Ana Sayfa Blog Sayfa 60

2022: toplantı ve gösteri hakkı için en kötü yıl

Geçtiğimiz yıl, savaşlardan yasamanın işçilere yönelik saldırılarına kadar pek çok hak ihlali dehşeti yaşandı. Ancak 2022, İngiltere’de protesto hakları için de en kötü yıllardan biri oldu.

Şiddetle direnilen “Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası” (PCSC) yaz aylarında yürürlüğe girerken, hükümet muhalefet etme hakkını daha çok yönlü olarak suç haline getirmeyi amaçlayan ve Şubat veya Mart’ta yasalaşması beklenen “Kamu Düzeni Yasa Tasarısı”nı (Public Order Bill) zorlamaya devam ediyor. Bunlara ek olarak, “Ulusal Güvenlik Yasa Tasarısı” (National Security Bill), eylem yapma hakkını kısıtlayacak daha da fazla önlem içeren bir başka mevzuat.

Hak kısıtlılıkları, nesillerdir olagelenden daha fazla sayıda protestocunun hapse atılmasına yol açtı.

Polis izleme grubu Netpol’e göre, şu anda toplantı ve gösterilere katıldıkları için en az 54 kişi cezaevinde. Just Stop Oil iklim grubu ise, 100’den fazla çevre eylemcisinin bu yıl M25’ı, petrol terminallerini ve diğer ana yolları kapatmak ve kavşakları ihlal etmekten hapis yattığını söyledi. Şu anda grubun 24 destekçisi hapiste.

Netpol’den Emily Apple, iklim acil durumu konusunda alarm veren aktivistlerin hapse gönderilmesinin “müstehcen” olduğunu söyledi. “Hükümetin iklim kriziyle mücadele etmek yerine bu konuda bir şeyler yapmaya çalışan insanları hapse atması lanet olası bir durum” dedi. “Görmezden gelebileceğimiz bir şey değil. Nesillerdir bu kadar çok insanı hapiste görmemiştik. Uzun zamandır, özellikle şiddet içermeyen doğrudan eylemlerde yer aldıysanız, hapis cezası alma şansınız çok düşüktü.

Ancak artık bu durum, “kamuyu rahatsız etme” hafif suçunu üst sınırı 10 yıl hapis cezası olan bir suçla değiştiren PCSC gibi yasalarla değişti.

Ekim’de Just Stop Oil aktivisti Jan Goodey, köprülere tırmanarak M25’i bloke ettiği için PCSC yasası uyarınca “halkı rahatsız ettiği için” mahkum olan ilk kişi oldu. Goodey, gruptan hapis cezalarına çarptırılan üç aktivistten biri.

Daha sert ceza, kamoyunu rahatsız etmenin ciddi bir suç olarak kabul edilebileceği anlamına geliyor ve insanların kefaletle serbest bırakılma olasılığını azaltıyor.

Bu yıl bazı çevre aktivistlerinin yargılanmadan önce altı aya kadar hapiste beklediği görüldü. Hapisteki protestocular arasında Bristol’daki “Kill the Bill” eylemlerine katılanların yanı sıra HS2 ve İsrail silah ticaretine karşı harekete geçenler ve Black Lives Matter protestocuları da var.

Geçen ay ise, Palestine Action grubundan dört aktivist, İsrail silah firması Elbit Systems ile olan bağlantılarını protesto etmek amacıyla Galler’deki bir silah fabrikasını işgal ettikten sonra gözaltına alındı. Bu tutuklamalar, grupla birlikte harekete geçtikten sonra tutuklanan iki İsrailli bireyin bir ay tutuklu kalmasının ardından geldi.

Apple, hapis cezası gerektiren protestolarla ilgili bir dizi yeni suçu içeren “Kamu Düzeni Yasası” kabul edilirse, hapse atılan protestocuların sayısının artmasının beklendiğini söyledi.

Yükselen enflasyon ve geçim koşullarının kötüleşmesi insanların evlerini ısıtma ve masaya yiyecek koyabilme olanaklarını zorlarken, şirketler artan enerji fiyatlarından, NHS’in sağlık bütçelerinin özelleştirilmesinden ve baskıcı rejimlere silah satışından yüksek rakamlarda kârlar elde ediyor.

Hükümetin tüm çabalarına rağmen, bu olumsuzlukları protesto etmek hala hakkımız.

İran, Peru ve Çin gibi ülkelerdeki protesto gösterilerine bakınca görebiliyoruz ki, devlet ne kadar baskıcı olursa olsun, haklarını savunabilmek için insanlar yine de sokaklara dökülecek ve mücadele edecektir.

 

Birleşik Krallık’ta ArrowxL işçileri bir kez daha greve çıktı

Birleşik Krallık’ta en büyük dağıtım şirketlerinden biri olan ArrowxL adlı şirkette çalışan yaklaşık 1200 işçi bugün yine iş bıraktı. Toplam 4 büyük deposu olan ArrowxL’in Wigan, Worchester, Airdrie ve Enfild şubelerinin hepsinde işçiler greve çıktı.

10. haftalarını geride bırakan işçiler, Temmuz ayından itibaren yapılan görüşmelerin hiç birinde işverenin anlaşmaya yanaşmadığını ifade ederek, “İşverenin bu tutumuna karşı biz de grev hakkımızı sonuna kadar kullanacağız” dediler.

“Bizi bölmek için ayrı oranlarda zam öneriyor”

Londra ve çevresine dağıtım yapan Enfield deposu önünde bu sabah toplanan işçiler, dayanışmanın da güçlü olduğunu belirterek, işverenin bu dayanışma ve birliği bozmak için çeşitli oyunlara başvuruğunu söylediler.

UNITE sendikası üyesi olan işçiler, tüm oyunlara karşı işçilerin birlik içinde olduğuna vurgu yaptı. UNITE işyeri temsilcisi Anthony Miller Evrensel’e yaptığı açıklamada, işverenin her işçiye ayrı bir zam oranı teklif ettiğini ve bu oranların en yükseğinin bile enflasyon oranında olmadığını belirterek, “Bizi bölmek için ayrı oranlarda zam öneriyorlar. Biz ise her işçiye aynı oranda zam yapılmasını ve bunun da en az enflasyon oranında olmasını öneriyoruz. Toplu bir şözleşme istiyoruz. Bunu kabul etmemeleri durumunda, 10 hafta olan grevimiz 10 ay da sürse devam ettireceğiz” dedi.

 

Haringey sakinlerinin yıl sonu buluşması

DAY-MER’in Haringey örgütü tarafından yapılan çağrıyla 24 Aralık’ta bir yıl sonu buluşması gerçekleştirildi. 55 kişinin katıldığı buluşmada, bölge sorunları da konuşuldu.

Bölgede müzikle uğraşan emekçilerin de katkı sunduğu buluşmada, isteyen katılımcılar sahne alarak yılın yorgunluğunu üzerinden attı. Sadece dinleyen olmayan Haringey sakinleri, hem türküler söyledi ve hem de halaylar .ekerek eğlendi.

Bölgedeki yol kapatmalardan hayat pahalılığına, hükümetin servisler üzerindeki kesintilerden grevci işçilere kadar bir konuda bilgilendirmenin de olduğu gecede, Londra’da çıkarılan Gerçek Gazetesi’ne de destek çağrısı yapıldı. Buluşmaya katılan Haringey sakinleri, yıl sonunun beklenmesinin gerekli olmadığını ve bir kaç ayda bir bir araya gelinmesinin iyi olacağını söylediler.

 

İngiltere Amazon’da grev kararı alındı

İngiltere’de tüm engellemelere rağmen örgütlenmeyi başaran Amazon işçileri Coventry deposunda yaptıkları oylamada grev kararı aldı.

Son yıllarda İngiltere’de en çok işçi çalıştıran ve işgücü giderek artan Amazon’da, ucuz çalıştırma ve iş koşullarının ağırlığı tartışılıyordu. Düşük ücret ve uzun çalışma koşullarını dayatan Amazon patronu ve müdürleri, sendikaların işyerlerinde örgütlenmesine de engel oluyordu. Engellemelere rağmen, başta Coventry olmak üzere birçok Amazon şubesinde sendikalar örgütlenmeyi başardı. Coventry deposunda yapılan grev oylamasına işçiler grev kararı aldı.

YENİ YILDA AMAZON İŞÇİLERİ DE GREVDE OLACAK

Ücretlerinin düşüklüğünden ve uzun çalışma saatlerinden şikayetçi olan işçiler, yaz aylarında fiili grevler gerçekleştirmişti. Hemen hemen tüm sektörlerde örgütlenen genel hizmetlerde çalışan işçilerin sendikası olan GMB’ye üye işçiler, yaptıkları oylamada yüzde 98 oranında grevden yana oy kullandı. İşçiler yeni yılda greve çıkacak.

Böylece postacıların, demir yolcuların, havalimanı işçilerinin, otobüs şoförlerinin, sağlık emekçilerinin, bakanlıklarda çalışan memurların, gümrük memurlarının grevlerine ve çok sayıda küçük işletmedeki greve bir de Amazon grevi eklenecek. İşçiler yeni yılda da mücadeleyi büyütecekler. 880 milyar dolar değeriyle dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Amazon, işçileri çok ucuza çalıştırmasıyla biliniyor. Şirket düşük ücretler ve ağır iş koşullarının yanı sıra, işçilerin tuvalet ihtiyaçlarının karşılanmasında bile süre kısıtlaması gibi insanlık dışı kurallar koymasıyla da tanınıyor. GMB sendikasından yapılan açıklamaya göre, yaz aylarında tamamlanan örgütlenmenin hemen ardından, düşük ücretlere ve iş koşullarının ağırlığına karşı yapılan grev oylamasına, işçilerin yüzde 49’u katılmıştı. Oylamaya işçilerin en az yüzde 50’sinin katılımını şart koşan yasal baraja ulaşılamadığı için de grev kararı alınamamıştı. Geçtiğimiz haftalarda tekrar grev oylaması yapan sendika, bu kez işçilerin yüzde 63’ünün oylamaya katıldığını ve bu oylamada yüzde 98 oranında grevden yana oy kullanıldığını açıkladı.

KOMİK TEKLİFE İŞÇİLER TEPKİLİ

İngiltere’de toplam 75 bin işçi çalıştıran ve birçok bölgede deposu olan Amazon, hayat pahalılığının etkili olduğu ve enflasyonun en az yüzde 11 olduğu ülkede, saat ücretine sadece 50 Pence (yarım sterlin) zam teklif etti. Haftada en az çalışan işçinin 60 saat çalıştığı Amazon’da işçiler, çalışma süresinin 50 saate düşürülmesini ve saat ücretinin ise en az 15 sterlin olmasını istiyor. 50 Pence zam yapılması durumunda işçiler 10.50 ile 11.45 sterlin arasında saat ücreti almış olacaklar. GMB, bu teklifin komik bir teklif olduğunu ve yeni yılda grevlerini hayata geçireceklerini açıkladı.

TARİHİ GMB’NİN TARİHİ GREVİ

Amazon’un İngiltere’de faaliyetine başlamasının ardından ilk kez yasal bir grev gerçekleşecek. Daha önce Essex ve Orta İngiltere şubelerinde yasadışı grevlerin olduğu Amazon’da ilk kez örgütlü işçiler grev oylaması yaparak greve çıkmış olacak.

MARX VE GMB

GMB, 1889 yılında Karl Marx’ın kızı Eleanor Marx’ın öncülüğünü yaptığı işçi hareketini toparlamak ve örgütlemek üzere kurulan bir sendika. Dağınık olan İngiliz işçi sınıfının bir işçi örgütü içinde örgütlenmesi için, dönemin işçi önderlerinden Will Thorne ile çalışan Marx, bir yıl içinde 77 bin işçiyi bu sendikada örgütlemeyi başardı.

İngiltere’de 1834 yılında başlayan çiftçi örgütlenmesinin ardından ilk büyük işçi örgütü olarak ortaya çıkan GMB daha sonra İşçi Partisi’nin güdümünde kalmış ve işçiler üzerinde etkisi giderek kırılmıştı. GMB 2000’li yıllara gelindiğinde Blair yanlısı sendika genel sekreteri John Edmonds’un da etkisiyle uzlaşmacı bir tutum sergilemişti. Son yıllarda başlayan hayat pahalılığı ve işçi haklarına yönelik saldırılar karşısında mücadele yolunu tutan sendikalara GMB de uymak durumunda kaldı. Toplam 465 bin üyesi olan GMB, belediyeler, hastaneler gibi kamu sektörü başta olmak üzere genel hizmetlerde çalışan işçilerin örgütlendiği bir sendika. GMB en son, İskoçya’daki 50 bin sağlık emekçisinin grev sonrası kazandıkları zaferde rol oynamıştı.

 

Bireysel önlemlerle enerji maliyeti düşer mi?

İngiltere’de rekor seviyelere ulaşan enerji faturalarını ödemekte zorlananların sayısı 45 milyonu aşmış durumda. Hükümetin her ay hane başına yapmış olduğu 66 sterlinlik enerji desteğine rağmen milyonlarca insan eksinin altına düşen soğuklara rağmen kaloriferlerini açmaya korkuyor. Artan enerji maliyetlerini karları rekor seviyelere ulaşan enerji şirketlerine yansıtmak yerine, tarifelere geçici düzenleme getiren Muhafazakâr Hükümet, ısınma ve beslenme arasında tercih yapmak zorunda kalan halkın tepkisini bireysel önlemlerle engellemeye çalışıyor.

Temel ihtiyaçlar tavsiye ile giderilebilir mi?

Soğukların ve kar yağışının İngiltere’yi etkisi altına aldığı günlerde İş, Enerji ve Sanayi Stratejisi Bakanı Grant Shapps, kışın insanların bireysel tedbirlerle nasıl tasarruf yapabileceğine dair bir kampanya başlattı. Önceki Başbakan Liz Truss tarafından engellenen bilgilendirme ve reklam kampanyasının bütçesi 18 milyon sterlin olarak açıklandı. Bakan Shapss, faturasını ödeyemeyeceği korkusu ile kaloriferlerini yakamayanlara nasıl tasarruf edeceklerini anlatmak için 18 milyon sterlin harcayacak. Shapps tarafından başlatılan kampanyanın iddiası, ‘basit önlemler’le yıllık 230 sterlin tasarruf yapılabileceğini içeriyor. Bizzat bakanın kendisi tarafından dile getirilen önlemleri içeren 65 saniyelik video klip televizyonlarda ve radyolarda yayınlanmaya başladı. Kullanılmayan elektrikli cihazların fişten çekilmesi ve kombilerin sıcaklık ayarının 60 derecenin altına düşürülmesi tavsiyelerini içeren kampanya için bir de internet sitesi açılmış durumda. https://helpforhouseholds.campaign.gov.uk adıyla açılan sitede, enerji tasarrufu için ipuçları, hükümetin enerji destek yardımları ve mevcut sosyal yardımlara dair genel bilgiler var.

Uyguladığı politikalar ile milyonlarca insanı yoksullaştıran Muhafazakâr hükümetin çare diye sunduğu öneriler daha yayınlandığı ilk günden itibaren tepkilere neden oldu. Bakanın tepeden bakan tavrı ve halkın yaşadığı sıkıntılara çok yabancı olduğunu ortaya koyan üslubu eleştirilere neden oldu. Multi milyarderlerden oluşan kabine üyeleri servetlerine ve aldıkları maaşlara rağmen kişisel giderlerini dahi harcırahlar yoluyla halkın sırtına yıkarken, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma soktukları halka çözüm diye daha fazla tasarruf dayatıyorlar. 12 yıllık iktidarları ile halkı yoksulluğa iten muhafazakârlar şimdi de karanlığa ve soğuğa mahkûm etmiş durumda. Her ay yeni rekorlar kıran enflasyon ve hayat pahalılığının erittiği sosyal yardımların halkın en temel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmediği eski başbakanlardan Gordon Brown tarafından da dile getirildi. Evsizlere yardımcı olmak için yayınlanan ve evsizler tarafından sokakta satılan Big Issue dergisi için bir makale kaleme alan Gordon Brown, mevcut yardımların, yardımlara en çok ihtiyaç duyulan kış aylarında yetersiz kaldığına dikkat çekti. Makalesinde ‘diş macunu, sabun, tuvalet kâğıdı, bebek bezi ve hijyen ürünleri lüks ürün olmaya başladı’ vurgusu yapan, Brown ‘milyonlar için kışın çok çetin geçtiği günlerinde, Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı’nın toplumun en mağdur kesimlerini cezalandıran bir sistemde ısrar ederek yoksulluğa neden olmaktadır’ eleştirisi yaptı. Brown, sosyal yardımların yetersiz kaldığını dikkat çekmek için ‘kira yardımı haricinde haftada 77 sterlin yardım alan birisinin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için elinde sadece 11 sterlin kalıyor’ örneğini verdi.

 

Londra kışa hazırlıksız yakalandı

Arlık ayının ilk haftasında Birleşik Krallık’ı etkisi altına alan kar yağışı, Başkent Londra’da hayatı adeta felce uğrattı. 9 Aralık Cuma akşamı yağmaya başlayan ve soğuk havanın etkisi ile bir hafta boyunca yerde kalan kar nedeniyle, okullar tatil edildi, trenler çalışmadı uçak seferleri iptal edildi.

Her kış aynı sorunlar yaşanmaya devam ediyor

Meteoroloji, buzlanmadan dolayı İngiltere, Galler ve İskoçya’da sarı alarm uyarısı yaptı. Kışa hazırlıksız yakalanan İngiltere’de başta en işlek havaalanları olan Heatrow ve Gatwick’te çok sayıda uçuş iptal edildi. Birleşik Krallık çapında pazar ve pazartesi günü 300’den fazla uçuş iptal edildi. Metro da dahil yerüstü ve şehirlerarası trenler durdu. M25 otobanın bazı kısımlarında şoförler 11 Aralık gecesi yollarda mahsur kaldı. M25’in yanı sıra M11 ve A1’de de benzeri sorunlar yaşandı. Cuma akşamında yağmaya başlayan kar ve soğuklar için hafta sonu hiçbir önlem almayan belediyeler okulların pazartesi günü eğitime ara vermesine neden oldu. Belediyelerin ara yollara ve mahalle aralarına hiçbir müdahalede bulunmamasından dolayı birçok sokakta yollar buzla kaplandı. Tuzlama gibi zamanında alınmayan önlemlerden dolayı çöplerin toplanması gecikmeli olarak yapıldı.

Yetkililer önlem almak yerine uyarı yapmakla yetiniyor

Her konuda olduğu gibi zamanında yeterli önlem almayan yerel ve merkezi hükümetler, vatandaşı aşırı soğuklar ve buzlanma konusunda uyarmakla yetindi. Bir hafta aradan sonra yağan yağmur ve ısınan havanın etkisi ile kar şimdilik kalkmış olsa da kışın da başlangıcındayız. Günlük yaşamın her alanına nüfuz eden mevsimle bağlantılı sorunların bir daha yaşanmaması için belediyelerin, hükümetin ve ilgili kurumların aldıkları önlemleri gözden geçirmesi ve eksikliklerini gidermesi beklenir ama içinde bulunduğumuz ekonomik zorluklar ve yeniden başlatılan tasarruf tedbirleri, maalesef bu beklentiyi boşa çıkartıyor. Ekonomik kaygılarla alınmayan önlemlerin bedelini yine halk; canı, sağlığı ve ek giderlerin neden olduğu maddi külfetle ödüyor.

 

Halkla alay ediliyor: “Isınmada tasarrufa gidin!”

Aralık başında UK’de hava ciddi biçimde soğudu. Kar yağışı bir tam gün sürerken, her yan karla kaplandı ve temizlenen ana yollar dışında kar bir haftaya yakın süre yerde kaldı. Özellikle kuzeyde, İskoçya’da ve yüksek bölgelerde hava sıcaklığı bazen -10 dereceye kadar düşerken, Londra’da günlerce “0”ın üzerine çıkmadı.

Doğalgaz ve elektrik fiyatları ise malum, uçuyor. Doğalgaz ve elektriğe Nisan’da 54, Ekim’de ise yüzde 80 zam geldi. Yıllık enerji harcaması 2.500 poundu aşıyor. Truss’la başlayan yakıt yardımı hanelerin ısıtılabilmesini sağlayamazken, Sunak Hükümeti yakıt desteğinin Nisan’da sona ereceğini açıkladı. Bir yandan özellikle gıda ürünlerinin yüksek oranlarla zamlanması, diğer yandan enerji zamları, özellikle havaların olağanüstü soğudu günlerde emeğiyle geçinmeye çalışanları zor durumda bıraktı. Özellikle düşük ücretlerle çalışan ve yardımla geçinen aileler çaresizlikle yemekten mi ısınmadan mı tasarruf edeceklerini kararlaştırmak sorunda kaldı.

Soğuk hava dalgasıyla ilgili uyarıda bulunan Sağlık Güvenliği Kurumu’nun (UKHSA) açıklamasıise emekçilerle dalga geçer nitelikteydi. İnsanlar dişlerini gıcırdattı. UKHSA açıklaması, hayat pahalılığı dolayısıyla ısınmada zorlananlara, sadece en çok kullandıkları oturma odalarınıısıtmaları tavsiyesinde bulunuyordu. Ve oda sıcaklığı 18 dereceyi geçmemeliydi. Yatak odalarıysa gece yatmadan az önce ısıtılmalıydı. Ve ısınma amacıyla birkaç kat giyinilmeliydi.

Engellilere yardım örgütü Scope’un bin haneyi kapsayan araştırması, engellilerin yaşadığı evlerin yüzde 43’ünde elektrik ve gaz tüketiminin kısılmak zorunda kalınğını ortaya koşmuştu. UKHSA doktorları da soğuk havanın, özellikle de yaşlılarla kalp ve akciğer hastaları açısından sağlık üzerinde ciddi sonuçları olabilirdiyordu. Sunak hükümeti ise, ısınma için ek destek vermemede kararlı.

Hükümetler seçimle gelir ve halkın iradesinin ürünü oldukları, devletlerin yürütücü komiteleri olarak halkın egemenliğini temsil ettikleri söylenir. Gerçi bu hükümet seçimle gelmemiştir; ancak son seçimde çoğunluk oyları alan Muhafazakar Partinin bir hükümetidir. Önceki hükümetleri ülke yönetimini zaafa uğratınca Muhafazakar Parti Sunak hükümeti göreve çağırdı. Yani bu hükümet de egemenliğini temsil ettiği halkını düşünmek ve dertlerine çözüm bulmak zorunda sayılır. Ancak böyle yapmıyor. Ne hayat pahalılığına çare buluyor ne yükselen enerji harcamalarına. Tam tersine

Halk hayat pahalılığı cenderesinde sıkışmışken, kamu işçilerine enflasyon kadar bile ücret zammı yapmamakta direniyor. Yetmiyor. Eskiden evlerin kapılarına çocuklar için süt bırakılırken artık süt neredeyse 3-4 ay öncesinin 2 katına satılıyor. Yetmiyor. En çok gıda maddeleriyle enerji pahalanmış, halkın özellikle en alt kesimleri ısınma mı yemek mi seçimi yapmaya zorlanır ve bu seçim halkın daha üst katmanlarına doğru yayılma eğilimindeyken, Sunak ve bakanları dönüp onlara bakmıyor bile.

Haydi bakmadı, bari bir tokat da hükümet atmasın! Hayır, atıyor. Nisanda insanları iyice soğuğun kucağına atacak önlemi de alarak, enerji desteğini tamamen kaldırıyor. Ne yapıyor peki? Emir veriyor, UKHSAnın örneğin bütün odaları ısıtmayın, hem 18 derece yeteraçıklamasıyla halkla bir de dalga geçiyor.

Bu halka alay etme tutumunu BBC Radio 4 de üstlenerek, yayın yapıyor. Programlarında tartışıyor: Belirli odaların ısıtılması mı tüm evin mi, sürekli ısıtma mı yoksa boilerler aralıklı mı çalıştırılsın –hangisi ucuza gelir! Başka? Boiler mi yoksa alan ısıtacak üflemeli ısıtıcılar mı, hangisi kaç pound!

Gençlerin sorunlarını çözmelerine katkıda bulunmak…

Londra’da yaşayan toplumumuzun en güzel özelliklerinden biri birçok kuruma sahip olmaları ve diğer etnik gruplara göre daha örgütlü görünmeleri. Bu kurumlar; inançsal, yöresel, politik ve etnik kimlikleri temsil eden gruplardan oluşuyor. Dışardan bakıldığında birçok kesimi kolayca çekecek araç gereç ve kaynağa sahipler. Ancak kurum sayıları her yıl çoğalırken, buraları ziyaret eden toplum üyesi kişilerin sayısında bir azalma olduğunu söylemek yanlış olmaz. Birçok kurum, üyelerini çekebilmek için kahvaltı, bilgilendirme toplantıları ve çeşitli kültürel ve sanatsal etkinlikler organize ediyor. Bu çalışmaların her biri değerli ve desteklenmesi gerekiyor. Fakat hepsinin ortak sorunu, toplumda sayıları çok olan gençlerin az katılımı ya da katılmaması.

Toplum olarak birçok olanak yaratacak araca sahip olmamıza rağmen, gençleri çalışmalarımıza katmakta zorlanıyoruz. Ya da gençlerin istikrarlı şekilde toplum merkezlerine katılmasında sorunlar olduğunu söylemek abartı olmaz. Bu kadar olanağa sahipken bu kadar az gencimizin çalışmalara katılması, aslında herkesin üzerinde düşünüp kafa yorması gereken bir konu. Gençler ve çocuklar daha önceki kuşaklardan farklı şeyler yapmıyorlar. Fakat bunları daha çok kullandıkları cihazlarla sanal dünyada yapıyorlar. Bu hem ailelerin hem de toplum merkezlerinin işini zorlaştırıyor. Çünkü tüm düşünce, duygu ve çalışmalar orada kalıyor. Ailelerimiz ve toplum merkezleri, bir yandan gençlerle kültürel bazı sıkıntılar yaşayıp diyalog kurmada zorlanıyor, bir yandan da gençlerin kendi özel sorunlarının eklenmesiyle bu ülke gençliğinin yaşadığı sorunlarla boğuştuğunu göremiyor.

Eğitim kesintileri, gelecek kaygısı, pandeminin artırdığı ruhsal sağlık sorunları, sosyal medya bağımlılığı ve etkileri, cinsel ve etnik kimlik ve belirginlik sorunu, gençlerin hayatlarını olumsuz etkileyen sorunlardan sadece bazıları. Bu durumda ilk yapılması gerekense, onları anlama ve yaşadıklarını ifade etme olanaklarının yaratılması olacaktır. Bazen teknolojik gelişmelerden ya da önceki kuşaklara göre daha fazla maddi olanaklara sahip olmalarından yola çıkarak, “bu gençler için her şey daha kolay, bizim zamanımızda ne şu vardı ne bu” gibi söylemlerle içinden geçtikleri süreci küçümseyebiliyor, bilerek ya da bilmeyerek onları kendilerini ifade etme konusunda daha da geriye itebiliyoruz. Bu, hem kurumlar hem de ailevi ilişkiler açısından sorunlar yaşanmasına ve ilişki kurmada araya duvarların örülmesine yol açabiliyor.

Bu sorunların aşılmasında, gençlerimizin sokak yerine toplum merkezlerinde bir araya gelmesi tabii ki daha faydalı olacaktır. Sorunları çözebilmek için bu ülkede büyüyen yeni gençlik kuşağının yaşam koşullarını araştırma ve onları dinleme şart. Her yaşta gencimizi dinleyip sorunlarıyla sıkıntılarını öğrenip onlarla konuşabilmek, hem topluma hem de gençlere çok şey katacaktır. Bu, ilişkilerin kurulması ya da yenilenmesi için duvarların kalktığı, köprülerin kurulduğu bir süreç olacaktır. Bugünkü sorunlarından yola çıkılacak bu süreçte, gençlere sadece çalışma götürülmekle kalınmayıp toplum merkezlerimizde her konuda danışmalık yapacak bireyler/profesyoneller/mentörler olması onlara güvenli ortam duygusu yaşatacaktır. Güvenin sağlanması ile birlikte, günlük hayatta kendilerini ifade biçimlerinde yola çıkarak, gençlerin sorun ve sıkıntılarıyla ilgili sabırlı bir çalışma ortamı yaratmak gerekiyor. Bunun için, sosyal medyada bir platform kurup videolar çekmekten kendi sorunlarına karşı besteleyecekleri rap şarkıya kadar her şeye açık olmak gerekecektir. Kurumların bu açıdan rolü, olanak yaratmak ve kolaylaştırıcı unsur olmak olmalıdır.

Yaşadığı sorunları bilen ve bu konuda kendi toplumu içinde çalışma yürüten bir genç için belki de en önemlisi, bu sorunlara yönelik ortak çalışma yürütebileceği diğer gençlerle bir araya gelebilmek olacaktır. Hem kendi toplumu içerisinde, hem de diğer yerli ve göçmen gençlerle bir araya gelmeleri, gençlerimizin yaşadıkları ülkeye ait olduklarını hissedip bir arada yaşama konusunda olumlu adımlar atmasını sağlayacaktır. Bu adımlar, kimlik sorununu ortadan kaldırırken, daha iyi bir gelecek için hayatının her alanında mücadele etme konusunda dayanıklı gençlerin yetişmesine yol açacaktır. Gençlerin böyle yetişmeleri, toplumun olumlu yönde değişmesine ve entegrasyon sürecinin kısa sürede tamamlanmasını getirecektir. Bu toplum için iyi bir şey olsa gerek!

 

Powell’in Mirası

19 Aralık’ta İngiltere yüksek mahkemesi hükümetin sığınmacıları Ruanda’ya gönderme planını yasalara uygun gördü. Bu planın uygulanmasını en şiddetli savunanlardan eski İçişleri Bakanı Priti Patel ve halefi Suella Braverman’dı.

Priti Patel eski İçişleri Bakanı olarak göçmenleri sınır dışı etme planını uygulamaya koymaktan sorumludur. Mahkemenin verdiği karardan sonra, arkadaşlarına, kendisini Noel ağacının tepesinde tasvir eden Noel kartları göndererek sevincini paylaştı. Utanç vericiydi. Halefi İçişleri Bakanı Suella Braverman da, Ekim ayında Ruanda’ya göçmenleri götüren uçağı görmenin kendisinin “hayali” ve “takıntısı” olduğunu söylemekten utanmadı.

Göçmenlerden nefret eden ve kendileri de göçmen çocukları olan bu iki bakan göçmen karşıtlığında Enoch Powell’i aratmıyor.

İkinci Dünya Savaşından sonra İngiltere işgücü açığını kapatmak için İngiliz Milletler Topluğundan işçi getirmeyi teşvik etti. Muhafazakârların iktidarda olduğu 1962 yılında İngiliz Milletler Topluluğu Göçmenler Yasası ile kısıtlamalar getirdi. 1968 yılında İşçi Partisi hükümeti bu yasayı yürürlükten kaldırmadı, ama Kenya’dan zulümden kaçan İngiliz pasaportu taşıyan 200 bin Kenyalının İngiltere’ye girmesini zorlaştıran bir başka göçmenlik yasası çıkardı. Bu arada, bugün göçmen karşıtı İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın babasının Kenya’dan gelip İngiltere’ye sığınan bir göçmen olduğunu belirtelim.

Bugün olduğu gibi, o zaman da göçmen haklarını savunanlar vardı. Aynı yıl İşçi Partisi hükümeti tarafından Irk İlişkileri Yasa Tasarısı önerisi yapıldı. Tasarıya göre, insanların etnik kökenleri nedeniyle barınma, istihdam ve kamu hizmetlerinden mahrum bırakılması suç sayılacaktı.

Tasarının ikinci kez okunmasından bir hafta önce, Enoch Powell sağcı basını da arkasına alarak, 20 Nisan 1968’de yaptığı göçmenleri hedef alan “Kan Nehirleri” konuşması ile sağcılara ırkçı bir miras bıraktı. Enoch Powell, 1968’de muhafazakâr partiden milletvekili ve gölge kabinenin üyesiydi.

Powell, sağın ruh haline uygun olarak siyahların iktidara hazırlandığını söyleyerek, konuşmasının ciddi şekilde değerlendirilmesini istemişti. Bir çalışanın ”Bu ülkede on beş yirmi yıl sonra siyah adamın beyaz adama karşı kırbacı eline alacağını” söylediği bir anekdot aktarmış, seçim bölgesindeki bir konuşmasında “Sekiz yıl önce Wolverhampton’da saygın bir sokakta bir ev bir zenciye satıldı, şimdi orada sadece bir beyaz yaşlı kadın yaşıyor” diyerek İngilizlerin kendi ülkelerinde bir yabancı olduğu imajını oluşturmaya çalışmıştı.

Ertesi gün yükselen tepkiler üzerine Powell görevden alınmış, ancak perspektifini kabule hazır bir kitleyi ateşlemeyi becermiş ve aşırı sağın yükselmesine vesile olmuştu.

Aradan 54 yıl geçmesine rağmen hâlâ benzer söylemleri duyuyoruz. İnsanların ne düşündüğü önemsenmiyor, ama basın ve politikacıların göçmen karşıtı söylem ve haberleriyle karşı karşıyayız. İşsizliğin, yoksulluğun ve evsizliğin sorumlusu olarak göçmenler gösteriliyor. Benzeri iddialar, herkesin inanmasını istedikleri koca bir yalandır. Sadece İngiltere’de değil, göçmen karşıtı söylemler diğer Avrupa ülkelerinde de aşırı sağın yükselmesine dayanaklık ediyor.

Sorun göçmenler değil, kapitalist sistemin kendisidir. Göçmen karşıtı politika ve söylemlere karşı mücadele etmek, aynı zamanda aşırı sağın yükselişinin dayanağı olan ve işçi sınıfını yerli ve göçmen diye bölüp sömüren sistemle mücadele etmektir.

 

Noel Baba’nın torbasından çıkanlar…

Londra’da Noel haftası ne güzel olur… Bütün ülkeyi bir festival heyecanı sarar. Aile üyelerini bir araya getiren Noel yemekleri, işyeri Noel partileri ve çam ağacının altındaki Noel hediyelerini de bu heyecana eklemek gerekir. Bizim resmi kültürde olmasa da Noel kutlamaları ve heyecanına kendimi kaptırırım. Hacivat’ın dediği gibi: Yar bana bir eğlence…

Dostlar İngiltere’de Noel Baba’nın torbasında bu yıl hayat pahalılığı ve diş sıkma reçeteleri çıktı. Üstelik resmi açıklamalarla… “Faiz artışıyla enflasyon fren yaptı” denilse de hayat pahalılığı rekora koşuyor. Yılın son ayında “enflasyonu baskılamak” gerekçesiyle faizler 50 baz puan artışla yüzde 3,5’e yükseldi. Faizlerin yükselmesi, tüketici ya da ev kredisi borcu olanların cebinden daha çok para çıkması, kısaca parasının lağıma gitmesidir. Siyasilerin beceriksizliğinden dolayı artan enflasyonla mücadele, yoksul halkın kesesinden yapılıyor.

Kasım’da enflasyon yüzde 0,4’lük düşüşle 10,7 olarak saptanmasına karşın hayat pahalılığındaki artış hâlâ 40 yılın en yüksek seviyesine yakın. Kasım enflasyonundaki frene aldanmayın, kalemler arasında zorunlu gıda maddelerinde artış sürerken ikinci el otomobil, tütün, konaklama hizmetleri, giyim ve ayakkabı, oyun, oyuncak ve hobilerdeki fiyat düşüşler yaşanmış.

Enflasyon oranında ücretlerin artırılmaması ise hayat pahalılığını doğuruyor. İngiltere’deki grev dalgasının ana nedeni de budur… Örneğin Kasım itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 10,7 ve hemşirelere bu yıl ortalama yüzde 4 zam yapıldı. Hükümetin grevdeki hemşirelere getirdiği en yüksek zam teklifi ise yüzde 5. Buyurun buradan yakın. İşçi ücretleri güncellenirken enflasyon artı yaşam standardı oranı eklenmek zorunda. Hükümetler enflasyonu ne kadar düşük gösterirlerse işçiden o kadar daha çalmış olacaklar. Resmi rakamlar bu nedenle güvensiz…

Maliye Bakanı Jeremy Hunt’a mektup yazan Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey’e göre; halihazırdaki yüksek enflasyon önümüzdeki aylarda da sürecek. Bunun için sıkı para politikası yani ücretlerdeki baskılama, sosyal yatırım ve haklarda kısıntı ve kesintinin sürmesi gerekiyor. Başbakan Rishi Sunak, ekonomideki beceriksiz yönetimi üslenmek yerine küresel kriz, Ukrayna savaşı ve salgının yarattığı bütçe açığını bahane ediyor. Uyanık Sunak’ın son mahareti de grevleri yapılamaz hale getirmenin yollarını araması.

Hükümet ve yerel yönetimin dalga geçer gibi halka elektrikli araç ve gereçlerin tasarruflu kullanma yöntemlerini anlatması da benim sigortalarımı attırıyor doğrusu. Peki, siz neden hemşirelerin hakkını vermezken, savaş çığırtkanlığını sürdürüyor ve Ukrayna’ya kesenin ağzını açıyorsunuz kardeşim? Biz krizdeyken bankalar kârlılıkta nasıl rekor kırıyor yahu?

Garip ama Türkiye’de de benzer şeyler yaşanıyor. Örneğin 2003’ten bu yana sanki savaştayız, 19 grev ertelendi ve 195 bine yakın işçinin grevi yasaklandı. Enflasyon da resmi rakamlara göre yüzde 84, bilim çevrelerine göre iki katından fazla yüzde 170. İşçiler resmi enflasyon rakamlarını düşük gösteren TÜİK’in kapısında bu nedenle kazan kaldırıyor. Hayat pahalılığı almış başına gidiyor. Geçen yıl 30-40 Tl olan beyaz peynir bu yıl 140 Tl. Ama üzülmeyin Akit, “Peynir tüketirken aman dikkat! İşte hiç bilinmeyen zararları” başlıklı haberinde “Kahvaltı sofralarının, sandviçlerin ve en lezzetli atıştırmalıkların vazgeçilmez lezzeti peyniri çok fazla tüketmenin sağlığınız için gerçekten kötü olduğunu biliyor muydunuz?” diye yazdı.

Noel Baba’nın torbasından Nazım’ın şiiri de çıktı: Güzel günler göreceğiz çocuklar / Motorları maviliklere süreceğiz / Çocuklar inanın inanın çocuklar / Güzel günler göreceğiz güneşli günler…