Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında, en azından II. Dünya Savaşından bu yana tarafsız konumda olan iki kuzey Avrupa ülkesi İsveç ve Finlandiya üyelik için NATO’ya baş vurmuş, ancak Türkiye’nin ayak diremesiyle karşılaşılmıştı.
Türkiye açısından kuşkusuz bu iki ülkenin NATO üyeliği bir sıkıntı oluşturmuyor. Ancak sorun, bir süredir batılı merkezlerle arasında güven sorunu oluşan Türkiye’nin, bu yönüyle üyelikleri bir pazarlık kozu olarak kullanmaya çalışmasında. Önceden anlaşmasına karşın ABD’den F-35 ve Patriot füzeleri alamayan, Rusya’dan satın aldığı S-400’ler de vetolananTürkiye batıyla olan sorunlarını aşma peşinde. Ve sorunları bunlardan ibaret de değil. Doğu Akdeniz’de sadece Yunanistan’la değil İtalya ve Fransa ile de karşı karşıya gelen ve ABD desteğini alamadığı gibi, onu karşısında bulan Türkiye, Yunanistan’la olan Ege kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge anlaşmazlıklarında da ABD ve Avrupa’nın karşısında yer aldığını görüyor ve rahatsız. Ancak özellikle ABD de, Rusya ile ilişkilerini kendisine kar;ıkoz olarak kullanmaya çalışan Türkiye’den rahatsız. Üstelik ABD ve genel olarak Batı ile Türkiye arasında Ortadoğu sorunlarında da mesafe var.
O nedenle Türkiye özellikle İsveç’in YPG ve Fetullah Gülen’i desteklediğini ileri sürerek batıdan bir şeyler koparmak istiyor. İsveç’te bir meczubun Kuran yakması da Türkiye’nin aradığı bahanelere bir yenisini ekledi. Depremin ardından Türkiye’ye gelen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, üç ülke ilişkisi üzerinde de kulis yaptı ve Mart’ta üç ülke temsilcisinin Brüksel’de görüşeceklerini açıkladı. Yine deprem sonrası gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ziyareti de yine sorunun aşılmasıyla ilgili olarak yorumlanıyor.