“Devrim öldü! Yaşasın devrim!”, Marx’ın Fransa’da 1848 Devrimi’nin yenilgisinden sonra attığı bir slogandı. Eş zamanlı olarak İngiltere’de de Chartism yenilgiye uğramış ve işçi sınıfı hareketi Avrupa çapında bir suskunluk dönemine girmişti. Fakat Marx’ın umut ve inanç dolu bu haykırışı gök kubbede yankılanmaya ve karşılık bulmaya devam ediyordu.
1860’lı yıllarda Marx, Londra’da Uluslararası İşçi Birliği’nin kurulması çalışmaları sırasında, özellikle Liverpool ve Lancashire işçi sınıfının durumunu ayrıntılı olarak inceledi ve konuşmalarında ve yazılarında yaşanan vahşi çalışma koşullarına, yoksulluğa, hastalıklara ve mücadele olanaklarına geniş yer verdi.
Marx’ın Uluslararası İşçi Birliği’nin kuruluş çağrısı konuşmasında ayrıntılı olarak belirttiği gibi, 1850- 1860 yılları arasında İngiltere, büyük bir ekonomik patlama yaşıyor, hızlı bir sanayileşme ve büyüyen dış ticaret sayesinde zenginlik artıyordu. Ancak bu ekonomik kazanımlar burjuvaziyi besleyip büyütüyor, ama aynı zamanda İngiliz işçi sınıfını olduğu kadar İrlanda köylülerini de aşırı derecede yoksullaştırıyordu. Özellikle büyük pamuk ve tekstil endüstrilerinde faaliyet gösteren kuzeydeki pamuk işleme (bunlara değirmen deniyordu) kasabalarında büyük kitleler halinde yaşayan işçiler, sık sık protesto gösterileri ve direnişler yapıyorlardı.
1848’de Chartismin ciddi yenilgisinden sonra 1880’lerde yeni sendikaların faaliyete geçmesiyle birlikte mücadele yeniden canlanmış, 30 yıl süren geri çekilme durmuştu. Özellikle üç ana cephede, yani grevler, enternasyonalizm ve genel oy hakkı için ajitasyon faaliyetlerinde kesin bir artış gözleniyordu. Bu dönemde, 1860’ta inşaat işçilerinin 9 saatlik bir iş günü için grevleri, süreci etkileyen en önemli eylemlerdendi. Diğer alanlarda da yeni sendika organları kuruluyordu. 1867’de işçi sınıfının uzun mücadeleler sonucunda oy kullanma hakkını elde etmesi, siyasi hayatta yeni bir dönem açtı. Aynı yıl, Londra’da genellikle polis yasaklarına veya baskıya meydan okuyan büyük gösteriler de bu canlanmanın bir parçasıydı.
Yine bu yıllarda işçi sınıfı içinde, enternasyonalist hareketlerde önemli bir artış oldu. 1860’larda enternasyonalist eğilimler işçiler arasında yaygındı ve bu fikirler, içlerinde Marx’ın da bulunduğu sosyalistlerin yardımıyla milliyetçiliği ve ırkçılığı altüst eden önemli dayanışma hareketlerinin temelini oluşturuyordu.
The London Working Men’s Garibaldi Committee adlı kuruluş, İtalyan devrimci Garibaldi’nin ülkeden çıkarılmasına karşı büyük bir gösteri düzenledi. Rus İmparatorluğu’nun Polonya halkına karşı baskılarına karşı da, gösteriler yapıldı. O sırada Londra’da bulunan Karl Marx, Polonya hakkında bir bildiri yazdı. İşçi sınıfı örgütleri, mitingler düzenlendi ve başbakan Palmerston’a Rusya’ya karşı eylemde bulunması için baskı yapıldı.
Marx’ın yazdığı bildiri, aynı zamanda, dönemin en önemli uluslararası dayanışma hareketine de değiniyordu. Özellikle bir olay, Lancashire işçilerinin enternasyonalist duygularını göstermesi bakımından dikkat çekiciydi.
Lancashire’ın değirmen işçileri Amerika’da Abraham Lincoln tarafından sürdürülen kölelik karşıtı mücadeleyi desteklemek için eyleme geçtiler. [1]
O sırada Britanya Hükümeti, güneyli köle sahiplerinin ordusunu desteklemek üzere, Lincoln’a karşı bir donanma gönderme niyetindeydi. İngiliz burjuvazisiyle köle sahibi güneyliler arasındaki sıkı ekonomik bağlar bunu gerektiriyordu. Mart 1863’te Londra esnaf konseyi tarafından düzenlenen kitlesel toplantı, işçi sınıfının köleliğin kaldırılması için dayanışma hareketinde zirve noktası oldu. İşçi sınıfının güçlü enternasyonalist direnişi Muhafazakârların planını bozdu. Marx bu başarıyı, işçi sınıfı tarihinin en onurlu eylemlerinden biri olarak selamladı.
Bu kitlesel toplantıda alınan kararda şu slogan yer alıyordu:
“Emek davası tüm dünyada ortaktır!”
Bu, işçi sınıfının enternasyonalist kavrayışını yüksek düzeyde temsil eden, siyah Amerikalı köleleri ve bütün dünya işçilerini kapsayan bir slogandı.
- Konuya dikkat çeken meraklı okurumuz Çağdaş Canbolat’a teşekkür ederiz. ↑