Kadınlar, 167 yıllık bir geleneğin mirasıyla bugün de mücadele etmeyi sürdürüyor: 167 yıl önce, ABD’nin New York eyaletinde 8 Mart 1857’de daha iyi çalışma koşulları ve insanca yaşam istemiyle greve giden on binlerce dokuma işçisi kadına polis saldırmış, 129 kadını fabrikaya kilitleyerek çıkan yangında yaşamlarını yitirmelerine neden olmuştu. Clara Zetkin’in 1910’da 2. Uluslararası Kadın Kongresinde yaptığı öneriyle 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak kabul edildi.
Kadınlar, bu mücadeleleri sonucunda toplumsal yaşamda daha fazla yer alıyor, kendilerine biçilmiş rolün ötesine geçiyor, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı daha yüksek ses çıkarıyorlar. İş yaşamında sömürüye, güvencesizliğe karşı eşit ücret, sosyal hak ve adalet için örgütleniyor, direniyorlar…
Günümüzde, çıkan savaşlar, çatışmalar ve artan yakıt ve gıda fiyatları nedeniyle, son tahminler ülkelerin yüzde 75’inin 2025 yılına kadar kamu harcamalarını azaltacağını gösteriyor. Bu da kemer sıkma politikaları demek. Bu politikalar ise en çok kadınları ve çocukları olumsuz etkiliyor. Covid salgını, jeopolitik çatışmalar, iklim felaketleri ve ekonomik kargaşa, 2020’den bu yana fazladan 75 milyon insanı ciddi yoksulluğa itti. Bu, 2030 yılına kadar 342 milyondan fazla kadın ve kız çocuğunun yoksulluk sınırının altında yaşamasına yol açacağını gösteriyor. İş sektöründe ise, mesleki ayrımcılığın sürdüğünü, kadınların ucuz işgücü olarak değerlendirildiğini, sektördeki olumsuz çalışma koşullarının işgücüne ve istihdama katılımlarının önünde engel oluşturduğunu görmekteyiz.
Pandemi sonrasında özellikle kadınlar açısından üretime katılımda ciddi bir artış oldu ancak bu artış kadın istihdamını artırmak üzere değil, geçim sıkıntısının günden güne katlanarak artması nedeniyle oldu. Kadınlar hâlâ “eve destek atan” bir pozisyonda kendilerini görmek zorunda bırakılırken, bizler de bu 8 Mart’ta evde, işte, sokakta, hayatın her alanında, yaşamlarımızla sınanmaya, işten atma tehditlerine, aynı işe verilen düşük ücretleri, ilk işten çıkarılan olmayı, haklarımızın gasp edilmesini, kölece çalışmayı, insanlık dışı yaşam koşullarını hak etmiyoruz; eşit insanca bir yaşam istiyoruz.
Mobbinge, tacize, baskıya, eşitsizliğin derinleştirilmesine, medeni haklarımıza yönelik saldırılara, gençlerin, çocukların hayatlarının karartılmasına, geleceksiz bırakılmalarına karşı özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz.
Bu istediklerimiz ne yazık ki bize altın tepside sunulmuyor, sunulmayacak da. Oturup beklemek, hep başkasının harekete geçmesini istemek nefes alamadığımız o çemberin daralmasından başka bir işe yaramıyor. Çünkü o beklenen kahraman asla gelmeyecek! Oturup beklemesi öğütlenen milyonların yan yana gelerek istediklerini söke söke alması tek seçenek.
Bugün en önemli meselemiz, her yerde irili ufaklı direnişlerde, mücadele alanlarında sözünü söyleyen, öfkesini ortaya koyan kadınların seslerini birleştirmesi, birlik olması, bir araya gelmesi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü, yaşadığımız her alanda hep birlikte örgütleyelim. İşyerinde, mahallede, okulda birlik olup, birlikte kazanalım. Unutmayalım: Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam bizimle mümkün.
Birlikte kazanacağız… Kadınlar kazanacak!