Göçmenlik karşıtlığında ırkçı partiler ve sağcılarla yarış halinde olan İşçi Partisi vatandaşlık başvurularına yeni bir düzenleme getirdi. 10 Şubat’ta uygulanmaya başlanan bu düzenlemeyle, Manş Denizi’nden botlarla gelenler de dahil Birleşik Krallık’a “kaçak” yollarla gelen göçmenlerin vatandaşlığa başvuru hakkı süresiz olarak ortadan kaldırıldı. “Yasadışı” yollardan gelmek sadece botlarla gelenleri değil, bir araçta saklanarak İngiltere sınırlarını geçenleri de kapsıyor.
Vatandaşlık başvurusundaki temel değişiklik Birleşik Krallık’a “yasadışı” yollardan girmiş ya da gelmiş kişileri hedefliyor. Güncellenen kılavuza göre, 10 Şubat 2025 tarihinden itibaren vatandaşlığa kabul edilmek üzere başvuruda bulunan kişiler, Birleşik Krallık’a “yasadışı” yollardan girmiş ya da gelmişlerse, aradan geçen süreye bakılmaksızın başvuruları reddedilecek. Yani düzenleme sadece yürürlüğe girdiği tarihten sonra gelenleri değil, on yıllar öncesinden gelmiş olanları da kapsıyor. Uzun yıllar önce İngiltere’ye kaçak yollarla gelip iltica etmiş ve sonrasında serbestlik almış ama hala vatandaşlık başvurusu yapmamış olanlar bundan sonra isteseler de İngiliz vatandaşı olamayacak.
Birleşik Krallık’ta beş yıl (eşi İngiliz vatandaşı olanlar için üç yıl) yaşayan ve ikametinin son bir yılında serbestliği (eşi İngiliz vatandaşı olanlar hariç) olan herkesin başvuru hakkı kazandığı İngiliz vatandaşlığına ancak belli aralıklarla güncellenen “iyi karakter şartı” kılavuzunda belirtilen kriterlere uyanlar alınmakta.
10 Şubat’tan önce uygulamada olan iyi karakter politikası kapsamında, önceki 10 yıl içinde meydana gelen yasal ikametle ilgili yasadışı giriş ve diğer göçmenlik ihlalleri göz ardı edilebilmekteydi. Serbestliğini aldıktan sonra kişinin karakteriyle ilgili herhangi bir endişenin ortaya çıkmadığı durumlarda, vatandaşlığa kabul başvurusu olumlu olarak sonuçlandırılıyordu.
Ayrıca, İçişleri Bakanlığı’nın şimdiye kadarki uygulaması, kişinin zulümden kaçtığı yerden “doğrudan geldiğinin” düşünüldüğü durumlarda yasadışı girişi göz ardı etmek olmuştur. Bu durum, mültecilerin zulümden korktukları bir yerden doğrudan geldikleri durumlarda göç yasalarını ihlal ettikleri için cezalandırılmamaları gerektiğini söyleyen Birleşmiş Milletler Mülteci Sözleşmesi’nin 31. Maddesini yansıtmaktaydı. Değiştirilen kılavuzda 31. Maddeye atıfta bulunulmuyor. Ayrıca, yine BM Mülteci Sözleşmesi’nin, devletlerin “mültecilerin asimilasyonunu ve vatandaşlığa kabulünü mümkün olduğunca kolaylaştıracaklarını” belirten 34. maddesine de atıf yok.
Yeni düzenlemenin uygulanmaya başladığı 10 Şubat günü yapılan bir kamuoyu araştırması, halk ile politikacıların göçmenlere yaklaşımı arasında büyük bir uçurum olduğunu ortaya koydu. Kamuoyu yoklamasına katılan İşçi Partili seçmenlerin yüzde 62’si göçmenlerin nasıl geldiklerine bakılmaksızın vatandaşlığa kabul edilmeleri gerektiği görüşünü paylaşıyor. İşçi Partisi’nin acımasız ve entegrasyona zarar verici olan bu düzenlemeyi kendisine oy verenler bile kabul etmiyor. Aynı ankete göre halkın sadece onda biri, Muhafazakâr Parti’nin lideri Kemi Badenoch’un vatandaşlık başvurusu için bekleme süresinin 15 yıla çıkarılması fikrine destek veriyor. Yani halk göçmenlerin entegrasyonu ve vatandaşlık hakkını kullanmasından, politikacılar ise ayrımcılık ve göçmenlerin ömür boyu ikinci sınıf vatandaş olmasından yana.
İşçi Partisi’nin uygulamaya soktuğu bu değişiklik sadece Refugee Council ve memurların örgütlü olduğu Kamu ve Ticari Sektör (PCS) sendikası tarafından değil aralarında Stella Creasy’nin de bulunduğu bazı İşçi Partili milletvekilleri tarafından da kınandı. Creasy, bu değişikliğin “mültecilerin sonsuza kadar ikinci sınıf vatandaş olarak kalacağı anlamına geldiğini” söyleyerek itiraz etti.
İngiltere’nin en büyük memur sendikası PCS “yasadışı” yollarla gelen herkesin vatandaşlık kazanmasını engelleme planlarına karşı çıkarak, Başbakan Keir Starmer’ı mültecilere insaniyet göstermeye çağırdı.
PCS Genel Sekreteri Fran Heathcote İşçi Partisine yaptığı çağrıda, “Mevcut hükümetin bir önceki hükümetin göç karşıtı izinden gittiğini görmek büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Sert görünerek Reform Partisi seçmenlerini etkilemeye çalışmak yerine, bu konuya insancıl bir yaklaşım sergilemeli ve mültecilerin Birleşik Krallık’a seyahat etmelerine ve varışta taleplerinin adil bir şekilde değerlendirilmesine olanak tanıyan Güvenli Yollar programımızı benimsemelidirler” dedi. Heathcote ayrıca “Bir kişinin İngiliz vatandaşlığına uygunluğu, buraya nasıl geldiğine değil, neden burada olduğuna bağlı olmalıdır” sözleri ile İşçi Partisi’ne izlemesi gereken kriteri hatırlattı.
Süresiz oturum hakkına (ILR) sahip göçmenler İngiliz vatandaşlarının yararlandığı hemen hemen tüm haklara sahip olsalar bile seçme ve seçilme haklarından yararlanamıyor. Ayrıca politik ilticası kabul edilenler kendi ülkelerinin pasaportunu ömür boyu alamıyor. Aldığı takdirde ilticacı statüsünü kaybediyor. Vatandaş olduktan sonra ülkesine gitme hayali olan ilticacıların bu hayali artık gerçekleşemeyecek ve ömür boyu ülkesini bir daha göremeyecek.
Ölümle yaşam arasında tercih etmek zorunda kalanların hayatlarını tehlikeye atarak İngiltere topraklarına çıkmalarını cezalandırmak için vatandaşlık hakkını elinden alan İşçi Partisi, parlamentoya sunduğu Sınır Güvenliği, İltica ve Göçmenlik Yasa Tasarısı (The Border Security, Asylum and Immigration Bill) ile de sığınma talebini terörle mücadele kapsamı içine sokarak sığınmacıları bir ulusal güvenlik meselesi haline getirmenin yolunu açmayı hedefliyor.
Muhafazakârların Ruanda planını iptal eden İşçi Partisi buna karşılık insan kaçakçılarına karşı polisin yetkilerini arttıran yeni bir sınır güvenliği yasa tasarısını Avam Kamarası’na sundu. Parlamentoda görüşülmeye başlanan Sınır Güvenliği, İltica ve Göçmenlik Yasa Tasarısı ile İşçi Partisi insan kaçakçılarını terörist olarak suçlamakta ve Manş Denizi’nden yasadışı geçerken başka bir kişiyi tehlikeye atmak gibi yeni bir suç yaratmakta.
Yasa Tasarısı, sığınma talebini bir ulusal güvenlik meselesi haline getirirken, terörle mücadelenin yetkilerini genişletmekte. Tasarı, belgesiz bir göçmenin seyahatine yardımcı olacak malzeme veya bilgi sağlamanın suç sayılması, sınırda insanların cihazlarına (telefon, tablet) el koyma yetkilerinin genişletilmesi, sığınma talep etme yollarının azaltılması, sınır dışı etme anlaşmalarının yeniden başlatılması, biyometrik gözetimin arttırılması ve sivil özgürlükleri kısıtlayan mahkeme kararlarının genişletilmesi gibi çok sayıda endişe verici maddeyi içeriyor.