14.1 C
Los Angeles
Perşembe, Nisan 24, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 45

Sokakta yaşayıp, sokakta öldüler!

0

Londra merkezli sivil toplum kuruluşu Evsizlik Müzesinin raporuna göre İngiltere ve Galler’de her 6,5 saatte bir evsiz yaşamını yitiriyor.

İngiltere ve Galler’de 2019’dan bu yana 4 bin evsiz sokaklarda yaşamını yitirirken sadece 2022’de 1313 evsiz hayatını kaybetti.

Londra merkezli sivil toplum kuruluşu Evsizlik Müzesinin raporuna göre İngiltere ve Galler’de her 6,5 saatte bir evsiz yaşamını yitiriyor.

Sokaklarda hayatını kaybedenlerin yüzde 85’ini 65 yaş altı kişiler oluştururken geçen yıl 1313 kişinin sokaklarda yaşamını yitirdiği bilgisi rapora yansıdı.

Raporda bu sayının 2019’daki ölümlerden yüzde 85, 2021’dekilerden ise yüzde 20 fazla olduğuna işaret edildi.

Bazı kent yönetimleri ve ilçe belediyelerinin sayılarla ilgili yeterli desteği vermemesi nedeniyle ölüm sayısının daha yüksek olabileceğine vurgu yapılan raporda, ölümlere neden olarak sağlık ve bağımlılıkla mücadele alanlarında yapılan kesintiler gösterildi.

Ölümlerin yüzde 36’sının uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, yüzde 10’unun ise intihar olduğu belirtilen raporda 2010’dan beri bağımlılıkla mücadele kurumlarında düzenli olarak kesinti yapıldığı ifade edildi.

Raporda 2022’de hayatını kaybeden evsizlerin sayısının Londra’da 295, Glasgow’da 50, Liverpool’da 25 olduğu bilgisi paylaşıldı.

İngiltere’de savaş karşıtlığı artık cesaret işi

0

İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kışkırttığı Ukrayna’nın, Rusya tarafından işgal edilmesinin ardından, başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin ABD’nin arkasında hizalanması gibi, İngiltere’de de muhalefet ve sendikalar muhafazakâr hükümetin arkasında hizalanmış durumda.

Muhafazakarların silahlanma politikalarına sendikalar da destek verdi

Hayat pahalılığının rekor düzeye çıktığı, maaşların temel ihtiyaçları karşılayamadığı İngiltere’de, Sendikalar Konfederasyonu TUC, geçen yıl Ekim’de yaptığı konferansta silah üretimi harcamalarının arttırılmasına destek veren bir karar aldı. Ve hala aldığı bu kararın arkasında durmaya devam ediyor. Geçen yıl ağırlıklı olarak Unite ve GMB sendikalarının desteği ile TUC konferansında alınan bu kararın bu yıl geri çekilmesi için İngiltere Savaş Karşıtı Koalisyonu ‘Savaş Değil Maaş: TUC’nin Savaş Harcamalarının Arttırılması Çağrısına Karşı Çık’ adıyla bir kampanya başlatmış durumda. Kampanya çerçevesinde ülkenin dört bir tarafında yapılan toplantılar ve sendika üyelerinin, yerel branşlarında vermesi için önergeler hazırlamakta.

İngiltere’nin doğrudan rol aldığı Irak’ın işgali döneminde bile savaş karşıtları bugünki kadar yalnızlaştırılmadı.

Dünyanın, yeni bir paylaşım ve nükleer savaşa hiç olmadığı kadar yakın olduğu bir dönemden geçiyoruz. Barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, savaşa karşı olanlar giderek yalnızlaştırılıyor ve sesleri kısılmak isteniyor. Tony Blair’in İngiltere Başbakanı olarak aldığı Irak’ın işgal edilmesi kararına, 20 yıl önce sokakta milyonlarca kişinin katıldığı yürüyüşlerle karşı çıkıldı. Sokaklarda yapılan eylem ve protestolara, salonlarda yapılan kitlesel toplantılara katılanlar kendileri adına alınan işgal kararına “Not in my Name” (Benim adıma değil) diyerek yüksek sesle karşı çıktı. Bu eylemlere katılan on binlerce İşçi Partisi üyesi kendi liderlerinin aldığı kararı korkusuzca protesto etti.

O dönem savaş karşıtlığının parlamentodaki sembolü durumunda olan İşçi Partisi Milletvekili George Galloway, Tony Blair’i ve savaş politikalarını meydan meydan, ülke ülke gezerek teşhir etti. Yaklaşık 140 İşçi Partisi milletvekili, ihraç edilme tehditlerine rağmen liderleri ve Başbakan Tony Blair’in, Irak’ı işgal edilmesi için yapılan oylamada karşı oy kullandı. Ulusal çapta yapılan tüm yürüyüşlere sendikalar merkezi olarak katıldı. İşgalin fiili olarak başladığı gün, sadece sendikalı olan öğretmenler değil on binlerce öğrenci, dersleri boykot ederek sokaklara çıktı.

İşçi Partisi’nde Savaş Karşıtlığı Yasak

Bir zamanlar sadece İşçi Partisi’nden yaklaşık 140 milletvekilinin açıktan işgale karşı çıktığı parlamentodan şimdi bir tek milletvekili bile doğrudan dahil olmadıkları savaşa karşı çıktığını yüksek sesle söyleyemiyor. Partisinden bir milletvekilinin -Jeremy Corbyn’nin- İngiltere Savaş Karşıtı Koalisyonu’na başkan olmasına itiraz etmeyen İşçi Partisi, şimdi milletvekillerinin herhangi bir savaş karşıtı toplantıda konuşmasına dahi tahammül edemiyor. Savaş karşıtı toplantı ve etkinliklere katılan, NATO’ya karşı olduğunu söyleyen, grevlere destek veren milletvekilleri partiden ihraç edilmekle tehdit ediliyor.

Ukrayna’nın işgaline hayır diyenlerin savaş karşıtlığı NATO’ya da hayır dedikleri için kabul görülmüyor. Savaş karşıtları yalıtılmaya ve yalnızlaştırılmaya çalışılıyor. Bir zamanlar savaş karşıtı hareket ile birlikte hareket edenler, mevki ve istikballerini korumak için Savaş Karşıtı Koalisyon’a sırt çeviriyor ve acımasızca eleştiriyor.

Herhangi bir emek örgütünün, kamu kaynaklarının silahlanma için kullanılması çağrısı yapması kabul edilemez. Hele hele günümüzde olduğu gibi maaşların ihtiyacı karşılamaya yetmediği, sağlık, eğitim, bakım, konut, ve sosyal hakların kemer sıkma politikaları nedeniyle işlemez hale getirildiği bir dönemde hiç olacak iş değil. Arkasına sığındıkları sendikaların istihdamı arttıracağı gerekçeside sendikaları kurtarmaz. Silahlanma için yapılan harcamalar yerine, konut, hastane, okul, yapımı veya geri dönüştürülebilir enerji üretimi için kullanılsa daha fazla istihdam yapılabilir ve daha fazla insana hizmet edilmiş olunur. Yapılan yatırımlar, insanların ölümüne değil yaşamasına, elde edilen gelirler silah tüccarlarının kasasına değil halkın ihtiyaçlarına harcanır

Bir dünya savaşı ve nükleer savaşa hiç olmadığı kadar yakın olduğumuz, hayat pahalılığının rekor düzeylere çıktığı ve alınan yardım ve maaşların ihtiyaçları karşılayamadığı bu zamanda, savaşlara ve silahlanmaya karşı çıkmak her zamankinden daha fazla gerekli. İşçi ve emekçilere gerekli olan, silah tekellerinin karları için birbirlerini öldürmek değil, kendilerinin söz sahibi olacağı bir dünya için örgütlenmek. Ve örgütlerinin silahlanma ve savaşları destekleyen kararlar yerine, ücret, çalışma ve sosyal haklarını iyileştirecek ve işçilerin söz sahibi olacağı bir dünya için mücadele etmesini sağlamaktır.

 

Demokratik bir Türkiye için oylar Yeşil Sol Parti‘ye!

0

Emek ve Özgürlük İttifakı – Seçim Bildirgesi

İşçi ve emekçi haklarını, Kürt sorunun demokratik çözümünü, laikliği ve eşit yurttaşlığı, doğayı ve insan haklarını, barış ve özgürlüğü, kadın ve çocuk haklarını savunanların büyük bölümü, “Emek ve Özgürlük İttifakı’nda güçlerini birleştirerek seçimlere giriyor.

Gerek tek adam rejiminin sonlandırılması gerekse Erdoğan sonrası dönemde, halkların ihtiyaç duyduğu taleplerin hayat bulabilmesi için, emek ve demokrasi güçlerinin birliği olan Emek ve Özgürlük İttifakı‘nın en güçlü biçimde parlamentoda temsil edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Türkiye halklarının ve emekçilerin özgürlük, demokrasi, barış ve insanca yaşama talebi, Britanya’da yaşayan bizlerin de talebi ve özlemidir. Bu nedenle bu önemli yol ayrımında, Britanya’da yaşayan tüm Türkiye kökenlileri, tek adamdan kurtulmak için, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’na; Emek, demokrasi ve barıştan yana taleplerin hayat bulması için de, parlamento seçimlerine ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın programıyla katılan Yeşil Sol Parti’ye oy vermeye çağırıyoruz.

Demokratik bir Türkiye için Emek ve Özgürlük İttifakı‘nın bileşeni Yeşil Sol Parti‘ye!

14 Mayıs’ta Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri ülkenin geleceği için hayati önem taşıyor.

Çünkü Türkiye‘nin önünde iki seçenek bulunuyor: Ya, halkların yaşamını her bakımdan karanlığa iten tek adam rejimi ve onun yarattığı bu yıkım sürecek; ya da halkın barış, demokrasi, özgürlük ve insanca yaşam talepleri yönünde yeni bir yola girilecek.

Türkiye halkı haklı olarak adaletsizliğe, bir avuç zenginin rantı uğruna emekçilerin yoksullaştırılmasına, kadın haklarının hiçe sayılmasına, gençliğin geleceğinin yok edilmesine ve en son deprem felaketinde görüldüğü gibi halkın çaresiz bırakılmasına isyan ediyor.

TÜRKİYE‘NİN ACİL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ İÇİN EMEK ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI SEÇİM PROGRAMI‘ndan

İşsizliğe, yoksulluğa ve açlığa karşı,

İNSANCA ÇALIŞILACAK VE YAŞANACAK BİR EKONOMİK DÜZEN

Zamların durdurulması, ücretlerin yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılması, işten atmaların yasaklanması, istihdamın artırılması, temel tüketim maddelerinden alınan vergilerin kaldırılması, az kazanandan az çok kazandan çok vergi alınması, yoksulluğu ortadan kaldıracak bir ekonomik programın izlenmesi en büyük toplumsal ihtiyaçtır.

Baskı ve tek adam rejimi yerine;

HALKIN EGEMENLİĞİNE DAYANAN BİR DEMOKRASİ

Bütün işçi ve emekçilerin sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkı güvence altına alınacaktır. Günlük çalışma süresi 6 saat olacak ve lokavt yasaklanacaktır. Demokrasiyi, eşit yurttaşlık taleplerini ve inanan-inanmayan herkes için düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünü kapsayan gerçek anlamda bir laiklik inşa edilecektir. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı güvence altına alınacaktır.

Halkların kardeşliğini güçlendirmek için;

KÜRT SORUNUNDA BARIŞÇIL, DEMOKRATİK ÇÖZÜM

Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümü için inkâr ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması zorunludur.

Kadına yönelik baskı ve şiddetin son bulması için;

KADINLAR İÇİN ADELET, EŞİT HAKLAR VE ÖZGÜRLÜK

Kadınların toplumsal yaşamın bütün alanlarında eşit ve özgür olması için her türlü güvencenin sağlanması zorunludur.

Çevre tahribatına ve doğal afetlere karşı;

DOĞAYLA UYUM, ÇEVRE VE KÜLTÜREL VARLIKLARA SAYGI

İklim krizine karşı acil durum ilan edilecektir. Afetlere dayanıklı ve doğayı tahrip etmeyen kentler için yeniden yerleştirme yapılacak ve kentleşme politikaları buna uygun olacaktır.

DEPREME İLİŞKİN ACİL YAPILACAKLAR Öncelikli olarak yıkılan kentlerde hasar tespiti doğru bir şekilde yapılmalı, depremzedelerin barınma-beslenme ihtiyaçları düzenli olarak karşılanmalıdır. Sağlıklı ve insanca yaşanacak barınma alanlarının oluşturulması, ülkedeki boş konut stoku ve kamu sosyal tesisleri başta olmak üzere bütün olanakların depremden zarar gören halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere acilen tahsis edilmesi zorunludur

 

Başbakan Rishi Sunak’a soruşturma açıldı

0

Paskalya tatili nedeniyle çalışmalarına ara veren Westminster Parlamentosu’nda mesai Başbakan Rishi Sunak’a açılan soruşturma ile başladı. Parlamentoda Standartlardan Sorumlu Komisyon Başkanı Daniel Greenberg, Avam Kamarası davranış kuralları uyarınca Başbakan Rishi Sunak hakkında “çıkar beyanı” soruşturması başlattı. Daha önce de polis tarafından Covid-19 kurallarını ihlal ettiği ve emniyet kemeri takmadığı için para cezasına çarptırılan Başbakan Sunak, üçüncü kez kural ihlali ile gündeme geldi.

Sunak’ın verdiği çocuk bakım desteği eşine yaradı

Başbakan Rishi Sunak, 15 Mart’taki İlkbahar Bütçesi’nde, bir pilot uygulama olarak altı özel çocuk bakım şirketine devlet desteği sağlayacaklarını açıkladı. Sunak, devlet desteği sağlanacağı açıklanan şirketlerden bir olan Koru Kids’te eşi Akshata Murty’nin hisselerinin olduğunu ise parlamentodan ve kamuoyundan gizledi. İlkbahar Bütçesi’ni, çalışan ebeveynlere yardımcı olmak için çocuk bakım desteğini arttırdığı iddiası ile pazarlayan Sunak, aslında eşinin hissedarları arasında yer aldığı Koru Kids başta olmak üzere, özel çocuk bakım hizmeti sunan şirketlerinin faaliyet alanını ve kamu bütçesinden yararlanmalarını artırmış.

Çalışan ebeveynler için mevcut olan haftalık 30 saat çocuk bakım desteği, İlkbahar Bütçesi’nde 9 ay ile üç yaş arasındaki bütün çocukları kapsayacak şekilde genişletildi. Ve yine başlatılan pilot uygulama ile çocuk bakım hizmeti sunan şirketlere, ihtiyaç duyulan çocuk bakıcılarını istihdam ve daha fazla ailenin de devlet desteği ile bakım hizmetlerini almasını teşvik etmekle görevlendirildi.

Sunak, eşinin kazanç sağlayacak olmasına rağmen ‘çıkar ilişkisini’ kabul etmedi.

Başbakan Rishi Sunak, konunun kamuoyunun gündeme gelmesinin ardından, açıkladığı pilot uygulamadan yararlanacak şirketler arasında olan Koru Kids’te, eşinin hisseleri olduğunu saklamaya devam etti. Parlamentoda üst düzey milletvekillerinden oluşan irtibat komitesi adına İşçi Partisi Milletvekili Catherine McKinell, 28 Mart’ta Başbakan Sunak’a, bütçedeki pilot uygulamaya dair beyan etmesi gereken bir durum var mı diye sordu. Sunak, bu soruya “Hayır, benim bütün beyanlarım normal yollardan yapılır” yanıtı verdi. Ama sonradan açığa çıktı ki aynı gün Koru Kids’in patronları başbakanlık konutunda verilen bir resepsiyona katılmış. Sunak, irtibat komitesine bir mektup da yazarak durumuna yazılı olarak açıklık getirmeye çalıştı. Sunak, bakanlıkların beyan etmesi gereken çıkar ilişkisinin başbakanı bağlamadığını ve kendisinin de başbakan sıfatı ile sorgulandığı için Koru Kids’e dair beyanın doğru olduğunu iddia etti.

Kesintiler ve özelleştirme hizmeti engelliyor

Sunak’ın İlkbahar bütçesinde açıkladığı ve eşi Murty’nin hissedarı olduğu Koru Kids’de dahil 6 çocuk bakım şirketi istihdam ettikleri her bir bakıcı için hükümetten 1200 sterlin destek alacak. Bakıcı olmak için kendisi başvuranlara ise sadece 600 sterlin destek verecek. Başta eğitim sektöründe olanlar olmak üzere acentelere bağlı çalışan işçilerin maaşlarında büyük oranda kesintiler yapılmakta ve bu kesilen paralara acenteler el koyuyor. Muhafazakârların, çocuk bakım alanında olan ihtiyacı karşılamak üzere yaptığı bu düzenleme de asıl olarak ihtiyacı karşılama değil bu alanı özel şirketler için daha cazip hale getirmek ve bakım hizmetlerini esnekleştirmek. Çocuk bakımı hizmeti açısından dünyanın en pahalı üçüncü ülkesi olan Birleşik Krallık’ta, çocuk bakımı yapanlar geçinememekte. Ebeveynler çocuklarının bakım ücretlerini karşılayamadığı için işten ayrılmak zorunda kalırken, bakım hizmeti verenler ise geçinemediği için işten ayrılıyor. Kemer sıkma politikaları ile çocuk ve yaşlı bakımı gibi en temel hizmetler, özel sektöre devredildi. Bugün Rishi Sunak örneğinde de ortaya çıktığı gibi sermayeyi temsil eden Muhafazakâr Parti’nin uygulamaya koyduğu politikalardan sermaye para kazanırken bedelini halk ve çocukları ödüyor.

 

Özelleştirme ve kar hırsı sularımızı kirletiyor

İngiltere’nin içme suları ve kanalizasyonları tüm varlıkları ve alt yapıları ile birlikte 1989 yılında Margaret Thatcher tarafından özelleştirilerek şirketlere peşkeş çekildi. İskoçya ve Kuzey İrlanda’ya gücü yetmeyen Thatcher, İngiltere ve Galler sularını ve kanalizasyonlarını özelleştirerek, dünyada suları tamamen özelleştirilmiş iki ülke haline getirdi. Galler 2001 yılında sularının işletmesini kâr amacı gütmeyen bir şirkete devrederek, elde ettiği geliri hissedarlara değil alt yapısının yenilenmesi için kullanmaya başladı.

Su şirketleri masraftan kaçmak için kanalizasyon atıklarını ırmaklara boşaltıyor

İngiltere’nin sularının ve kanalizasyonlarının işletmelerini devralan şirketler, daha fazla kar elde etmek için her gün saatlerce, arıtılmamış kanalizasyon sularını ırmak ve denizlere döküyor. Son yıllarda giderek artan oranda ve tüm özel su işletmeleri tarafından kanalizasyon sularının yasadışı bir şekilde deşarj edilmesine Muhafazakâr hükümet göz yumuyor. Geçen yıl içinde işletmeci şirketler toplamda 1.8 milyon saat boyunca arıtılmamış kanalizasyon sularını, ırmaklara ve denizlere dökerek doğamıza bilinçli olarak zarar verdiler.

Arıtılmamış kanalizasyon suları canlı yaşamını tehdit eden; mikro plastikler, kalıcı kimyasallar ve antimikrobiyal dirençli patojenler de içermekte. Bu nedenle kanalizasyon sularının boşaltıldığı ırmak ve denizlerde yaşayan balıklar ve yaban hayatların ölümüne ve insanların hastalanmasına neden olmakta. Son yıllarda basının ve kamuoyunun, kanalizasyon sularının arıtılmadan deşarj edilmesinin yasaklanmasına dair çağrılarına kulak asmayan muhafazakârlar, Mayıs’ta yapılacak yerel seçimler öncesi harekete geçti. Muhafazakâr Başbakan Rishi Sunak, doğayı kirleten ve yasadışı olarak arıtılmamış kanalizasyon sularını deşarj eden şirketlere kesilecek cezaların üst sınırını kaldıracağını vaat etti.

Muhafazakarların önlemleri göstermelik

Muhafazakâr hükümet’in getirmeyi planladığı daha sert ve caydırıcı cezalar içeren düzenlemeleri bile, su ve kanalizasyon işletmecilerine arıtılmamış kanalizasyon atıklarını yasal olarak deşarj etmesine imkan tanıyor. Kapsamı muğlak olan ‘olağanüstü hava koşullarında şirketler arıtılmamış kanalizasyon atıklarını ırmak ve denizlere yasal olarak deşarj etme hakkına sahip olacak. Yıllık olarak yaklaşık 2 milyar sterlin kar eden işletmeci şirketler için yedi yıl içinde kesilen 144 milyon sterlinlik cezanın hiçbir caydırıcı tarafı yok. Kesilen cezalar, elde edilen karın yanında devede kulak kadar.

Özelleştirmede amaç hizmet değil, kamu hizmetlerinin sermayenin kar alanı haline getirilmesi.

Thatcher’ın, birbiriyle rekabet halinde olacak şirketlerin halka daha ucuz su sağlayacağı ve faturaların düşeceği iddiası son 30 yıldır gerçekleşmedi. Her bir bölgenin tek bir işletmeye devredildiği İngiltere’de 9 ayrı su işletmesi var ve hiçbiri diğerinin rakibi değil. Üstelik su işletmelerini devralan şirketlerin hisselerinin yüzde 90 oranında uluslararası şirketlere devredilmiş durumda. Wessex Water’in tüm hisseleri Malezyalı YTL şirketine, Northumbrian Water’ın hisseleri ise Hong Kong’lu iş insanı Li Ka Shing’e ait. Londra’nın su ve kanalizasyonunu devralan Thames Water’ın hisselerinin bir kısmı, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuwait, Çin ve Avusturalyalı yatırımcılara ait. Yani bir çoğumuzun şikayetçi olduğu yüksek su faturalarından elde edilen karlar, büyük şirketlerin kasalarına ve hissedarlarına gidiyor.

İngiltere’nin sularından her yıl ortalama olarak elde edilen yaklaşık 2 milyar sterlin kar uluslararası şirketlerin hissedarlarına gidiyor. Şirketler devasa karlarına rağmen, temiz su ve kanalizasyon için yaptıkları harcamaları her yıl giderek azaltıyorlar. Bu şirketler yatırım yapmak için şimdiye kadar kamu kaynaklarından 53 milyar sterlin borç para almış ve bu borcu hala ödenmemiş. Su ve kanalizasyon işletmelerini devralan bu şirketlerin insan sağlığını ve yaban hayatını hiçe sayan pratikleri, ihtiyaç duyulan yatırımların yapılmaması ve faturaların her yıl artması nedeniyle halk suların tekrar kamulaştırılmasını talep ediyor. 2017 yılında yapılan bir anket, suların kamulaştırılmasını isteyenlerin oranının yüze 83 olarak gösterdi. Aynı yıl Greenwhich Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, suların kamuda kalmış olması halinde kullanıcıların yıllık olarak 2.3 milyar daha az ödeyeceğini ortaya koydu. Özelleştirme anlaşmalarına eklenen, kamulaştırma için verilmesi gereken ihbar süresi, 25 yıl gibi absürt bir süre olarak belirlendiği için bu şirketlerin kamulaştırma gibi bir korkuları da yok.

Thatcher’ın halkın temel ihtiyaçlarını sermayenin kar alanlarına dönüştürmek için başlatmış olduğu özelleştirme neticesinde hem sularımız kirletilmekte, hem temiz su ve kanalizasyon için ihtiyaç duyulan yatırımlar yapılmamakta, hem kamu kaynaklarından 53 milyar sterlin borç adı altında hissedarlara aktarılmakta ve hem de halkın cebinden faturalar için daha fazla para çıkmakta.

Rakamlarla Özelleştirme

• Özelleştirmeden bu yana hissedarlara 72 milyar sterlin gitti – yılda ortalama yaklaşık 2 milyar sterlin

• Su şirketleri 53 milyar sterlinlik bir borç biriktirdi ve bunu hissedarlarına dağıttı.

• Bir su şirketi CEO’sunun ortalama maaşı yılda 1.7 milyon sterlindir. En çok kazanan, 2.9 milyon sterlin ile United Utilities’in CEO’su Steve Mogford.

• Özelleştirmeden bu yana faturalarımız reel olarak yüzde 40 oranında arttı

• Su şirketlerinin almadığı önlem ve oluşturmadığı alt yapı nedeniyle günde 2.4 milyar litre su sızıntılarla heba oluyor.

• Su şirketleri her gün nehirlerimize ve denizlerimize ortalama 1000’den fazla kez ham lağım suyu boşaltıyor

• İngiltere’deki nehirlerinin yalnızca yüzde 14’ünün iyi ekolojik duruma sahip olduğu düşünülüyor

• İskoçya’da su kamu mülkiyetindedir. Bu nedenle faturalar daha düşük, nehirler ve denizler daha temiz

• Kamuya ait Scottish Water, İngiltere’deki su şirketlerinden yılda hane başına 72 sterlin daha fazla (yüzde 35 daha fazla) harcama yaptı. İngiltere bu oranda yatırım yapmış olsaydı, sızıntı ve kanalizasyon gibi sorunların üstesinden gelmek için altyapıya fazladan 28 milyar sterlin harcaması gerekirdi.

 

Londra Türkçe Konuşanlar Tiyatro Festivali, 12 Mayıs’ta başlıyor

0

Londra Türkçe Konuşanlar Tiyatro Festivali, bu yıl da tiyatro severlere unutulmaz anlar yaşatmaya hazırlanıyor. Bu yıl 4’üncüsü düzenlenecek Festival kapsamında birbirinden yetenekli sanatçılar sahne alacak ve tiyatro tutkunlarına birbirinden farklı atölyeler sunulacak. Festival kapsamında sinema ve tiyatro dünyasının sevilen yüzleri arasında yer alan Uğur Yücel ve yazar ve oyuncu Ercan Kesal ve oyuncu Nazan Kesal gibi isimler Londra’da sevenleriyle buluşacak.

Festival, 12 Mayıs 2023’te başlayacak ve 4 Haziran 2023 akşamı sona erecek. Festivalde atölyeler ve söyleşilerle de tiyatro severlerin sanat dünyasındaki gelişmeleri yakından takip etmelerine imkan sağlanacak.

İngiltere Sanat Konseyi (Arts Council England) katkılarıyla düzenlenecek bu prestijli festival ile on binlerce sanatsever, onlarca görsel şölen, çocuklar için sanat aölyeleri, dünyanın kültür ve sanat başkenti Londra’da bir araya gelecek.

Londra’nın kuzeyindeki Edmonton Millfield Art Centre, Tower Theatre ve Arcola Theatre’da yapılacak festival,  İngiltere’deki tiyatro severlerin bir araya gelip Türk tiyatrosunun en iyi örneklerini izleyebilecekleri bir platform olacak. Uğur Yücel, yıllar sonra şair Neyzen Tevfik’i canlandırdığı tek kişilik “Hiç” oyunuyla, Nazan Kesal oynadığı, Füruğ Ferruhzad’ın hayatını anlatan tek perdelik oyunuyla festivalde yer alacak.

Tiyatro sanatçısı Saray Karakuş ve Ümit Baysal’ın organize ettiği festivale başta İngiltere Sanat Konseyi (Arts Council England), X activities, British Yaşam Tv olmak üzere  farklı kuruluşlar da destek veriyor.

FESTİVAL PROGRAMI

  • Neyzen Tevfik Hiç – Uğur Yücel (Mayıs 12, 2023 7:30 pm, £25)
  • Sanatta Kariyer | Career in Art (Mayıs 13, 2023 10:00 am, Free)
  • Breaking Barriers Through Art Workshop (Mayıs 13, 2023 1:00 pm, Free)
  • Ercan Kesal İmza Günü ve Söyleşi (Mayıs 13, 2023 4:00 pm, Free)
  • Nazan Kesal- Yaralarım Aşktandır (Mayıs 13, 2023 7:00 pm, £25)
  • Avuçlarımda Dünya Elamia Çocuk Tiyatro Oyunu (Mayıs 14, 2023 2:00 pm, £10)
  • Hayat Dolu Otizm Atölyesi (Mayıs 14, 2023 4:00 pm, Free)
  • Gülistan Ertik Guli Ceramic London Seramik Atölyesi (Mayıs 21, 2023 6:00 pm, Free)
  • Adult Drama Workshop (Mayıs 29, 2023 2:00 pm, Free)
  • Çocuk Drama Atölyesi Kids Drama Workshop (Mayıs 29, 2023 4:00 pm, Free)
  • Evin Kapısı Ardına Kadar Açık- Production Performance (Mayıs 29, 2023 7:00 pm, £10)
  • Seyyar Kumpanya – Casablanca (Haziran 4, 2023 7:30 pm, £10)

Esad’tan Erdoğan’a ret!

Bilindiği gibi Erdoğan 14 Mayıs Seçimleri öncesi elindeki bütün kozları oynama, olmayan kozları ise “şapkadan tavşan çıkarır” gibi yaratma peşinde. Bu çabasında en önde gelen yardımcılarından biri, kendisi gibi otoriter tek adam yönetimi uygulamakta olan Putin. En son Mersin-Akkuyu nükleer santral açılışına Erdoğan’la birlikte online katılan Putin, Ortaasya Türki Cumhuriyetleri başkanlarını Türkiye getirmede yardımını esirgemezken, Suriye ile Türkiye’yi de barıştırmada arabuluculuğa soyundu.

Önce diplomatlar ve ardından Türkiye-Suriye Dışişleri Bakanları görüşürken, Esad da Putin’le görüşmek üzere Moskova’daydı ve görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, Putin’in baskısına da göğüs gerdiği görüldü.

Esad, tabii ki Erdoğan’la görüşebileceğini, ama bunun için TSK’nın Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini” şart koştu. Esad’ın bir başka şartı ise, İdlip civarında Şeriatçı terör çeteleri ile yaptığı işbirliğine gönderme yaparak “Türkiye’nin terörizme verdiği tüm desteği kesmesiydi. Esad kararlıydı ve “Erdoğan’la görüşmenin gerçekleşebileceği tek durum bu” diyerek kestirip attı.

Böylece Erdoğan’ın bir güvendiği dağa daha kar yağmış oldu!

Brezilya Başkanı Lula Nisan ortasında Çin’deydi

0

Brezilya’nın bu yıl göreve başlayan başkanı Lula, yakın ilişkilere sahip olduğu Çin’e gitti. Ziyaretin amacı, ikisi de BRİCKS ülkesi olan Brezilya’nın Çin’le ilişkilerini geliştirme yönelimi olmakla birlikte, iki ülkenin yakın tutumlara sahip oldukları Ukrayna sorununda da iyice yakınlaştıkları görüldü.

Çin, yaklaşık iki ay önce, doğu Avrupa’da bir barış planı hazırlamış ve Rusya’nın işgali sona erdirmesini ön şart olarak ileri sürmeksizin ilk adım olarak bir ateşkes ilan edilmesini önermişti. Zelensky Çin’le görüşmeye eğilim gösterirken, ABD ve İngiltere başta olmak üzere batı, Rusya askerlerini çekmeden uygulanacak bir ateşkese sıcak bakmamış ve bunun Ukrayna’nın önemli bir bölümünün Rus kontrolünde kalmasına neden olacağını ileri sürmüştü.

Şimdi ise, Lula benzer bir planı dillendirdi ve ABD’ye seslenerek, “Ukrayna’da ABD’nin savaşı teşvik etmeyi bırakıp barışı konuşmaya hazır olması gerektiğini” belirtti. Fırsatı kaçırmayan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, ziyaret ettiği Brezilya’yı tebrik ederken, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Kirby, Lula’yı, “Papağan gibi Rus ve Çin propagandasını yinelemekle” suçladı.

Brezilya da, Çin ve Hindistan’ın yanı sıra başka bazı ülkelerle birlikte, Ukrayna’da savaşı kışkırtan batılı emperyalist ülkelerin Rusya’ya yaptırım uygulama kararına katılmayıp uymamış, Ukrayna’ya mühimmat satması çağrılarını da kabul etmemişti.

Çin, Suudilerle İran’ı Barıştırdı

0

ABD Başkanı Biden’ın 2022 başında Riyad’ı ziyaret etmiş, ancak petrol üretimini artırma başta olmak üzere Suudilerden istediklerini alamamıştı. Tersine, Kasım’da Suudiler petrol üretimini azaltma kararı almıştı.

Çin’le Suudilerin ilişkileri ise gelişerek ilerledi. Önce 2016’da Çin Başkanı Şi Riyad’ı ziyaret etmiş, ardından 2019’da ise Veliaht Prens Salman Pekin’e gitmişti. Geçen yıl Kasım’ında Şi, bu kez Çin-Arap ülkeleri zirvesine katılmak üzere tekrar Riyad’taydı. Sadece Suudilerle 30 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladı.

İran’la ise zaten yakın siyasal ve ekonomik ilişkilere sahip olan Çin, Suudilerle de geliştirdiği ilişkilerin meyvesini, bu yıl Martta iki ülkenin “ulusal güvenlik” denen istihbarat örgütleri yetkililerini Pekin’de buluşturarak “yedi”. İki ülke, Pekin’de, yeniden diplomatik ilişki kurarak iki ay içinde karşılıklı olarak elçilikler açmada anlaştı.

Suudi Arabistan, İsrail’le birlikte, Ortadoğu’da ABD’nin başlıca müttefikiydi ve düşman sayıp “haydut devlet” olarak nitelendirdiği İran’la Çin arabuluculuğunda yakınlaşması, Çin önemli bir başarısı ve ABD’nin bölgeden “elini çekmekte olduğu” yorumlarına güç kattı. Biden hemen “ABD’nin kesinlikle Ortadoğu’yu terk etmeyeceği” açıklamasını yaptı. Ancak, Suudi Kralı Abdülaziz’in “İran’la bölgesel ve ekonomik ilişkileri geliştirmek için” Cumhurbaşkanı Reisi’yi Riyad’a davet etmesi ve Reisi’nin daveti memnuniyetle karşılayıp Buna hazır olduğu yanıtını vermesi Çin’in başarısı sayıldı.

Nisan başında iki ülkenin Dışişleri Bakanları Pekin’de buluştu. Aralarında, iki ülkenin farklı tarafları desteklediği savaşın sürdüğü Yemen sorunu olmakla birlikte, Çin’in güçlü bir adım attığı Ortadoğu’nun çehresini oldukça farklılaştıracak bir süreç epeydir başlamış durumda.

İran’la Suudilerin barışması sürecinde Çin’in bir diğer başarısı da, Suudi Arabistan’ın, ABD’yerağmen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne diyalog ortağı olarak katılma kararını onaylaması oldu. 2021’deki ŞİÖ Duşanbe Zirvesi’nde Suudi Arabistan, Mısır ve Katar’ın Diyalog Ortağı olmalarıkararlaştırılmıştı.

Sudan’da iki ordu şefi arasında savaş

0

2021 Ekim’indeki darbeden bu yana iktidarı elinde tutan Egemenlik Konseyi, halka karşı anlaşma halinde olan iki ayrı güç merkezine dayanıyordu. Konsey’in başkanıyla yardımcısı uzlaşmalarını sürdüremeyince 15 Nisan’da savaşa tutuştu.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) olarak örgütlenen Sudan halkı ayaklanarak 2019 baharında dinci gerici el Beşir diktatörlüğünü devirmek üzereyken 30 yıllık Beşir diktatörlüğünü ve dayanaklarını kurtaran, Beşir’i kenara çekerek halkın elinden alan 11 Nisan 2019 darbesi oldu.

Bu ilk darbenin başında ordu şefi orgeneral Abdulfettah el Burhan ve Hızlı Destek Güçleri (RSF)komutanı Hamideti vardı. ÖDG’nin bir bölümü darbecilerin oyununa geldi ve bir asker-sivil Geçici Egemenlik Konseyi kuruldu. Ancak ÖDGnin bir bileşeni olan Halk Direniş Komiteleri’ninsendikalarla birlikte tanımadığı “anlaşma” kısa ömürlü oldu. Askerler 2. bir darbe yaparakanlaşmayı kabullenmeyen halka yönelik saldırı başlattı.

Burhan’la HamidetiBeşirsiz Beşir düzeni”ni sürdür. Burhan, Beşir’in komutanıydı ve onun emriyle halka saldırmıştı. Hamideti de, el-Beşir’in Darfur’da milis gücü olarak kullandığı Cancavidlerin lideriydi.

İki askeri şefin emrindeki silahlı kuvvetler ülkede petrolden inşaata, besicilikten madenciliğe kadar pek çok işkolu ve şirketi kontrol ediyor ve altının pazarlamasını yapıyordu. Gelirlerin halktan kaçırılmasında birlik olan iki komutan gelirlerin paylaşımı ve RSF’nin orduya katılması sorunlarındaise anlaşamıyordu.

Sonunda Sudan’da iki gerici askeri şef arasında hesaplaşma başladı ve bayramda ilan edilen üç günlük ateşkese rağmen yayılarak sürüyor. Çatışan iki taraftan da halka hayır gelmeyeceği kesin.

İki taraf da birbirini çatışmayı başlatmakla suçluyor ve Başkanlık Sarayı ve TV merkezi ile Genelkurmay Başkanlığını elinde tuttuğunu iddia ediyor.

Birleşmiş Milletler, ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve Mısır, çatışmalardan kaygı duyduklarını belirterek, taraflara itidal tavsiye ediyor ve uzlaşarakulusal bir mutabakata varmaları” çağrıları yapıyor. Bu arada İngiltere ve diğer ülkeler uçaklarla kendi vatandaşlarını Sudan’dan tahliye ediyor.

Çatışmalarda arada kalarak kurbanlar veren halkın tutumuysa tayin edici olacak.

Halk ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçlerinin direnişi sürdüren bölümünün ilk darbenin ardından olduğu gibi bölünmeyerek, iki gerici askeri şeften birini de desteklememesi, Sudan’ın önündeki tek şans. Özellikle sokakta ve halk arasında karşılığı olan Halk Direniş Komiteleriyle Sudan Komünist Partisi’nin çağrıları, halkın tutumu ve çatışmaların gidişatı üzerinde etkili olacak. Cuntalarla çetelerin dağıtılması ve halkın silahlanarak, orduyu, bir halk ordusu olarak yeniden örgütlemesi halkın tek kurtuluş yolu. Halkın egemenliği kendi eline almak için inisiyatif üstlenmesi, Sudan’ı geleceğe taşıyacak yol olarak görünüyor. Cunta şefleri ve milis çeteleriyle uzlaşma ve buradan halk iktidarına giden yolun açılabileceği umudunun halka bir yararının olmadığını halk bizzat kendi deneyleriyle sınadı çünkü.