Ana Sayfa Blog Sayfa 4

Milyonlarca işçi hasta hasta işe gitmek zorunda kalıyor

Düşünce kuruluşunun, İngiltere, İskoçya ve Galler’de çalışan 2151 işçi kapsayan anketine göre her 10 hasta işçiden en az biri yeterli geliri olmadığı için daha iyileşmeden işe başlamak zorunda kalıyor. Aynı araştırma hasta hasta işe gidenlerin taşıdığı virüsler aynı ofiste çalışanların en az yüzde 14’ünün hastalanmasına neden oluyor. Hasta hasta işe gidenlerden en az yüzde 12’si durumu daha da kötüleştiği için yeniden hastalık izni almak zorunda kalıyor. Hastalığından dolayı bir hafta işe gidemeyecek durumda olanlar içerisinde yaşadığı ücret kaybından dolayı geçinemeyecek durumda olanların oranı en az yüzde kırk olarak tespit edilmiş.

Ankete katılan işçilerden %40’ından fazlası yasal hastalık ödeneğinin (SSP) artırılmasının hükümetin en önemli önceliği olması gerektiğini ifade etti. İngiltere’de hastalık ödeneği olarak bilinen SSP’nin mevcut miktarı haftada sadece 116.75 sterlin. Bu miktar önümüzdeki yıl Nisan ayında sadece iki sterlin artacak. Britanya’nın hastalık ödeneği OECD ülkeler grubundaki 38 ülke arasında en düşük seviyede. Mevcut yasaya göre hastalık ödeneği ancak üçüncü günden itibaren ödeniyor. İşçi Partisi tarafından parlamentoya sunulan Employment Rights Bill (İstihdam Hakları Yasa Tasarısı) ile hastalık ödeneğinin ilk günden itibaren ödenmesini sağlanacak. İşçi Partisi’nin attığı bu adımı olumlu ancak yeterli bulmayan yirmiden fazla sendika başkanı Başbakan Sir Keir Starmer’a aralık başında bir mektup yazarak “çalışanların ihtiyaç duydukları dönemde hayat pahalılığını karşılayabilmeleri” için hastalık ödeneğinde bir artışa ihtiyaç olduğuna dikkat çektiler. Mektupta haftada 116 sterlin ile geçinemeyecek durumda olan kanser hastalarının tedavilerini erteledikleri gibi çarpıcı bilgilere de yer verildi.

Anketi yapan düşünce kuruluşu CPC’nin direktörü Amanda Walters sonuçlara dair; “Covid-19 bize iş yerinde hastalıkların yayılmasını önlemek için daha iyi tedbirlere ihtiyaç olduğunu gösterdi ve kamuoyu, Hükümetin bozuk bir sisteme uygun bir çözüm getirmeye öncelik verdiğini görmek istiyor. Çalışanları, iyileşmek için izin alarak sağlıklarını korumak ya da para sıkıntısına düşmemek için işe erken dönmek arasında seçim yapmaya zorlamak adil değildir.” değerlendirmesini yaptı. Sendikaların, işçilerin ve düşünce kuruluşunun Yasal Hastalık Ödeneği’nin artırılmasına dair çağrılarını görmezden gelen hükümet ve çalışma bakanlığı ancak çıkartılacak olan yasadaki ödeneğin ilk günden itibaren başlatılacak olması ile övünmeye çalışıyor.

Maaşların bile geçinmeye yetmediği İngiltere’de hem ücretlerin hem de başta hastalık olmak üzere tüm ödenek ve hakların arttırılması başta sendikalar olmak üzere emek örgütlerinin kesintisiz ve kitlesel örgütlü mücadelesi ile mümkün olacaktır. İşçi sınıfının her kazanımı gibi hastalık ödeneğinin ve ücretlerin artması sadece çalışanların değil, yardımlarla geçinmek zorunda kalanların da haklarının iyileştirilmesini sağlayacağı için her birbirimize düşen sorumluluk işçilerin ve sendikaların hak alma mücadelesine sahip çıkmak ve destek vermektir.

 

Hastane çalışanlarının yıllık ödediği park parası 70.5 milyon sterlin

Sağlık çalışanlarının örgütlendiği sendikalardan biri olan GMB tarafında yılın son günlerinde yapılan bir araştırma sadece İngiltere’de sağlık çalışanlarının geçtiğimiz bir yıl içinde 70.5 milyon sterlin park ücreti ödediğini ortaya koydu. Başta hastaneler olmak üzere sağlık hizmeti veren kurumlara ait park alanlarının özelleştirilmesi nedeni ile sağlık çalışanları her yıl özel şirketlere milyonlarca sterlin park parası ödemek zorunda kalıyor. Artan hayat pahalılığına rağmen sağlık çalışanlarına düşük ücret dayatmasında bulunan hükümet özel park işletmelerinin hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların tarifelerine zam yapmalarına da seyirci kalıyor. Unison ve GMB sendikaları sağlık çalışanlarının, çalıştıkları yerlerdeki park alanlarına ücretsiz park etmeleri için başlattıkları kampanyaya İşçi Partisi tarafından görmezden geliniyor.

İskoçya’da sağlık çalışanları için ücretsiz olan hastane parkları İngiltere’de sadece pandemi döneminde ücretsiz oldu. Pandemi döneminde kamuoyunun baskısı ile ücretsiz hale getirilen parklar, 2022 yılından itibaren tekrar paralı hale getirildi. Özel park işletmeleri adeta ücretsiz olan yıllarda yaşadıkları gelir kayıplarını telafi etmek için tarifelerine en az yüzde 25 oranında zam yaptı. Sağlık çalışanlarına yüzde 5 ücret artışı dayatan hükümet, park ücretlerine yapılan fahiş orandaki zamlara ses çıkarmadı. Hastane otopark işletmelerinin tarifelerine yeni zam yapmaya hazırlanmasına sağlık sendikaları başlattıkları kampanya ile karşı çıkıyor. Hükümeti ve NHS işletmelerini doğru olanı yapmaya ve personel otopark ücretlerini kaldırmaya çağıran GMB adına konuşan genel sekreter Rachel Harrison NHS çalışanlarının “artan iş yükü, kronik personel yetersizliği ve küresel bir pandeminin etkilerini yaşadıklarını” dile getirerek, “dizleri üzerine çökmüş sağlık çalışanlarının yardıma ve desteğe ihtiyaçları var. Onlardan park ücreti almak, onları düştükleri yerden tekmelemektir’’ açıklamasını yaptı.

Pandemi döneminde en basit kişisel koruma ekipmanından bile yoksun olmalarına rağmen hayatları pahasına görevlerini yapmaya çalışan sağlık çalışanları sadece pandemi dönemlerinde değil her zaman desteklenmeyi hak ediyor. On yıllardan beridir uygulanan kemer sıkma politikaları ile yetersiz bütçe ve eksik personel ile hizmet vermeye çalışan sağlık çalışanlarının işlerine ve hastalarına konsantre olabilmeleri için park ücretleri de dahil her türlü taleplerinin karşılanması şart. Hükümetin ve NHS işletmelerinin önceliği özel şirketlerin karı değil, personelinin ve hastalarının ihtiyaçları olmak zorunda aksi takdirde kaybeden sadece park ücreti ödemek zorunda bırakılan personel değil tedavi bekleyen tüm hastalar olacaktır.

 

İşçi Partisi’nin ödeyeceği tazminatlar kabarıyor

Başbakan Keir Starmer ile Çalışma ve Emeklilik Bakanı Liz Kendall, zamanında kampanyalarına destek verdikleri kadınlara hak ettikleri tazminatı ödememek için şimdi sırtlarını dönüyorlar. İşçi Partisi 2017 ve 2019 yıllarında hazırladıkları seçim manifestolarında destek verdikleri, emeklilik yaşında yapılan değişikliklerden etkilenen kadınlara tazminat ödenmesini ret etti.

Yaklaşık 3.8 milyon kadını temsil eden kampanya grubu Women Against State Pension Inequality (Waspi) (Devlet Emekliliği Eşitsizliğine Karşı Kadınlar)

Muhafazakâr Hükümet’in 1995’te çıkardığı Devlet Emeklilik Yasası ile kadınların devlet emeklilik yaşını 60’tan 65’e çıkarmasının yaratmış olduğu mağduriyet nedeniyle tazminat talep ediyor. Muhafazakâr Parti’nin kadınların emeklilik yaşını erkeklerle eşitlemesine itirazı olmayan Waspi değişikliklerin adil olmayan bir şekilde uygulanmasından dolayı yaşamış oldukları gelir kaybının telefi edilmesi için on yıllardan beri mücadele ediyor.

Emeklilik yaşındaki artışın uygulanma şekli nedeniyle, 1950’lerde (6 Nisan 1950-5 Nisan 1960 tarihleri arasında veya sonrasında) doğan 3.8 milyon kadın özellikle zor durumda bırakıldı. Kadınlar sadece doğdukları gün nedeniyle haksız ve eşitsiz muamele gördüğü için öfkeli. Değişiklik bildirimlerinin çok geç yapılmış olması nedeniyle yüz binlerce kadın emekliliğini yeniden planlamak için yeterli zamanı olmadığı için maddi kayıp yaşadı.

Muhafazakâr Hükümet’in mağdur ettiği kadınların tazminat talebi Mart’ta Parlamento ve Sağlık Hizmetleri Ombudsmanı tarafından değerlendirilmiş ve her bir kadına bin ila iki bin 950 sterlin arasında ödeme yapılması tavsiyesinde bulunmuştu. Bakanlar, kadınları değişiklikler hakkında bilgilendirmede yaşanan gecikmelerden dolayı özür dilemesine rağmen tazminat vermeyi ret etti. Dönemin hükümeti en az 10.5 milyar sterline mal olacak tazminatın ödenmesinin adil olmayacağını iddia etti. Hükümete tazminatların ödenmesi tavsiyesinde bulunan Ombudsman, bir kurumun tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmeyi reddetmesinin “son derece nadir” olduğunu ancak hükümeti bunu yapmaya zorlayamayacağını beyan etmekle yetindi.

Muhalefette iken tazminatların ödenmesini talep eden İşçi Partisi iktidara geldiğinde U dönüşü yaparak Muhafazakarların yanında saf tuttu. Muhalefette iken hak taleplerini savunuyor gözüken İşçi Partisi’nin uğraşmak zorunda kaldığı tek tazminat Waspi kadınları değil. Soruşturmaları yakın zamanda tamamlanan ve İşçi Partisi’nin özür dilediği postane müdürleri, enfekte kan skandalı kurbanları, LGBT Gazileri ve Nükleer Gaziler tazminatlarının ödenmesini bekliyor.

Postane Müdürleri

1999 ila 2015 yılları arasında müdür olarak görev yapan 900’den fazla postane çalışanı hatalı Horizon bilgisayar sisteminden kaynaklanan yanlış bilgiler nedeniyle hırsızlıkla suçlandı ve yargılandı. Hırsızlıkla damgalanan 900 postane müdürü yıllarca kendilerini aklamak için uğraştı ve nihayet, postane müdürlerinin suçsuz olduğu ancak geçen ay sonuçlanan soruşturma ile kanıtlandı. Masum çalışanlarını mahkûm etmek için hukuk firmalarına ve avukatlara 250 milyon sterlin ödeyen Post Office yöneticilerinin neden olduğu skandal Birleşik Krallık’ın gördüğü en büyük adalet suiistimallerinden biri olarak kabul ediliyor. Bireysel tazminatların 10 bin ila bir milyon sterlin arasında değiştiği skandal nedeniyle şimdiye kadar ödenen tazminat miktarı yaklaşık 500 milyon sterlin. Ödenecek toplam tazminatın daha netleştirilmediği skandal için İşçi Partisi Ekim bütçesinde 1.8 milyar sterlinlik bir bütçe ayırdı.

Enfekte Kan Kurbanları

İngiltere’de 1970-1991 yılları arasında 30 bin hasta sağlık hizmetleri aldıkları sırada HIV veya hepatit C bulaşmış kan verilmesi nedeniyle enfekte oldu ve üç binden fazla kişi kan nakli ile vücutlarına bulaşan virüsler nedeniyle hayatını kaybetti. Hala yaşayanlar ise ciddi sağlık sorunları ile baş etmeye çalışmakta.

Ülke tarihinin en kötü tedavi felaketi olarak tanımlanan Enfekte Kan Skandalı’na dair yürütülen kamu soruşturması, gerekli adımların atılmış olması halinde ölümlerin büyük ölçüde önlenmiş olacağı sonucuna vardı ve skandalın mağdurlarına tazminat ödenmesine hükmetti. Hayatta kalan yaklaşık 4 bin mağdur ve skandal nedeniyle yakınlarını kaybeden eşlerden her birine 2022 yılından buyana 310 bin sterlinlik bir ara ödeme yapılmış durumda. Kalan ödemelerin yapılması için İşçi Partisi’nin ekim ayı bütçesinde ayırdığı bütçe ise 11.8 milyar sterlin.

Emekli LGBT askerler

2000 yılına kadar eşcinsellerin görev yapmasının yasak olduğu Birleşik Krallık ordusunda görev yapan yaklaşık dört bin LGBT bireyin ayrımcılığa uğradığı ancak 2023 yılında kabul edildi ve dönemin Başbakanı Rishi Sunak Birleşik Krallık adına ayrımcılığa uğrayan tüm LGBT askerlerden özür diledi.

Sunak’ın özrü, 2023’te yayınlanan bağımsız bir raporun ardından geldi. Rapor on yıllardır süren homofobi ve zorbalığı ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuş, eşcinsel olduğu düşünülen kişilerin terhis edilmeden önce sıklıkla kötü niyetli soruşturmalara ve tıbbi muayenelere maruz kaldığına dikkat çekmişti. Sunak raporun yasaktan etkilenenler için tazminat önerisini kabul etmişti.

Aralık başlarında İşçi Partisi yönetimi, eşcinsel oldukları için silahlı kuvvetlerden ihraç edilen LGBT askerlerin her birinin 70 bin Sterline kadar tazminat almaya hak kazanacağını duyurdu.

Ödemeler için rapor tarafından önerilen 50 milyon Sterlinlik tazminat İşçi Partisi tarafından 75 milyona çıkartılmış durumda.

Nükleer Test Gazileri

1950’li ve 60’lı yıllarda İngiltere, Avustralya, Fiji ve diğer Pasifik adalarında yaptığı nükleer silah denemelerinde 20 binden fazla askeri personel görevlendirdi. Bunlardan binlercesi testler esnasında maruz kaldıkları radyasyon nedeni ile yalnızca kansere yakalanmakla kalmadı, maruz kaldıkları radyasyonu çocuklarına da taşıdı. Nükleer testlere katılanlar radyasyona maruz kaldıklarından ve etkilerinden haberdar olmadıkları için geride engelli olarak doğan binlerce çocuk bırakarak yakalandıkları kanserler nedeniyle erken yaşta hayata veda etti.

Hayatta kalan askerler ve ölen askerlerin engelli çocukları babalarının, nükleer testlerin zararlarını bilen Birleşik Krallık ordusu ve hükümet tarafından kobay olarak kullanıldıklarını iddia ederek bir kampanya başlatmış durumda. Yaklaşık beş yıl önce resmi olarak faaliyete geçen kampanyanın kısaltılması laboratuvar fareleri anlamına gelen LABRATS. Açılımı ise Legacy of the Atomıc Bomb Recognition for Atomic Test Survivors (Atom Bombasının Mirası Hayatta Kalan Atom Testçilerinin Tanınması).

Nükleer Test Gazileri ve gazilerin engelli çocukları hastalıklarının testler sırasında maruz kaldıkları radyasyondan kaynaklandığının kanıtlandığını ve testlerin taşıdığı risklerin dönemin ordusu tarafından bilindiğini iddia ediyor. Savunma Bakanlığı ise yapılan nükleer testlerin kansere ve çocuklarda genetik deformasyona neden olduğuna dair bir kanıt olmadığını iddia ediyor.

Diğer tazminat kampanyalarında olduğu gibi İşçi Partisi muhalefette iken Nükleer Test Gazilerine de destek verdi ve tazminat sözü verdi ama iktidara gelince verdiği sözleri ve desteği unuttu. Jeremy Corbyn, İşçi Partisi lideri olduğu zaman her bir gaziye 50 bin sterlin tazminat sözü verdi, şimdinin Başbakanı Starmer’da 2021 yılında gaziler ve onların temsilcileri ile bir araya geldi ve endişelerini dinledi. Nükleer Test Gazileri’ne tazminat konusunda net bir cevap veremeyen Starmer’ın yukarıda saydığımız diğer tazminatlara ayırdığı ek bütçeyi Nükleer Test Gazilerini de kapsayacak kadar genişletip genişletmeyeceği hep birlikte takip edeceğiz.

Emperyalist çıkarları için kendi halkı da dahil dünya üzerinde hemen hemen mağdur etmediği hiçbir halk bırakmayan ‘’üzerinde güneş batmayan’’ Birleşik Krallık, mağduriyetlerin giderilmesine gelince iktidarda kim olursa olsun ‘‘üzerinde güneş doğmayan’’ ülke oluyor.

 

İlticacıları kötü koşullara mahkûm eden şirketler kasalarını dolduruyor

Muhafazakâr Parti tarafından özelleştirilen ilticacıların barınma ihtiyaçları, İşçi Partisi tarafından olduğu gibi devam ettiriliyor. Şirketler ise muazzam kârlar elde etmelerine rağmen karlarından feragat edip ilticacıların kaldığı konutları iyileştirmeye yanaşmıyor. Bu durumun farkında olan İşçi Partili bakanlar ise sadece seyirci kalmakla yetiniyor. İlticacıların barınma ihtiyaçları, Clearsprings, Serco ve Mears gibi adı skandallarla anılan şirketler tarafından sağlanıyor. Hükümet ile yaptıkları anlaşmaya göre elde ettikleri karların belli bir oranını geri iade etmeleri gereken şirketlerin şimdiye kadar hiç kar iadesi yapmadığı ortaya çıktı. Elde ettikleri karların bilgilerini gizleyen şirketlerin verileri ancak bilgi edinme yasası kapsamında elde edilebildi. Bu şirketlerin ortalama karlarını yüzde 60 oranında arttırmış olmalarına rağmen yaptıkları anlaşmalara sadık kalmadıkları bilgi edinme yasası kapsamında elde edilen verilerle netleştirilebildi.

Kamu tarafından verilmesi gereken hizmetleri devralan özel şirketlerin temel motivasyonu daha fazla kar elde etmek olduğu için, haklarını arayamayacak durumda olan ilticacıların küflü, rutubetli, farelerin ve haşerelerin kaynadığı konutlarda yaşamasında bir sakınca görmüyor. Taşeron firmalar; ilticacıların sırtından daha fazla nasıl para kazanabilmenin, İşçi Partisi ise bu ihtiyacı en ucuza nasıl mal edebilirimin hesaplarını yapıyor. İşçi Partisi, Muhafazakârlar tarafından yapılan kontratları, 2026 yılında feshederek ilticacıların barınma ihtiyaçlarını belediyelerin üstüne yıkmaya hazırlanıyor.

İşçi Partisi’nin ilticacıların barınma ihtiyacını 2 milyar sterlin tasarruf etmek için de olsa belediyelere devretmesi elbette hem ilticacılar hem de kamu kaynaklarının taşeron şirketlere peşkeş çekilmemesi açısından olumlu. Ancak bütçelerinde devasa kesintiler yapılan belediyelerin bu ihtiyacı karşılayabilmesi ise çok zor. Her bir belediye konut sırasında bekleyen ve geçici konutlarda yaşayan binlerce evsizin kira giderlerini karşılamakta ve geçici ev bulmakta zorlanırken, ilticacıların da barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmesi oldukça zor. İngiltere’de belediyelerin bütçe açığının önümüzdeki yıl 4.3 milyar sterlini bulacağı hesaplanıyor. Birçok belediye temel hizmetleri sağlayamadığı için ya iflas etmiş ya da iflas ettiğini açıklamaya hazırlanıyor. Belediyeler verdikleri hizmetleri keserken yeni mali külfetleri kaldırabilecek durumda değil.

İltica başvuruları kabul edilenleri zaten belediyelerin üzerine yıkan mevcut sistemde, ilticacılar ilk başvurularının ardından geçici otellere yerleştiriliyor. Otellerin ardından ilticacılar başvuruları sonuçlanıncaya kadar kalacakları geçici evlere dağıtılıyorlar. Çoğu oturulamayacak olan bu konutlar herhangi bir denetime tabi tutulmuyor. İltica davaları sonlandırılanlara kaldıkları yerleri boşaltmaları için İşçi Partisi tarafından 28 günden 56 güne çıkartılan bir süre tanınıyor. Bu süre içinde belediyelere evsiz olduğunu kanıtlayamayan veya belediyelerin evsizlik başvurusunu kabul etmediği ilticacılar sokakta yaşamaya mahkûm ediliyor. Son verilere göre dosyası sonuçlandığı için evsiz kalan ilticacıların oranı yüzde 350 artmış durumda.

Daha iyi bir yaşam kurmak, maruz kaldığı baskı, tehdit ve işkencelerden kurtulmak için hayatını tehlikeye atarak Birleşik Krallık topraklarına adımını atan göçmenlere karşı ırkçılık ve ayrımcılık iltica ettikleri andan itibaren başlıyor. Son verilere göre sadece bu yıl Manş Denizi’ni aşmak isterken boğulup ölen göçmenlerin sayısı 69 ki bu sayı geçen yıldan çok daha fazla. Kurumsallaşan ırkçılık; emek sömürüsü ve aşırı karın kronikleştirdiği her türlü sorunun kaynağı olarak yabancıların gösterilmesinden dolayı vatandaşlığını almış olsalar dahi göçmenler ırkçı ve ayrımcı uygulamalardan ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekten kurtulamıyor. Yerli ve göçmen emekçilerin birliğini bozmak için de sermaye ve onun hükümetleri tarafından kullanılan göçmenlik karşıtları ve onları doğrudan temsil eden politik partiler de İngiltere’de gözle görülür bir güç kazanmış ve politik temsiliyet elde etmiş durumda. Bu durumda bizlere düşen ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı güçlü bir mücadele geleneği olan sendikalar ve kampanya grupları ile birlikte ortak sorunlara karşı ortak mücadeleyi büyütmek ve sokakları geçen yaz olduğu gibi ırkçılara ve faşistlere dar etmektir.

İşçi Partisi hastanelerin bakımını erteliyor

Hem sağlık çalışanları hem de hastalar için riskler taşıyan hastanelerin bakımını yapması beklenen İşçi Partisi, kaynak olmadığı gerekçesi ile ‘‘topu taca attı’’.

Muhafazakâr Parti’nin 2019 seçim manifestosuna dahil ettiği hastane ve kamu binalarının bakımı, İşçi Partisi tarafından kaynak olmadığı gerekçesi ile ertelendi. Tahmini hesaplamalara göre hastaneler ve kamu binaları için ihtiyaç duyulan kaynağın miktarı 49 milyar sterlin. Elbette sağlık alanındaki diğer kesintilerde de olduğu gibi bakımı yapılmayan binaların bedelini de yine halk canıyla ödüyor. Sağlık hizmetleri gözlem kurumu 2019’dan buyana altyapı arızaları ve bakımsızlıktan dolayı her yıl beş bin 400 kazanın meydana geldiğine dikkat çekti.

Eksik yatırım kaynaklı sorunları aşmak için ‘‘acil eylem’’ başlattığını iddia eden İşçi Partisi, sadece binaların bakımını değil, 40 yeni hastanenin yapılmasını da kaynak olmadığı gerekçesi ile 2030 yılına erteledi. Sağlık Bakanı Wes Streeting Muhafazakarların hastane yapımı için ayırdıkları 30 milyar sterlinlik bütçenin tedarik edilmesi için beş yıl zaman istedi. Bakan Streeting, Muhafazakarların planın “finanse edilemez ve teslim edilemez” olduğunu iddia etti. Streeting, “Geçtiğimiz beş yıl içinde tek bir yeni hastane inşa edilmedi ve önümüzdeki beş yıl içinde 40 hastane inşa etmek için inandırıcı bir finansman planı yoktu” dedi.

Muhafazakarların bina bakım ve hastane yapımı planlarını gerçekçi bulmayan sağlık bakanı, çözümü ‘‘üç dalgalı’’ bir planda buldu. Bakanın söz verdiği üç dalganın ilk dalgasının tamamlanma süresi beş yıl ve bütçesi 15 milyar sterlin. ‘‘İlk dalga’’ kapsamında betonarmeye ucuz bir alternatif olan güçlendirilmiş otoklavlanmış gazlı betondan etkilenen hastanelerin onarımı yapılacak. Yeni hastanelerin inşasını içeren ‘‘ikinci dalga’’nın 2032 yılında başlatılması planlanırken ‘‘üçüncü dalga’’ kapsamındaki projelerin bazıları ancak 2035 yılında başlatılabilecek.

NHS patronlarının bile itiraz ettiği sağlık bakanının ‘‘dalgalı’’ planını sağlık alanında örgütlü olan Unison sendikası bir ‘‘darbe’’ olarak tanımladı. Unison’dan Helga Pile, Streeting’in bu hamlesinin çalışanlar ve hastalar için bir “darbe” olduğunu söyledi. Pile, “güçlendirilmiş otoklavlanmış gazlı beton’lu hastanelere acil ilgi gösterilmesi doğru, ancak diğer birçok NHS binasının yıllarca ihmal edildikten sonra ciddi şekilde iyileştirilmeye ihtiyacı var. Bu durum personeli ve hastaları her gün risk altına sokuyor. …Bu projelerin doğru finansman ve dikkatli bir planlama ile tamamlanarak personelin, hastaların ve daha geniş anlamda sağlık hizmetlerinin uzun vadeli ihtiyaçlarının karşılanması kritik önem taşımaktadır’’ açıklamasında bulundu.

Nuffield Health Trust’a göre NHS yıllık olarak 4.8 milyar Sterlin eksik bütçe ile hizmet vermek zorunda bırakılıyor. Elbette on yıllardan beri birken eksik bütçelerin açığının bedelini halk canıyla sağlık çalışanları ise ağırlaştırılmış koşulları ve düşük ücretlerle ödüyor.

 

İşçi Partisi ilticacıları sınır dışı etmekle övünüyor

Tabanının ırkçı ve göçmen karşıtı partilere kaymasını engellemek için giderek daha da sağa kayan İşçi Partisi hem söylemleri hem de pratiği ile ırkçıların ve göçmenlik karşıtlarının büyümesinin zemini besliyor. İktidara geldiğinden beri 13 bin 500 göçmeni sınır dışı eden İşçi Partisi, göçmenleri sınır dışı etmede rekor kırdığı için övünüyor. Altı ay içerisinde en fazla göçmeni sınır dışı etme rekoru artık İşçi Partisi’nde ne kadar övünse azdır!

Devir göçmenlik karşıtlığı devri olunca tüm partilerin liderleri sağcılıkta bir birbirleriyle yarışıyor. Zaten yakın zamanda yapılan bir araştırma da bu gerçekliği çarpıcı bir bicimde gözler önüne seriyor. Westminster Parlamentosu’nda yer alan parti milletvekillerinin siyasi pozisyonlarını inceleyen bir araştırmaya göre Keir Starmer, İşçi Partili parlamenterlerin en sağında yer alıyor. Londra Üniversitesi Royal Holloway’de siyaset profesörü olan Chris Hanretty tarafından yapılan araştırmaya göre Başbakan Starmer, 401 İşçi Partili meslektaşının neredeyse tamamından daha az sol görüşlü. Araştırma aynı zamanda Muhafazakâr Parti lideri Kemi Badenoch’un da partisinin sağında yer aldığını ve siyasi pozisyonunun Reform UK lideri Nigel Farage’a kendi partisinden daha yakın olduğunu gösteriyor. Bu araştırma parti liderlerinin hiç olmadığı kadar sağa kaydığını gösteriyor ki zaten parti liderleri bunu pratikleri ile ortaya koyuyor.

Daha fazla göçmeni sınır dışı etme rekoru kırmasının önündeki zorlukları aşmak için keseninin ağzını sonuna kadar açan Keir Starmer, vücuda takılan kameralar ve biyometrik kitler de dahil yeni teknolojiler için 8 milyon sterlinlik bir bütçe oluşturdu. İktidara geldiği Temmuz’dan buyana sayısız baskın düzenleyen İşçi Partisi Hükümeti, bu baskınlarda yakaladığı ‘‘kaçak’’ göçmenleri yurt dışı etmek için charter uçaklarını 33 kez havalandırdı.

İçişleri Bakanı Yvette Cooper ise adeta kendisini ispatlamak, Reform UK ve Muhafazakarlara meydanın boş olmadığını göstermek için faşizmin kitabını yazmış İtalya’nın faşist başbakanı Giorgia Meloni ile sık sık görüşmeler yapıyor, birlikte poz veriyor. Dünyada adı ırkçılıkla anılan, Donald Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon ve Macaristan’ın aşırı sağcı başbakanı Viktor Orban gibi isimlerin konuşma yapmış olduğu İtalya’daki bir festivalde konuşmaya hazırlanıyor.

Göçmenleri sınır dışı etme sözünü tutmuş olmak ve bu konudaki kararlılığı ile rakiplerinin övgüsüne mazhar olan İşçi Partisi, kendisine oy veren milyonlarca işçi ve emekçinin taleplerini yerine getirmede ise bir arpa boyu yol kat edebilmiş değil. Başta kamu çalışanları olmak üzere milyonlarca çalışanın ücretleri insanca yaşayabilecekleri bir düzeye çekilmiş değil. Tedavi için aylardır sıra bekleyen milyonlarca hastanın tedavileri hala başlamış değil. Yıllardır geçici konutlarda yaşayan yüzbinlerce çocuklu aile ve engelli sağlıksız evlerde fahiş kiralarla oturmaya devam ediyor. Su, elektrik, ulaşım, iletişim, sağlık, posta ve eğitim gibi özelleştirilen temel hizmetleri ticaret alanı haline getiren şirketler kasalarını doldurmaya, halk yoksullaşmaya ve doğası tahrip edilmeye devam ediyor. Sermayeye dokunmaya çekinen İşçi Partisi, herhalde daha kolayına geldiği için sağa kayarak, kendisinden uzaklaşan seçmenleri engellemeye çalışıyor. En son yapılan anketlerinde açıkça ortaya koyduğu gibi bu politikalar İşçi Partisi’ne değil, Reform UK ve Muhafazakarlara yarıyor.

 

İşçi Partisinin oyları eriyor

Yeni yılın ilk iş gününde 20 belediye encümen üyesi daha istifa eden İşçi Partisi ilk altı ayı dolmadan sadece kendisine oy verenlerin büyük kesimini değil, yıllarını İşçi Partisi’ne adamış olan seçilmiş encümen üyelerinin de güvenini kaybetmiş durumda. Londra’da dahil olmak üzere ülkenin dört bir yanında İşçi Partili belediye encümen üyeleri, liderleri Sir Keir Starmer’in hem Filistin konusunda izlediği dış politika hem de emeklilerin kışlık yakacak yardımını kesmesi gibi iç politikalarını eleştirerek istifa ediyorlar.

İşçi Partisi, Muhafazakâr Parti’nin 14 yıllık iktidarına rağmen ancak seçmenlerin yüzde 20.1’nin oyunu alarak seçimleri kazanabildi. Bu oran 1918’de gerçekleşen ilk genel seçimden bu yana iktidara gelen bir partinin aldığı en düşük oy oranı. İşçi Partisi Birleşik Krallık’ta uygulanan seçim sisteminden dolayı seçime katılanların sadece yüzde 34’nün oylarını almış olmasına rağmen parlamentoya taşıdığı milletvekili yüzdesi 63 çıktı. Seçimlerden hemen sonra YouGov tarafından yapılan bir anket aslında İşçi Partisi’nin aldığı oyların destek değil tepki oyları olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Anket, İşçi Partisi’ne oy verenlerin yüzde 48’nin motivasyonun Muhafazakarlardan kurtulmak yüzde 5’inin ise destek olduğuna işaret ediyordu.

Sky News tarafından yapılan bir analize göre de İşçi Partisi’nin kamuoyu yoklamalarında İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ki en kötü sonuçları alıyor.

Muhafazakarların sonu gelmeyen kemer sıkma politikalarından kurtulmak için İşçi Partisi’ne oy verenler, kemer sıkma politikalarının İşçi Partisi tarafından olduğu gibi uygulandığına tanıklık ettikçe, Starmer’a verdiği desteği geri çekiyor. Emeklilerin yakacak yardımını kesen, çocuk yardımını iki çocukla sınırlayan, kamu çalışanlarına enflasyonun çok altında kalan ücret artışları dayatan ve önümüzdeki yıl maaş artışlarını da yine yüzde 2.8 ile sınırlayacağını açıklayan İşçi Partisi, Ukrayna’ya koşulsuz olarak 12.8 milyar yardım yapmaya ve Siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı soykırıma destek olmaya devam ediyor.

Birleşik Krallık’ta yaşayan işçilere, emekçilere ve göçmenlere yoksulluk, yılları bulan hastane randevusu ve sosyal konut kuyruklarını, dünya halklarına ise savaş, soykırım ve yıkımlar konusunda Muhafazakarlarla yarışan İşçi Partisi, zenginlerden vergi almaya gelince Margaret Thatcher’in bile gerisinde kalıyor. İşçi Partisi Thatcher zamanında yüzde 52’ye kadar çıkartılan kurumlar vergisini yüzde 25’e çekmeye hazırlanıyor.

 

İşçi Partisi’nin uygulamaları ve söylemleri aşırı sağcılara yarıyor

İşçi Partisi Lideri Sir Keir Starmer’ın hiçbir kaygı duymadan sağcı partilerle girdiği göçmenlik karşıtı yarış sağcıları güçlendirirken kendisini de giderek daha da sağcılaştırıyor. Zaten yakın zamanda yapılan bir araştırma da bu gerçekliği çarpıcı bir bicimde gözler önüne seriyor. Westminster Parlamentosu’nda yer alan parti milletvekillerinin siyasi pozisyonlarını inceleyen bir araştırmaya göre Keir Starmer, İşçi Partili parlamenterlerin en sağında yer alıyor. Londra Üniversitesi Royal Holloway’de siyaset profesörü olan Chris Hanretty tarafından yapılan araştırmaya göre Başbakan Starmer, 401 İşçi Partili meslektaşının neredeyse tamamından daha az sol görüşlü. Araştırma aynı zamanda Muhafazakâr Parti lideri Kemi Badenoch’un da partisinin sağında yer aldığını ve siyasi pozisyonunun Reform UK lideri Nigel Farage’a kendi partisinden daha yakın olduğunu gösteriyor. Bu araştırma parti liderlerinin hiç olmadığı kadar sağa kaydığını gösteriyor ki zaten parti liderleri bunu pratikleri ile ortaya koyuyor.

Yılın son haftasında yapılan bir anket sağcı politikaların İşçi Partisi’ne hızla kan kaybettiğini de teyit ediyor. More in Common tarafından sonuçları 30 Aralık’ta açıklanan ankete göre, anketin yapıldığı gün seçimlerin yapılmış olması halinde İşçi Partisi 200 milletvekilini ve dolayısıyla parlamentodaki çoğunluğunu kaybediyor. Seçimin kazananı ise İşçi Partisi’nin izlediği politikalarla giderek güç kazanan parlamentonun en sağındaki Reform UK Partisi. Reform UK İşçi Partisi’nden 67 milletvekili alarak parlamentonun en büyük üçüncü partisi haline geliyor. İşçi Partisi’nin Reform UK’e kaptıracağı milletvekillikleri arasında altı kabine üyesi de var.

Hem son 14 yıl boyunca uygulanan kemer sıkma politikaları ile işlemez hale getirilen kamu hizmetleri hem de Muhafazkar Parti ve İşçi Partisi’nin yarış halindeki göçmenlik karşıtı politika ve söylemleri maalesef Birleşik Krallık’ta ırkçı ve faşistleri parlamentoya taşıyacak kadar büyüttü. Üye sayısı 100 bini aşmış durumda olan aşırı sağcı Reform UK, son dönemlerde yapılan ara seçimlerin çoğunda zaferle çıktı. En son 12 Aralık’ta Liverpool yakınlarındaki St Helens Belediyesi’nde yapılan ara seçimlerde Reform UK, İşçi Partisi’nin elindeki sandalyeyi aldı.

Ancak 14 yılın ardından iktidarı eline alabilen İşçi Partisi daha altı ayı dolmadan kendisine oy verenleri pişman ettirdi. İşçi Partisi muhalefette iken destek verdiklerine iktidara gelince sırtını döndü. Göçmenlik karşıtlığını ispatlamak için ilticacıları sınır dışı etme rekoru kırdı, taşeron şirketlerin ilticacılar üzerinden milyonlarca sterlin kazanmasına seyirci kaldı. Günümüzün en gerici ve eli kanlı yöneticilerine arka çıktı ve destek oldu. Gazetemizin sadece bu sayısına yansıyan ilgili haberler bile İşçi Partisi’nin işçi ve emekçilerin, göçmenlerin taleplerini neden karşılayamayacağını anlamak için yeterli. O yüzden yeni yıl ile birlikte başlayan alternatif oluşum ve parti girişimlerini yeri geldikçe sizlerle paylaşacağız.

Ayın Artizi: Kralımız King Charles Buruşuğu ve Onu Koruyan Süper-Objektif British Medyası

Bizim oflaysınta yılın ilk günleri, millet paraları Krismıs alışverişine, harcamalarına, hediyelerine kaptırdığı için umut yok, alışığız da artık. Mart’a kadar bir beklenti yok. Sıcak kalıp üşümeyelim başka birşey istemiyoruz, arasıra düşen ucuz birayı bekleyip pörsüyen meyva-sebzeyi temizleyip yeniden pazarlamaktan başka bir seçenek yok. Gelir dar olunca yeni bir Ankara anlaşmalı da işe alamadık, dalga geçecek malzeme de eksik ama ne diyelim, belki espri kendimiziz de haberimiz yok.

Yine bir sürü artizden dem vurabiliriz ama yılınbaşı ya meseleyi törensel kılalım dedim. Noel baba olur mu diye düşünürken baktım Charles medyada, neyse dedim Noel babaya bulaşıp milleti karşıma almıyayım, kuzey kutbundaki çalışma ve ücret koşulları sonraya kalabilir. Charles’in gündeme gelmesini sağlayan da Channel 4 ve Sunday Times iş birliği ile Dispatches programına yaptırdıkları bir araştırma belgeseli vesile oldu.

Şimdi kalkıp yahu ne alaka, Charles’ın kardeşi ahlaksız Prins Andrew dururken ne diye kralımızla uğraşıyorsun denebilir. Sonuçta Andrew yine gündemdeydi; Çinli bir panpasına tanıdığı imtiyazlar, verdiği temsilcilikler yüzünden. Bazıları Çin casusu olduğunu bile söylediler.

Neyse, Charles niye mi gündemdeydi? Dispatches programına göre öncelikle Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) Charles ve veliahtı William’ı fonluyor. Nasıl mı? Kralımız çıksın NHS şöyle iyi böyle iyi desin, Guys Hospital’ın ambulansları için yer ayarladık desin ama aslında yılda £830 bin olmak üzere 15 yıllığına Kralımızın kiracısı olmuşlar. Oh insin £11 milyon böylece cebe. Bu kaynaklardan biri sadece. Asil arkadaşların Savunma Bakanlığı, okul, kamu hizmetleri, hapishaneler ve belediyelerle bunun gibi ama gizli kalan anlaşmaları, kiracıları var. Nehirlere, nehir kıyılarına, kumsallara ulaşması için kira alıyor. Kiralar da ticari kiralar –cömertlik ya da kamu indiirimi yok. Bu gelirleri de Charles için Duchy of Lancaster topluyor, oğlu William içinse Duchy of Cornwall. Birinci şirketin cirosu £650 milyon, ikincisininse £1.2 milyar kaat. Ülke çapında toplam 5410 mülk, arsa ve bina sahibiler. Kendilerinden önceki asillerin halktan çaldığı. Bazı kent ve kasabalara da sahip arkadaşlar. Her iki şirketimsi yapının karları 1980’lerden bu yana %1000 artmış. Gıpgıcır değil mi? 2023’de Charles’in cebine £26 milyon girmiş, oğlu gariban Williams £24 milyonda kalmış. Diğer evsahipleri gibi davransalar da onlar gibi vergi de ödemiyorlar. Eski Blairci ve Labour Party Milletvekili Margaret Hodge gibi bir yalaka bile bunu parlamentoda sorun yapıyor ki vay halimize.

Olaylar bunla sınırlı değil. Charles abimiz çıkıp çevrecilik ve yeşil enerji timsalliği kesiyor, gelirler kamuya kullanılacak diyor. Ama programa göre sadece kendi arsalarından geçen yeldeğirmeni kabloları için 5 kontrattan £28 milyon kazanacakmış. Şirketler ödesin Charles’a, senin benim elektrik faturam artsın. Dahası da var: varlıklarının halka yarar sağlamak üzere vakıf işleriyle ilgili olduğunu sık sık söylerler şerefsiz olup asil olan bu tipler. Program aynı zamanda birçok yardım kuruluşu ve vakıftan elemenalara akan geliri de açığa vurdu: Comic Relief mi dersiniz, kanser vakfı Marrie Currie ya da Macmillan mı dersiniz dahil bunlara. Anlaşmaları başladıktan beri £22 milyon kazandırmış. Buyrun işte.

Siz kendi evsahibinizin kötü olduğunu sanıyorusunuz ama bu arkadaşlar da fakir konutu sahibi. Bazı kiracıları güvenlikten, yeteri kadar sıcak olmadığından şikâyet ediyor konutların. Asiller diye kimse sesini de çıkaramıyormuş. Raporlara bakan Property Energy Professionals Association başkanının dudakları uçukluyor konutlardaki kötü koşulları görünce. Hava kirliliğine de yolaçtığını da kaydediyor, evsahibinin kim olmadığını bilmediği için bayağı aşağılık mülksahipleri diyor.

Bu belgeselin yayınladığı 2 Kasım’dan beri olanlar da dikkate şayan. O hafta medya halkın konuyla ilgili tepkisine yer verirken durum böyle kalmadı. Saray medya ekibi harekete geçti ve sanki birşey olmamış gibi medya da onların söylediğini tekrarlamaya, kral ve kral çömezi oğluyla Charles ve ailesinin ne kadar erdemli şeyler yaptığını anlatmaya başladı. Kraliçe Camilla’nın ev içi şiddete yaptıklarımı dersiniz, Prenses Ann’ın oğlunun annesinin ne kadar iyi bir anne olduğuna dair haberler mi dersiniz, Kate ve William’ın günlük yaşamda ne kadar ince ve zarif olduğuna dair kesitler mi dersiniz, ortalığı sarmaya başladı. Bitmedi: sanki benim-senin tedavi koşullarımıza sahiplermiş gibi Kate ve Charles’ın kanser teşhişlerine karşı cesurluklarından dem vuruldu, sonra savaş gazileri törenlerine katılımları aktarıldı. 8 Kasım’da gazeteler bu curcunaya katıldı, araştırmaya ortak olan Times gazetesi bile başında halesiyle William’ın ne gıcır oğlan olduğuna dair sütun üzerine sütün yazdı. Böylece Dispatches programının ifşa ettikleri unutuldu. Prince Andrew ise gündemde kalmaya devam ediyor. Kraldan ve oğlundan dikkati başka yere çektiği sürece bunda sorun da yok.

Aha işte alın size iki artiz biri parasıyla. Charles ve William kim veya niye artizler ortada herhalde artık. Ama hem onların hem de İngiliz medyasının ne tür artiz olduğuna dair bir tespit gerekli: arkadaşlar bırakın artizliğin kurumu ya da standardı olmayı, töreni halindeler. Bu haliyle diğer artizler gibi sonları şöyle olur, böyle olur demek pek isabetli olmaz, çünkü toplum ve dünya bu haliyle sürdükçe gelip gidecek artizlerin yanında, daha doğrusu onların berisinde, sürekli varocak artizlik ritüel ve törenlerinin figüranları arkadaşlar, medya da onların damızlık merkezi, bu törenlerin düğün çiçekçisi. Bu anlamda yıla başlarken bir ritüelden bahsederek artizlere işaret etmek yıl boyunca ayık kalmanızı sağlar diye umut ettik.

Ayazın sağladığı ayıklık kadar iyi kışlar, iyi yıllar efendim.

Hackney’deki Mossbourne Academy Ortaokuluna Güvenlik Soruşturması

250’den fazla ebeveynin okul grubu yönetiminin davranış politikalarının çocuklarına “ciddi zarar” verdiği yönündeki iddialarının ardından, 22 Aralık 2024 Pazar günü Observer gazetesinde, Mossbourne Federasyonu’nu destekleyen bir mektup yayınlandı.

Aralarında Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan’ın planlama, yenilenme ve itfaiye hizmetlerinden sorumlu belediye başkan yardımcısı ve eski Hackney Belediye Başkanı Jules Pipe’ın da bulunduğu 314 kişi tarafından imzalanan yazı, gazetenin konuyla ilgili yayınladığı haberlerde eksik olduğunu düşündükleri “velilerin, öğrencilerin ve öğretmenlerin deneyim ve görüşlerini daha geniş bir yelpazede” sunmayı amaçlıyor. Pipe belediye başkanlığı döneminde akademinin kurulmasına önayak olmuştu.

Mektup şunları kaydediyor: “Eğitim Bakanlığı okul performans verileri temelinde, Mossbourne Okulları, “İlerleme 8” [14-16 yaş arası öğrenciler için sekiz derste ilerleme notu] açısından 6 bin 542 okul arasında ilk 10’da yer aldı. Öğrencilerin yüzde 35’inden fazlasının dezavantajlı olduğu okullar arasında grubun her iki akademisi de ilk beşte yer almakta.”

Mektuplar ayrıca grubun okullarından Mossbourne Community Academy (MCA) ve Mossbourne Victoria Park Academy’nin (MVPA) dezavantajlı öğrenciler açısından ilk beşte yer aldığına işaret ediyor ve özel eğitim ihtiyaçları ve engelleri (SEND) olan ve daha önce düşük başarı gösteren öğrencilerin MCA’da “olağanüstü başarılı” olduğunu savunuyor. Ancak imzacılar, “Mossbourne’un gençlerin hayatlarının gidişatını daha iyiye doğru değiştirebileceğini ve değiştirdiğini” ve “parlak ve kendini mesleğine adamış öğretmenlere” sahip olduğunu kabul ederken, okulun nasıl yönetilebileceği konusunda fikirlerini sunma şansını takdir ettiklerini de belirtiyorlar.

“Kurallar katı ve sert olsa da ve bazı alanlarda iyileştirmelere gidilmesi gerekse de çocukların büyük çoğunluğu okul hayatına adapte olmuş, mutlu ve iyi bakım alıyor durumdalar. Hiçbir okul mükemmel değildir ve okulların işleyiş biçiminde bazı değişiklikler önerme ve destekleme fırsatını memnuniyetle karşılıyoruz.”

Observer’ın MVPA’daki okul öğrencilerine yönelik “duygusal zarar iddialarını” ilk kez yayınlamasından bu yana vakıf gündemde.

City ve Hackney’den sorumlu çocuk koruma (safeguarding) lideri Jim Gamble, geçtiğimiz günlerde Victoria Park akademisine yönelik bir soruşturma başlatıldığını duyurmuştu. Normalde çocuklara ciddi zarar veren bireysel vakalar için ayrılan koruma uygulaması incelemesinin, Hackney’in eski çocuk hizmetleri müdürü Sir Alan Wood tarafından yönetilmesi planlanıyor. Wood da Mossbourne başta olmak üzere, Hackney’de akademi okullarının yaygınlaşmasını sağlayan yöneticilerdendi.

Eğitim Bakanlığı (DfE) Doğu İngiltere bölge müdürü Jonathan Duff ‘ın yaptığı açıklamaya göre vakıfın kendisi, sözkonusu okulla ilgili olarak bir KC (King’s Counsel) tarafından yürütülen ve “yakın zamanda” başka bir soruşturma başlatacak.