıkartmış olduğu yasalar gibi, suçun nedenlerini ortadan kaldırmaya değil, uyguladığı politikalara itiraz edenleri ve bu politikaların kurbanları olanları cezalandırmak. Giderek ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları, yaygınlaşan savaş ve çatışmalar, ırkçılık ve ayrımcılık, doğanın talanı ve iklim krizini önlemek için alınan kararların uygulanmaması önümüzdeki dönem kitlesel eylem ve gösterileri kaçınılmaz kılmakta. Ve öyle görünüyor ki İngiltere ve Galler’de işçi ve emekçiler, iktidara kim gelirse gelsin bu çıkartılan yasalardan dolayı talepleri için daha fazla bedel ödemek zorunda kalacak. Ama nasıl ki yüz yıllardan beri çıkartılan hiçbir ferma ve yasa halkın mücadelesini ve hak arayışını engellemeye yetmediyse bu yasalarda giderek keskinleşecek olan mücadeleyi engellemeye yetmeyecektir.

Hackney Foodbanks: Müracaat Eden Emekli Sayısı Devasa Biçimde Artıyor

Geçim sorunu nedeniyle halkın kullandığı hizmetlerden olan Hackney Foodbank, kendilerine başvuran 65 yaş üstü kişilerin sayısının geçtiğimiz yıl yüzde 95 oranında arttığını açıkladı.

Foodbank’e göre bazı emekliler “haftada £37 gibi düşük bir miktarla hayatta kalmaya çalışıyor” ve bunun sonucunda kendilerini giderek daha endişeli ve yalnız hissettiklerini bildiriyorlar.

Yardım kuruluşunda görevli Lara Callaway, Hackney Citizen’e yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Yoksulluğun gördüğümüz yaşlılar üzerinde büyük bir etkisi var. Paranız yoksa dışarı çıkıp hiçbir şey yapamıyorsunuz – yapabileceğiniz tek şey evde oturup hayatta kalmak – borçlanıyorlar ve anksiyete ve depresyon gibi ciddi ruh sağlığı sorunları yaşıyorlar.”

Gıda Bankası, yakıt kuponlarıyla elektrikli battaniyeler ve evleri daha enerji verimli hale getirmek için hava akımı engelleyici ve yalıtım içeren kitler dağıtarak destekliyor.

Öte yandan, Ulusal İstatistik Ofisi’nin yeni rakamları da, Hackney’de ortalama yaşam beklentisinin düştüğünü gösteriyor. Bölgede 2020 ile 2022 yılları arasında doğan bir erkeğin, on yıl önce doğan bir erkeğe göre 14,4 ay daha az yaşaması bekleniyor. Aynı hesaplamaya göre, kadınlar ise on yıl önce doğanlara kıyasla 11,7 ay daha az yaşayacak.

Sağlık uzmanları, yoksulluğun, uzun NHS bekleme süreleri yanında Covid’in etkisinin ve obezitedeki artışı bunun başlıca etkenleri olarak gösteriyor.

Buna karşılık, Richmond upon Thames ve Wandsworth gibi Londra’nın başka yerlerinde ortalama erkek yaşam süresi artmakta. Hackney Foodbanks yetkilisi Callaway sözlerine şunları da etkiledi: “Son zamanlarda çok fazla emekli görüyoruz – gaz ve elektrik fiyatlarının yüksek olması gelmelerinin en büyük nedenlerinden biri. Bütün gün soğukta oturan ve öğün atlayan insanlarla karşılaşıyoruz.”

Birleşik Krallık’ta emeklilik yaşı şu anda 66, ancak Mayıs 2026 ile Mart 2028 arasında 67’ye, 2044’ten itibaren ise 68’e yükselecek.

Nisan 1970’ten sonra doğanlar 71 yaşına kadar emekliliklerini talep edemiyor. Devlet emekliliğine hak kazanabilmek için yeterli yıl boyunca Ulusal Sigorta primi ödemiş olmak gerekmekte.Düşük gelirli kişiler, devlet emeklilik maaşı almasalar bile emeklilik kredisi alma hakkına sahip olabiliyor.

 

Haringey’de Universal Credit Yardımına Geçiş İlerliyor

Universal Credit (UC), Birleşik Krallık genelinde kademeli olarak uygulanmaya başlanan önemli bir sosyal yardım reformu. Londra, Haringey’de bu geçiş hem bölge sakinleri hem de yerel yetkililer için bir tartışma ve endişe konusu olmayı sürdürüyor. Konuyla ilgili son gelişmelerden biri de Haringey’de eski sosyal yardımları alanların son bölümünün UC sistemine geçmeleri için önümüzdeki Nisan ayından itibaren “Managed Migration” (Yönetimli Göç) olarak bilinen bir dizi uygulamanın başlayacak olması.

İlk olarak 2018 yılında Haringey’de uygulamaya konulan UC, Housing Benefit (Konut Kira Yardımı) da dâhil olmak üzere bir çok eski yardımın yerini alıyor. Hükümetler bunun amacının, yardım sistemini düzene sokmak ve mali desteğe daha entegre bir yaklaşım sağlamak olduğunu söylemeyi sürdürüyorlar. Ancak sosyal yardımların daha da budanması gibi sonuçlarıyla geçiş süreci, halk için sorun ve zorluklara yol açmaya devam ediyor.

Haringey’de konuyla ilgili yürürlüğe girecek uygulamalar kısaca şöyle:

UC’e geçiş: Nisan ayından itibaren, bazı Haringey sakinlerinin UC’ye geçmeleri gerekecek. Bu, mevcut yardımlarından UC’ye geçmek anlamına geliyor. Yaklaşık 5.800 çalışma yaşındaki özel kiracı ve 4.500 belediye kiracısı şu anda Housing Benefit almakta. Başlangıçta UC, yeni hak sahiplerinin UC sistemine otomatik olarak girmeleriyle yaygınlaşmıştı. Ancak, açıklanan bu son uygulamalarla mevcut yardım alıcıları kasıtlı bir biçimde UC sistemine geçmeye zorlanacaklar.

Emeklilik Yaşı Sakinleri: Housing Benefit yalnızca emeklilerin yeni başvuruları karşılığında ödenebilecek. Geçici veya destekli konutlarda kalanlar da geçişten etkilenmektedir.

Son Talep Tarihleri: Uygulamadan etkilenenler bir UC geçiş bildirimi alacak ve UC başvurusunda bulunmak için üç ay süreleri olacak. İki hatırlatma mektubu 7 ve 10 hafta sonra gönderilecek. Bu süre içinde herhangi bir başvuru yapılmazsa, Housing Benefit yardımı durdurulacak.

Kira ve İskânın Kanıtlanması: Kiracıların hâlâ kiralarını ve evde kaldıklarını doğrulamaları gerekmekte. Ev sahiplerinin kira bilgilerini Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı’na (DWP) teyit etmeleri gerekecek. Kira genellikle doğrudan kiracıya ödenecek, ancak belirli durumlarda alternatif ödeme düzenlemeleri de yapılabilecek.

Gıda (Food) Bankası Endişeleri: Bazı kampanya grupları, UC’ye artan geçişlerin göçünün gıda bankası kullanımında artışa yol açabileceğine dair endişelerini dile getirdi. Geçişin zor durumda ve sağlık durumları kötü olan bölge sakinleri üzerindeki etkisinin takip edilmesi çağrısında bulundular.

Daha Fazla Bilgi

Ev Sahipleri için: Hükümet, UC ve kiralık konutlar hakkında ev sahipleri için bir rehber sunmakta: bunlara resmi gov.uk web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Kiracılar için: Eğer kiracıysanız, resmi Universal Credit web sitesini ziyaret ederek UC hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz.

 

Devlet Emeklilik Yaşını 71’e Çıkarma İhtimali Tartışılıyor

Ortalama yaşam süresinin artması ve düşen doğum oranları nedeniyle artan yaşlı nüfusun İngiltere’de devlet emeklilik yaşının 71’e yükselmesini gerektireceği yönünde tartışmalar var.

66 olan emeklilik yaşı Mayıs 2026 ile Mart 2028 arasında 67’ye yükselecek. 2044 yılından itibaren ise 68’e yükselecek.

Ancak yapılan bir araştırma, bunun yeterli olmadığını ve Nisan 1970’ten sonra doğanların 71 yaşına kadar çalışmak zorunda kalabileceğini öne sürüyor.

Uzmanlar, ağırlıklı olarak önlenebilir hastalıklar nedeniyle devlet emeklilik yaşına ulaşmadan işgücünden ayrılan yüksek orandaki çalışanlar nedeniyle bu yaş sınırının daha da yüksek belirlenmesi gerekebileceğini söylüyor.

Uluslararası Uzun Ömürlülük Merkezi’nde küresel araştırma müdür yardımcısı ve Devlet Emeklilik Yaşı ve Demografik Değişim raporunun yazarı Les Mayhew’a göre, İngiltere’de, devlet emeklisi başına düşen işçi sayısındaki statükoyu korumak için devlet emeklilik yaşının 70 veya 71 olması gerekir.

70 yaşına gelindiğinde, İngiltere ve Galler’deki yetişkinlerin ancak yarısı çalışabilir durumda. Çalışan nüfusun azlığı ve ekonomik olarak aktif olmayan büyük bir nüfus, emekli maaşlarını ödeyecek vergi tabanını azaltmakta ve kendi sorunlarını yaratan büyük işgücü eksiklikleri yaratmaktadır.

Bütçe Sorumluluk Ofisi’ne göre, 2023-24 döneminde hükümetin devlet emeklilik maaşları için 124 milyar sterlin harcaması gerekiyor.

Mali Araştırmalar Enstitüsü’nden Jonathan Cribb ise emeklilik yaşının yükseltilmesine katılmadığını, diğer maliyet tasarrufu önlemlerini ele almadan bu yaşı yükseltmenin “gerçekçi veya adil” olmadığını belirtiyor.

“Bu durum, sağlık sorunları nedeniyle daha kısa ömürlü olan ve dolayısıyla daha kısa süre emekli maaşı alan yoksul bireyleri orantısız bir şekilde etkileyecektir.”

Cribb, devlet emeklilik maaşları ve emeklilik yardımlarının 2050 yılına kadar 45 milyar sterlin, sağlık ve sosyal bakımdan kaynaklanan kamu maliyetinin ise 105 milyar sterlin artacağının tahmin edildiğine dikkat çekiyor ve “Asıl sorun aslında NHS ve sosyal bakımla ilgili” diyor.

Intergenerational Foundation adlı düşünce kuruluşunun araştırmasına göre günümüzde gençler, önceki kuşakların sahip olduğu finansal varlıklara sahip değil. 2010 yılında 40 yaşın altındakiler her 100 sterlinlik servetin 7.53 sterlinine sahipti. 2020 yılına gelindiğinde bu oran 3.98 sterline düştü. 14 milyon X kuşağının üçte biri yetersiz gelirle emekli olma riski altında.

100 Yıllık Yaşam‘ın yazarlarından Andrew Scott’a göre, hastalıkların önlenmesine daha fazla odaklanılması gerekir. “Devlet emeklilik yaşını yükseltmek korkunç bir politika olur; insanları daha üretken hale getirmeye çalışmanın kötü bir yolu bu.”

 

İngiltere ekonomisi 2023’ün ikinci yarısında daralarak resesyona girdi

Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) açıkladığı verilere göre, İngiltere ekonomisi geçen yılın son üç ayında gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) beklentilerden daha kötü bir performans sergileyerek bir önceki döneme göre yüzde 0,3 geriledi. GSYH üçüncü çeyrekte de yüzde 0,1 azalmıştı.

Üst üste iki çeyrekte daralan ekonomi teknik olarak resesyona girmiş sayılıyor.

2023 yılının tamamında ise ekonomi sadece yüzde 0,1 büyüyebildi. Covid yılları hariç tutulduğunda, bu yıllık büyüme rakamı, ekonominin küresel krizin etkisiyle sarsıldığı 2009’dan bu yana en zayıf büyüme rakamı oldu.

Geçen yılın son çeyreğinde görülen daralma temel olarak en büyük sektör olan hizmet sektörünün yüzde 0,2 gerilemesinden kaynaklandı. Sanayi üretimi yüzde 1 gerilerken inşaat üretimi de yüzde 1,3 düştü. İhracat yüzde 2,9, ithalat ise yüzde 0,8 düştü. Hane halkı harcamaları yüzde 0,1 geriledi.

Ekonomideki daralma, Başbakan Rishi Sunak’ın temel vaatleri arasında sıraladığı ekonomiyi büyütme vaadini de yerine getirmediğinin göstergesi sayılıyor.

Ekonomik araştırma şirketi Capital Economics’in İngiltere baş ekonomist yardımcısı Ruth Gregory’ye göre, bu resesyon “oldukçahafif” ve veriler “ekonomik olmaktan çok siyasi açıdan önemli”.

Ekonominin resesyona girmiş olmasıyla, İngiltere Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yazdan önce düşürmeyi gündemine alıp almayacağı da merak ediliyor.

Merkez Bankası, enflasyonu düşürme hedefiyle faiz oranlarını yüzde 5,25’e yükseltti. Bu oran Ağustos 2023’ten bu yana aynı seviyede seyrediyor.

Maliye Bakanı Jeremy Hunt, “Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını yüksek tutması nedeniyle, düşük büyüme sürpriz değil” dedi.

OECD tahminlerine göre İngiltere ekonomisinin 2024 yılında yüzde 0,7; 2025’te ise yüzde 1,2 oranında büyüme kaydetmesi bekleniyor.

 

UNITE Lideri Graham: Politikacıları Ancak Örgütlü İşçiler Harekete Geçirebilir

UNITE sendikasının ilk kadın genel sekreteri olan Sharon Graham İngiltere’de ancak örgütlü işçilerin siyasetçileri harekete geçirebileceğini söyledi.

UNITE sendikası, 2007 yılında T&G ve AMICUS sendikalarının birleşmesiyle oluşturuldu. Bugün ülkenin en büyük ikinci sendikası. 1.2 milyon üyesi var. İki yıl önce ilk kez bir kadın genel sekreterliğe seçildi. Sharon Graham, seçildikten sonra her zaman, işçilerin çıkarlarının ve kazanımlarının birinci hedefleri olacağını söyledi. Sendika içindeki bürokrasiye savaş açtı. Üyelerin aidatlarını hor bir şekilde kullanan sendikacılara soruşturma başlattı. Grev fonlarını arttırdı. Toplantılar ve mitinglerden çok, grev alanlarında işçilerle buluşmayı tercih etti. Bu konuda çeşitli eleştiriler de alsa, grevci işçileri ihmal etmemeye çalıştı.

Bu grev ve eylemlerden biri de 17 Şubat’ta Galler’in Port Talbot kasabasındaki çelik işçilerinin eylemiydi. 2 bin 800 işçi işini kaybetme ile karşı karşıya. Fabrika kapatılmak isteniyor ve işveren bu üretimi, daha ucuz maliyet olacağı için Hindistan’a taşımanın planlarını yapıyor. Graham bu eylemde de işçilerle kol kola yürüdü.

Yürüyüş sonunda, çelik işçilerinin karşı karşıya olduğu durumu, politikacıların tutumu ve sendikaların mücadelesi üzerine Evrensel’in sorularını yanıtladı.

– Öncelikle bu tesisin kapatılmasının ne gibi sonuçları olacak bize bunu anlatabilir misiniz?

– Tata, 2 bin 800 işçinin işten çıkarılacağını açıkladı. Aslında bu işçilerin işten çıkarılması için geçerli hiçbir makul gerekçe yok. İş geçiş süreci için ortada bizim önceden üzerinde çalışıp Tata’ya sunduğumuz bir plan var. Kimsenin işini kaybetmesini gerektiren bir durum yok.

HÜKÜMETİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR

– Sizce hükümet burada işçilerin durumunu göz önüne alıyor mu ya da aldı mı?

– Hükümet tam olarak ne yapılması gerektiğini planlamadan, işçilerin işlerini koruma koşulu olmadan panik halinde Tata’ya 500 milyon pound aktardı. İngiltere’de sanayi sektöründe herhangi bir planlama yok bu durum da bize hükümetin değişmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak öte yandan İşçi Partisinin de harekete geçip elini taşın altına koyması gerekiyor.

Sizce sendikaların işçi sınıfına yönelik bu gibi saldırılara karşı koyabilmek için ne yapması gerekiyor?

– Kesinlikle bir arada hareket etmemiz gerekiyor. Bazı konularda, tartışmalarda hemfikir olmasak dahi sonunda bir araya gelip uzlaşmak zorundayız. Şimdi öncelikle buradaki işçilerin haklarını korumak için birlikte hareket etmeliyiz. Bu geçiş sürecinde işçilerin işlerini koruyarak aynı zamanda elektrikli araba da üretilebilir. Biz bunu söylüyoruz.

HİÇBİR SİYASİ PARTİ KAMULAŞTIRMAYI GÜNDEMİNE ALMIYOR

Bildiğiniz üzere bu yıl madenci grevlerinin 40’ıncı yıl dönümü. Aradan geçen sürede çok sayıda özelleştirmeye tanık olduk. Özelleştirmeler ve özelleştirilen sektörlerin tekrar kamulaştırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

– Benim bir sendika genel sekreteri olarak başlıca önceliğim işçilerin daha iyi koşullarda daha iyi ücretlerle çalışması. Bundan iki sene önce UNITE sendikasının genel sekreteri olarak seçildiğimden bu yana binin üzerinde iş ihtilafına müdahil olduk. Ve işçilerin cebine 420 milyon poundu geri koyduk. Grev ödeneği olarak 32 milyon pound harcadık. Dolayısıyla hayat pahalılığının bu denli arttığı koşullarda ilk vazifem herkesin emeğinin karşılığını hakkıyla kazanabilmesi.

Elbette yanı sıra toplu sözleşme müzakereleri yürütüyoruz. Aynı anda çok sayıda iş kolunda, çok sayıda işverenin olduğu işkollarında toplu sözleşme müzakereleri yürütüyoruz. Elbette toplumun sosyoekonomik yapısını/ toplumun dokusunu göz önüne alarak politik yapıyı da yönlendirmemiz gerekiyor. Hiçbir siyasi parti hâlihazırda kamulaştırma konusunu gündeme getirmiyor. Buna İşçi Partisi de dâhil. Ama bugün 2 bin 800 işçi işini kaybetmek üzere o sebeple burada bulunuyoruz. Enerji fiyatlarını ele aldığımızda yüzde 85 arttı. Örneğin Fransa’da enerji sektörü kamuya ait olduğu için farklı, burada da öyle olsa bununla ilgili bir şey yapabilirdik, durumla başa çıkabilirdik. Özelleştirme meselesinin ne olduğu, işe yaramadığı ve halledilmesi gerektiği ortada. Bu konuda İşçi Partisi ile de mücadele edeceğim.

SİYASETÇİLERE KARŞI ÖRGÜTLENİLMELİ

– Son sorum İşçi Partisi ile ilgili. Son grev dalgasında KeirStermar İşçi Partili milletvekillerine grev çadırlarını/alanlarını yasakladı. Böyle bir İşçi Partisi ile karşı karşıyayız. Hükümet olması halinde İşçi Partisiyle ilişkileriniz nasıl olacak, UNITE sendikasının bu durumda tutumu nasıl olacak?

– 30 yıldır müzakere süreçlerinde ve politik tartışmalar içindeyim. Bu süre sonunda gördüğüm şu ki siyasetçiler iteklenmeden katiyen harekete geçmez. Bu sebeple işçileri, halkı örgütlememiz gerekiyor.  Örgütlü bir halk “Biz bunu kabul etmiyoruz” derse siyasetçiler de buna göre davranacak ve davranmak zorunda da kalacak. Dolayısıyla işçiler arasında yani toplumda örgütlülük çok önemli ve politikacıları bu şekilde harekete geçirebiliriz.  Benim tecrübeme göre siyasetçiler böyle durumlarda öncülük etmez ancak halkın talebine göre sonradan harekete geçer.

 

Grevler: Şubat 2024

Şubat’ta Tarihi Kazanımlar Elde Eden İşçilerin Grevleri Devam Ediyor

Muhafazakâr Parti’nin 13 yıllık iktidarı boyunca uyguladığı kemer sıkma politikaları ile reel ücretleri, 2008’in gerisine düşen işçiler ve emekçilerin yaşanılabilir bir ücret için mücadelesi Şubat boyunca da devam etti. Son yıllarda adını kazanımları ile daha fazla duyuran Unite Sendikası’na üye olan işçiler geçtiğimiz ayda önemli kazanımlar elde ettiler. Enerji içeceği üreten işçiler, enerji ve gücün ürettikleri içeceklerden değil sendikalaşmadan ve grevlerden kaynaklandığını bizzat tecrübe ettiler. İzleyicilerini güldüren komedyenlerin yüzü de sendikalaşınca güldü. Unite sendikası komedyenler adına yaptığı toplu sözleşme ile hem ücretlerini arttırdı hem de yeni haklar elde etti. Elbette tüm grevler kazanımlarla sonuçlanmış değil. Geçen aydan hatta geçen yıldan devreden anlaşmazlıklardan kaynaklı bazı grevler Mart ve Nisan aylarına sarkmış durumda. Şubat’ta kazanımla biten ve hala devam eden grevler içerisinde öne çıkanları yine sizler için derledik.

Tramvay sürücüleri ücretlerini rekor seviyede arttırdı

West Midlands Metro tramvay sürücüleri 2022’nin Haziran’ından buyana maaşlarını ikinci kez arttırmayı başardı. Unite Sendikası’na üye olan tramvay sürücüleri 2022 yılında yaptıkları grevlerin ardından ücretlerini yüzde 20.1 oranında arttırmayı başarmıştı. Tramvay sürücüleri, ilk anlaşmadan 20 ay sonra greve çıkmadan ikinci kez maaşlarını arttırdı. Önümüzdeki Nisan’dan itibaren geçerli olmak üzere tramvay sürücülerinin maaşları yüzde 13.5 artırılacak. Bir önceki ücret artışı da dikkate alındığında tramvay sürücülerin maaşları yüzde 33.6 oranında artmış olacak.

Suntory Beverage & Food işçileri grevle kazandı

Enerji içeceği Lucozade ve çocukların en çok tükettiğiRibena içeceklerini de üreten Suntory Beverage & Food için çalışan 180 Unite Sendikası üyesinin grevleri kazanımla sonuçlandı. Ücretlerinin arttırılması için yedi gün greve çıkan işçiler, işverenin ücretlerine zam yapmayı kabul etmesi nedeniyle grevlerini sonlandırdılar. Varılan anlaşmaya göre geçen yılın Nisan’ından geçerli olmak üzere greve çıkan işçilerin ücretleri yüzde 5,5 oranında artırılacak.

Servis şoförleri de Unite ile kazandı

Son yıllarda adını yaptığı grevlerle duyuran Unite Sendikası West Midlands bölgesinde çalışan yaklaşık 500 servis şoförüne de kazandırdı. Express Ring andRide şirketine çalışan servis şoförleri, öğrenci, engelli ve yaşlılara kapıdan kapıya ulaşım hizmeti sağlıyor. Servis şoförleri greve çıkmadan elde ettiği kazanımla ücretlerini 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 12,8 oranında arttırmayı başardı.

Sendikalaşan komedyenlerin yüzü güldü

İskoçya ve Newcastle’da Unite sendikasına üye olan komedyenler greve çıkmadan ücretlerini yüze 19 arttırmayı başardı. Dünyanın en ünlü eğlence kulüplerinin başında gelen Stand Comedy Clup, Birleşik Krallık’ta eğlence sektörünün en yaygın olduğu şehirlerin başında gelen Edinburgh, Glasgow ve Newcastle’da faaliyet yürütüyor. Stand Comedy Clup’de sahne alan 100’den fazla komedyen sendikalarının imzaladığı toplu sözleşme ile ücretlerini arttırmış oldu. Unite ile 2019 yılında yapılan anlaşma uyarınca yaşına bakılmaksızın tüm çalışanlara en az Yaşam Ücreti Vakfı tarafından belirlenen yaşam ücreti ödenmekte. Anlaşma ile aynı zamanda dinleme araları da çalışma saatlerine dahil edilirken, sıfır saat kontratlar da iptal edildi. Ayrıca, gece yarısından biten gösteriler sonrasında ulaşım ücreti ödeneği ve tüm bahşişlerin komedyenlere ödenmesi de garantiye alındı.

Müze çalışanları grevle kazandıkları haklarını alabilmek için grevde

Liverpool Ulusal Müzesi tam bir ‘‘müzelik’’ greve ev sahipliği yapıyor. Müze çalışanları grevle kazandıkları haklarını alabilmek için yine grev yapmak zorunda bırakıldı.

PCS Sendikasına üye 230 müze çalışanı hayat pahalılığından kaynaklı yaşadıkları ücret kayıplarının telafisi için geçen yılın Ocak, Şubat ve Mart aylarında üç gün greve çıktı. Gerçekleştirilen grevlerin ardından hükümet müze çalışanlarına bir seferliğe mahsus olmak üzere bin 500 sterlin ödeme yapmayı kabul etti. Hükümetin geçen yılın Haziran’ın da taahhüt ettiği ödeneği hala ödememiş olmasından dolayı müze çalışanları bir kez daha greve çıkma kararı aldı. 17 Şubat’ta başlayan grev sekiz hafta devam ettirilecek. Grev nedeniyle, Liverpool Ulusal Müzesi’nin yedi müze ve galerisinden biri hariç hepsi kapandı. 14 Nisan’a kadar devam edecek olan grev nedeniyle halk ve turistler, müzeyi değil grev hatlarını ziyaret ediyor.

Asda’da sular durulmuyor

Dört şubesinde grevler ve grev oylaması yapılan Asda’da sular durulmuyor. Asda’nın grev oylamasına katılan beşinci şubesi Suffolk oldu. Asda’nın Suffolk şubesinde çalışan 200 GMB üyesi, çalışma saatlerinin düşürülmesi, kalitesiz eğitim, yöneticilerin zorbalığı, sağlık ve güvenlik kaygılarından dolayı grev kararı aldı. Asda çalışanlarının grev kararı almasında eşit ücret taleplerinin hala karşılık bulmaması ve sendikalarının toplu sözleşme için muhatap alınmamasının da payı var. Asda’nın Gosport, Wisbech, Brighton, Hollingbury ve Marina şubelerinde çalışanlar; grev kararlarını ücret hataları, sağlık ve güvenlik endişeleri ile yöneticilerin çalışanlarına yönelik baskı ve zorbalıklar nedenleri ile almıştı.