HaberlerKültürKar Kardeşliği (Society of the Snow)

Kar Kardeşliği (Society of the Snow)

Eren Tan

Filmi izlemeyenler için uyarı, spoiler içerir.

Kar kardeşliği yakın zamanda izleyip etkilendiğim, sıkmadan kendini izletebilen güzel bir film. Film, Uruguaylı bir Rugby takımının Şili’ye tatil yolculuğunda uçağın dağlara çakılmasının ardından genç üniversiteli öğrencilerin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Öğrenci hareketlerinin yoğun olduğu 70’li yıllarda dünyanın birçok bölgesinde devrimci ve sosyalist hareketler canlılık kazanmış ve tüm baskılara rağmen güçlü bir çizgide varlığını sürdürmektedir. Filmdeki kahramanlarımız kendilerini bu hareketten uzak tutup, barlarda toplu alkol alan, rugby oynayan varlıklı ailelerin çocuklarıdır. Grupta mühendis öğrenci, tıp öğrencisi gibi, bulunduğu yerde fark yaratacak ve gruba fayda sağlayacak öğrenciler vardır.
Yolcuların uçağa binmeden grup olarak çektirdiği fotoğrafı filmde de görebiliyoruz. Yolculuğun başlangıcında uçakta mutlu ve neşeli bir hava hakimdir. Sonra uçak feci bir şekilde dağın eteğine çarpar, arka kısmı kopup dağlarda karın içine gömülür. Ön taraf ise şans eseri var olduğu yerde sürüklenerek kara saplanır. İşte asıl mücadele ve azim bu andan sonra ortaya çıkar.

Uçağın düşmesi birçok yolcunun hayatını kaybetmesine neden olur. Hayatta kalabilen yolcuların yaşadığı korku ve çaresizliği yüzlerine yansımaktadır. Uçaktan çıkıp geçen uçaklara yardım çığlıkları atsalar da bembeyaz karda fark edilemeyeceklerini anlarlar.
Uçaktaki koltuklar çıkartılır. Uçağın koltuklarından ısınmak için deri elbise ve soğuktan korunacak malzemeler üretilir. Demirler dışarı çıkarılır ve boş uçakta ısınmak ve barınmak için güvenli bir alan oluşturulur. Yolcular arasında olan mühendis öğrencilerin aldığı sorumluluk ve başarıları takdire şayandır. Çok moral ve motivasyonlu bir şekilde çözüm odaklı hareket ederler. Radyoyu tamir ederler ve umutlarını diri tutmaya çalışırlar. Taa ki radyoda arama kurtarma çalışmalarının sonlandırıldığını duyana kadar. Film bu dakikadan sonra, insanı kötü hissettiren sahnelerle doludur. Tam kurtuluş için umutlandıkları sırada gelen çığ, soğuktan hastalanıp donanlar ve kendini iyiden iyiye hissettiren açlık öğrencileri bir hayli zora sokar.

Öleceği kesinleşenlerden ölmeden önce izin almaları ve öldükten sonra kalanların onları yemeleri, soğuktan yürüyememe, ölüme çok yakın olmaları, kurtuluş olarak gördükleri ölümün bir türlü gelmemesi hepsini ruhsal açıdan kötü etkiler. Hayatta kalma umutları yaptıkları yürüme aparatları sayesinde yeniden canlanır. Ayaklarını bastıkları zemini genişleten aparatlar yaparak kara batmadan rahatça yürüyebilir hale gelirler. Karla kaplı yollardan 13-14 günlük bir yürüyüşün ardından bir köylünün kendilerini fark etmesi kurtuluşun başlangıcı olur. Köylünün kendilerini fark ettiklerini anladıkları anda kurtarılacak olmaları, hayat dolu anlarla birlikte izleyenlerde buruk bir mutluluk bırakır.
Pes etmeden sürekli harekete geçme, doğa şartları ile mücadele etme ve öğrencilerin akıllarını kullanması 2.5 aylık serüvenden sağ çıkmalarını sağlar. Akılcılık mücadele ile birleşince insanların neler yapabileceği filmde çok net bir şekilde izleyiciye aktarılıyor. Zaman zaman yılgınlık ve inançsızlığa düşseler bile asla buna esir olmayıp mücadeleyi sürdürüyorlar. Ve en sonunda şartlar ne olursa olsun kazananlar, direnenler ve yaşama tutulanlar oluyor.

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun