Dünyaİsrail Soykırımı Birinci Yılında: Ortadoğu’da savaşın yayılması riski artıyor

İsrail Soykırımı Birinci Yılında: Ortadoğu’da savaşın yayılması riski artıyor

HAMAS’ın İsrail içlerine gerçekleştirdiği 7 Ekim saldırısının ardından hava bombardımanıyla başlayan “savaş” adı takılmış soykırım birinci yılını doldururken, İsrail Lübnan’a yönelik olarak yoğunlaştırdığı saldırılarında Beyrut’ta Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’ı öldürdü.

Birkaç gündür İsrail Lübnan’ın güneyini ve Beyrut’u uçak ve füzelerle bombalıyor. 27 Eylül gecesi Beyrut’ta Hizbullah karargâhı vuruldu ve Nasrallah ile birlikte Güney Cephe komutanı ve başka bazı komutanlar da öldürüldü. Bu, kuşkusuz savaşın Lübnan’dan başlayarak tüm Ortadoğu’ya yayılması anlamına geliyor.

Bir yıl boyunca İsrail özellikle Gazze’de kitlesel kırıma hiç arama vermedi. Hastane de dinlemedi okul da. Cami demedi, kilise demedi, “altlarında HAMAS’ın tünelleri var” gerekçesiyle ırkçı faşist Netanyahu komutasındaki İsrail Siyonizminin saldırganlığı hız kesmedi.

ABD’nin dünya literatürüne armağan ettiği deyimle tam bir haydut devlet olan gözünü kan bürümüş Siyonist İsrail saldırganlığı, Gazze’de rehin tutulan kendi yurttaşlarına da hiç değer vermeyerek canlarını hiçe saydı, sayıyor. Bugüne kadar İsrail bizzat kendi bombardımanıyla, hiç eli titremeden çok sayıda rehini de öldürdü.

Yahudi ırkçılığı olan Siyonizmi benimseyen, ucu açık bir ulusal tekelcilik olan İsrail’in ırkçı milliyetçiliği milliyetçilik sıralamasında dünyada seçkin bir yer tutuyor. Hiçbir hukuk normu ve BM kararı tanımadan hem Filistin hem de Lübnan, Suriye ve İran gibi ülkelerde siber yöntemler de kullanarak terör uyguluyor, kitle kırımları ve suikastlar düzenliyor.

Kendisi için “yurt” adına toprak başta olmak üzere ulusal ayrıcalıklar talep edip başka uluslar karşısında üstünlük iddia ettiğinde, ulusal baskı ve zulme karşı mücadelesi demokratik bir içerik taşıyan ezilen ulusların milliyetçiliği de dahil, hiçbir milliyetçilikle uzlaşılabilecek bir yan kalmaz. Ulusal ayrıcalık talebi ve üstünlük iddiasının kendisi ulusal baskı ve zora kaynaklık eder ve tartışmasız gericiliktir.

Kürt ulusu karşısında ayrıcalık ve üstünlük talep ettiğinde Türk milliyetçiliği, ezilen uluslara yönelik yağma ve zulme ve bunun yolu olarak örneğin Irak işgaline yöneldiğinde çoktan emperyalistleşmiş Amerikan milliyetçiliği, Ukrayna ulusun “yapaylığını” iddia ederek bu ülkeye saldırdığında Rus milliyetçiliği karşısına dikilmek ulusal hak eşitliğini savunan herkesin görevidir. Gözü kör olan ve kendi ayrıcalık ve üstünlük iddialarından başka her şeyi değersiz sayan milliyetçilik, Suriye’nin kuzeyinde yüzlerce Kürt katlederken de Irak’ta milyona yakın Arap’ın kanını dökerken de, Ukrayna’da da tüm eylemleriyle birlikte reddedilmesi gereken insanlık dışılıktır.

Ancak İsrail Siyonizminin yok ediciliği gibi bir ırkçı milliyetçiliğe tahammül olanaksızdır. İnsanım diyenin karşısında sessiz kalamayacağı soykırım dehşeti İsrail tarafından ilke edinilmiş haldedir. Gazze ve Batı Şeria’da İsrail milliyetçiliği Filistinli temizliği yapmaya ve Filistin topraklarını Filistinlilerden arındırmaya girişmiştir. Yetmemiş, komşu ülkelerde terör estirmeye yönelmiştir.

Üstelik İsrail’in bu gözü dönmüşlüğü o “demokrasi” şaklabanlığı yapagelmiş batının sözde “demokratik” ülkeleri tarafından utanmazca desteklenmiştir ve bu destek olanca tepkiye rağmen sürmektedir.

Amerikan emperyalizmi, kendisine Ortadoğu’da ikirciksiz bir “koçbaşı” olarak hizmet etmekte olan İsrail soykırımına tem destek verdi. Şimdi İsrail, Amerikan emperyalizminin çıkarının gereğini yaparak, tüm Ortadoğu’yu savaş alanına çevirmeye çalışıyor, bu amaçla Lübnan’a, İran’a ve Suriye’ye saldırıyor. ABD’nin destek tutumu, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin de tutumunu durumunda. Almanya İsrail karşıtı gösterileri yasaklayabildiği kadar yasakladı. İngiltere, şimdi hükümet partisi durumundaki “işçi” adını taşımaktan utanmayan Starmer komutasındaki Labour Party’e varıncaya kadar İsrail Siyonizminin suçlanmasını “anti-Semitizim” sayıyor. LP eski liderini bu gerekçeyle partiden attı!

Ancak Avrupa halkları, tıpkı dünyanın diğer halkları gibi, İsrail’in ırkçı saldırganlığını lanetleyip Filistin halkıyla dayanışmasını gösterdi, gösteriyor. İngiltere örneğin Filistin halkıyla dayanışmanın en ileri boyutlara ulaştığı ülkelerin başında geliyor ve İngiliz dayanışmacılar kendileriyle ne kadar öğünseler yeridir.

Başta İngiltere olmak üzere Avrupa halklarının İsrail saldırganlığı lanetleyen Filistin halkıyla dayanışma eylemleri, bu ülkelerin hükümetleri tarafından yasaklanmaya çalışılmakla kalmadı, saptırılmaya da uğraşıldı. Örneğin Avrupa ülkelerine göç etmiş “Müslümanların” eylemlerinden ibaret gösterilmeye ve hatta “terör”le özdeşleştirilmeye çalışıldı, ancak bu yöndeki çabalar başarılı olmadı. İngiltere’de örneğin, elbette Müslümanlar da İsrail protestolarına katılmaktadır, ancak çoğu kez yarım milyonu aşan katılımcıların büyük çoğunluğunu İngilizler ve özellikle kızlı erkekli genç İngilizler oluşturmaktadır.

Avrupa ülkelerine birer etiket olarak yapıştırılmış “demokrat” sıfatını hak eden ne bu ülkelerin hükümetleri ne egemenleridir; ama sadece ve yalnızca zulme uğrayan Filistin halkını sahiplenen bu ülkelerin emekçi halklarıdır.

Bu başta Türkiye ve Müslümanlıklarıyla öğünen Arap ülkeleri ve egemenleri açısından da geçerlidir. Hemen tümü İsrail’le ilişkilerini “normalleştirme” sürecinde olan, bir kısmı zaten normalleştirmiş ülkelerden Türkiye, Erdoğan’ın ağzından sözde İsrail’i suçlar, ama hala, evet hala bu ülkeye savaşta kullanılabilecek malzemeler dahil ihracatını sürdürmektedir. Arap ülkelerinin çoğu görünüşte bile Filistin’e destek olmamakta, kararlı bir ateşkes savunuculuğu bile yapmamakta; ama sözde destek toplantıları düzenlemekle yetinmektedir.

Bu ülkelerde de Filistin halkına sunulan destek sadece halklarından gelen içten desteklerdir.

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun