Ana Sayfa Blog Sayfa 54

Ukrayna savaşı kaynaklanan enerji krizi İngiltere’deki her yetişkin için bin sterline mal oldu

Climate Intelligence Unit’in (ECIU)’nin çalışmasına göre;

İngiltere’nin gaza aşırı bağımlılığı savaşın halka olan faturasını ağırlaştırdı.Ukrayna’daki savaştan kaynaklanan enerji krizinin her yetişkin için bin sterlin eşdeğerine mal olduğu ortaya çıktı.

ECIU, Rusya’nın yaklaşık bir yıl önce Ukrayna’yı işgalinden bu yana yüksek toptan gaz fiyatlarının Birleşik Krallık enerji tedarikçilerine, 10 milyar ila 20 milyar sterline ek olarak 50 ila 60 milyar sterlin daha yük getirdi.

İşgal, halihazırda tarihi ortalamaların üzerinde olan toptan gaz fiyatlarının rekor seviyelere çıkmasına neden oldu. IMF İngiltere’nin gaza yüksek bağımlılık nedeniyle Batı Avrupa’da en kötü etkilenen ülke olduğunu açıkladı. Birleşik Krallık, elektriğinin yaklaşık yüzde 40’ını üretmek ve yüzde 85’ini ısıtmak için gaz kullanıyor aynı zamanda Avrupa’nın en az enerji tasarruflu ülkeleri arasında yer alıyor.

IMF: Dünya ekonomisi 2023’te yüzde 2,9’a büyüyecek

Uluslararası Para Fonu (IMF), geçen yıl Ekim’de dünya ekonomisinin yüzde 2,7 büyüyeceğini öngörmüştü. Şubat başında yaptığı tahminde ise bunu bir miktar yükselterek 2,9’a çıkardı. ve enflasyonun gerilmeye başladığı tespitinde bulundu.

Geçtiğimiz Ekim’de dünya ekonomisinin ciddi zorluklar yaşadığını belirten IMF, ekonomiyi zora sokan başlıca dört olumsuz etkenin sözünü etmişti. Bunlar, yüksek enflasyon, çoğu bölgelerde sıkılaşan mali koşullar, Ukrayna’da devam etmekte olan savaş ve Covid-19’un başta Çin olmak üzere belirli ekonomiler üzerinde oluşturduğu baskı olarak özetlenmişti. Bu olumsuzluklara bağlı olarak, IMF, önce yüzde 2,9 olarak tahmin ettiği 2023’te dünyanın toplam ekonomik büyümesini 2,7’e düşürmüştü.

IMF, yenilediği Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda ise, ABD ve Avrupa’da talebin düşmemesi ama sürmeye devam etmesi, enerji maliyetlerinin görece düşmesi ve Sıfır Covid politikasından vazgeçen Çin’in hızlı bir toparlanma içine girmesinin dünya ekonomisini az-çok olumlu etkilediğini yazdı. Geçen Ekim’de ekonomilerinin henüz dip yapmadığı ve “en kötü” durumun yaşanmadığını ve bunun için hazırlıklı olunması gerektiğini belirten IMF, şimdi daha iyimser. Ancak yine de, henüz tam bir iyileşme sağlanmadığını ve merkez bankalarının enflasyona karşı mücadelelerini sürdürmeleri gerektiğini belirtiyor. Merkez Bankalarının “enflasyonla mücadelesi”nin anlamını ise herkes biliyor: Mortgage faizlerini de uçurmakta olan faizleri artırma ve devlet harcamalarında, yani başlıca NHS’e belediyelere ve eğitime ayrılan bütçede ciddi kesintilere gitme!

Hala ücretlerini hiç değilse enflasyona ezdirmemek için grevlerini sürdürmekte olan işçi ve emekçiler, IMF’nin bu iyimserleşmesi konusunda tedirgin. Ekonomi toparlanıp canlanacak diye sevinsinler mi yoksa faizler artırılıp devlet harcamaları kısılacak diye üzülsünler mi, karar vermiş değiller. Çözümse, IMF de dahil enflasyon ve ekonomik durgunlukla krizlerin kaynağı olan kapitalizmle hesaplaşma ve ondan kurtulmada.

Birinci Yılında Rusya-Ukrayna Savaşı

2022’nin 24 Şubatında Rusya’nın Ukrayna topraklarına saldırısıyla başlayan savaş birinci yılını tamamladı.

Önceleri Rusya’nın kısa sürede sonuç alacağı tahmin edilirken, bu tahmin tutmadı ve birinci yılı dolan savaşta neredeyse bir denge durumu oluştu. Rusya ya ilerleyemiyor ya da ilerlemiyor, ancak artık sonuç alıcı bir saldırı yürütmediği ortada.

Bunda başta ABD olmak üzere NATO ve genel olarak Batının Ukrayna’ya sağladığı desteğin büyüklüğünün payı tayin edici. Hatta, ABD ve NATO’nun Ukrayna’ya destek sağlamaktan çok, bu ülkeyi “piyon” olarak kullanarak bizzat kendi savaşını yürüttüğünü söylemek yanlış olmaz. Ukrayna’yı savaşa neredeyse arkasından iterek en başta ABD ile İngiltere sürükledi. Önce Ukrayna’yı Rusya’nın “kırmızı çizgisi” olduğunu bilmelerine rağmen AB ve NATO’ya alma politikası izledi ve Rusya’yı kuşatmaya çalıştılar. Ve Rusya saldırdı saldıracak propagandasıyla savaş kışkırtıcılığı yaptılar. Rusya’nın saldırısının ardından ise milyar dolarlık destekler sunarak Ukrayna’yı silahlandırıp donattılar. Özellikle uzaydan sağladıkları istihbarat ve verdikleri yerden havaya güdümlü füzeler Rusya’nın hava üstünlüğünü dengeledi. Şubat ayı içinde Rusya savaşta 10. general kaybını verdi. Çok sayıda da savaş gemisi kaybetti.

Üstelik Batı ülkelerinin Rusya’ya koydukları tarihte eşi görülmemiş sertlikteki ambargonun kapsamına girmeyen neredeyse hiçbir şey yok ve bunlar Rusya’yı şüphesiz etkiliyor. Ancak bir karşı etkisi de var ve Rusya’yı daha çok Çin, Hindistan, İran ve Türkiye gibi ülkelerle ticareti sıkılaştırmaya yönlendiriyor ki, bunlardan Çin ve Hindistan küçümsenir ülkeler değiller.

Savaşın yıldönümünden bir gün önce BM Genel Kurulu’nda yapılan bir oylamayla Rusya kınandı. Oylamada 141 olumlu oy vardı. Ancak Çin, Hindistan, İran ve G. Afrika dahil 32 ülkenin çekimser kalması Belerus, K. Kore ve Suriye gibi 7 ülkenin ise Rusya lehinde oy kullanması, bu ülkenin tem bir tecrit içinde olmadığının kanıtı oldu.

Bu emperyalist savaş daha sürer görünüyor.

İsveç-Finlandiya-Türkiye NATO Pazarlığı

Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında, en azından II. Dünya Savaşından bu yana tarafsız konumda olan iki kuzey Avrupa ülkesi İsveç ve Finlandiya üyelik için NATO’ya baş vurmuş, ancak Türkiye’nin ayak diremesiyle karşılaşılmıştı.

Türkiye açısından kuşkusuz bu iki ülkenin NATO üyeliği bir sıkıntı oluşturmuyor. Ancak sorun, bir süredir batılı merkezlerle arasında güven sorunu oluşan Türkiye’nin, bu yönüyle üyelikleri bir pazarlık kozu olarak kullanmaya çalışmasında. Önceden anlaşmasına karşın ABD’den F-35 ve Patriot füzeleri alamayan, Rusya’dan satın aldığı S-400’ler de vetolananTürkiye batıyla olan sorunlarını aşma peşinde. Ve sorunları bunlardan ibaret de değil. Doğu Akdeniz’de sadece Yunanistan’la değil İtalya ve Fransa ile de karşı karşıya gelen ve ABD desteğini alamadığı gibi, onu karşısında bulan Türkiye, Yunanistan’la olan Ege kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge anlaşmazlıklarında da ABD ve Avrupa’nın karşısında yer aldığını görüyor ve rahatsız. Ancak özellikle ABD de, Rusya ile ilişkilerini kendisine kar;ıkoz olarak kullanmaya çalışan Türkiye’den rahatsız. Üstelik ABD ve genel olarak Batı ile Türkiye arasında Ortadoğu sorunlarında da mesafe var.

O nedenle Türkiye özellikle İsveç’in YPG ve Fetullah Gülen’i desteklediğini ileri sürerek batıdan bir şeyler koparmak istiyor. İsveç’te bir meczubun Kuran yakması da Türkiye’nin aradığı bahanelere bir yenisini ekledi. Depremin ardından Türkiye’ye gelen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, üç ülke ilişkisi üzerinde de kulis yaptı ve Mart’ta üç ülke temsilcisinin Brüksel’de görüşeceklerini açıkladı. Yine deprem sonrası gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ziyareti de yine sorunun aşılmasıyla ilgili olarak yorumlanıyor.

Barikatlarda bir doktor

Tesadüfler tarihte önceden tahmin edilemeyecek ve başlangıç olayıyla bağlantısı kurulamayan sonuçlar doğurur. 1871’de Fransa-Prusya savaşı sırasında, Alman topçular yanlışlıkla Bahçe Çiçekleri Müzesi’ni bombaladılar. Fransızlar bunun yanlışlık değil, barbarca bir saldırı olduğunu iddia ettiler. İddia sahibi, aslında bir ırkçı olan Fransız doğa bilimci Armand de Quatrefage, Prusyalıların Moğol kökenli Finliler olduğunu ileri sürerek, bombalamanın sebebini ırk kökenine bağladı. Bu görüşünü, “Prusyalıların Irkı” başlıklı makalesinde dile getirdi.

Aptal bir Alman subayın hedef hesaplarında yaptığı yanlışlık, hiç gündemde olmayan bir ırk tartışmasına yol açtı. Almanya’dan Dr. Virchow, antropoloji alanında çok kapsamlı bir çalışma yapmaya böylece başladı. Onun derdi de, Prusyalıların Moğol olmadığını kanıtlamaktı. Madem Fransız doğa bilimci, Finliler, Moğollar ve Prusyalılar arasında kök bağları olduğunu iddia ediyordu, o da Finlilerden başlayıp geriye doğru gitmeye karar verdi. Alman okul çocukları üzerinde çalışmaya başladı. 6 milyon yedi yüz elli bin çocuk üzerinde yapılan çalışmanın sonuçları, üstün bir Cermen ırkına inananlar için hayal kırıklığı oldu. Virchow, hiçbir yerde Almanların ya da başka bir ulusun ırksal olarak tek tip olmadığını belirtti. Sanıldığının aksine, Almanların üçte birinden daha azı açık tenli, mavi gözlü ve sarışındı! Sonuç şuydu, evet Almanlar Finli değildi, Finliler de Moğol değildi, ama saf ırk diye bir şey de yoktu! Önemli sayıda Prusyalının esmer ve önemli sayıda Yahudi’nin sarışın olduğu kanıtlanmıştı.  Aryan ırkı kavramının “İskandinav mistisizmi” olduğu ve herhangi bir ırkın veya ulusun üstünlüğüne dair hiçbir kanıt bulunmadığı sonucuna vardı.

Bu saçma sapan tartışma başka bir gelişmenin yolunu açtı. Virchow, Saha çalışmaları sırasında Yukarı Silezya’da patlayan tifüs salgınını derinlemesine inceledi ve sosyal şartlarla salgın arasındaki ilişkiyi görme fırsatı buldu. Junkers olarak bilinen toprak sahiplerinin toprağı ve üretim araçlarını kontrol ettiği ve genellikle vergi ödemekten muaf tutulduğu ekonomik sistemi ağır bir dille suçladı. Özellikle Prusya egemenliği altındaki Polonya topraklarındaki ayrımcılığa, dikkat çekti. Bütün ülkede tam demokrasini kurulmasını, vergilerin fakir işçiler ve çiftçilerden zengin toprak sahiplerine kaydırılmasını, Lehçe’nin resmi dil olarak benimsenmesini, tarım kooperatiflerinin oluşturulmasını, salgında öksüz kalan çocukların bakımı için yetimhanelerin yeniden açılmasını ve yardım fonlarının yerel yönetimlere devrini öneren kapsamlı bir reform programı önerdi. Şüphesiz bütün bunlar hiç dikkate alınmadı.

10 Mart 1848’de Berlin’e döndü sekiz gün sonra, aktif rol oynadığı hükümete karşı bir devrim patlak verdi ve Virchow barikatlarda yerini aldı. Aynı zamanda adaletsizlikle mücadele etmek ve sosyal tıbbı tanıtmak için haftalık bir gazete çıkarmaya başladı. Gazete, “tıp bir sosyal bilimdir” ve “hekim, fakirlerin doğal avukatıdır” sloganlarıyla yayınlandı. Siyasi baskılar onu 1849 Haziranında yayını sonlandırmaya zorladı ve resmi görevlerinden ihraç edildi

Virchow, hayatı boyunca Yahudilerle yakın çalıştı ve Yahudi karşıtlığıyla savaştı. Kölelik karşıtı hareketin içindeydi ve Afrika’nın Avrupa tarafından sömürgeleştirilmesinin aptallık olduğuna inanıyordu. Almanya’nın da koloniler edinmesine karşı mücadele etti.

Virchow, hastalığın hiçbir zaman tamamen biyolojik olmadığını, ancak çoğu kez sosyal koşullardan doğup yayıldığı gerçeğine odaklanan sosyal tıbbın kurucusu olarak kabul edilmektedir. Tuhaftır, bütün hayatında en radikal tavırlar takınmış olan Virchow, Darwin’in Evrim Teorisi’ne de şiddetle karşıydı ve okullarda öğretilmesini de engellemeye çalışmıştı.

 

Türkiye halklarının acısını paylaşıyor, tüm emekçileri dayanışmaya çağırıyoruz!

Day-Mer Yönetmi’nden Deprem Çağrısı

Sayıların artmasından korktuğumuz bugün Türkiye’de yaşanan depremde şu anki açıklamalara göre binden fazla insanımız yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı. Yaşamını yitiren tüm insanlarımızı saygıyla anıyor, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Depremin boyutu çok büyük. Çevre ülkelerde de yıkıma neden olan ve on ile yayılan depremde binlerce işçi ve emekçi evini ve yaşam alanlarını kaybetti. Yağışlı ve karlı kötü hava koşullarında depremin geniş bir alanda etkili olması, yeni ve artçı depremlerin sürmesi ve binlerce binanın hasar görmesi, yaraların sarılmasını daha da zorlaştırıyor.

Doğal felaketlerde yaşanan kayıpları en aza indirgemek mümkün. Ancak deprem ihtimaline karşı hiç önlem almayarak yanlış yapılaşmada ısrarın ve konut üzerinden yüksek kârlar elde etme hırsının doğal olmadığını biliyoruz.

Yaşanan acıların paylaşılması ve yaraların sarılması için dayanışma ve yardımlaşmaya ihtiyacımız var. DAY-MER olarak tüm emekçileri başlatılan kampanyalara destek olmaya çağırıyoruz.

Derneğimize ulaşan yardımları, Türkiye’deki sosyalist ve demokratik kurum ve kuruluşların zarar gören insanlarımıza yönelik başlatmış oldukları ve doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştıracakları kampanyalara göndereceğiz. Bu yardımların ihtiyaç sahiplerine hiçbir bürokratik engelle karşılaşmadan ulaşması çok önemli. Daha önceki felaketlerde yaşanan zorluklar, halktan halka el uzatılarak azaltılabilmiştir.

Türkiye halklarının acılarını paylaşalım, dayanışmayı güçlendirelim, emekçiden-emekçiye yaraların sarılması için başlatmış olduğumuz kampanyaya katılalım.

 

Former Library, Howard Road

London, N16 8PU

Tel: 020 7275 8440

E-mail: info@daymer.org

Web site: http://www.daymer.org

DAY-MER Bağış Hesabı:


Account Name: Day-Mer Turkish & Kurdish

Community Solidarity Centre

Bank: TSB

Sort Code: 30 98 14

Account No: 00283464

 

Ucuzcu havayollarından Türkiye’ye ek sefer

Türkiye’ye charter seferi düzenleyen 3 şirket artan turist kapasitesini karşılamak amacıyla Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye düzenledikleri seferleri artırdıklarını açıkladılar.

Charter hava yolu şirketi Freebird Airlines, İngiltere’de Londra ve Manchester’dan Antalya’ya yaptığı uçuşları artırıyor. Freebird’in, İngiltere’nin önde gelen online tur operatörleri On The Beach ve Love Holidays’ten gelen talep nedeniyle kapasite artışına gittiği düşünülüyor.

Ucuzcu hava yolu Wizz Air de 2023 sezonu için Türkiye’ye büyük ölçekli bir uçuş planı yaptı. İngiltere, Romanya, Macaristan ve BAE’den İstanbul, Antalya ve Dalaman’a uçuş başlatacak olan şirket, 2023 yılında Türkiye’ye toplam 1485 uçuş gerçekleştirecek.

Jet2 ve Jet2holidays de, 2023 yazı için Antalya ve Dalaman’a 25 binden fazla koltuk ekledi. Şirket, Mart ve Haziran ayları arasında Belfast International, Birmingham, Edinburgh, Glasgow, Leeds Bradford, Manchester ve Stansted’den Antalya ve Dalaman’a ek sefer yapmayı planlıyor. Stansted’den Antalya’ya 6 Nisan – 18 Mayıs perşembe günleri, 2 – 23 Mayıs tarihleri arasında ise Dalaman’a ek seferler düzenlenecek.

Gazeteci Faruk Eskioğlu köşesinde şu yorumu yaptı:

“Türkiye turizminde önemli bir sorun da uçak biletlerinin çok uçuk ve charterların az olması. Salgın sırasında zarar eden havayolları şirketleri acısını şimdi çıkarıyor. İngiltere’den Türkiye’ye taşımacılıkta THY, Pegasus ve British Airways tekel konumunda. Üşenmeyin netten bakın lütfen, temmuzda Londra’dan İstanbul’a ödeyeceğiniz bilet parasıyla Londra’dan Münih’e uçup 4-5 yıldızlı otelde 2-3 gece kalıp İstanbul’a uçtuğunuzda ödeyeceğiniz para aynı. Charter seferlerinin artması yaz tatilini Türkiye’de geçirmek isteyen emekçilere soluk aldırabilir. Bu charter uçaklarından biletlerinizi çok önceden almanız gerektiğini de belirteyim.”

 

Zahawi vergi kaçırma suçlamasıyla görevden alındı

İngiltere’de Muhafazakâr Parti Teşkilat Başkanı ve eski Maliye Bakanı Nadhim Zahawi, vergi kaçırdığı iddialarıyla ilgili soruşturmanın ardından görevden alındı. Başbakan Rishi Sunak, kendi talimatıyla başlatılan soruşturma sonucunda Zahawi’nin “Bakanlık yasasını ciddi şekilde ihlal ettiğini” söyledi.

Söylentiler ayyuka çıktığı ve yapacak şey kalmadığında Sunak’ın Zahawi’yi görevden alması en kolayıydı ve Muhafazakâr Parti hükümeti bu görevden almayla işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ancak bu çok da kolay değil. Çünkü geride yanıtlanmamış sorular kalıyor. Biri şu: Zahawi’yi göreve getirdiğinde Sunak onun vergi kaçırdığı için 1 milyonu ceza olmak üzere 5 milyon sterlin ödeyerek bu işin üzerini kapattığını bilmiyor muydu? Bilmemesi mümkün mü? Sonradan hem kendisi hem de başbakanlık ofisi yalanlasa bile, Başbakanlık Ofisi’nden bir kaynağın Sunak’ın bu konuda bilgisi olduğunu söylediği biliniyor.

Rishi Sunak Boris Johnson hükümetinde Maliye Bakanı görevinden istifa ettiğinde, Nadhim Zahawi iki aylığına bu görevi üstlenmişti. Maliye Bakanı olarak, ülkenin vergi gelirlerini toplayan kurumu HMRC’den de sorumluydu. Oysa aynı dönemde Zahawi, ortağı olduğu YouGov adlı kamuoyu araştırmaları şirketindeki hisselerinin satışından elde ettiği 27 milyon sterlin kazancını bildirmemişti ve bu nedenle HMRC’nin gündemindeydi.

Basının ortaya çıkardığı bilgilere göre, Zahawi sonradan HMRC ile müzakere ederek vergi borcunu cezasıyla birlikte ödemek üzere anlaşmıştı.

Zahawi, 1 milyonu ceza olmak üzere vergi borcu ve faiz olarak toplam 5 milyon sterline yakın ödemeyi, 25 Ekim’de Başbakan olan Sunak’ın hükümetinde Muhafazakar Parti Teşkilat Başkanı olarak göreve getirildikten sonra, Aralık ayında yapmıştı. Bu ortaya çıktı ve bilinmiyor değildi.

Ancak Zahawi, vergi kaçırdığına ilişkin suçlamalarını reddetmiş ve sorunun kasıtlı değil dikkatsizlik kaynaklı olduğunu iddia etmişti. Ancak HMRC direktörü Jim Harra’dan Zahawi’yi yalanlayan bir açıklama gelmiş ve Harra, kurumun masumane hatalardan dolayı ceza kesmediğini söylemişti. Bu da biliniyordu.

2010’dan bu yana Muhafazakar Parti’den milletvekili olan ve 9 yaşındayken ailesiyle birlikte Irak’tanİngiltere’ye gelerek hayatını burada kuran göçmen bir Kürt ailenin başarı hikayesi olarak örnek gösterilen Nadhim Zahawi, 100 milyon sterline yakın servetiyle Parlamentonun en zenginleri arasında yer alıyor. Ve anlaşılan buna rağmen kirli mali oyunlardan kaçınmıyor. Ya da göz kamaştırıcı servet ve zenginlikler kirlenmeden ve olağan yollarla çalışılıp elde edilemiyor.

Bütün bu İngiltere’nin en üst yönetici katlarında olup bitenler, halka yönelik olarak kendisi gibilerin imzalarıyla koyulan kurallara, zengin takımı kapitalistler sınıfına mensup diğer sınıfdaşları gibi,kendisinin uymayarak, ödemesi gereken vergiyi ödememek için yasaların tüm boşluklarıkullanmanın yanı sıra gelirini bildirmeyerek yasa dışı yollara da başvurduğu gösteriyor.

Üstelik benzeri diğer zenginler gibi Zahawi’nin de servetini vergi cenneti olarak bilinen adalar türü yerlerde ‘off-shore’ hesaplarda tuttuğu biliniyor.

Bunun yöntemleri de örnekleri de bol. İngiltere’nin en zengin başbakanlarından olan Rishi Sunak’ınBoris Johnson hükümetinde Maliye Bakanı olarak görev yaptığı dönemde, eşi Akshata Murty’nin de İngiltere’de vergi ödemediği ortaya çıkmıştı.

Hindistan’ın en zengin kapitalistlerinden birinin kızı ve milyarlarca dolarlık bir servetin varisi olan Murty, herkes bu ülkede yaşadığını bilmesine rağmen, asıl ikametinin yurt dışında olduğunu beyan ederek İngiltere dışındaki gelirlerinin vergisini ödemekten kurtulma yoluna gitmişti. Ancak yasalara aykırı görünmese bile bu durumun tartışma yaratması üzerine, Murty tüm küresel gelirleri için İngiltere’de vergi ödemeyi kabul etmek zorunda kalmıştı.

Emekçilerin ücretlerinin ise yaklaşık 12.500 sterlin üzerindeki kısmının yüzde 20’sine gelir vergisi olarak daha kaynağında el konuluyor.

Konuyla ilgili bir bilgi de şu: HMRC’de vergi yolsuzluklarını takip etmek üzere çalışan insan sayısı, sosyal yardım ödeneklerini düzenleyen Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı (DWP) bünyesinde çalışan görevlilerin çok altında. Tüm kapitalist ülkeler gibi İngiltere’de de vergi kaçırma türü yolsuzlukların takibine çok fazla önem verilmiyor. Asıl önemli sayılan ve bol bol kadro ayrılan, kriterlere uymadığı halde sosyal yardım alanların tespit edilerek yakalarına yapışılması. Eğer kitabına uyduramadığı için hakkında söylenti çıkmamış ve halkın gündemine girmemişse, milyonların kaçırılmasına ve kaçıranlara pek ilgi gösterilmezken, ilginin merkezinde sosyal yardım alanlar ve 50 ya da 100 poundlarının kriterlere uyup uymadığı oluyor.

Nadhim Zahawi kimdir?

1967’de Irak’ın başkenti Bağdat’ta doğan Nadhim Zahawi, Kürt bir aileden geliyor. Saddam Hüseyin rejiminden kaçtığını söyleyen ailesiyle 9 yaşındayken İngiltere’ye göç etti.

Londra’daki King’s College’da kimya mühendisliği bölümünden mezun olan Zahawi, 2000’de bir ortağıyla birlikte kamuoyu araştırma şirketi YouGov’ı kurdu.

2010’dan bu yana Stratford-on-Avon bölgesi milletvekili olan Zahawi, Boris Johnson’ın başbakanlığı döneminde Eğitim Bakanı ve Aşı Dağıtımından Sorumlu Sağlık Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı.

Rishi Sunak’ın istifasının ardından 5 Temmuz’da Johnson hükümetinde Maliye Bakanı olan Zahawi, 6 Eylül- 25 Ekim tarihleri arasında başbakan olan Liz Truss’ın kabinesinde başka bir görev aldı. Truss’ın yerine başbakan seçilen Sunak ise, onu 25 Ekim’de Muhafazakar Parti Teşkilat Başkanı görevine getirdi ve yeniden kabine üyelerinden biri oldu. Vergi kaçırma girişiminin ortaya çıkması üzerine 29 Ocak’ta bu görevlerine son verildi.

Hak arama mücadelelerine karşı yeni düzenlemeler getirilmek isteniyor

2022 yılının Nisan’ında yürürlüğe giren Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası (Polislik Yasası) polisin suçu önlemek için daha fazla güce sahip olmasına izin verme iddiası ile düzenlenmişti. Ancak kendi çıkardıkları yasayı yeterli bulmayan TORY hükümeti 2023 yılı başlangıcı itibari ile “Kamu Düzeni Yasası” olarak adlandırdıkları yeni bir dizi ekleme ile daha da ileri gitmeyi planlıyor.

Polisin yetkileri daha da arttırılacak

Kanunda yer alan ve protesto hakkını etkileyen güvenlik hükümlerinin çoğu zaten Haziran 2022’de yürürlüğe girmişti. Hayata geçirilecek yeni torba kanunla birlikte ceza adalet sisteminin parçası olan polis yetkileri, adli prosedürler ve suçlu rehabilitasyonu gibi alanlarda geniş kapsamlı değişiklikler yapılacak. Tasarı aynı zamanda insan hakları, özellikle de protesto hakkı üzerinde ciddi bir etkiye sebep olacak.

SNP sözcüsü Alison Thewliss, protesto yasalarını ‘iç karartıcı ve Orwellvari ” olarak tanımladı. İşçi Partisi’nin polisten sorumlu gölge bakanı Sarah Jones ise “Polisin tehlikeli, yıkıcı protestolarla başa çıkma yetkileri var ve İşçi Partisi bu yetkileri kullanması için onları destekliyor. Ancak Başbakan, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik artan şiddet veya hükümetinin suçları kovuşturma konusundaki utanç verici sicilinden daha fazla, protesto hakkında konuşmaya zaman harcadı.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Tasarı, İskoç politikacılar tarafından da sert bir şekilde eleştirildi. Muhafazakarların aldığı bu kararlar İskoçya parlamentosunda; “işçilere ve protestoculara yönelik saldırı, güç gaspı ve temel demokratik ilkelerin inkârı” olarak nitelendirildi.

Alba Partisi genel başkan yardımcısı Kenny MacAskill de benzer bir değerlendirmede bulundu. Protestoların “işleyen bir demokrasi dokusunun” parçası olmasının önemini ve barışçıl protesto hakkının herhangi bir medeni toplumda devredilemez bir hak olması gerektiğini vurguladı.

Eylemlerin ve protestoların etkisizleştirilmesi hedefleniyor

Tasarının içeriğinde, kendisini nesnelere veya binalara kilitlemeye çalışan herkes suç işlemiş sayılıyor. Bu da polise mevcut yetkilerin yanı sıra herhangi bir aksamaya neden olmayı önlemek için protestocuların özgürlüklerini kısıtlama yetkisi veriyor.

2022 Kasım’ında, Just Stop Oil protestocuları M25’in tabelalarına tırmanırken, işçiler de Grant Shapps’ın ofisinin önünde grev karşıtı yasa tasarısını protesto etmişti. Protestolarbüyük tepki çeken “grev karşıtı yasanın” duyurulmasının hemen ardından gelmişti. Muhafazakarlar yarattıkları yoksulluk ve kaosa ek olarak bu yeni yasa ile sivil özgürlükleri daha da kısıtlıyor, işçi ve eşitlik karşıtı duyguları körüklüyor. Devleti sivillere karşı silahlandıran utanç verici anti-demokratik bir adım atılıyor.

Yasa tasarısına bir başka kınama da Glasgow Belediye Meclis Üyesi Roza Salih’ten geldi. Yapılan planları “demokrasiye saldırı” olarak nitelendiren Salih TheNational’a şunları söyledi: “Protesto, insanların bir araya gelip kendilerini barışçıl bir şekilde ifade edebildikleri bir platform. Şayet buna sahip değilsek, o zaman biz ne tür bir ülkeyiz? Polisin insanları protesto etmekten nasıl alıkoyabileceğini düşünebileceklerini bile gerçekten bilmiyorum.”

İskoç Sendikalar Kongresi genel sekreteri RozFoyer’de planları eleştirenler arasında yerini aldı ve durumu “anti-demokratik bir karmaşa” olarak tanımlarken “Kontrolü geri almak istediklerini söylediklerinde yalan söylemiyorlardı; bunu insanlar için değil, sadece politikacılar için istiyorlardı” dedi. “Grev hakkımızı yok etmekle yetinmiyorlar, hesap soranve gerçekleri dile getiren geniş toplumsal kesimleri de etkilemeye çalışıyorlar. Hükümetten gelen bu tehlikeli hareketin demokrasimize ve toplanma haklarına değer veren herkes tarafından dikkatle incelenmesi gerekiyor.”

Başbakan Rishi Sunak, geçtiğimiz ay yaptığı açıklama ile aslında niyetini açıkça ortaya koymuştu. Rishi Sunak: “Protesto hakkı demokrasimizin temel bir ilkesidir, ancak bir mutlak değildir. Küçük bir azınlık tarafından sıradan halkın hayatını alt üst eden protestolara izin veremeyiz” açıklaması ile insan hakları ve demokrasi karşıtlığını açıkça dile getirdi.

Protesto yasalarına yapılan yeni eklemelerin toplumsal muhalefeti bastırmak hedefiyle çıkartıldığına kuşku yok. Bu yeni düzenlemelerin hedefinde herkes var. Muhafazakar Partininbaskıcı ve gerici yasa tasarısıyla birlikte polis protestoları “çok yıkıcı” bulmadan önce dağıtma yetkisine sahip olacak. Protestolara ve gösterilerekatılanları, protestolar daha etkili olmadan tutuklamak istiyor. Önerilen yeni Tory yasaları, polisin, bir yolu kapatabileceğini veya yolda yürüyebileceğini düşündüğü herkesi tutuklama yetkilerini içeriyor.

Sendikalar da dahil olmak üzere herkese karşı kolayca kullanılabilecek olan yasalar ExtinctionRebellion, Just Stop Oil ve Insulate Britain gibi iklim gruplarını etkisiz hale getirmek için yapılan kasıtlı bir saldırı.Polise olağanüstü yetkiler veren, politikacılara, mevcut yasaların içeriğini ve tanımlamaları değiştireme hakkı tanıyan, polisin keyfi uygulamalarını meşrulaştıran, tek kişilik gösterileri bile suç kapsamına alan bu düzenlemelerin içeriğini bir sonraki yazımızda incelemeye devam edeceğiz.

 

“Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması”na çağrı

Rengin Kadın Korosu, “göçmen kadınlar öykü yarışması” düzenliyor. İlk üçe giren öykülerin ödüllendirileceği yarışmada seçici kurulun belirleyeceği öyküler kitap olarak basılacak. Kıbrıs’ta yaşayan eğitim uzmanı yazar Aydın Mehmet Ali ve heykeltraş ve yazar Fergül Yücel’in de jüride oldukları, ödüllü “Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması”nda konu serbest olup, öyküler 31 Mart’a kadar renginkadin@gmail.com’a gönderilmesi gerekiyor. Ayrıntılı bilgi 07896 077968’den alınabilecek.