İngiltere’de bu yılın Temmuz-Ağustos-Eylül aylarına ilişkin 3 aylık sanayi üretimi büyümesi -1.6%. Bu üç aya ilişkin ticaret hacmindeki büyüme ise +4%. Yani sanayi üretimi büyümüyor, tersine küçülüyor; ama ticaret büyük bir tempoyla artmasa bile yine de artıyor.
Bu çelişkili görünen büyüme rakamlarından ne çıkar? Olağan koşullarda yaz aylarında en azından gıda üretimi artması gerekirken artmamış ya da bu artış genel olarak sanayi üretiminin büyümesine yol açmamış, ticaret ise artışta. Üretimleri azalmasına rağmen mal alım-satımı artıyor. Yeterince üretilmeyen mallar yine de alınıp satılıyor. Bunun tek bir anlamı olabilir: Ülke içinde üretimi azalan sanayi malları yetersizliği ülke dışından gelen malların satışı ve alımıyla tamamlanıyor. Ticaretin üretimden fazlalığı dış alım satım, ithalat ve ihracat ürünlerinin ticaretiyle eşitleniyor.
Ülke içi üretimin düşmesinin de öncelikle doğrudan bir sonucu var: Ülkede üretim düşüyorsa işsizlik artmış demektir.
ONS (Ulusal İstatistik Bürosu) Kasım verilerine göz atarsak, işsizlik azalışta görünüyor. 1993’te 10%’u aşan, 2011’de 8%’den fazla olan işsizlik 2022 Temmuz-Eylül döneminde 3.6% ve üstelik bir önceki üç aylık döneme göre -0.2% kadar azalmış bile. Ama yakından baktığımızda sadece Türkiye’de TÜİK’in rakamlarla oynamadığını görüyoruz.
ONS işsizliği azalmış gösteriyor, ancak aynı aylar için istihdam oranı 75.5%. Yani nüfusun yaklaşık ¼’ü istihdam-dışı. ONS bunu, ekonomik olarak aktif olmayanların (16-64 yaş arası) oranı olarak veriyor ve bu oran 21.6%. Ve oran son üç ayda artmış. Sözcük oyunlarıyla henüz işsizlik düşük gösterilebiliyor: ister işsiz deyin ister ekonomik olarak aktif olmayan, yani çalışmayan. Türkiye’de işsizlik oranı son dönemde iş arayıp da bulamayanların oranı olarak verilir; iş aramaktan bıkıp iş ve işçi bulma kurumuna baş vurmayanlar işsiz sayılmazlar. Genellikle uzun dönem hastalık gerekçesiyle iş aramayanların sayısının yüksek olduğu UK’de de öyle. Ve bir de artısı var, işsizlik esas ekonomik olarak aktif olmayan nüfus içinde gizleniyor.
Bir de çalışanlar içindeki fazlalığa (gereksiz işçi sayısına) ya da işten çıkarılmaları gerekli sayılanlara ilişkin rakam veriyor ONS. Bu oran da 2.7% ve ekonomik olarak aktif olmayanların oranının 3 katından fazla artıyor. RMT grevlerinin taleplerinden birinin işçi çıkartmaya karşı olmasının nedeni, tekellerin bu “fazla” saydıkları işçi nüfusunu işten atarak eritmeye çalışmaları.
Yine de uzmanlar pandemi sonrası düşük işsizlik yüzdesi eğrisinin sonuna gelmekte olduğu konusunda uyarıyor ve işsizlik rakamının 4.9%’ye çıkacağını belirtiyor. Nedeni açık, çünkü üretim artmıyor, tersine düşüşte ve yakın zamanda artması beklenmiyor. Üstelik enflasyon artışı durgunluk belirtisi ve işsizliği artırıcı bir etken olduğu tartışmasız. Bir diğer önemli etken, Bank of England’ın enflasyonu yatıştırma gerekçesiyle politika faizini 0.75 puan artırarak 3%’e çıkarması ve bunun mortgage faizleri dahil tüm faizleri yükseltmesi. Yüksek faiz ise yatırımların kısılması ve paranın faize yatırılması ve tümü üretimin daha da düşmesi ve durgunluğun giderek ekonomik krize dönüşmesi demek.
Enflasyon, Ekim’de 10.1% iken, Kasım’da bir tam puan artışla 11.1%’e yükseldi: Son 41 yılın rekoru! Hem de bu artış önceki Truss hükümetinin enerji fiyatlarını önlemeye yönelik desteği koşullarında gerçekleşti. Bu destek Nisan’dan itibaren kalkacak ve yükselecek enerji harcamalarının enflasyonu hangi rakama sıçratacağı meçhul. Şimdiye kadar söz konusu destek olmasaydı enflasyonunun en az 13-14% olacağı tahmin ediliyor. Gıda enflasyonu ise daha berbat ve el yakıyor: Ekim’de gıda ürünlerinde enflasyon oranı 14.5%’tu, Kasım’da ise 16.2% oldu. Bu da son 45 yılın rekoru!
Fiyat artışlarını savaşa ve pandemiye bağlayan Maliye Bakanı j. Hunt Erdoğan’la Nebati’yi andırıyor. Sadece “dış düşman” demediği kalıyor! Açıkladığı “enflasyonu dizginleyecek” mali plansa emekçi halkın sırtına yeni yükler bindiriyor. Enflasyonlar ve fiyat artışlarıyla boğuşan işçi ve emekçiler şimdi bir de Hunt’ın 55 milyar poundluk vergi artışı ve hemen hepsi halkı vuracak kamu harcamalarında kesintileriyle boğuşacak. Çünkü vergi tekellere değil halkın sırtına yüklenecek. Kesintiler ise, belediye, sağlık, eğitim gibi kamu hizmetlerinde görülecek.