Selam ahali, işler güçler, soğuk Aralıklar, yıl sonları başlangıçları iyi gidiyordur umarım.
Bu ayki artiz numunemiz için 3 bin 500 kilometre doğudaki melmekete dönüyoruz, yıl sonu olduğunuzdan rahatsınız, artiz İngiltere’den olmayacak anlayacağınız, ben de şöyle böyle biri diye yesyeni birini takdim etmekten kurtulacam ama alakası güncel ve İngiltere’den. Hadi anlatayım bakalım hak verecek misiniz?
Geçen oturmuş dükkanın arkasındaki stockroom’da televizyona çıkmış futbol otoriteleriyle dalga geçiyoz, uzun süredir görmediğimiz regular’ımız İranlı Mazyar geldi. Tanıdığımız ilerici geçinen bir üniversite öğrencisi, bakarsınız bir gün Mazyar anarşist, öbür gün sendikalist, diğer hafta feminist, öbür hafta da, yalan söylemiyom walla, şu televizyon kanalına şu siyasi meselenin yorumcusu olarak çıkmış. Baktık zayıflamış, kötülemiş, bet-beniz kalmamış, dedik ne ayak kardeş, kaç aydır nerdesin. Aman sormayın dedi, tabi İngilizce dedi ben çeviriyorum, okuyucuya böyle kıyağımız var ne de olsa; dedi dört ay önce Dagenham’da kız arkadaşımla yolda yürüyorduk, ana caddede dolaşırken bir grup İngiliz genci laf attı bana da kız arkadaşıma da, come on guys, no need, felan dedik ama işler sara sarpaladı, kesin sesinizi felan dediler, uzaklaşmaya çalıştık, kız arkadaşım gidelim diye feryad etti, tamam demeden adamlar yetiştiler, beni yatırıp linç ettiler, polis gelince de etraftakiler, bu çocuğu kız arkadaşına kötü davranıyor diye mahalle gençleri dövdü dediler. Hastaneye yatıp ameliyat oldum kırık kaburgalardan dolayı, iki ay kaldım, ama polis hakkımda dava açtı, kız arkadaşım davayı düşürmeme yardımcı oldu ama ne oldu bilmem o da beni de terk etti dedi.
Neyse Mazyar badireyi çoğunlukla atlatmış gibi, sağlığı hemen hemen yerine gelmiş, ve olanları kabul etmiş gibi görünüyor. Ortada yerine gelmemiş bir adalet duygusu kalsa da. Gel git, don’t be a stranger dedik, itle çakalla da fazla uğraşma. Bir de döner ayran söyledik, oturup sonra Messi’yi seyrettik, Ronaldo’yla kafa bulduk.
Bu olay bana artizlikler üzerinden gerçekleşen artizlikleri düşündürttü. Siz sanacaksınız şimdi anlattığım hikâyede Mazyar İmamoğlu’nu temsil ediyor, İngiliz ırkçıları ise Süleyman Soylu’yu. Hadi Soylu konusunda haklı olursunuz ama bence İmamoğlu’nu temsil eden polise Mazyar’ın kız arkadaşına kötü davrandığını düşünen mahalle halkı. Ama konu yine de Soylu’nun artizliği, İmamoğlu’nun algısı pek bir sorun olsa da.
14 Aralık’ta İstanbul belediye başkanı ve sosyal demokratlığın bile kalitesiz bir köftesi olan CHP’nin poster oğlanı İmamoğlu “seçimi iptal eden ahmaklar” türünden laflar ettiği için, Yüksek Seçim Kurulu’na hakaretten dolayı siyasetten men edildi, 2-3 yıl da hapsi isteniyor. Ceza verildi ama itirazlarla dava sürüyor. Herkesin malumu ki iktidarın Haziran seçimlerine hazırlık olarak sürdürdüğü karşıtlarını itibarsızlaştırma harekâtının parçası asılsız, sahte, ikiyüzlü vs bir girişim bu.
Olayın gelişmesi de Soylu’nun artizliğinin nasıl kendi artizliği üzerinden sürdürüldüğünü gösteriyor. Ne mi demek bu? Bakın olaylar şöyle gelişiyor, vakti zamanında Ekim 2019 İmamoğlu Fransa’da YSK’yi eleştiriyor, bir ay sonra Soylu yaptığı bir açıklamada “Avrupa’ya Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum” diye laflar ediyor, İmamoğlu da buna cevaben aynı gün “tam da 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” diyor. Soylu bunu YSK’ya hakaret haline getiryor, 11 Kasım’da gerçekleşen davanın hakimi ama şöyle diyor: “Bu cümlenin Süleyman Soylu’ya söylenmediğini düşünen varsa dünyada; gelsin, biraz da gülelim. Herhangi bir çözümleme yapmaya gerek yok. Bu sözü kime söylediği belli. Süleyman Soylu’ya söylemiştir. Ben de o şekilde düşünüyorum“.
Durumlar böyleyken Soylu pampa çıkıyor bana değil YSK’ya hakaret ediliyor diyor, kayyum atamam ama açığa alırım, zaten şahsımın artizliğine gelen bu tepkiler de “yargıya müdahale” diyor. Artık ne demekse, herhal para delisi ve demokrasi karşıtı olup da kendini demokrat sanan kesimleri (örneğin CHP ve kemalistlerin tümü gibi)böyle gelip böyle giden bir dünyadayız diye teselli etmek için bu karar “Pozitif hukuk açısından karar doğru” diyor. La pampa adaletsiz bir dünya ve ülkede yaşamasaydık hukuka ne gerek kalırdı, neyin pozitifliği bu, hukuk hangi pozitife dair karar verir? Siz mahkemelerin gökyüzü mavisinin ne güzel olduğuna dair bir karar aldığını duydunuz mu? Böyle şey mi olur?
Sizin anlayacağınız bu artizlik, Soylu’nun artizliğinin olduğu kadar genel olarak artizliğin rezillik cephanesindeki başka bir artizlik türü. Ben derim ama sen diyemezsin artizliği, ben yaparım sen yapamazsın artizliği. Senin dediğini ben hiç dememiş gibi davranıp herkesin de bunu dolaysızca kabul etmesini beklerim artizliği. Dahası bir siyasinin girişmemesi gereken ve kendi yaptığı artizlikle diğerlerini artiz olarak suçlama artizliği. Yani işine geldiği gibi dünyadaki şeylerin ve kendi davranışlarının anlamlarını değiştirme, yozlaştırılma ve gerçeği temelsiz ve anlaşılmaz bırakma.
Ama asıl artizlik de böyle artizliklere ve Soylu gibi borazanını öttüren artizlere bırakılmış olması ortamın. İngiltere’de de. Soylu ile Suella Braverman aynı kişi mesela. Sadece onları gösteren ekranların filtreleri değişik, o da yalnızca görünüşlerini. Avrupa futbol otoritelerinin sahte veryansınlarına karşı Katar’ı savunmadığımız gibi İmamoğlu’nu savunacak da değiliz ama en iyi karşıtı İmamoğlu ve onun da artizlikleri olan bu durum bize şu anki durumumuz hakkımızda ne diyor? Yıl başlar yıl biterken. Tutup “artizlere karşı birleşik cepheye” felan demeyecez ama samimiyete dair zamanın bir çentiği atılırken neler düşüneceğiz?
Gepgerçek yıllar efendim.