Bu ay size, Netflix’te bir süredir gördüğüm ama daha yeni izleyebildiğim bir filmi tanıtmak istiyorum. Türkçeye Kıpırdama olarak çevrilen Don’t Move, önce, acaba sürükleyici mi izletir mi diye kendini kendime sormama rağmen bir solukta izlediğim bir film oldu. Günümüzde örneklerine toplumun her anında ve her yerinde rastlayabileceğimiz, ruhsal problemler yaşayan insanların kendi sınırlarını negatif yönde zorlamasını konu edinmiş bir film. IMDb puanı 6.0 ancak sanki biraz haksızlık edilmiş gibi.
Iris isimli kadının çocuğunun hayatını kaybetmesinden sonra aynı yere gelip intihara kalkışma sahnesiyle başlıyor film. Ardından Richard isimli bir karakterin Iris’i vaz geçirmeye çalışmasıyla devam ediyor. Muhtemelen Richard denilen karakter bir şizofren ve tanımadığı ve hiç ilgisi olmayan farklı şehirdeki insanlara zarar vermeyi kendisine görev edinmiş biri.
Richard tipik şizofren hareketleriyle izleyicileri film boyunca germeye devam ediyor. Filmin belli başlı sahnelerinde Iris’in aklını kullanarak bir yere kadar kaçabildiği ancak günün sonunda tekrar yakalandığını görebiliyoruz. Iris kendisne enjekte edilen bir kimyasal yüzünden motor becerilerini, kasların işlevselliğini ve konuşma yetisini kaybediyor. Ancak akılcılık her şeyde galip geliyor. Iris öz savunmasını yaparak var olan tehlikeden kendini uzaklaştırabiliyor. Aslında verilen mesaj çok açık. Iris ne kadar ölmek istese de yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu adama son sahnede dediği ‘’thank you’’ ile vurguluyor.
Aslında böyle senaryoları artık daha çok filmlerde değil de haberlerde görmeye başladık. Öldürülen hayvanlar, katledilen kadınlar, silahlı saldırılarla yaralanan insanlar, trafik magandalarının kurbanları … ve bunun yanında son zamanlarda İngiltere’de de tanıklık ettiğimiz giderek sayıları artan ruhsal sorunları olan insanlar…