Ana Sayfa Blog Sayfa 48

Pahalılık maaşları eritiyor

Hayat pahalılığının maaşları eritmeye devam etmesi, satın alma gücünde son 70 yılda görülen en büyük düşüşe neden oldu. BBC’nin haberine göre; artan fiyatlar hesaba katıldığı zaman, ülkedeki hane halkı gelirlerinin 2023-24’te yüzde 6 oranında gerileyeceği tahmin ediliyor.

Hükümet için bağımsız tahminler yürüten Office for Budget Responsibility (OBR) kurumu, ayrıca, yaşam standartlarının 2027’ye kadar pandemi öncesi seviyelere dönmeyeceği konusunda da uyarılarda bulundu. OBR, “Pandemi ve Ukrayna savaşı sonrasında enerjiyle gıda masrafları hızla yükselmeye başladı ve bu durum, aile bütçelerini büyük baskı altına almaya devam ediyor. Fiyatların artış hızını gösteren enflasyon oranı, şu anda çift haneli seviyelerde bulunuyor. Oysa hayat pahalılığını doğuran ücret artış hızı geriden geliyor” yorumunu yaptı.

OBR tarafından yürütülen tahminlerde, enflasyon oranının bu yılın sonunda yüzde 2,9 seviyesine kadar gerilemesi bekleniyor. Yine de şimdiki enflasyon oranı çok yüksek ve ortalama maaşların oldukça üzerinde görülüyor. OBR Başkanı Richard Hughes, yaşam standartlarındaki düşüşün, kayıtların tutulmaya başlandığı 1950’li yıllardan bu yana görülen en büyük iki yıllık düşüş olduğunu vurgulayarak, “Hane halkının yaşam standartlarını koruyabilmek için hazırdan ya da borçlanarak aile bütçelerini dengelemeye çalışacaklarını sanıyoruz” dedi.

Hayat pahalılığının artmasına karşın Maliye Bakanı Jeremy Hunt, Mart sonundaki bütçe açıklamasında işsizliğin azalması ve işgücünü verimliliğini arttırmaya odaklandığını belirtti. Maliye Bakanı; işsizleri çalışma yaşamına geri döndürerek, kapitalizmi aklayıp işçileri ve ücret artışı taleplerini suçlayarak “enflasyonun ana nedeni olarak gösterdiği” maaş artışlarını durdurmayı, böylelikle fiyat artışlarını yavaşlatmayı planlıyor.

Muhalefetteki İşçi Partisi tarafından yapılan açıklamalarda ise, işçilerle ücret artışı taleplerine ilişkin tek laf edilmezken, geçen haftaki bütçeye ilişkin açıklama eleştirildi ve “durgunluk, istikrar olarak gösterilmeye çalışılıyor” dendi.

 

İşçiler “emeklilik reformu”na karşı Fransa’yı Sarsıyor!..

0

Dış Haberler Servisi

Emeklilik yaşını 2 yıl artırmak isteyen Fransa hükümeti, Anayasa’nın özel maddesini kullanarak emeklilik yasasını meclisi devre dışı bırakıp yasalaştırma peşinde. Milyonlarca işçi kentlerin sokaklarıyla meydanlarını doldururken grevler sürüyor…

Thacher ve Reagan’ın işaret fişeğini ateşledikleri neo-liberal politikaların uygulamaya konmasıyla dünyanın çehresi değişmeye başladı. Tekelci sermaye “sosyal devlet” adına ne yapılmış ve halklar hangi kazançları elde etmişse, tümünü geri almak üzere saldırıya geçti. Eğitim, sağlık ve belediye hizmetleri dahil kamu mülkiyetinde olan her şey özelleştirilmeye başlandı. Şimdi örneğin NHS’in bazı bölümleri özel şirketlerin elinde. Çok sayıda özel okul eğitim alanını doldurdu. Belediye evi ise neredeyse kalmadı, özel şirketlere satıldı.

Emeklilik fonları tekellerin göz diktiği alanlardan. Hemen bütün ülkelerde emeklilik yaşı yükseltildi ve daha da yükseltilmeye çalışılıyor. Tekellerle emirlerindeki burjuva hükümetler birkaç yıl daha fazla emekli maaşı ödemekten kurtulmak için “mezarda emekliliği” dayatma çabasında.

Diğer ülkelerden geri kalmayan Fransa tekelleri ve hükümeti de, emeklilik yaşının çok düşük olduğu iddiasında ve 62 olan emeklilik yaşını 64’e yükseltmek istiyor. Emeklilik sisteminin işlerliğini garantiye alabilmek için bu değişikliği şart sayıyor. Yoksa sistem çökermiş.

Türkiye’de emeklilik yaşı bu iddiayla yükseltildi ve emekli olabilmek için 7100 gün sigorta pirimi ödemiş olma şartı getirildi. Emeklilikte yaşa takılanlar kangrene dönüşen bir yara. Ama hiçbiri, tekellerin hükümetinin emeklilik fonlarını kapitalistlere kredi olarak dağıtmasını engellemedi. Üstelik şimdi yeni bir sömürü yolu olarak herkese bireysel emeklilik dayatılıyor.

Macron hükümeti de, pirim ödeme süresinin uzatılması ve emeklilik yaşının 64’e çıkarılmasının sigorta sistemine yılda 17,7 milyar Euro ek gelir sağlayacağını ve şimdi açık veren sistemin gelir-gider dengesinin 2027’de sağlanacağını ileri sürüyor. Bu, hem sistemin yükünü işçilere yıkmak için söylenen bir yalan, hem de sendikaların dediği gibi, sistemin iddia edilen zararı zenginlerden ek vergi alınmasıyla karşılanabilir.

Macron, seçim kampanyasında emeklilik yaşını 65’e çıkaracağını söylemiş, hükümet tepkiler sonrası bunu 64’e düşürmüş ve en düşük emekli maaşının 1200 Euro olacağını belirtmişti. 64 yaşın uygulamaya konma girişimi ise büyük tepkiye neden oldu. Anketlere göre halkın üçte ikisi değişikliğe karşı. Üstelik parlamentoda da büyük bir muhalefet var.

Ocak’ta düzenlenen iki büyük grev tüm sendikaların ortak çağrısıyla başladı ve devlet memurlarıyla işçiler yaygın olarak greve çaktı. Okullar kapandı, otobüs ve trenler çalışmadı.

Gösterilere karşı Paris’te 4 bin, ülke çapında ise 11 bin polis görevlendirildi.

Mart ortasında, ülke 1995’ten bu yana en büyük grev ve gösterilerle sarsılırken, Macron hükümeti harekete geçti. Tasarı Senato’da kabul edildi. Meclis’teki oylamanın hemen öncesinde, Başbakan E. Borne Anayasa’nın 49/3 maddesine dayanarak Meclis’i by-pass edip yasayı yürürlüğe koymayı kararlaştırdı.

Bu karar, Paris işçi ve emekçilerini sokağa döktü.

Mart boyunca süren çöp toplama işçilerinin grevi nedeniyle kent sokaklarında binlerce ton çöp birikti. Gösterilerde birçok kentte çöp kutularından barikatlar yapılıp ateşe verildi. Nantes ve Rennes’de bazı yollar barikatlarla trafiğe kapatıldı. Paris ve Lyon’da polis halka göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Nice’te ise devlet dairelerinin önünde ateşe verilen çöp kutularını temizledi.

Sadece sokaklarda gösteriler yapılmıyor. Grevler ülkede yaşamı etkiliyor. Sanayi, demiryolu, gaz ve elektrik işçilerinin greve katılması, ulaşım, kamu hizmetleri ve enerji üretiminde büyük aksamalara neden oldu. Petrol rafinerilerinde grev haftalar sürdü, petrol istasyonlarının yaklaşık %20’si yakıtsız kalıp kapandı, ülke genelinde yakıt sıkıntısı yaşanıyor.

Petrol rafinerilerinden tedarik dururken, öğretmenlerin greve çıkmasıyla çok sayıda okul da kapandı. Pek çok tren ve metro hattı çalışmadı. Grevci işçiler sanayi bölgelerine giden yolları araçlarıyla trafiğe kapattı. Paris’teki iki havaalanında bazı uçuşlar iptal edildi. Eiffel Kulesi de grev nedeniyle kapanan yerlerden.

Bu arada Macron muhalefetin güven oylamasına muhatap oldu. Güvensizlik oyları 278’le hükümeti devirmek için gerekli olandan 9 eksik kaldı. Muhalefete katılmış olan Le Pen’in ikinci güven oylaması girişimi de başarısız oldu ve emeklilik yaşının yükseltilmesinin önünde yasal bir engel kalmadı.

Ama işçiler ve uzun yıllar sonra ilk kez tabandan gelen baskıyla en liberali de dahil olmak üzere bir arada yasa tasarısına karşı çıkarak grev ve gösterilerin devamından yana tutum alan sendikalar geri çekilmedi, çekilmiyor. Sonuncusu Mart sonunda gerçekleşen grev ve gösteri dalgası yatışacak gibi görünmüyor.

Parlamentodaki yasal muhalefet aşılsa bile, fabrikalarla işyerleri ve sokağın sesini susturamayan ve polis şiddeti ve tutuklamalara rağmen grev ve gösterileri durduramayan hükümet sonunda geri adım atmayı gündemine aldı. Başbakan Borne, emeklilik yasası tartışmalarını sona erdirmek için hem muhalefet hem de sendikalarla görüşeceğini açıkladı.

Macron yasanın ertelenmesini istemezken, Borne açıklamasında, bir daha tartışmalı yasaları parlamentonun onayı olmadan yürürlüğe koymaya çalışmayacağını da söyledi ve “sakinleşmemiz gerek” dedi.

Sol muhalefetin başını çeken Mélenchon “Sükunet için yasa geri çekilmeli” derken, Macron “Bu reform lüks değil, mecburiyet” diyor. Genellikle grev ve gösteri yanlısı olmamasıyla tanınan liberal CFDT Sendikası’nın başındaki Laurent Berger ise, Macron’a, yasa tasarısını altı ay geciktirme ve bu süre içinde bir çözüm aramayı önerdi.

protestolar

Barones Louise Casey: Londra polisi kadınları ve çocukları koruyamayan bir erkekler kulübü

0

BBC Türkçe

Londra polisi hakkında ağır suçlamalar içeren rapor kamuoyuna açıklandı: “Kadınları ve çocukları koruyamayan bir erkekler kulübü”!

Bir yıldır incelemelerini sürdüren Barones Louise Casey, raporunda Londra Emniyet Teşkilatı’na çok sert suçlamalar getirdi. Bir yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan raporda Londra Emniyet Müdürlüğü, “kadınları ve çocukları koruyamayan; ırkçılık, kadın düşmanlığı ve homofobinin hakim olduğu bir erkekler kulübü” olarak nitelendirildi.

2021 yılında, Londra’da Sarah Everard adlı bir kadının, polis Wayne Couzens tarafından kaçırılıp tecavüz edildikten sonra öldürülmesi üzerine Barones Louise Casey, Emniyet Müdürlüğü’nde egemen ortam ve standartları inceleyerek bir rapor hazırlamakla görevlendirilmişti. Barones Casey’in soruşturması devam ederken, Londra Emniyeti’nde görevli bir başka polis olan David Carrick, çok sayıda kadına yönelik taciz, tecavüz ve işkence suçlarından yargılanıp hüküm giydi.

Barones Casey’nin raporu açıklandıktan sonra Londra Emniyet Müdürü Mark Rowley Londralılardan özür diledi ve “Dehşet verici. Oturup okuyorsunuz ve birçok duyguyu art arda yaşıyorsunuz. Öfke, çaresizlik, utanç yaratıyor” dedi. Rowley, buna karşılık polis teşkilatı içindeki sorunlar hakkında bilgi veren, şikayette bulunan polis memurlarıyla gurur duyduğunu da ekledi. Kendisi de dahil bütün yetkililerin durumun vahametini neden göremediğini düşünmesi gerektiğini kabul etti, raporun bu konuda yeni bir sayfa açmasını umduğunu söyledi.

Mültecilerin yaşamlarını çekilmez hale getirmeye odaklanan İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman ise, “Okuması zor bir rapor” dedikten sonra, “fakat sistemik sorunların fazlasıyla uzun süre varlığını sürdürdüğü açık” diye ekledi. Braverman, şu anda Londra Emniyet Müdürlüğü görevini sürdüren Mark Rowley’in polis teşkilatını dönüştüreceğine güveninin tam olduğunu kaydetti.

Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan da raporun kendisini şaşırtmadığını, sistemsel sorunların mutlaka giderilmesi gerektiğini söyledi.

 

Yurtdışı seçmenlere web sitesi

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından yurtdışı seçmen kütüğüne kayıtlı vatandaşların rahat bir şekilde oy kullanabilmeleri için hazırlanan “secim.ytb.gov.tr” adresli internet sitesi önümüzdeki seçimler için hizmete açıldı.

Vatandaşların oy verme işlemini kolaylaştıracak bilgilerin bulunduğu internet sitesinde seçim rehberinden Yüksek Seçim Kurulu kararlarına, sandık kurulacak ülke bilgilerinden adres beyan formuna kadar birçok önemli ayrıntı yer alıyor.

Resmi Gazetede yayımlanan seçim takvimine göre Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi yurt içinde 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacakken, yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı seçmenler oylarını 27 Nisan- 9 Mayıs tarihleri arasında kullanabilecek. Gümrük kapılarında oy verme işlemi ise 27 Nisan’da başlayıp 14 Mayıs günü Türkiye saati ile 17.00’de sona erecek.

Yurt dışı seçmenler, toplam 75 ülkedeki 180 noktada ve 47 gümrük kapısında oy kullanabilecek. 2023 seçimlerinde 15 ülkede ilk kez sandık kuruluyor.

Yüksek Seçim Kurulu’na göre; yurtiçinde 190 bin 736 sandıkta, 60 milyon 904 bin 499 kişi oy kullanabilecek. Yurtdışında ise 4 bin 969 sandıkta 3 milyon 286 bin 786 seçmen oy verebilecek.

 

Türkiye’de Seçim Var

Sonunda tarihi kesinleşti. Kimimizin 30 yıl önce, kimimizin daha az bir süre önce geldiğimiz, çocukluğumuzun, gençliğimizin topraklarında, Türkiye’de 14 Mayıs’ta seçim yapılıyor.

Hem bir cumhurbaşkanı seçilecek, hem de parlamentoyla milletvekilleri yenilenecek.

Hepimiz biliyoruz; Türkiye 20 yıldan fazla bir süredir AKP ve Erdoğan tarafından yönetiliyor. “3 Y’ye karşıyım” diye hükümet oldu. Sözde yolsuzluğa ve yoksulluğa karşıydı. Bir de yasaklara! Ama yolsuzluğu doruğa çıkardı. Dünyanın en zenginleri arasına girdi. Etrafını Karun gibi zengin etti. Delik ayakkabılarıyla fotoğrafları vardı. Şimdi servetini kimse bilmiyor, ama milyarlarca dolar olduğu tahmin ediliyor.

17-25 Aralık’ta Gülen Cemaatiyle hesaplaşırken yolsuzlukları ortaya dökülmüştü. Oğlunun evinin odaları para doluydu. O kadar çoktu ki, para sayma makineleri vardı evde. Sıkışınca “sıfırla oğlum” diye talimat verdiği videoları herkes izledi. Oğlu anlamayınca nasıl da köpürmüş, şuraya, bunu buna götür diye nasıl da anlatmıştı kısık sesiyle.

Yalandan kim ölmüş, yoksulluğu bitirecekti sözde. Diz boyu yoksulluğa batırdı ülkeyi. Türkiye halkının %85’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yarısı da açlık sınırın altında!

En sağlam olduğu konu ise yasaklar. Ülkede yasaktan bol şey kalmadı. Konserler bile yasaklanıyor artık. Eleştiren muhalefete tahammülü yok. Siyasal ve sendikal özgürlüklerle, örgütlenme, toplantı ve gösteri, basın özgürlükleriyle yaşama hakkı ve düşünme özgürlüğünün bile çiğnendiği Türkiye dolu dizgin bir faşist diktatörlüğe sürükleniyor.

Temel bir adım 2018 referandumuyla tek adam yönetiminin kurulmasıyla atıldı. Artık Erdoğan’ın talimatı ve oluru olmadan hiçbir iş yapılamıyor ülkede. Depreme bile izin alınmadan müdahale edilmedi. Asker örneğin, Erdoğan talimat vermediği için, 1999’daki gibi kışlalarından çıkıp depremzedelere yardıma koşmadı.

Erdoğan “Nas” diyerek buyurduğu için Merkez Bankası sürekli faiz düşürüyor. Piyasada gerçek faizinin MB faizinin en az birkaç katı olduğuyla kimse ilgilenmiyor. İç ve dış borç yığılıyor halkın ve gelecek nesillerinin sırtına. Onunla da kimse ilgilenmiyor. Beyler yemelerine bakıyor, bunun için bol keseden ihale dağıtıyorlar yakınlarına. Deli Dumrul misali köprüden geçenden de geçmeyenden de haraç alıyorlar!

Yirmi yıl Erdoğan yükselişini ve iktidarını sürdüremezdi. Tıkanmalar baş gösterdi. Özellikle gelir dağılımının iyice bozulduğu, insanların karın tokluğuna çalışır kılındığı son birkaç yıl, belki ekonominin çarklarının iyice tekler olduğu pandemiyle birlikte tepkiler artmaya ve halkın eğilimleri giderek değişmeye başladı. Korkuyla susturulmakta olanlar giderek susturulamaz oldu.

Tepki aldıkça Erdoğan sömürüyle yolsuzluk ve yasaklarla baskısının dozunu artırmaya yöneldi. Yöneldikçe tepkiler daha da arttı.

2016 darbesini Erdoğan “Allah’ın lütfu” saymıştı. Halkın tepkisi büyümeye başlayınca işleri rast gitmemeye ve tersine her elini attığı elinde kalmaya, almaya çalıştığı her önlem tersi sonuçlar vermeye başladı. Önce 2018 ortalarında başlayan ekonomik kriz belini büktü. Dış kaynak kesildi. İhracatı zorlayınca düşen ücretleri işçilerin tepkisini tırmandırdı. Yasaklarla tepkilerin önünü almaya çalıştı, ama ters tepti.

Halkın tepkileri burjuva muhalefete de cesaret verdi. Millet İttifak kuruldu ve yeni katılımlarla etkisi arttı. Devlet ihaleleriyle yeni palazlanan tekelleriyle Erdoğan’a karşı burjuva muhalefet eski bilindik Koç’larla Sabancılara dayanmayı seçti. Dışarıda da Erdoğan’ın Rusya ile dengelemeye çalışarak aralarından yürümeye çalıştığı ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlere dayandı. Erdoğan dayanmaya çalışmıyor değil, ama iktidarında güven vermez olduklarına şimdi Milletçiler güven verme peşinde.

Bu ittifak İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehir belediyelerini alarak Erdoğan’ı sıkıntıya soktu ve cesaret bularak, kendi önü açtı. Şimdi Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı ve neredeyse Erdoğan’la arasında on puana yakın fark var.

Erdoğan ve müttefikleri karşı devrimci teröre baş vurmazsa, Millet İttifakı cumhurbaşkanlığını alır görünüyor. Ancak karşı devrimci terör ihtimali giderek azalsa bile yok değil. Erdoğan çünkü öyle suça batmış durumda ki, iktidarı kolayca teslim etme niyetinde değil. Hesap sorulacağını bilmesi, terör eğilimini artırıyor. Bunu önleyecek tek güç muhalefetin bu ihtimal karşısında birleşmesi ve tepki vereceğini yüksek sesle ilan etmesi. Erdoğan, ancak altında kalacağını anladığında teröre baş vurmaktan geri durabilir.

Bütün muhalefeti Millet İttifakı temsil etmiyor. 6 devrimci ve ilerici parti ve örgütün kurduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, ülkenin üçüncü ittifakı durumunda. Seçime girme yeterliğine sahip HDP, EMEP ve TİP’in de bileşeni olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, muhalefetin oyunu bölmekten kaçınıp ilk turda sonuç alınabilmesini sağlamak için cumhurbaşkanı adayı çıkarmamayı kararlaştırdı. Şimdilik isim açıklamadılar, ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu’na destek vermeleri bekleniyor.

Millet İttifakı partileri belirli bazı illerde içlerinden en güçlü partiyi destekleyerek diğerlerinin seçime girmemesini kararlaştırdı. Emek ve Özgürlük İttifakı ise, belirli illerde “alan boşaltarak” aralarından belirli partilerin desteklenmesi görüşünde fikir birliğine varamadı. Şimdilik bütün partiler ittifak çatısı altında olmakla birlikte, TİP en az 41 ilde kendi adıyla seçime katılırken, geri kalan Emek ve Özgürlük İttifakı partileri Yeşil ve Sol Gelecek Partisi listelerinden seçime girecek.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde en yüksek katılımı sağlamak yoksulluktan bunalmış, gericiliğe ve faşizme karşı herkesin boynunun borcu. Kimse oy kullanmaktan geri durmamalıdır.

Tabii ki, “Biz İngiltere’de yaşıyoruz, Türkiye’deki seçimden bize ne” diyemeyiz. Gördük, depremde çoğumuz akrabalarımızı, tanıdıklarımızı kaybettik. Küçük bir sosyal medya paylaşımımız Türkiye’ye gitmemizin engeli oluyor. Bu halk düşmanı iktidar ve başındaki tek adamdan kurtulmalıyız. Bununla bitmeyecek, biliyoruz; ama bir nefes de alacak Türkleri, Kürtleri ve Araplarıyla Türkiye halkı.

Erdoğan’ı göndermeli ve parlamento seçimlerinde de mümkün en yüksek oyu almayı hedeflemeliyiz.

İngiltere’de Emek ve Özgürlük İttifakı yandaşlarıyla Demokratik Güçbirliği ve üye derneklerinin yanı sıra diğer bazı dernek ve güçlerin katılımıyla oluşan “Britanya Seçim Koordinasyonu”nun çağrılarına kulak kabartalım ve destekleyelim.

Ortaklarıyla birlikte Erdoğan gidecek, Türkiye işçi sınıfı ve halk kazanacak!

 

Basın Mührü Gitsin!

Kim mi? Kim olduğunu adınız gibi biliyorsunuz? Bu başlığı görse, mutlaka o da kendisini bilir, ama gelin biraz tarif edelim.

Hileli seçimler ve referandumla gasp ettiği mühre güvenerek, sultan sandığı şahsının konforu için “devlet itibardan tasarruf etmez” deyip saraylar yaptıran zat. Milyonları arkasına almakla övünmesine rağmen kalabalık bir koruma ordusu ve yüzlerce araçlık konvoyu olmadan halkın arasına karışamayan kişi. Her şeyi bildiğini ve her konuya hakim olduğunu iddia etmesine rağmen, soruları önceden ellerine verilen, gazetecilerin karşısına dahi promptersiz çıkamayan adam. Sel felaketine uğramış halkın başına çay atmayı marifet sayan şu ne yaptığının farkında olmayan zat. Bir açılışta kurdeleyi kendisinden önce kesen çocuğun kafasına vurmaktan kendisini alamayan bedbaht.

Başka mı?

Hani deveye boynun eğri demişler, o da “Nerem doğru ki?” demiş, o hesap. Düzgün yaptığı şey olmayan ülkeyi 20 yıl aşkın bir süredir yönetmekte olan, kurtulmaktan başka çaremiz olmayan adamın diğer ettiklerini de sayalım öyleyse:

• Anayaysa dahil hiçbir kanun tanımamakla öğünen adam.

• Hak ihlallerini sistematik hale getiren zorba.

• Kendisini ve yönetimini eleştiren herkese tazminat davası açan demokrasi karşıtı paragöz.

• Sosyal medya paylaşımları nedeniyle yurt dışında yaşayanları fişleyip ülkelerinden uzak tutan adam.

• Tanımadığı yasaların kendisine bahşettiği kudrete rağmen, diz çöktüremediklerini keyfi olarak yıllarca zindanlarda tutan kişi.

• Diploması şaibeli zat.

• Günlerce çaresiz kendi başlarına terk ettiği depremzedelerin “Kızılay nerede?” çığlıkları karşısında önlem almak yerine, gerçekleri dile getirenlere “be namussuz, be ahlaksız, be adi” hitap edecek kadar ahlak yoksunu adam.

• İktidara yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara karşıyım diye gelen, yolsuzluklarıyla ünlü yasakçı.

• Belediye başkanlığı öncesi altı delik ayakkabısıyla şimdi dünyanın en zenginlerinden olan kişi.

• “Ben ekonomistim: Faiz sebep enflasyon sonuç” diyerek TL’yi yerde süründüren ahmak.

• Halktan toplanan vergileri ve tüm kamu kaynaklarını beşli çete türü yakınları üzerinden dolambaçlı yollarla kasasına aktaran yiyici.

• Ülkeyi milyarlarca dolar borçlandırıp yüklerini gelecek kuşakların sırtına yıkan dolandırıcı.

• Geçmediği köprüyle uçmadığı havaalanının faturasını halka ödeten üçkağıtçı.

• Kişisel çıkarları söz konusu olduğunda damadını bile tanımayan vefasız.

• Kişisel ve dar çevresinin çıkarları için en karanlık güçlerle birleşmekten çekinmeyen gerici.

• “Yerli-milli” lafı eden emperyalizm işbirlikçisi.

• Halka ve muhalefet karşısında aslan, Trump’la Putin’in karşısında kedi olan güç düşkünü.

• Dün kardeşim değine yarın zalim demekten kaçınmayan oportünist.

• Darbeci diyerek cumhurbaşkanlığını kabul etmediği Mısır lideri Sisi ile kucaklaşan fırıldak.

• “Katil Prens” manşeti attırdığı Suudi veliahdı Bin Selman ile el sıkışan utanmaz.

• Türkiye’yi uluslararası mafyanın üssü yapan yasa-dışılığı ilke edinmiş kara paracı.

• Ülkeyi 6 yaşındaki çocuklara tecavüzden kaçınmayan tarikatlarla yöneten din istismarcısı.

• Çocuklarla gençleri, yüzlercesinin hayatını karartan tarikat yurtlarına mecbur bırakan dinci.

• Yirmi grevi yasaklayan, sendikalaştıkları için işten atılanların sesini duymayan işçi düşmanı.

• Yıl başına yüzlerce kadın cinayetine rağmen, İstanbul Sözleşmesi’ni bitiren kadın düşmanı.

• Tüm yetkileri elinde toplayarak kamu kurumlarını felç ederek, depremzedelerin enkazdan çıkarılması için bile kendisinden izin alınmasını dayatan otokrat.

• Suriyeli mültecileri Avrupa’yla pazarlık için kullanan para düşkünü.

• İktidarını sürdürebilmek için savaş ilanından kaçınmayacağını kanıtlamış barış düşmanı.

• Tek adam yönetimini faşist bir diktatörlüğe dönüştürmeye çalışan bir faşist.

Bu beladan kurtulmak için önümüzde tarihi bir fırsat var ve bu kez beyimiz ve ortakları güç kaybetti, kaybediyor. Basın Mührü, Gitsin!

 

Türkiye’nin yeni büyükelçisinden krala güven mektubu

Türkiye’nin yeni Londra Büyükelçisi Osman Koray Ertaş, Kral III. Charles’e güven mektubunu sundu. Buckingham Sarayı’ndaki kabulde Büyükelçi Ertaş’a, Sefire Sevcan Ertaş da eşlik etti. Büyükelçi Osman Koray Ertaş, 6 Ekim 2022 Büyükelçiler kararnamesiyle Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’ne atanmıştı. Ertaş 14 Mart’ta İngiltere’ye gelerek görevine başladı.

İngiltere ve İskoçya’dan TikTok yasağı

İngiltere ve İskoçya parlamentosuna ait tüm elektronik cihazlarda TikTok uygulaması yasaklanıyor.

Parlamentodan yapılan açıklamada, hükümetin 16 Mart’ta tüm kamu çalışanlarının kullandığı elektronik cihazlarda TikTok kullanımını yasakladığı hatırlatıldı. Açıklamada, siber güvenliğin parlamentonun önceliklerinden olduğu vurgulanarak, “Hükümetin, TikTok’un kamu cihazlarında kullanımını yasaklama kararı ardından hem Avam Kamarası hem de Lordlar Kamarası komisyonları, TikTok’u tüm parlamento cihazlarından ve parlamento ağlarından engelleme kararı aldı” denildi.

Daha önce de AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu, güvenlik endişeleri nedeniyle çalışanlarına TikTok yasağı getirirken, ABD’de Beyaz Saray, Savunma Bakanlığı, İç Güvenlik Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı dahil birçok devlet kurumu, Kongre’de Aralık 2022’de yapılan oylamayı beklemeden, TikTok’u yasaklamıştı.

Alabora’nın yönettiği filme ödül

Oyuncu Memet Ali Alabora’nın yönettiği “Galler bir Sığınak Ülkesidir” isimli film, Yardım Filmleri Ödülleri (CFA) kapsamında ödül aldı. Britanya’daki mülteciler ve hükümetin yeni sınır yasası hakkında konuşan Alabora, “Ben bir mülteciyim. Siz de mülteci olabilirsiniz” dedi.

Gezi Davası’nda dosyası ayrılan ve kırmızı bültenle aranan Alabora, Galler Mülteci Konseyi’nin “Galler bir Sığınak Ülkesidir” isimli filmini yönetti. Britanya hükümetinin, “Vatandaşlık ve Sınırlar Yasası” planına karşı çekilen kısa film, uluslararası bir ödül olan Yardım Film Ödülleri’nde büyük ödülün sahibi oldu. Galler’de yaşayan sanatçı şunları söyledi:

Ben bir mülteciyim. Siz de mülteci olabilirsiniz. Ve çok yakında dünyanın herhangi bir yerinde sadece iklim krizi ya da bir deprem sebebiyle sizler de mülteci olabilirsiniz. Mülteciler hakkında konuştuğumuzda soyut birer figürlermiş ya da istatistiklermiş gibi konuşuyoruz. Onlar ‘mülteci’ değil. Onlar insan. Ayrı ayrı bireyler. Bu sınır yasası sizin için yemekler yapan ya da birlikte kart oynadığınız ya da sizin için şiirler yazan arkadaşlarınızın bir anda ortadan kaybolabilmesi anlamına geliyor ve biz bunu istemiyoruz. Aslen Türkiye’denim. Deprem yaşandığında ilk hafta boyunca herkes dünyanın en iyi insanıydı. Kriz zamanlarında her şeyi unuturuz. Kimliklerimizi, ülkelerimizi, nereden geldiğimizi unutur ve sadece birbirimize yardım ederiz. Bizi insan yapan budur.

Ortadox Yahudilerden Netanyahu’nun İngiltere ziyaretine protesto

Londra’da İsrail karşıtı bir grup Yahudi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 24 Mart günkü resmi ziyareti öncesinde bir protesto eylemi düzenledi. Dışişleri Bakanlığı önünde toplanan protestocular, Başbakan Rishi Sunak’ın, resmi ziyaret kapsamında Londra’ya gelenİsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmeyi reddetmesi çağrısında bulundu.

Na’amod” adlı grubun düzenlediği eylemde, “Netanyahu’ya hayır, işgale hayır”, “Demokrasi ve işgal aynı anda var olamaz”, “Hepimiz özgür olana kadar hiçbirimiz özgür değiliz” yazılı pankartlar taşındı ve İsrail karşıtı sloganlar atıldı. “Na’amod”, Netanyahu ve İsrail rejiminin Filistin’de büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiğini, işgal ve apartheid rejiminin adaletsiz olduğunu ve İngiliz hükümetinin Netanyahu’yu destekleyerek suça ortaklık ettiğini savunuyor.