13.8 C
Los Angeles
Perşembe, Nisan 24, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 3

Şubat – Sağlıkta neler oluyor?

Bebekler için K vitamini neden önemli?

Doğumdan hemen sonra yapılması gereken K vitamini aşısı bebekler için hayati önem taşıyor.

K vitamini vücutta kanın pıhtılaşmasına ve kanamanın durmasına yardımcı olan kritik bir vitamin.

K vitamini eksikliği bebekler için hayati risk teşkil eden iç kanamalara neden olabiliyor; pıhtılaşma bozuklukları ve buna bağlı olarak birçok doku ve organda sorunlara yol açabiliyor.

Bu risklerden korumak için bebeklere, doğum sonrasında K vitamini aşısı uygulanıyor.

Vücutta depolanabilen K vitamini ıspanak, brokoli, lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerde, yeşil fasulye, katı ve sıvı yağlar, avokado, yaban mersini, kuru erik, kivi, üzüm ve elma gibi meyvelerde, karaciğer ve tavuk gibi et ürünlerinde bulunuyor.

Ancak bebekler, doğduklarında K vitamini depoları yeterli olmuyor ve bağırsaklarında kendi başına K vitamini üretmek için yeterli bakteri bulunmuyor.

 

Haftada iki saat egzersiz, kalp hastalıklarından ölüm riskini azaltıyor

Araştırmalar, az miktarlarda egzersizin bile çok olumlu etkileri olabileceğini gösteriyor.

Düzenli spor, tansiyonu ve kolesterolü ve dolayısıyla kalp krizi ve felç riskini azaltıyor.

Tamamen hareketsiz bir kişinin, kalp hastalığı riskini azaltmak için sadece küçük miktarda egzersiz yapması yetiyor. Sıfır egzersizden, haftada birkaç saat tempolu yürüyüşe ya da bisiklet sürmeye geçiş, kalp hastalıklarından ölüm riskini yüzde 20’ye kadar azaltabilir.

Ancak forma girdikçe ve egzersiz miktarı arttıkça, kalp sağlığına fayda belli bir noktada sabitleniyor.

Yani hareketsiz yaşam süren biri, haftada birkaç saatlik egzersize başladığında kalp sağlığına en büyük yararı bu aşamada görüyor.

Kalp sağlığı risklerini azaltacak sonuçlar için terlemek gerekiyor. Yüksek yoğunluklu egzersiz, spordan en kısa zaman diliminde faydalanmayı sağlıyor. Genelde arada kısa molalarla 30 ila 60 saniyelik yoğun çalışmalardan oluşan 20 dakikalık seanslardan oluşuyor.

Bu egzersizler çok kısa süreli olsa da yoğunlukları sayesinde birkaç hafta bu tür egzersiz yapıldıktan sonra, kolesterol ve tansiyonda azalma dahil çok sayıda faydası görülebilir.

Çok ağır spor yapmanın tavsiye edilmediği kalp hastalıkları olanların düşük ve orta yoğunluklu egzersiz yapmaları öneriliyor.

 

Okul Döneminde Tatil Yapan Velilere Kesilen Cezalar %24 Arttı

Velilere, çocuklarını okul döneminde izinsiz tatile götürdükleri için kesilen cezalar son bir yılda neredeyse yüzde 24 arttı. Bu hafta açıklanan hükümet verilerine göre, 2023-24 akademik yılında toplam 443 bin 322 ceza kesildi. Bu rakam, önceki yıla göre 87 bin 141 artış anlamına geliyor.

Genel olarak, izinsiz devamsızlık nedeniyle kesilen toplam ceza sayısı 487 bin 344’e ulaştı ve bu, bir önceki yılın 398 bin 796 olan rakamına kıyasla yüzde 22’lik bir artış gösterdi. Cezaların yüzde 91’i izinsiz tatiller nedeniyle verilirken, yüzde 0.2’si geç kalma ve yüzde 8.8’i diğer sebeplerden kaynaklandı.

Artan Cezalar ve Tatil Maliyetlerine Tepkiler

Hükümet, 2012’den bu yana ilk kez cezaları artırarak 28 gün içinde ödenmesi halinde 120 sterlin olan ücreti 160 sterline yükseltti. Ancak bugünkü veriler, bu artış yürürlüğe girmeden önceki döneme ait.

Eğitim uzmanları, cezaların devamsızlığın temel nedenlerini çözmekte yetersiz kaldığını vurguluyor. Okul ve Kolej Liderleri Birliği Genel Sekreteri Pepe Di’Iasio, hükümeti okul tatilleri sırasında “aşırı yüksek” tatil fiyatlarını kontrol altına almaya çağırdı.

“Bu sorunun basit bir çözümü yok, ancak hükümet, tatil firmalarının fiyatları fahiş seviyelere çıkarmasını engellemenin yollarını araştırmalı,” dedi.

NEU Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Daniel Kebede ve NAHT Okul Liderleri Sendikası Genel Sekreteri Paul Whiteman da cezaların etkisiz olduğunu belirterek, ailelerin okul tatillerinde daha uygun fiyatlı seyahat edebilmesi için adımlar atılması gerektiğini savundu.

Bölgelere Göre Ceza Oranları

En yüksek ceza oranı yüzde 10.7 ile Yorkshire ve Humber bölgesinde kaydedildi. En düşük oranlar ise İç Londra’da yüzde 3.5 ve Dış Londra’da yüzde 3.4 olarak belirlendi.

Eğitim Bakanı Bridget Phillipson, okul devamsızlığına karşı “ulusal bir çaba” gerektiğini belirterek, hükümetin bu sorunu çözmek için “elinden geleni yapacağını” söyledi. Ancak cezalara da önemli bir rol biçtiğini ekledi:

“Sadece destek sunarak izinsiz tatiller gibi davranışları değiştiremeyiz,” dedi. “Cezalar, herkesin çocukların okula devam etmesini sağlaması için sorumluluk almasını garanti altına alır” açıklamasında bulundu.

Yeni kurallara göre, velilere üç yıl içinde en fazla iki ceza kesilebilecek. Bu sınır aşılırsa ebeveynlik emirleri veya yasal işlemler devreye girecek.

Devamsızlığa Karşı Alınan Ek Önlemler

Bakanlığın verileri, öğrenci devamsızlığını önlemek için alınan diğer önlemlerin de arttığını gösteriyor.

2023-24’te 80 bin 100 vaka, bireysel devamsızlık yönetimi kapsamında değerlendirildi. Bu sayı, bir önceki yıl 77 bin 100’dü. Ayrıca, yerel yönetimler ile veliler arasında yapılan gönüllü anlaşmalar olan ebeveynlik sözleşmeleri 13 bin 600’den 14 bin 900’e yükseldi.

Mahkemeler tarafından verilen ebeveynlik emirleri ise 30’dan 40’a çıktı. Ancak velilere dava açılmadan önce değerlendirilmesi gereken eğitim gözetim emirleri (ESO) 46’dan 30’a geriledi.

Cezalar rekor seviyeye ulaşırken, uzmanlar, özellikle tatil maliyetleri konusunda harekete geçilmesi için hükümete baskı yapmaya devam ediyor.

 

Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Yükselişi ve Tecrübe

Avrupa’da birinci dünya savaşından sonra yükselen ve ikinci dünya savaşıyla çöken faşist rejimlerden sonra, son yıllarda aşırı sağ partiler tekrar yükselişe geçti. İtalya, Hollanda ve Macaristan’da aşırı sağ veya faşist partiler hükümeti yönetirken, Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) ve Almanya’da aşırı sağcı AfD iktidar kapısına dayanmış durumdadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Cumhuriyetçi Parti’nin seçimleri kazanmasıyla birlikte Trump ile ilişkili olarak birçok ülkede aşırı sağ ideolojiler güç buldu.

İkinci dünya savaşından sonra Avrupa ülkelerinde bütün partiler tarafından aşırı sağı iktidardan uzak tutma tabusu vardı. Bu tabu ilkin 2000 yılında Avusturya’da yapılan seçimlerde yıkıldı. Seçimlerde birinci çıkan Sosyal Demokrat Parti’nin hükümeti kurmasını engellemek için Hristiyan Demokrat Partisi aşırı sağcı parti FPÖ ile koalisyon hükümeti kurdu.

Buna karşı, o zaman 14 Avrupa Birliği Ülkesi Avusturya’ya yaptırımlar uyguladı ve diplomatik ilişkilerini nerdeyse askıya aldı. Bu yaptırımlar 7-8 ay kadar sürdü. Daha sonra hiçbir Avrupa Birliği ülkesine uygulanmadı.

Bugün bırakın faşist partilerin hükümet kurmasını veya ortak olmasını Amerikalı teknoloji milyarderi Elon Musk Almanya Başbakanı Olof Scholz’e saldırıp aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD)’ni desteklemesi, İngiltere’de Başbakan Keir Starmer’e saldırıp aşırı sağcı Tommy Robinson’a destek vermesi, sahibi olduğu X sosyal medya platformunu aşırı sağı desteklemek için kullanmaktan perva etmiyor.

Gelinen aşamada aşırı sağın söylem ve politikalarına baktığımızda birinci dünya savaşı sonrası yükselen faşizmle benzerlikler taşımaktadır.

Birinci dünya savaşından sonra faşist partiler ekonomik kriz ve 1917 Ekim devrimine karşı çekim merkezi olup milyonlarca insanın hayatına mal oldular. Bugün ise ekonomik kriz ve göçmen karşıtlığı temelinde çekim merkezi olmuş durumdadırlar.

Dolayısıyla aşırı sağın yükselişi endişeye yol açmaktadır. Bundan 25 yıl önce Avrupa ülkelerinde iktidara gelecekleri pek kimsenin aklına gelmezken, son birkaç yılda birçok Avrupa ülkesinde ya iktidarda ya da iktidar ortağıdırlar.

Tarihsel anlamda faşizm konusunda halkların büyük bir tecrübesi vardır. Hitler ve Mussolini rejimleri altında halklar büyük bedeller ödemiş ve faşizm milyonlarca insanın hayatına mal olmuştur. Dün faşizme karşı mücadele eden ve Avrupa’da faşizmi tarihin çöp sepetine atan insanların torunlarının bir kısmın aşırı sağı seçimlerde desteklemesi ve her seçimde artmaları insanlık için hayra alamet değildir.

İnsanlık faşizmin ve aşırı sağın insanlığın düşmanı olduğunu yaşayarak tecrübe etmiştir.

Son yıllarda işsizlik, yoksulluk ve gelecek kaygısı gibi hayati konularda gençlere umut vermeyen ana akım partilerden dolayı gençler aşırı sağa yöneltmektedir.

Sonuç olarak ya aşırı sağ gençlerin statükodan memnuniyetsizliğini örgütleyip, başta göçmenler olmak üzere savunmasız toplulukları hedef haline getirecek ya da sol sosyalist parti ve kurumlar başta işçi sınıfı ve gençler olmak üzere halklara umut veren bir program sunarak toplumsal kesimleri faşizme karşı birleştirerek faşizmi tekrardan tarihin çöp sepetine atacaktır.

 

Milyarderlerin servetleri günlük 35 milyon sterlin artıyor

Yoksulluğu sona erdirmek için faaliyet yürüten İngiltere merkezli Oxfam vakfının yayınlamış olduğu son çalışma, geçen yıl boyunca İngiliz milyarderlerin servetlerine günlük olarak 35 milyon sterlin servet eklediklerini ortaya koydu. Oxfam’ın milyarderlerin servetlerine günlük olarak servet kattıklarına dair araştırmasının raporu, yoksulluktan kaynaklı soğuklara bağlı ölümlerin en çok yaşandığı Ocak ayında yayınlandı. Türkçeye ‘‘Üretenler değil, Gasp edenler’’ (Takers, Not Makers) olarak çevrilebilecek isimli çalışmaya göre, Britanya’daki milyarderlerin toplam serveti 2024 yılında 182 milyar sterline yükselmiş durumda. Oxfam’ın hesaplamalarına göre bu servetin 10 sterlinlik banknotlara çevrilmesi halinde, bu banknotlarla tüm Manchester 1.5 kez kaplanabilir.

Aynı çalışmaya göre milyarderler sadece İngiltere’de değil tüm dünya çapında servetlerini arttırmaya devam ediyor. Dünya çapında milyarderlerin servetleri bir önceki yıla göre üç kat hızla artarak iki trilyon dolara ulaşmış durumda. Araştırmaya dair bir değerlendirme yapan Oxfam eşitsizlik politikaları lideri Anna Marriott, dünyanın on yıl içinde en az beş trilyonerin ortaya çıkması yolunda ilerlediğine dikkat çekti. Marriott, “İnsanlığın neredeyse yarısı yoksulluk içinde yaşamaya devam ederken, bu zenginlik patlamasını mümkün kılan ve sürdüren küresel ekonomik sistem bozuktur ve hiç uygun değildir” dedi.

Araştırmadaki verilere göre, dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti günde yaklaşık 100 milyon dolar (82 milyon sterlin) artarken, dünyanın yüzde 44’ü günde 6.85 dolardan (£5.60) daha az bir gelirle yaşam mücadelesi veriyor. Geçen bir yıl içerisinde İngiltere’de dört yeni milyarder yaratıldığı ve ülkenin mevcut toplam milyarder sayısının 57’ye ulaştığına da dikkat çeken Marriott, İngiliz hükümetini de süper zenginlerin daha yüksek vergilendirilmesi gibi eşitsizlikle mücadele eden ekonomi politikalarına öncelik vermeye çağırdı.

Aynı günlerde Strand Partners tarafından yapılan başka bir araştırma ise İngilizlerin yüzde 88’inin enerji faturalarını ödeme konusunda geçen kış olduğu kadar endişeli olduğunu ortaya koydu. Hayat pahalılığı ve yoksulluğu iliklerine kadar hisseden dar gelirlilerin günlük olarak yüzleştikleri zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleştiği gerçeği bu araştırmalarla bir kez daha kamuoyunun gündemine getirildi.

İngiltere’nin ve dünyanın süper zenginler ile geri kalanları arasındaki uçurumun kontrolden çıktığına bir kez daha dikkat çeken Oxfam’a göre bu eşitsizliğin aynı hızla devam etmesi halinde önümüzdeki on yıl içinde milyarderlerin yerini trilyonerler alacak. Gelecek on yıl içinde beş trilyonerin ortaya çıkacağını hesaplayan Oxfam’a göre, yoksulluk seviyesi ise 1990’dan bu yana neredeyse hiç değişmemiş durumda. Üstelik milyarderlerin servetlerine servet katmak için doğayı hızla tahrip etmelerinin bedelini de yoksullar ödüyor.

Rapora yansıyan verilerle iki katmanlı dünya ve gerçekler:

  • 2024 yılında milyarderlerin toplam serveti 2 trilyon ABD doları arttı ve 204 yeni milyarder türedi. Bu, haftada ortalama neredeyse dört yeni milyarder anlamına gelmektedir.
  • Milyarderlerin toplam serveti 2024 yılında 2023 yılına kıyasla üç kat daha hızlı büyüdü.
  • Her bir milyarderin serveti günde ortalama 2 milyon ABD doları arttı.
  • En zengin 10 milyarderin serveti günde ortalama 100 milyon ABD doları arttı.
  • Geçen yıl Oxfam on yıl içinde bir trilyoner olacağı tahmininde bulunurken, tahminini bu yıl güncellemek zorunda kaldı. Eğer mevcut eğilimler devam ederse, on yıl içinde bir değil beş trilyoner türeyecek.
  • Dünya Bankası’na göre, yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı 1990’dan bu yana neredeyse hiç değişmedi.
  • Milyarderlerin servetinin % 60’ı miras, kayırmacılık yolsuzluk ya da tekel gücünden kaynaklı.
  • Miras yoluyla türeyen milyarderlerin sayısı ilk kez 2023 yılında girişimcilikten türeyenlerin sayısını geçti.
  • Küresel Kuzey’deki en zengin %1’lik kesime 2023 yılında Küresel Güney tarafından finansal sistem aracılığıyla 263 milyar dolar ödenmiştir. Bu rakam saatte 30 milyon doları aşmaktadır.
  • İngiltere’nin bir asırlık sömürgecilik döneminde Hindistan’dan aldığı 64.82 trilyon doların 33.8 trilyon doları en zengin %10’luk kesimin kasasına girdi. Bu servet Londra’yı 50 sterlinlik banknotlarla neredeyse dört kez kaplamaya yetecek kadar büyük.

 

Hastane koridorlarında ölen hastalar saatlerce fark edilmiyor

Kurumun Britanya’daki hastanelerde çalışan hemşirelerle yaptığı ankete göre, bazı hastalar kendi kendilerini kirletmeye terk ediliyor.

Rapora göre Birleşik Krallık’taki hemşirelerin yüzde 67’si her gün aşırı kalabalık ya da uygun olmayan yerlerde bakım hizmeti verirken, yaklaşık yüzde 20’si bu durumun her hafta yaşandığını belirtiyor.

Her 10 hemşireden dokuzundan fazlası hasta bakımı ve güvenliğinin tehlikede olduğunu ifade etti.

Rapor, yatak ve personel yetersizliği nedeniyle hastaların günlerce sandalyelerde bekletildiği ve koridorlarda yığıldığı “koridor bakımına” son verilmesi için hükümetin acilen harekete geçmesi çağrısında bulunuyor.

Raporda ayrıca tedavilerdeki gecikmelere ve yaşlıların “son derece insanlık dışı ve üçüncü dünya koşullarında bakıldığına” dikkat çekildi.

RCN, hastaların düzenli olarak tuvaletlerde, duş alanlarında, otoparklarda ve ailelerin ölen yakınlarını ziyaret ettikleri görüş odalarında tedavi edildiğini tespit etti.

İngiltere’nin güneydoğusundaki bir hemşire şunları söyledi: “Bir hasta koridorda öldü ama saatlerce fark edilmedi.”

Bir başkası ise şunları söyledi: “Hastalara uygun şekilde tuvaletlerini yaptıramıyorum ve çoğu zaman bazıları idrarını tutamıyor ve kişisel bakım sağlayacak bir alan bulunana kadar dışkı veya idrar içinde bekliyor.”

Galler’den bir hemşire ise şunları ekledi: “Hastalarınızın hiçbirine ihtiyaç duydukları ve hak ettikleri bakımı tam olarak veremiyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.

“Onur kırıcı bir durum, mahremiyet yok… Böyle bir zamanda hemşire olmak beni gerçekten üzüyor.”

RCN genel müdürü Profesör Nicola Ranger, personelin “artık dayanamadıkları” için işten ayrıldığını söyledi.

Ranger şunları söyledi: “Hastaları Covid’den önce iğrenç ve tamamen kabul edilemez olarak görülen her türlü alana koymak normal hale geldi.”

Prof Ranger, NHS’nin ihtiyacı karşılayacak kadar yatak ya da hemşireye sahip olmadığını ve bu sorunun yıl boyunca devam ettiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü “Yüksek sayıda grip vakası bunun için bir mazeret olarak kullanılmamalıdır.”

Bakanların “sorunun büyüklüğünü” kabul etmeleri gerektiğini söyleyen Ranger, bunun önceden öngörülmüş olabileceğini de sözlerine ekledi.

Hemşireliğin en fazla sayıda boş kontenjana sahip olduğunu kaydeden Ranger: “Hemşirelere yönelik bakımı iyileştirmediğiniz sürece hastalara yönelik bakımı iyileştiremezsiniz.

“Artık kategorik olarak hastaların bu durumdan dolayı öldüğünü söyleyebiliriz.”

Sağlık Bakanı Wes Streeting Avam Kamarasında yaptığı açıklamada “önümüzdeki kış koridorlarda tedavi gören hastalar olmayacağı” sözünü veremeyeceğini söyledi.

“NHS’imize verilen zararı geri almak vakit alacaktır, ancak bu hükümetin hedefi de budur” dedi.

 

Alkole bağlı ölümler rekor seviyede

Alkole bağlı ölümlere dair son açıklanan sayılar, 2020’nin Mart’ında başlayan Covid-19 salgınından buyana büyük artışlar yaşandığını hatta rekorlar kırıldığına işaret ediyor. 2023 yılına dair yayınlanan verilere göre bir yıl içinde doğrudan alkol nedeniyle ölenlerin sayısı 8 bin 274 kişi. Bu sayı 2019 yılına kıyasla yüzde 42 daha yüksek. Rekor düzeye çıkan bu sayılar alkolü, çalışma yaşında olan yetişkinlerin en büyük katillerinden biri yapmaktadır. Elbette bu sayılar sadece doğrudan alkole bağlı ölümleri kapsıyor. Alkol kullanımının dolaylı olarak neden olduğu ölümlerde hesaba katıldığında tablo daha da korkunç bir hal almaktadır.

2015 ila 2020 yılları arasında İngiltere’de yaklaşık 600 bin alkol bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. Yarım milyonu aşan alkol bağımlısının olduğu bir ülkede alkole bağlı ölümlerde rekor kırılması şaşırtıcı olmasa gerek.

Bağımlıların ezici çoğunluğu hayatlarındaki stres, kaygı, depresyon ve sefaletle başa çıkmak için içkiye yöneliyor. Muhafazakâr Parti’nin kesintisiz uyguladığı kemer sıkma politikaları istihdamı ve hizmetleri azaltırken, patronlar da işçilerin ücret ve çalışma koşullarına giderek daha da ağırlaştırdı. Artan eşitsizlikle birlikte yoksulluk ve yoksulluğa, yokluğa, çaresizliğe bağlı ruhsal hastalıklarda da arttı.

Bağımlılığın artmasına rağmen alkol bağımlılığının azaltılmasına doğrudan yardımcı olan birçok servis ve destek hizmeti ya kapatıldı ya da kesintilerle işlemez hale getirildi. Bu kurumların ihtiyaç duydukları belediye fonları kesintiler nedeniyle kesildi.

İnsanların alkole yönelmesine neden olan koşulları yaratan Muhafazakar Hükümet ve onun medyadaki sözcüleri alkol bağımlılığına karşı tek önlemleri ve önerileri her bütçede alkollü ürünlere yaptıkları zamlar oldu. Ancak pratikle de kanıtlandığı gibi alkol fiyatlarının arttırılması alkole olan bağımlılığı azaltmaya yetmiyor. Alkol fiyatları ne kadar arttırılırsa arttırılsın, uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi insanlar bağımlılıklarını tatmin etmenin ve ucuza alkol bulmanın, ucuza bulamadığı takdirde daha fazla para bulmanın yollarını aramakta ve bulmaktadır. Üstelik, yoksulluk içinde olduğu için içki içen pek çok kişi için alkolün pahalılaşması kişisel krizleri daha da derinleştirmektedir. Aslında, 15 yıllık kemer sıkma politikaları ve son dönemde enflasyondaki keskin artış, alkolü milyonlarca kişi için daha az satın alınabilir hale getirmiştir, ancak buna rağmen alkolden kaynaklanan ölümler artmıştır.

Alkolle mücadelede atılması gereken ilk adım, insanların alkole yönelmesinin sebeplerini ortadan kaldırmaktır. Geçim sıkıntısının ve hayat pahalılığının sona erdirilmesi, çalışma ve gelecek güvencesi, alkol bağımlılığı ile mücadelede oldukça önemlidir. Ancak biliyoruz ki kâr ve tüketime endeksli, insan hayatına değer vermeyen, insanların ihtiyaç duyduğu servisleri tasarruf etmek için yok eden, insanların temel ihtiyaçlarını ticaret alanına çeviren bir sistemde alkol bağımlılarının hayatlarının sermaye için bir değeri ve önemi yoktur.

 

Engelliler, yardımlarını zorlaştıracak düzenlemeye karşı açtıkları davayı kazandı

Türkiye Halkları ile Dayanışma Kampanyası SPOT’un kuruluşunda da yer alan engelli aktivist Ellen Clifford, Muhafazakâr Parti’nin Çalışma Kapasitesi Değerlendirmesi’nde değişiklik yapmalarının yolunu açan istişareyi eksik ve hızlı ve yeterince bilgilendirme yapmadığı iddiası ile açtığı davayı kazandı. İşçi Partisi’nin çalışamayacak durumda olanların ve engellilerin aldığı yardımları zorlaştıracağına dair açıklamaların olduğu bir dönemde kazanılan mahkeme hem engellilere hem de hakları için mücadele eden tüm kesimlere moral oldu. 16 Ocak’ta yapılan karar duruşmasında mahkemenin yargıcı, Muhafazakarların işlettiği istişare sürecinin “hukuka aykırı olacak kadar adaletsiz” olduğuna karar verdi. Bakanlık, yüzlerce sterlin değerindeki yardımları kaybedecekleri de dahil olmak üzere, tekliflerin engelliler üzerindeki etkisini düzgün bir şekilde açıklamadı. İstişare sürecini 2023 yılı ortasında başlatan Muhafazakâr Parti, eksik yaptığı istişareden aldığı yetki ile aynı yılın Sonbaharında çalışma kapasitesi değerlendirmesinde yapılacak değişiklikleri duyurmuştu. Muhafazakârlar yapılacak olan değişikliklerle, çalışamaz statüsü alanların sayısını mümkün olduğunca düşürmeyi ve hastalık ödeneklerinden tasarruf yapmayı hedefliyordu. Sağlık sorunları olanlar, iş bulmaya ve çalışmaya zorlanması ve iş bulamadıkları takdirde de aldıkları işsizlik ödeneği kesilmesi anlamına gelen değişiklikler şimdilik mahkeme kararı ile itiraz edilmiş oldu. İşçi Partisi’nin bu düzenlemeyi iptal etmesi halinde başta engeliler olmak üzere sağlık sorunlarından dolayı çalışamayacak durumda olanlar rahat bir nefes alacak.

Davaya tanıklık eden ve Clifford ve avukatlarıyla birlikte çalışan Inclusion London’ın kampanyalar ve adalet direktörü Svetlana Kotova karar sonrasında İşçi Partisi’ne engellilerle birlikte çalışma çağrısı yaptı. Kotova yaptığı çağrıda; “Geçen hafta verilen yasal karar, önceki hükümetin yaklaşık yarım milyon engelli için temel yardımlarda büyük kesintiler yapma planlarını gizleme girişimlerini lanetleyen bir iddianamedir. İşçi Partisi hükümetini engellilerle birlikte çalışmaya başlamaya ve bu kararı sosyal güvenliğe yaklaşımlarını yeniden düşünmek için bir fırsat olarak kullanmaya çağırıyoruz. İşçi Partisi aynı yıkıcı kesintileri farklı bir şekilde duyurmakla yetinmemeli, işe yaramayan ve engellilere çok fazla zarar verecek Muhafazakâr politikaları sürdürmekten vazgeçmelidirler.” görüşlerine yer verdi. Ne engellilerin ne de kampanya gruplarının çağrısına kulak asmayan Başbakan Sir Keir Starmer, mahkeme kararının hemen ertesi gününde The Sun gazetesine verdiği röportajda kendisine yakışır bir açıklamada bulundu. Starmer gerekirse “kesintiler konusunda acımasız” olacağını ve kendi milletvekillerini yardımlarda kesinti yapılması gerektiğine ikna etmek için “savaşacağını” söyleyerek engelli yardımlarında daha fazla kesinti yapmaktaki kararlılığını dile getirmiş oldu.

 

Eczacılara ilaç yazma yetkisi

Yukarıda adı sayılan belediyelerden birinde yaşayanların artık basit rahatsızlıklarının giderilmesine yardımcı olacak ilaçları almak için GP’lerine gitmelerine gerek yok. Hastalar, doğrudan bu programa dahil olan eczaneleri ziyaret ederek hem rahatsızlıklarını teyit etmiş olacak hem de ilaçlarını hemen alabilecek. Bireysel-Bakım İlaçları Programı, GP’lerden randevu almanın daha zorlaştığı günlerde hem GP’lerin üzerindeki yükü azaltmak hem de basit hastalıkların gecikmeli müdahaleden dolayı ciddi hastalıklara dönüşmesini engellemek için başlatılmış durumda. Program kapsamına alınan ve aşağıda sıralanan rahatsızlıklardan birisini yaşıyorsanız, GP’nizden önce size en yakın eczaneyi ziyaret ederek program hakkında daha ayrıntılı bilgi ve genel sağlık tavsiyeleri almayı deneyebilirsiniz.

Bireysel-Bakım İlaçları Programından kimler yararlanabilir?

Bireysel-Bakım İlaçları Programı yalnızca düşük gelir nedeniyle sağlık eşitsizliği riski taşıyan hastalar için geçerlidir. Bu grupta olanlar:

  • 16 yaşından küçük çocuğu olan yalnız ebeveynler,
  • Universal Credit yardımı alanlar içerisinde geliri ücretsiz ilaç alma hakkı eşiği içinde kalanlar,
  • Evsiz olanlar ve belediyelerin evsiz olarak kabul ettikleri,
  • İlaçlarını ücretsiz alma hakkı sağlayan yardımlardan birini alanlar,
  • İlaç, gözlük, dişçi gibi temel sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma hakkı tanıyan HC2 sertifikası olanlar,
  • Jobcenter bağlantılı gelir destek yardımlarından (IS, ESA, JSA) birini yada Pension Credit alanlar,
  • 16,17 veya 18 yaşında olan tam zamanlı eğitim görenler ile yarı zamanlı eğitim gören veya akredite bir çıraklık eğitimi alan gençler,

Bireysel-Bakım İlaçları Programı kapsamındaki rahatsızlıklar nelerdir

  • Ayak mantarı
  • Sırt ağrısı
  • Kabızlık (12 yaş üstü)
  • Temas dermatit
  • İshal
  • Hazımsızlık
  • Kulak Ağrısı
  • Ateş / baş ağrısı
  • Hemoroid (Basur)
  • Saman nezlesi, alerjik rinit ve alerjiler
  • Saç biti
  • Küçük yaralanmalar
  • Pişik
  • Saçkıran
  • Uyuz
  • Diş Çıkarma
  • Kıl kurdu
  • Vajinal kaşıntı
  • Siğiller ve verrükalar

 

“Biz halkız sokaklarımızda ırkçı istemiyoruz”

Binlerce yerli ve göçmen cumartesi günü, “Biz halkız sokaklarımızda ırkçı istemiyoruz” diyerek Başbakanlık Konutuna yürüdü.

Irkçı-faşist Tommy Robinson’ın çağrısı ile, Londra’da toplanan ırkçılar bir kez daha anti-ırkçıların karşı gösterisi ile sokalara çıktıklarına pişman edildi. Parlamento Meydanı’nda toplanan ırkçılara karşı yapılan eyleme sendikaların da destek vermesi dikkat çekti. Çok sayıda sendika, üyelerinin işyerlerinde ırkçılığa karşı verdikleri mücadeleyi sokaklara da taşıdı. Sendikalar işyerlerinde işçileri karşı karşıya getirmeye çalışan ırkçılığın İngiltere sokaklarından silinip atılmasını istedi.

Green Park yakınlarında toplanan 5 binden fazla anti-ırkçı buradan Başbakanlık Konutuna yürüdü. Yürüyüş başlamadan önce yapılan birçok konuşmada, ırkçılığa karşı mücadele etmenin önemine değinildi. Hemen hemen her konuşmacı Trump’la birlikte dünyamızın daha tehlikeli boyutlara geldiği ve Elon Musk gibi sermayedarların ırkçı-faşist oluşumlara destek vererek işçi ve emekçi düşmanı bir politika üretildiğine dikkat çekti.

“Milyoner değil, okul ve hastane istiyoruz”

Yürüyüşün hem başladığı noktada ve hem de bittiği yerde yapılan konuşmalarda altı çizilen en önemli konu yoksulluk oldu. Irkçıların, yaşanan hayat pahalılığının, okul, hastane ve sosyal yardım kaynaklarının yetersizliğinin sebebi olarak göçmenleri göstermesine büyük tepki gösterildi.

Yapılan konuşmalarda, yoksulluğun temel sebebinin hükümet politikaları ve kapilatizm olduğu belirtilirken, milyonerlerin ortadan kalkmasıyla yoksulluğun da biteceği mesajı verildi. “Ne kadar çok milyoner, o kadar çok yoksulluk” diyen konuşmacılar, yoksulluğun da ırkçılığın da işçi ve emekçilerin, yerli ve göçmenlerin omuz omuza mücadelesiyle ortadan kalkmasının mümkün olacağı belirtildi.

Yürüyüşe, başta Ulusal Eğitim Sendikası (NEU) olmak üzere çok sayıda sendikanın yanı sıra, ülkenin birçok şehrinden anti-ırkçılar katıldı. Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (DAY-MER) de pankart ve bayraklarıyla eylemde yerini alırken, ırkçılığa karşı göçmen emekçilerin yerli emikçilerle birlikte mücadele etmesi çağrısı yaptı.

 

Dizel ve benzinli araçların satışı 2030’da yasaklanacak

Dizel ve benzinli araçların satış yasağı bir önceki Muhafazakâr hükümet döneminde 2035 yılına kadar uzatılmıştı ancak İşçi Partisi seçim manifestosunda bu tarihi tekrar 2030 yılına çekeceğini taahhüt etmişti. İşçi Partisi bu taahhüdünü yerine getirebilmek için otomobil üreticileri ile istişarede bulunmaya başladı.

Hükümetin sekiz hafta sürecek istişarelerle 2030’dan itibaren sıfır emisyonlu araçlarla birlikte hangi otomobillerin satılabileceğini netleştirmek istiyor. Bu istişarelerde sadece kişisel kullanımlık araçlar değil aynı zamanda küçük işletmeler tarafından kullanılan araçlar ve kamyonetlerin yenilenmesine ilişkin de bir strateji geliştirebilmek için ihtiyaç duyduğu verileri toplamaya çalışıyor.

Hükümet, Ulaştırma Bakanı Heidi Alexander tarafından yapılan istişareler sonrasında bir yol haritası çizecek. Hükümetin başlatmış olduğu istişarelerle birlikte motorlu araç üreten firmalar da karşılaştıkları zorlukları ve atılması gereken adımları kamuoyu ile paylaşmaya başladı. Otomobil endüstrisi liderlerinin şimdiye kadar yapmış olduğu açıklamalar içerisinde en öne çıkan kaygılar, araçların özel olarak satın alınmasının maliyeti ve şarj noktası altyapısının yetersizliği. Otomobil endüstrisi, her iki nedenden dolayı sürücüler 2030 hedefini gerçekleştirecek hızda elektrikli araçlara rağbet etmediği uyarısında bulunarak hükümetten çözüm üretmesini talep ettiler.

Elektrikli araçlara talep olmadan hükümetin bu hedefini tutturması zor. Sürücülerin elektrikli araçlara geçmesinin önündeki en büyük engel maliyet. En uygun fiyatlı elektrikli araçların modelleri bile benzinli ya da dizel muadillerinden çok daha pahalı. Elektrikli araç satışı şimdilik yüzde 25 civarında. En ucuz ikinci el elektrikli araçların fiyatları bile yaklaşık 20 bin sterlin civarında. Elektrikli otomobillerin satışını zorlaştıran diğer sorun ise şarj noktalarının azlığı ve şarj etmenin maliyeti. Hükümetin verilerine göre şu anda Birleşik Krallık’ta 72 binden fazla halka açık şarj noktası bulunuyor. İngiltere’de yerel yönetimler tarafından yapılması planlanan yeni şarj nokta sayısı 100 bin civarında.

Dünyanın en büyük dördüncü otomobil üreticisi Stellantis de dahil olmak üzere Birleşik Krallık’taki otomobil üreticilerinin üçte ikisinden fazlası 2030 yılına kadar tamamen elektrikli otomobillere geçmeyi taahhüt etmiş durumda. Ancak hem hükümet hem de firmalar hedeflerini tutturmalarının bedelini yine işçilerin sırtına yıkacak. Yeterince alt yapı ve hazırlık yapılmadan hayata geçirilecek hedefler nedeniyle binlerce kalifiye çalışan işten çıkartılacak.

Elbette tüm sürücüler, özellikle de araçlarını iş ve temel ihtiyaçları için kullananlar doğaya daha az zarar verdiği iddia edilen elektrikli arabaları tercih eder, ancak bu araçların maliyetinin ortalama geliri olan birinin bütçesine uygun olması ya da en azından dizel ve petrol otomobillerden daha fazla olmaması gerekir. Ama hem Londra Büyük Şehir Belediye Başkanı Sadık Khan örneğinde olduğu gibi İşçi Partisi’de, Muhafazakar Parti’de doğaya da az zararlı ve karbon monoksit salınımının daha aza indirecek uygulamaların bedelini halka kesmekte. Otomobil endüstrisi ile istişare yapan hükümetin aklına bu yasaklamanın bedelini ödeyecek halkla istişare yapmak gelmemekte.