Britanya İmparatorluğunun sömürgecilik ve emperyalist tarihinde, özellikle Ortadoğu’da politik değişikleri yönetenlerin önde gelenleri, arkeolog olarak faaliyet gösteren ajanlar olmuştur. Arkeoloji, yalnızca toprak altındaki tarihi açığa çıkarmaktan ibaret bir bilim değildir. Antropoloji, etnoloji, dilbilim, coğrafya ve tarihle yakından ilgilidir ve bu disiplinlerin her biriyle yakın ilişki içinde çalışır. Herhangi bir bölgede çalışan arkeolog, yerel dilleri, halk adetlerini, dinleri, gelenek ve görenekleri iyi bilmek zorundadır. Dikkat edilirse, aslında bu bilgiler, yöre halkının nasıl yönetileceği hakkında karar vermek için de sağlam bir temel oluşturur.
Ayrıca, arkeologlar, iyi tanıdıkları bölge halkıyla yakın ilişkiler kurmak bakımından avantajlara sahiptir. Bu yüzden İngiliz arkeologların aynı zamanda çok nitelikli casuslar olması rastlantı değildir. En tanınmış olan Lawrence dışında Gertrude Bell, Michael Buch, Wooly, D. Hogarth, Sykes ve Delbrueck Herzfeld gibi ünlü casuslar da Anadolu coğrafyasında arkeolog olarak çalışmışlardır. Bunlardan Gertrude Bell başta Irak olmak üzere, bölgedeki başlıca Arap krallıklarının kurulmasında önemli rol oynamış, Sykes gibi sınırların çizilmesi çalışmasına yol göstermiş arkeologlardır.
Thomas Edward Lawrence, efsanevi “Sarı İmam” lakaplı büyük kışkırtıcı casustur. Arap aşiretlerini Osmanlı’ya karşı örgütleyen ve savaşa sevk eden isim olarak bilinir. Lakabından da anlaşılacağı üzere, İslamiyet’i iyi biliyor, imamlık dahi yapıyordu. En meşhur casus olmasına karşın, onu yetiştiren “Çöl Kraliçesi” lakaplı Gertrude Bell’dir. Bell, Fransızca, İtalyanca, Almancanın yanı sıra Türkçe, Kürtçe, Farsça ve Arapça da biliyordu ve Ortadoğu’da yüzlerce aşiret ve kabileyle kolayca ilişki kurmuş, güvenlerini kazanmış ve yönetimini kabul ettirmişti.
Anılarında şöyle diyordu: “Biz çok rahattık. Halkın bize güveni tamdı, bizi seviyorlardı. Zaman zaman arkeolojik çalışmalar da yapıyorduk, ama daha çok diğer konularda rapor tutuyorduk. Bölge halkına başka medeniyetlerin izlerinin olduğunu söylemeye çalışıyorduk. Ya da burası sizden bir parça, sizin aslınız bu diye ikna etmek için gayret gösteriyorduk. Çoğu zaman da başarılı oluyorduk.”
Yine günlüğünün başka bir yerinde, şunları yazmıştı: “Bir daha kral yaratma işine katiyen bulaşmayacağım, sinirleri çok yıpratan bir iş.”
O günlerde Bell, Suriye’de tahtından indirilmiş olan Faysal’ın Irak kralı yapılması için Winston Churchill’i ikna etmekle uğraşmıştı. Gertrude Bell’in derin bir aşkla bağlı olduğu Binbaşı Dick Doghty-Willie, Çanakkale Savaşı’nda bir Türk askeri tarafından vurulmuştu. Gelibolu yarımadasına özel izinle giren Gertrude sevgilinin mezarı başında intikam yemini etmişti.
Ortadoğu’da Osmanlı’yı perişan eden “Çöl Kraliçesi”, böylece yeminini yerine getirmiş oluyordu. İngiltere’nin Ortadoğu’nun egemeni haline gelmesini sağlayan Bell, belki kişisel amacına da ulaşmıştı ama, günlüğüne “burada çok yalnızım, bu yalnızlıkla çok fazla devam edemem’’ satırlarını yazdıktan sonra, 1926’da 58 yaşında aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar etmişti.