Ana Sayfa Blog Sayfa 5

“Hasta çocukları katletmeye gerekçe üretecek kadar katil”

Bunun üzerine Londra’da 28 Aralık günü bir gösteri düzenlendi ve Başbakan Starmer’e bir çağrı yapılarak, “Çocuk katilini artık durdurun, silah vermeyin” dendi.

Kamal Adwan Hastanesi’ne yapılan saldırıda başhekim de İsrail tarafından gözaltına alındı. Londra’da Başbakanlık önünde toplanan yaklaşık bin kişi, bu gözü dönmüşlüğün son bulmasını isterken, İsrail’in ürettiği gerekçelere de tepki gösterdi.

Eyleme katılanların birçoğu da sağlık emekçisiydi. Birçok sağlıkçı öfkeli tepkiler gösterirken, “Hasta çocukları katletmeye gerekçe üretecek kadar katil”, “Onları destekleyen de aynı katliama imza atıyor” diyerek İsrail ve İngiltere’yi protesto etti.

İsrail, hastaneyi bombalamasını, “Hamas’a ait bir hücrenin hastanede gizlendiği” gerekçesini öne sürmüştü. Protestocular, böyle bir şeyin olmadığını, çocukların ve yaralıların ödürülmesinin yanı sıra, tedavi yapan Dr. Hussam Abu Safiya’yı da gözaltına alarak insanların ölüme terk edildiğini belirttiler.

İsrail, uluslararası tüm yasaları çiğniyerek katliamını sürdürüyor ve her seferinde benzer gerekçeler öne sürüyor. Uluslararası kamuoyunu da gerekçelere alıştırmaya çalışıyorlar. Fakat İngiltere’de tepkiler devam ediyor.

 

Hackney’de Child X Kodadlı Çoçuğa Şiddet Uygulayan Polisler Aklandı

Geçtiğimiz Temmuz’da ‘Child X ‘ olarak bilinen çocuk bir polis minibüsü tarafından bisikletinden “indirilmiş”, etrafı sarılmış ve elindeki su tabancası gerçek sanıldığı için polisler tarafından kelepçelenmişti. Yapılan soruşturmanın ardından Bağımsız Polis Davranış Ofisi (IOPC) geçen hafta bu muamelenin “koşullar altında makul” olduğu sonucuna vardı.

Hackney’in toplum güvenliği şefi Cllr Susan Fajana-Thomas şunları söyledi: “IOPC’nin bulgularını ve bu korkunç olayla ilgili incelemenin sonucunu kabul ediyoruz.” Fajana-Thomas, aynı zamanda Belediye’nin bölge halkını polisi işleyişlerinden dolayı sorumlu tutmaları için desteklemeye kararlı olduğunu söyledi.

Irkçılık karşıtı grup Alliance for Police Accountability (APA), IOPC’nin kararını eleştirerek, “gözetim organlarının sistemik ırksal önyargı ve siyah topluluklara yönelik orantısız polis faaliyetlerini ele almaktaki süregelen başarısızlığını” vurguladı.

Kurum hem Hackney Belediyesi’ne hem de Londra Belediye Başkanı’na tutuklama sırasında güç kullanımına maruz kalan tüm çocukların travma desteği için koruma kurumlarına yönlendirilmesini ve bu tür olayların “rutin olarak izlenmesini, belgelenmesini ve kamuya rapor edilmesini” sağlamaları çağrısında bulundu.

Çocuk X’in annesi IOPC bulgularının “son derece hayal kırıklığı yarattığını” söyledi. Avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, oğlunun beyaz olması halinde aynı deneyimi yaşamayacağının kendisi için açık olduğunu söyledi: “Yerel polis şefi James Conway olaydan kısa bir süre sonra benimle görüştüğünde, o bile oğlunun polis tarafından aynı şekilde muamele görmeyeceğini itiraf etti.” Anne, IOPC’nin çocuğuna karşı ayrımcılık yaptığını ve azınlık gruplarındaki çocukların gerçekte olduklarından daha büyük muamele gördükleri bir tür ırkçı önyargı olan “yetişkinleştirme” suçu işlediklerini söyledi.

Hukuk firması Bhatt Murphy’den yapılan açıklamada, annenin olaya karışan polislerin eylemlerine ilişkin resmi şikayetinin Metropolitan Polis tarafından 2023 yılında iki kez düzenleyici kuruma iletildiği belirtildi.

Başmüfettiş James Conway daha önce Met Police adına olaydan dolayı özür dilemişti.

 

Milyarder sokağında milyonluk hırsızlık

Hampstead yakınlarındaki St John’s Wood mahallesinde gerçekleşen hırsızlığın profesyonel bir soygun olduğu belirtildi.

Metropolitan Polis Teşkilatı tarafından yapılan açıklamada, olay 7 Aralık günü Avenue Road üzerinde meydana geldi. Tek başına hereket ettiği düşünülen hırsızın, aralarında Hermes Crocodile Kelly model çantaların, 15 bin sterlin nakit paranın ve toplam değeri 10,4 milyon sterlin olan mücevherlerin bulunduğu eşyaları çaldığı belirtildi.

Beyaz tenli, 20’li yaşlarının sonu ile 30’lu yaşlarının başında olduğu tahmin edilen bir adamın, milyarderlerin yaşadığı Avenue Road’daki 13 odalı bir malikaneye ikinci kattaki pencereden girerek 19 dakikada soygunu gerçekleştirdiği kaydedildi.

Hong Kong asıllı ev sahibi, ailenin bazı üyelerinin ve personelinin de hırsızlık sırasında evde olduğunu ifade ederken, şüphelinin yakalanmasına yardımcı olabilecek ve konu hakkında bilgi sağlayabilecek kişiye 500 bin sterlinlik ödül vaat etti.

Soygun, “İngiltere suç tarihindeki en büyüklerden biri” olarak nitelendirildi.

 

 

 

Müzelerde grev kararı

Toplam 5 gün greve çıkacak işçiler, saat ücretlerinin en az 16 sterlin olmasını istiyor. İşçiler, ayrıca çalışma koşullarının da düzeltilmesini talep ediyor.

Müze yönetimleri, çok yoğun ziyaretçi aldıkları bir dönemde işçilerin greve çıkmasını eleştirirken işçiler, daha önce yapılan görüşmelerden yönetimin ücret artışı ve çalışma koşullarının düzeltilmesi yönünde bir adım atmadıklarını belirterek, grevden başka çıkış yolu bulamadıklarını söylediler.

“Müzelere gitmeyerek destek olabilirsiniz”

Müze işçilerinin üye olduğu ve İngiltere’de en son kurulan sendikalardan biri olan United Voices of the World (UVW) de kamuoyuna bir çağrı yaparak, işçilere destek istedi.

UVW yaptığı çağrıda “Müzelere gitmeyerek destek olabilirsiniz” derken, müze önlerinde yapılacak gösterilere de katılma çağrısı yaptı.

UVW, işçilerin 2011 yılında saat ücreti 10.10 sterlin aldıklarını, 2019 yılında yaptıkları pazarlıklarda müze yönetimlerinin en fazla yüzde 1.2 oranında zam dayattıklarını hatırlatarak, bu yıl en az 16 sterlin saat ücreti talep ettiklerini açıkladı. Sendika, ayrıca hastalık ücretinin arttırılması ve yılda en az bir hafta extra tatil istediklerini duyurdu.

UVW, ünlü Harrods mağazasında da işçilerini greve çıkartmayı başardı. 21, 22, ve 26 Aralık’ta yapılan grevlere Harrods’ta çalışan işçilerin yüzde 95’i katıldı. Harrods’da da işçiler ücret zammı ve iş koşullarının düzeltilmesi talebinde bulundu.

 

2024’te İngiltere: İki hükümet, tek politika

İngiltere’de 2024 yılının en önemli gelişmesi 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarının 4 Temmuz’da yapılan genel seçimlerle sona ermesi ve İşçi Partisinin iktidar olmasıydı. Bu 14 yıl boyunca hem Muhafazakâr Partide ve hem de İşçi Partisinde olağanüstü değişiklikler yaşandı. Ancak gelinen noktada, halk yararına olumlu politika değişiklikleri gerçekleşmezken, saldırganlık ve sömürü derinleşerek devam etti.

Seçim sonrası iktidara gelen İşçi Partisinden çeşitli beklentiler söz konusuydu. Bir kez daha İşçi Partisinin aslında bir sermaye partisi olduğu ve İngiltere’de işçi ve emekçilerin partisi olması bir yana, gerçek bir “işçi düşmanı” parti olduğu görüldü. Bu aslında biliniyordu, fakat her seferinde, başta bazı sendikalar olmak üzere birçok çevre bir beklentiye giriyor ve işçileri de beklentiye sokuyordu.

SAVAŞ POLİTİKALARINA TAM HIZ DEVAM

Geçtiğimiz yıl 7 Ekim’den sonra İsrail’in Gazze’de başlattığı katliam tüm ülkede lanetlenirken, o dönem iktidardaki Muhafazakâr Parti katliamı adeta finanse edip destekledi. İsrail’e her türlü desteği sonuna kadar verdi. 4 Temmuz’da iktidara gelen Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi de Muhafazakarlara parmak ısırtacak düzeyde bu politikaları devam ettirdi. Starmer Hükümeti, İsrail’e silah satmaya ya da uluslararası arenada kol kanat germeye devam etti. Savaş uçağı parçaları, füzeler, tanklar, teknoloji ve hafif silahlar İsrail’e verildi.

Savaş karşıtı hareket ise 2024 yılı boyunca geri adım atmadı. Her seferinde yüz binlerce insanın katıldığı eylemlerde sloganlar da değişti. Daha önce “Savaşı durdurun” sloganları atılırken sonraları, “Katile silah verme”, “Starmer eli kanlı” gibi sloganlar öne çıktı. Starmer iktidarı silah satmaya ve İsrail’i sonuna kadar desteklemeye devam ederken, bu sevkiyatı yapan bazı limanlarda işçiler silahları yüklemediler. Halkın yüzde 77’si savaş istemezken hükümet savaşı körüklemeye ve katliama destek vermeye devam ediyordu. Tıpkı bir önceki Muhafazakâr Parti iktidarı gibi.

UKRAYNA’DA DA BAŞ ROLDE

İngiltere, Gazze katliamı ve Suriye savaşında olduğu gibi Ukrayna’da da başrolü ABD ile birlikte kimseye kaptırmadı. Putin aleyhine her gün açıklama yapan, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edildiğini sık sık dile getiren İngiltere, konu Netanyahu ve İsrail’e geldiğinde ise “İsrail’in kendi savunma hakkı”nı öne sürdü.

Rusya ve Çin’e karşı mücadelenin başını çeken İngiltere, Ukrayna’ya en çok yardım eden ülkeler arasında. Bu yardımları savaş devam edebilsin diye yaptı. İngiltere bugüne kadar Ukrayna’ya 12.8 milyar sterlinlik bir “yardım”da bulundu. Hükümet bu yardımı, 7.8 milyar sterlin askeri ve 5 milyar sterlini ise “Ukrayna barışı, sosyal ve ekonomik kalkınma yardımı” diye kamuoyuna duyurdu. Savaşı finanse ederken, barış için de yardım ettiğini söylemesi ise aslında birçok kişinin kafasında soru işaretlerini de beraberinde getirdi. İngiltere 2024’te en az 2.5 milyar sterlin Ukrayna’ya aktardı. Starmer, 4 Temmuz’da devaldığı Rishi Sunak Hükümetinin Ukrayna politikasını aynen devam ettirdi.

Suriye’deki gelişmeler de çok farklı olmadı. ABD ve İsrail’le birlikte cihatçı grupları destekleyerek Esad’ın devrilmesinde önemli rol oynadı. Starmer, Esad’ın 8 Aralık’ta devrilmesini, “Baskıcı Esad rejimi çok fazla iktidarda kaldı” diyerek alkışlarla karşıladı.

Suriye’deki yeni duruma ise, “Suriye yönetimi ile diplomatik ilişki kurup, daha iyisini inşa etmeyi konuşmamız lazım” diyerek HTŞ Lideri Colani’ye tam destek verdiğini gösterdi. Hatta hemen bir heyet göndererek Colani ile görüşmesi, İngiltere’nin de bölgede önemli bir oyun kurucu olduğuna işaret olarak yorumlandı.

IRKÇI KALKIŞMA

İngiltere’de yaz aylarında göçmen merkezlerine saldıran ırkçı-faşist gruplar antifaşistler tarafından püskürtülmüştü. Manş Denizi’nden botlarla İngiltere’ye geçişlerin artması üzerine, eline bir fırsat geçiren aşırı sağcı Tommy Robinson, bu durumu kendi lehine çevirmeye çalışırken, antifaşistler sokaklara çıkarak “Bu sokaklar bizim, sokaklarımızdan defolun” sloganlarıyla bir kez daha ırkçılığın önüne barikat oldular. Bu nedenle 2024 yılı aynı zamanda ırkçılığa karşı verilen kitlesel mücadele ile anılacak.

İÇERİDE DE TEK POLİTİKA

2024 yılının ilk yarısında Muhafazakârlar ve ikinci yarısında da İşçi Partisi hükümetleri görev aldı. 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarlarında 5 başbakan görev alırken, hepsinin ortak yanı, işçi ve emekçilerin hayatlarını zora sokan ve yaşam standartlarını düşüren bir politika izlemeleriydi. Bu arada zenginler de kârlarına kâr katıp rekorlar kırdılar.

İşçi Partisinin iktidara geldiği 4 Temmuz’dan bu yana bir değişiklik olmadı. Halkın alım gücünün düşmesi, hayat pahalılığı, ücret düşüklüğü ve sosyal kesintiler hız kesmeden devam etti. Sağlığa yine bütçe ayrılmadı, eğitim yine kıt kanaat sürdü, ulaşım daha da zamlandı ve ücretler enflasyon düzeyinde bile zam almadı. Bu yetmezmiş gibi, yıllardır emeklilere kış aylarında verilen yakıt yardımı kesildi.

Silahlanma ise hız kesmedi. 10 milyarlarca sterlin nükleer silahların yenilenmesine ve yine 10 milyarlarca sterlin Ukrayna, İsrail ve Suriye için ayrıldı.

Yeni iktidarın eski Muhafazakâr politikalarını sürdürmesi devam ediyor. Buna karşı savaş karşıtları yüz binlerle sokağa çıkmaya devam ediyor. İrili ufaklı yüzlerce grev yaşandı. Çoğu ücret zammı talebi içerirken, bazı grevlerde çalışma koşulları ve çalışma sürelerinin iyileştirilmesi de talep edildi.

Başta sendikalar olmak üzere, birçok çevrenin İşçi Partisi iktidarından beklentileri 6 ay içinde bitti denebilir. İşçi Partisi safını ve yerini daha belirgin hale getirdi. Bu nedenle 2025’te daha keskin mücadele hatlarının örülmesi bekleniyor.

 

 

Ocak – Sağlıkta neler oluyor?

Erken evrede kanser teşhisi rekor seviyede

Ulusal Sağlık Servisi NHS’in son verilerine göre, erken evrede kanser teşhisi konulan hastaların oranı rekor seviyeye çıktı. Veriler, Eylül 2023 ile Ağustos 2024 arasında en yaygın 13 kanser türüne dair tespitlerin hastaların hayatta kalma şansını artıran birinci ve ikinci evrede yapılma oranın yüzde 58.7’ye çıktığını gösteriyor. Bu oran pandemi öncesine göre yüzde 2.7 ve kayıtların tutulmaya başladığından bu yana ise 10 kat daha fazla. Ancak kaydedilen ilerlemeye rağmen İngiltere’nin 2028 yılına kadar erken evrede kanser teşhis hedefi olan yüzde 75’e ulaşması oldukça zor gözüküyor. Ayrıca erken teşhislerdeki artışa rağmen kanser hastalarının tedavisinin erken başlatılmasında hala ilerleme sağlanabilmiş değil. Kanser teşhisi konulan her üç kişiden biri acil bir sevkten sonra 62 günden fazla bekliyor ve bu da İngiltere’de kanser hastalarının ölüm oranlarının Avrupa ülkelerinden fazla olmasına neden oluyor. Yani kanser hastaları için erken teşhis kadar erken tedavide de rekor seviyelere çıkmak gerekli.

Ölümcül hastalara ötanazi hakkı parlamentodan geçti

Tedavisi olmayan hastalığı olanların, tıbbı yardım alarak, kendi iradesiyle hayatına son vermesi anlamına gelen ötanazi hakkı ya da halk arasındaki telaffuzu ile ötenazi Birleşik Krallık parlamentosunda ilk onayını aldı. Ölümcül Hastalığa Sahip Yetişkinler (Yaşamın Sonu) Yasa Tasarısı, İşçi Partisi Milletvekili Kim Leadbeater tarafından parlamentoya sunulmuştu. Tasarı, ölümcül derecede hasta olan kişilere yaşamlarına son vermeyi seçme hakkı verilmesini önermekte. Westminster Parlamentosu, İngiltere ve Galler’de destekli ölümü yasallaştıracak tasarıyı 29 Kasım’da kabul etti. Ölümcül hastaları ne zaman öleceklerini seçebilmeye bir adım daha yaklaştıran tasarının yasalaşabilmesi için hem Avam Kamarası hem de Lordlar Kamarası tarafından daha birkaç kez incelenmesi ve onaylanması gerekecek.

Yardımlı ölüm hakkı, altı ay ya da daha az yaşam beklentisi olan kişilere, taleplerinin iki doktor ve bir yargıç tarafından onaylanması koşuluyla tanınacak.

Tasarıya göre yaşamına son vermek isteyen herkesin;

18 yaşından büyük olması, İngiltere ve Galler’de yaşaması ve en az 12 aydır bir aile hekimine (GP) kayıtlı olması

Seçim yapmak için zihinsel kapasiteye sahip olması ve zorlama veya baskıdan uzak, açık, kararlı ve bilgilendirilmiş bir talepte bulunması

Altı ay içinde ölmesi bekleniyorsa,

Ölmek istediğine dair şahitlerin huzurunda imzalanan iki ayrı beyanda bulunması

Her değerlendirme arasında en az yedi gün olacak şekilde iki bağımsız doktoru kararlı olduğuna ikna etmesi gibi bir dizi yasal prosedürü yerine getirmesi şart.

Tekliflere göre, bir kişi yaşamına son vermek için her talepte bulunduğunda bir Yüksek Mahkeme yargıcının onayını alması gerekecek. Hasta, kararın ardından 14 gün beklemek zorunda kalacak ve bu sürede kararını yeniden gözden geçirecek.

Hastanın yaşamına son vermek için kullanılacak madde bir doktor tarafından hazırlanacak, ancak kişi bunu kendisi alacaktır.

Tasarı, koordinatör doktoru, Sağlık Bakanı tarafından belirlenecek bir düzeyde “eğitim, nitelik ve deneyime” sahip kayıtlı bir tıp doktoru olarak tanımlamaktadır.

Sahtekarlık yapmak, baskı uygulamak ya da birini yaşamına son vermek istediğini beyan etmeye zorlamak yasa dışı olacak ve 14 yıl hapis cezası verilebilecek.

Grip vakaları tehlikeli boyutlara ulaştı

Her yıl kış aylarında artan grip vakaları, bu yıl tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. NHS’in tedavi olanaklarının hükümet tarafından kısıtlanması ölümlerin de artmasına neden olabilir.

2024 yılının son haftasında yapılan sayıma göre, bir önceki yıl ayna haftaya oranla 3.5 kat artış gösterdi. Yılın son haftasında günde 5 binden fazla grip hastası İngiltere’de hastanelere başvurarak tedavi altına alındı. NHS’in bütçesinin yetersizliği, hem grip hastalarının yeterince hızlı bir tedavi almasını ve hem de başka hastaların tedavilerinin yapılmasını da engelliyor. Sağlık çalışanlarının da yetersiz olmasından dolayı, çalışanların çok daha fazla çalışmak zorunda kaldığı belirtiliyor. Hükümetin sağlığa yeterince bütçe ayırmaması, halkın sağlığını tehlikeye atıyor.

Sağlık yetkilileri yeni yıl ile birlikte başlayan kış soğuklarının hassas hastalar ve sağlık sistemi üzerindeki etkisi konusundaki endişelerini dile getirerek, hakkı olanların grip aşılarını yaptırmalarını istedi. Hastaneler bu yıl grip, Covid ve norovirüs (kış kusma virüsü) dahil diğer kış virüslerinin yarattığı baskısıyla başa çıkmaya yardımcı olmak için yatak kapasitelerini arttırdılar.

Yatak yetersizliği

Hastanelerdeki doluluktan dolayı bir hasta sedyede tedavi edildi. Yapılan açıklamaya göre, yılın son haftasında hastaneye kaldırılan 12 binden fazla hasta, en az bir saat ambulans içinde bekletilerek yatakların boşalmasını bekledi. Birçok acil hastanın bu nedenle hayatlarını kaybettiği belirtiliyor.

Acile ambulansla taşınan hastaların ambulansta bekletilmesinden dolayı hem hasta ve hem de sağlık çalışanları zor durumda bırakılıyor. Yılın son haftasına ait rakamlar, yaklaşık 12 bin 200 hastanın hastanede bakılmadan önce bir saatten fazla ambulanslarda bekletildiğini gösteriyor.

Grip vakalarındaki artış nedeniyle yılın ilk gününden itibaren hastane ziyaretleri ciddi şekilde kısıtlandı. Birçok hastane ziyaretleri sadece yaşam sonu bakımı alan hastalarla sınırlandığını duyurdu ve ziyaretçilerden maske takmalarını talep etti.

 

Yazarımız Ahmet Güven Kürt masalları “Çerok”u okurla buluşturdu

Araştırmacı-yazar Ahmet Güven, İç Toroslar bölgesinin masallarını “Çerok” adıyla kitaplaştırdı. Londra’da yaşayan ve gazetemiz Gerçek’in çıktığı günden beri yazarı olan Güven, Çerok ile 4. kez okurlarıyla buluştu. Yazar daha önce, Düşlerimin Gül Şafakları, Alevilik Nedir ve Nar Taneleri isimli kitaplarıyla okur karşısına çıkmıştı.

5 Ocak günü Göçmen İşçiler Kültür Merkezi’inde (Gik-Der) gerçekleşen imza gününde Güven, kitap çalışması ve sürecini kısaca anlatırken, kitabın neden Kürtçe ve yöresel dillere bağlı kalınarak yazıldığına da açıklık getirdi.

Afşin, Elbistan, Kürecik ve Sarız çevresindeki masalları kitabına taşıyan yazar, bu bölgelerdeki büyüklerden yararlandığını ve hayatını kaybeden insanlarla bazı masalların kaybolmaması için çaba sarf ettiğini belirtti. Güven, bir çok kişinin daha önce yaşamını yitirmesinin de bazı masalların detayını yakalamada eksik kalındığını da sözlerine ekledi.

“Masallarda kötü halklar yoktur”

Yerel sözcük ve deyimlere bağlı kaldığını, ama tüm anlatımların iyilik beslediğini de söyleyen Güven, “Masallarda kötü halklar yoktur. İyilik ve kötülük vardır” diyerek, bu konuda çalışma yapan bir çok araştırmacıdan da söz etti.

Güven, masallarla ilgili çalışmasının zorlu yanlarını “salgın dönemine rastlaması, memlekete gidememesi ve sözlü tarih çalışması yapacağı yaşlıları kaybetmesi” olarak açıkladı.

Yazar, çalışma yöntemini de bölgede yaşlılarla yüzyüyüze görüşme, bazen de görüntülü telefonla sohbet ve bir çok arkadaşının kayıt yapma suretiyle yardımcı olduklarını söyledi.

Çerok’ta toplam 29 masal Kürtçe yer alıyor. Güven’e göre, en azından derlenen bu masalların kaybolmasının önüne engel olundu.

Bize çekilmiş telgraf

Takvim yaprakları 24 Ocak 1993’ü gösteriyor. Ankara kar altında. Arkadaşım Emrah’la Konur Sokak’taki İletişim kitabevinde Tanıl Bora ve Melih Pekdemir’in memleketin bitmeyen derdi ‘Türkiye’de demokrasinin sorunları’nı tartıştığı paneldeyiz. Etkinlik devam ederken Tanıl Bora’nın önüne bir not geldi. Asık yüzü, düğümlenmiş sesiyle notu bizimle paylaştı. Gazeteci Uğur Mumcu suikasta uğramış! Salonda kaygılı bir uğultu dolaştı, sonra sessizlik…Kısa süren bir tereddütten sonra panele devam etme kararı alındı. Melih Pekdemir’in ağzından, Adalet Ağaoğlu’na ait olduğunu söylediği bir cümle döküldü: ‘Bir gün hiç almamış gibi yapamayacağın bir telgraf alırsın…’

O gün aldığımız haber almamış gibi yapamayacağımız bir telgraftı. Mumcu’nun cenaze töreninde Ankara sokaklarında yüzbinlerce kişiydik. Maktulün politik görüşlerine çok katılmasak bile bize çekilen telgrafa cevap verdik. Üç maymunu taklit etmek, onlardan rol çalmak, gözlerinin bağlandığı, başında sorgucuların bulunduğu mekânda anlamlıdır belki. Fakat diğer zamanlarda bilmek, görmek, duymak, bunlardan kendine vazife çıkartmak ve hareket etmek insanı ahlaklı kılar zannımca. Hayatımın ondan sonraki dönemlerinde, bana ulaşan bütün telgraflara cevap vermeye çalıştım nefesim yettiğince. Etliye de sütlüye de karıştım…Dünyanın her köşesi haksızlık ve adaletsizlikle sallanırken gözünü kapatmaya çalışanlar böyle yaparak haysiyetle ölme haklarını kaybettiklerini düşünürler mi acaba? Haksızlık ve adaletsizliğin olduğu yerde kimse korunaklı kalamaz.

Mahir Çayan ve arkadaşları (hepsinin adlarını bilirim ve saygıyla anarım) Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yakalanmalarını kendilerine çekilmiş bir telgraf olarak düşünüp harekete geçtiler. Tarihe Kızıldere Katliamı olarak geçen eylemde canlarını ortaya atmalarının sebeplerinden biri de devrimci ahlaklarıydı. Sol politik aktörlerin dünyada ve Türkiye’de birbirleriyle dayanıştıklarını, ortak eylem gerçekleştirdiklerini biliriz. Kızıldere olayı ise dünyada eşi benzeri olmayan bir eylemdir. Bir örgüt başka bir örgütün liderlerini kurtarmak için harekete geçer ve en önemli militanlarını kaybeder. Onları o gün harekete geçiren sadece politik kararları değil adaletsizliğe karşı eyleme geçme pratiğidir aynı zamanda.

Haksızlığa ve şiddete karşı tavır almanın yolları çok çeşitli artık. Sokaklar, vicdanlı ve ahlaklı insanların adaletsizliğe karşı buluştuğu alanlar olmaya devam ediyor ve etmeli. 21. Yüzyılın ilk on yılı geride kalırken dünya siyasi tarihinin en eski ve çetrefilli sorunlarından Filistin-İsrail meselesi yine çatışmaya dönmüş, barış pazarlıkları hareketlenmişti. Londra’da savaş karşıtı koalisyon Filistin’de barışa çağrı yapan bir dizi gösteri düzenlenmişti. O gösterilere siyasi yelpazenin her ucundan binlerce insan katıldı. İngiltere’nin solcuları, o günlerde İsrail’e karşı eyleme geçmiş Hizbullah’ı destekleyen Müslüman gruplarla yan yana protesto eylemlerindeydi haftalarca. Barış isteyen, vicdanlı ve ahlaklı kişiler, Nasrullah resimlerinin arkasından yürümekte hiçbir beis görmedi. Mesele bize çekilen telgrafı almamış gibi yapmamak, haksızlığa karşı durmaktı. Renkli saçlı, şortlu, Londra’lı barış aktivistlerinin sakallı cübbeli Hizbullah liderinin resimlerini taşımaları görülmeye değerdi doğrusu…O protestolardan birinde Arapça döviz taşıyan Müslüman bir kızın yanına gittim, ‘Ne yazıyor bu dövizde?’ diye sordum. Kız gülümseyerek cevap verdi, ’Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!’ dedi. Sokağa çıkmak insanı özgürleştirir. Mesela, seküler hayatımızın diğer alanlarında mesafeli durduğumuz bir politika yapma biçimiyle bizi yan yana getirir, bir ortak derdimiz olabileceğini/olduğunu hatırlatır.

Haksızlık ve adaletsizlik karşısında susanlar rahatça yaşayıp sessizce öleceklerini düşünmemelidir. Çünkü haksızlık ve adaletsizliğin olduğu yerde kimse korunaklı kalamaz…

 

‘Utanç Taraf Değiştirmeli’: Gisele Pelicot

Fransa’nın Mazan kentinde yaşayan 72 yaşında 3 çocuk 7 torun sahibi Gisel’ın hayatı bundan dört yıl önce Güney Fransa’da bir karokala çağrıldığında tamamen değişiyor. 50 yıl birlikte yaşadığı kocası Dominique Pelicot ve tanımadığı onlarca erkeğin 2011 ile 2020 yılları arasında kendi evleri ve kendi yataklarında şuuru yerinde değilken kendisine tecavüz ettikleri video kayıtlarını izliyor.

Peki, bu videolara polis nasıl ulaşıyor? Dominique Policot bir süpermarkette güvenlik görevlileri tarafından kadınların etek altı fotoğraflarını çekmeye çalışırken yakalanıyor ve polis telefonunu ve bilgisayarını incelediğinde 20 binden fazla tecavüz videosunu tespit ediyor. Ve Gisele Fransa tarihinin belki de en tartışmalı davalarından birinin tecavüz mağduru oluyor.

Gisele mahkeme sürecinde gizli kalma hakkını kullanmayı red etti. Pelicot: “Tecavüze uğrayan tüm kadınların ‘Madam Pelicot bunu yaptı, ben de yapabilirim’ demesini isterim. Artık utanmalarını istemiyorum” dedi.

10 yıl boyunca yaşları 26 ile 74 arasında değişen 50 erkek, ki henüz kimliği tespit edilememiş 31 erkek daha var, itfaiyeci, tır şoförü, asker, güvenlik görevlisi, dj bu saldırganlık çarkı içinde yer alıyor… Fransa kamuoyu tecavüz suçlularına Monsieur-Tout-Le-Monde (Bay Herkes) adını takıyor! Bu şu anlamada geliyor: bu tür tecavüz, cinsel saldırı gibi suçların faillerini çok uzaklarda aramayın, herkes olabilir. Çok yakınınızda olabilirler. Hatta 50 yıllık kocanız bile olabilir.

Dominique verdiği ağır sakinleştiriciler ve uyku ilaçlarıyla kendisini kaybeden eşine “Bay Herkes”lerin tecavüz etmelerini sağlayarak bunları kaydetti. Videoları izleyen soruşturmanın yöneticisi ‘tiksindirici ve şok edici’ yorumunu yapıyordu. Gisele aldığı ilaçların etkisiyle gün boyu uyuyor, saçları dökülüyor ve gittikçe zayıflıyordu.

Kendisine ne olduğunu bir türlü anlayamayan Gisele, Domininique yakalanmasa belki de yıllar yıllar boyu bu işkenceyi çekmeye devam edecekti. Bu yüzden kadınlara şöyle seslendi Gisele: “Bir sabah uyandığında önceki geceye dair hiçbir şey hatırlamayan her kadının dediklerimi hatırlamasını istiyorum. Bir daha hiçbir kadının kimyasal tahakküm kurbanı olmaması için sen kötülük sunağında kurban edildim ve bu konuda konuşmamız gerekiyor.

Ele geçirilen videolarda Gisele’in kızı Caroline’e iç çamaşırları içinde bilinçsiz bir halde yatan bir kadının fotoğrafı gösterildiğinde, kendi fotoğrafına baktığını fark ettiğini ve kendisi için o an hayatın durduğunu söyledi. Mahkeme süresince Dominique kızına ve torunlarına asla dokunmadığını söylerken Caroline her defasında buna inanmadığını ifade itti.

Çocukluğunda kendisi de cinsel istismar ve tecavüze uğramış olan Dominique, Gisele’i uyutarak çok sayıda erkeğin tecavüzünü teşvik ve organize ettiğini kabul etti. Tecavüz sanıklarından 54’ü belirlendi, ama 21’inin kimliği henüz tespit edilemedi.

Fransa’nın Avignon kentinde görülen mahkemede 19 Aralık Perşembe günü kararlar açıklandı. Dominique Pelicot tüm ithamlardan suçlu bulundu. Sanıklardan her biri, ki bunlar 50 Bay Herkes, en az bir suçlamadan hüküm giydi. Ancak aldıkları hapis cezaları savçıların talep ettiğinden daha az oldu.

Kararların açıklanmasından sonra mahkeme binası önünde konuşan Gisele, “Çocuklarını, torunlarını, tüm diğer aileleri ve sıklıkla gölgede kalan hikayelerin kurbanlarını düşündüğünü” belirtti ve “aynı mücadeleyi veriyoruz” dedi.

Gisele kendisine destek veren herkese minnettar olduğunu vurguladı ve toplum neler olduğunu görsün diye mahkemenin kapılarını açmasından asla pişmanlık duymadığını belirtti.

Davanın duyulmasından itibaren Fransa başta olmak üzere Gisel’e destek dalga dalga yayıldı ve büyüdü. Kadınlar Gisele’in büyük bir cesaret, onur ve insanlık gösterdiğine inanıyor, onun utancın taraf değiştirmesini istediğini ve sayesinde utancın taraf değiştirdiğini düşünüyorlar.

Yaşadığı korkunç trajediyle Gisele bir simge haline geldi. Dava başladığında “2 hafta dayanabilirsem bu bile benim için çok olacak” diyen Gisele, üç buçuk ay dayandı ve her şey sona erdiği için huzurlu.

Ancak bir yerlerde korkunç acılar çeken kadınlar olduğunu biliyoruz. Her gün gazetelerde, haberlerde isimlerine rastlıyor, okuyor, duyuyoruz. Eşleri, sevgileri, aile bireyleri tarafından mağdur edilen, cinsel istismara uğrayan, öldürülen kadınlar… Her kadın için her gün yeniden ve yeniden mücadele etmekten vazgeçmediğimiz yeni bir yıla girelim ve birbirimizin ellerini daha sıkı sıkı tutalım kızkardeşlerim.

Kuzey Koreli askerler Ukrayna’da Rusya adına savaşıyor

Batı’nın Kuzey Kore askerlerine karşı tepkisiz kalmasını geçmişte eleştiren Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, “Kuzey Kore ile yaşanan bu ilk çatışmaların dünyada yeni bir istikrarsızlık dönemini başlattığını” söyledi.

Seul’dan yapılan açıklamada ise “[iki tarafın] askerleri arasında yakın menzilde çatışma gerçekleşmediğine inanıldığı” ancak “cephe hattı yakınlarında” az sayıda Kuzey Kore askerini içeren bir “olay” yaşandığı ifade edildi.

Kiev, Rusya’nın Ukrayna askerlerinin kontrolündeki Kursk sınır bölgesinde 11 bin Kuzey Kore askerinin konumlandığını tahmin ettiğini açıklamıştı.