Ana Sayfa Blog Sayfa 23

LTN’lere Hükümet Freni

Hükümet, Kuzey Londra’da dahil uygulanmaya konduğu her bölgede tartışma yaratan ve nefret toplayan düşük- trafikli mahalleler (LTN) uygulamasına yeni düzenleme getirmeye hazırlanıyor. Ulaşım Bakanlığı yayınladığı ve bu yaz uygulamaya girecek olan düzenlemeye göre mahalle sakinlerinin desteğini alamayan sokak kapatmaları hayata geçirilemeyecek.

Ulaşım Bakanlığının, belediyeler için hazırlayarak yayınladığı taslak kılavuza göre, belediyeler sokak kapatmalarını gerçekleştirmek için sadece mahalle sakinlerinin değil, yerel işletmelerin ve acil servislerinde onayını almak zorunda kalacak. Yani belediyeler tüm bölgede yaşayan ve çalışanların rızasını alamadan sokakları kapatamayacak.

Kuzey Londra’da daha çok pandemi döneminde sesiz sedasız uygulamaya başlanan sokak kapatmaları, mahalle aralarındaki trafik akışını, ya sokakların başına konan geçici bariyerler ya da cezalarla sonuçlanan trafik kameraları ile engellemeye çalışıyor. Mahalle aralarında hava ve gürültü kirliliğinin önlenmesi, yaşam süresi ve kalitesinin uzatılması gibi gerekçelerle plansız bir şekilde uygulanmaya başlanan sokak kapatmalarına dair düzenleme kararı; acil servislerin geciktiğine, mahallelerde yaşayan engellilerin hayatını olumsuz bir şekilde etkilediğine dair gelen şikayetlerin ardından yapılan incelemeler sonrasında alında. Belediyelerin sokak kapatmaları ek gelir kapısı olarak görmesi de yapılan şikayetler arasında yer alıyor. Yeni düzenlemede, mahalle halkı tarafından desteklemeyen ve halkın yaşamını zorlaştıran sokak kapatmalarında ısrar eden belediyelerin aldığı fonların kesilmesinin yanı sıra yolların kontrolüne hükümetin el koyma yetkisi de var.

Yapılan incelemede, mahalle sakinlerinin sadece % 13’nün belediyelerin LTN ile ilgili yapmış olduğu istişareye katıldığı ve katılanlardan sadece % 18’i görüşlerinin dikkate alındığı yönünde görüş belirttiği tespitine yer veriliyor. İnceleme de ayrıca belediyelerin her bir sokak kapatmasında kestikleri cezaların ortalamasının 36 bin 459 sterlin olduğuna da dikkat çekiliyor. Sadece bir sokakta kesilen cezaların miktarı 170 bin sterline kadar çıkıyor. LTN’lere dair en büyük kaygı ise acil servislerde çalışanlar ve mahallerde yaşayan engelliler taşıyor. Engelliler ve acil servis çalışanları, acil durumlarda LTN’lerden kaynaklı yol kapatmalar nedeniyle yaşanacak gecikmelerin hayatları tehlikeye atacağı kaygısı taşıyor.

Ulaşım Bakanlığı belediyelere ayrıca hız limitlerinin 20 mile düşürülmesine dair de uyarıcı nitelikte bir ‘‘güçlendirilmiş kılavuz’’da gönderdi. Hükümet, belediyelerden 20 mil limit uygulamasını okul önleri gibi hassas ve uygun alanlar için saklaması uyarısı yaptı.

Hackney, Haringey, Enfield ve Islington gibi Türk, Kürt , Kıbrıslı Türk ve Alevi toplumlarının da yoğun olarak yaşadığı belediyelerde yaygın bir şekilde uygulanan LTN’ler, amacın kendisine değil ama uygulanış biçimlerine dair itirazlarla kamuoyunun gündemine geldi. Mahalle sakinleri tarafından, sokak kapatmalara dair en çok yapılan eleştirilerden bazıları hükümetin incelemesinde de tespit ettiği; acil servislerin gecikmesi, engelli ve yaşlıların aldığı yardım ve desteklerin zorlaşması ayrıca ana yollar üzerinde biriken trafik nedeniyle toplu taşımanın aksaması, Bölge halkının yararına olacak bir uygulamanın bölge halkı ile birlikte planlanması ortaya çıkacak sorunlara karşı çözümlerin sunulması, toplu taşımanın yaygınlaştırılması ve ucuzlaştırılması ise sokakları kapatılanların öne çıkan talepleri arasında yer alıyor.

 

Seçim Komisyonu’ndan Muhafazakâr Partiye 10 bin sterlin ceza

İngiltere’de partilerin ve seçimlerin finansmanını düzenleyen, seçimlerin nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin standartları belirleyen Seçim Komisyonu (The Electoral Commission) Muhafazakâr Parti’ye 10 bin sterlin ceza kesti. Bağımsız bir kurum olan Seçim Komisyonu Muhafazakâr Parti’nin yapılan bağışları doğru bir şekilde raporlamadığını ortaya çıkararak hükümete usulsüzlükten para cezasına çarptırdı.

Seçim Komisyonun araştırması ile ortaya çıkartılan usulsüzlük Muhafazakâr Parti’nin kendi çıkarttığı yasa ve düzenlemeleri umursamadığını bir kez daha göstermiş oldu. Muhafazakâr Parti, parti merkezinde çalışan bir işçinin maaşını yaklaşık dört yıl boyunca adını açıklamadığı bir bağışçısına ödetmiş. Aldığı bağışı parti merkezi çalışanının maaşı üzerinden aklayan Muhafazakâr Parti, kimsenin aklına gelmeyecek yönteminin deşifre olmasının ardından çarptırıldığı 10 bin 750 sterlin para cezasını sesiz sedasız ödeyerek kapatmaya çalıştı. Seçim Komisyonun yaptığı tespite göre Muhafazakâr Parti’nin usulsüz olarak aldığı bağışların miktarı 200 bin sterlinin üzerinde.

Maaşı, Muhafazakâr Parti’nin adı açıklanmayan bağışçısı tarafından ödenen parti merkezindeki ofis çalışanı işe, Boris Johnson’ın başbakan olduğu 2020’nin Nisan’ında başlamış. Yarı zamanlı olarak işe başlayan işçi geçen yılın Aralık ayından itibaren tam zamanlı olarak çalışmaya başlamış.

Seçim Komisyonun tamamladığı soruşturmaya itiraz etmeyerek, çarptırıldığı cezayı 6 Mart’ta ödeyen Muhafazakâr Parti, çarptırıldığı cezaya dair yaptığı açıklamada, bildirmenin bilinçli olarak yapılmadığını iddia etti. Muhafazakâr Parti adına yapılan açıklamada “İdari bir hatanın farkına varılmasının ardından parti, Seçim Komisyonu’na kendi kendini ihbar etmiştir. Komisyonun bulgularını kabul ediyor ve Seçim Komisyonunun bunun kasıtlı olmadığını kabul etmesini takdirle karşılıyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Sözcüsü yapılan gizlemenin kasıtlı olmadığını iddia etse de Muhafazakâr Parti’nin sadece pandemiden bugüne kadar olan pratiği bile, bizim bunun kasıtlı olduğunu görmemize yetiyor. Muhafazakâr Parti’nin kendi koyduğu kurallara uymamam pratiği Boris Johnson zamanında ayyuka çıktı. Sadece Boris Johnson’la sınırlı kalmayan kural ve yasa ihlaline, Boris Johnson’ın baş danışmanı Dominic Cummings, Sağlık Bakanı Matt Hancock, Başbakan Rishi Sunak da dahil birçok bakanın adı karıştı. Sadece Covid-19 kuralları ihlal edildiği için Başbakanlık Konutu’na 50’den fazla ceza kesildi. Tüm bu kural ve yasa ihlallerinin sadece kamuoyuna yansıyan küçük bir kısmından ibaret olduğundan kimsenin kuşkusu yok, Muhafazakârlar yakalanana kadar koydukları yasa ve kuralları ihlal ediyor yakalanınca da ödediği cezaları, yasalara ne kadar saygılı olduklarının ispatı olarak kullanıyor.

 

SİPRİ: Avrupa’nın silah ithalatı iki katına çıktı, Fransa silah ihracatında ikinciliği Rusya’dan aldı

0

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) küresel silah transferlerine ilişkin yayınladığı son araştırmasına göre Avrupa ülkeleri, önceki beş yıla kıyasla geçtiğimiz beş yılda büyük silahların ithalatını neredeyse iki kat artırdı; Fransa ise silah ihracatında ikinciliğe yükselerek Rusya’yı geride bıraktı.

Araştırma, Avrupa ülkelerinin silah ithalatındaki artışı büyük ölçüde 2022-23 yıllarında Ukrayna’ya yapılan silah transferlerine bağlıyor. Ukrayna, 2019-23 döneminde Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise dördüncü büyük silah ithalatçısı oldu.

Dünyanın en büyük ihracatçısı olmaya devam eden ABD’nin silah ihracatı, 2019-23 döneminde yüzde 17 oranında arttı ve ülkenin toplam küresel silah ihracatındaki payı yüzde 34’ten yüzde 42’ye yükseldi; ABD 107 ülkeye büyük çaplı silah sevkiyatı gerçekleştirdi.

Avrupa ülkelerinin silah ithalatının yarısından fazlası ABD’den geliyor ancak Avrupa da küresel silah ihracatının yaklaşık üçte birinden sorumlu.

Fransa’nın silah ihracatı 2014-18’ekıyasla 2019-23 yılları arasında yüzde 47 oranında arttıve ilk kez Rusya’nın önüne geçti. Fransa silah ihracatının yüzde 42’sini Asya ve Okyanusya ülkelerine, yüzde 34’ünü ise Orta Doğu ülkelerine yaptı.

En büyük alıcı yüzde 30’luk payla Hindistan oldu. Hindistan, Katar ve Mısır’a yapılan savaş uçağı teslimatları ihracat artışındaki en büyük kalemi oluşturdu. Fransa’nın yanı sıra İtalya da silah ihracatını yüzde 86 oranında yükseltti.

Öte yandan Rusya’nın silah ihracatı 2014-18 dönemine kıyasla 2019-23 yılları arasında yüzde 53 oranında düştü. Rusya 2019’da 31 ülkeye silah ihracatı yaparken, 2023’te bu sayı 12’ye düştü. Rus silah ihracatının yüzde 34’ü Hindistan’a, yüzde 21’I de Çin’e yapıldı.

Silah ihracatında düşüş yaşayan diğer ülkeler ise Çin (%–5,3), Almanya (%–14), İngiltere (%–14), İspanya (%–3,3) ve İsrail (%–25).

Küresel silah ihracatında 11’inci sırada yer alan Türkiye de 2014-18 dönemine kıyasla, 2019-23 yıllarında küresel silah ihracatındaki payını iki katına çıkardı. 2019-23 yılları arasında silah ithalatı azalan Türkiye, küresel silah ithalatçıları sıralamasında 17. sırada yer alıyor.

Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Hindistan

2019-23 döneminde Hindistan dünyanın en büyük silah ithalatçısıydı. Silah ithalatını önceki beş yıllık döneme kıyasla yüzde 4,7 oranında artıran Hindistan’ın en büyük silah tedarikçisi Rusya olmaya devam etti.

Diğer taraftan Çin’in Doğu Asya’daki iki komşusu Japonya ve Güney Kore’nin de silah ithalatı arttı.

SIPRI Silah Transferleri Programı Kıdemli Araştırmacısı Siemon Wezeman’a göre, Japonya ve ABD’nin Asya ve Okyanusya’daki diğer müttefikleri ve ortaklarının yüksek silah ithalatında temel faktör “Çin’den dolayı duyulan endişe”.

Ortadoğu’da durum

2019-23 döneminde uluslararası silah transferlerinin yüzde 30’u Orta Doğu’ya yapıldı.Suudi Arabistan, Katar ve Mısır, bu dönem ilk 10 ithalatçı arasında yer aldı.

Orta Doğu ülkeleri silah ithalatının yüzde 52’sini ABD’den sağladı; bunu Fransa (%12), İtalya (%10) ve Almanya (%7,1) takip etti.

SIPRI araştırmacısı Zain Hussain, Orta Doğu’ya silah ithalatında genel bir düşüş olmasına rağmen, büyük ölçüde bölgesel çatışmalar ve gerilimler nedeniyle bazı ülkelerde bu oranın yüksek seyretmeye devam ettiğini söyledi.

Hussain, son 10 yılda ithal edilen büyük silahların Gazze, Lübnan ve Yemen dâhil bölgedeki çatışmalarda yaygın olarak kullanıldığını belirterek, bazı Körfez devletlerinin Yemen’deki Husilere ve İran’ın etkisine karşı koymak için büyük miktarlarda silah ithal ettiğini kaydetti.

İsrail ise silah ithalatının yüzde 69’unu ABD’den, yüzde 30’unu da Almanya’dan yaptı.

2019-2023 döneminde en büyük silah ihracatçısı ülkelerin küresel ihracattaki payı. .  .

SIPRI: AVRUPA’NIN SİLAH İTHALATI İKİ KATINA ÇIKTI, FRANSA SİLAH İHRACATINDA İKİNCİLİĞİ RUSYA’DAN ALDI

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) küresel silah transferlerine ilişkin yayınladığı son araştırmasına göre Avrupa ülkeleri, önceki beş yıla kıyasla geçtiğimiz beş yılda büyük silahların ithalatını neredeyse iki kat artırdı; Fransa ise silah ihracatında ikinciliğe yükselerek Rusya’yı geride bıraktı.

Araştırma, Avrupa ülkelerinin silah ithalatındaki artışı büyük ölçüde 2022-23 yıllarında Ukrayna’ya yapılan silah transferlerine bağlıyor. Ukrayna, 2019-23 döneminde Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise dördüncü büyük silah ithalatçısı oldu.

Dünyanın en büyük ihracatçısı olmaya devam eden ABD’nin silah ihracatı, 2019-23 döneminde yüzde 17 oranında arttı ve ülkenin toplam küresel silah ihracatındaki payı yüzde 34’ten yüzde 42’ye yükseldi; ABD 107 ülkeye büyük çaplı silah sevkiyatı gerçekleştirdi.

Avrupa ülkelerinin silah ithalatının yarısından fazlası ABD’den geliyor ancak Avrupa da küresel silah ihracatının yaklaşık üçte birinden sorumlu.

Fransa’nın silah ihracatı 2014-18’ekıyasla 2019-23 yılları arasında yüzde 47 oranında arttıve ilk kez Rusya’nın önüne geçti. Fransa silah ihracatının yüzde 42’sini Asya ve Okyanusya ülkelerine, yüzde 34’ünü ise Orta Doğu ülkelerine yaptı.

En büyük alıcı yüzde 30’luk payla Hindistan oldu. Hindistan, Katar ve Mısır’a yapılan savaş uçağı teslimatları ihracat artışındaki en büyük kalemi oluşturdu. Fransa’nın yanı sıra İtalya da silah ihracatını yüzde 86 oranında yükseltti.

Öte yandan Rusya’nın silah ihracatı 2014-18 dönemine kıyasla 2019-23 yılları arasında yüzde 53 oranında düştü. Rusya 2019’da 31 ülkeye silah ihracatı yaparken, 2023’te bu sayı 12’ye düştü. Rus silah ihracatının yüzde 34’ü Hindistan’a, yüzde 21’I de Çin’e yapıldı.

Silah ihracatında düşüş yaşayan diğer ülkeler ise Çin (%–5,3), Almanya (%–14), İngiltere (%–14), İspanya (%–3,3) ve İsrail (%–25).

Küresel silah ihracatında 11’inci sırada yer alan Türkiye de 2014-18 dönemine kıyasla, 2019-23 yıllarında küresel silah ihracatındaki payını iki katına çıkardı. 2019-23 yılları arasında silah ithalatı azalan Türkiye, küresel silah ithalatçıları sıralamasında 17. sırada yer alıyor.

Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Hindistan

2019-23 döneminde Hindistan dünyanın en büyük silah ithalatçısıydı. Silah ithalatını önceki beş yıllık döneme kıyasla yüzde 4,7 oranında artıran Hindistan’ın en büyük silah tedarikçisi Rusya olmaya devam etti.

Diğer taraftan Çin’in Doğu Asya’daki iki komşusu Japonya ve Güney Kore’nin de silah ithalatı arttı.

SIPRI Silah Transferleri Programı Kıdemli Araştırmacısı Siemon Wezeman’a göre, Japonya ve ABD’nin Asya ve Okyanusya’daki diğer müttefikleri ve ortaklarının yüksek silah ithalatında temel faktör “Çin’den dolayı duyulan endişe”.

Ortadoğu’da durum

2019-23 döneminde uluslararası silah transferlerinin yüzde 30’u Orta Doğu’ya yapıldı.Suudi Arabistan, Katar ve Mısır, bu dönem ilk 10 ithalatçı arasında yer aldı.

Orta Doğu ülkeleri silah ithalatının yüzde 52’sini ABD’den sağladı; bunu Fransa (%12), İtalya (%10) ve Almanya (%7,1) takip etti.

SIPRI araştırmacısı Zain Hussain, Orta Doğu’ya silah ithalatında genel bir düşüş olmasına rağmen, büyük ölçüde bölgesel çatışmalar ve gerilimler nedeniyle bazı ülkelerde bu oranın yüksek seyretmeye devam ettiğini söyledi.

Hussain, son 10 yılda ithal edilen büyük silahların Gazze, Lübnan ve Yemen dâhil bölgedeki çatışmalarda yaygın olarak kullanıldığını belirterek, bazı Körfez devletlerinin Yemen’deki Husilere ve İran’ın etkisine karşı koymak için büyük miktarlarda silah ithal ettiğini kaydetti.

İsrail ise silah ithalatının yüzde 69’unu ABD’den, yüzde 30’unu da Almanya’dan yaptı.

2019-2023 döneminde en büyük silah ihracatçısı ülkelerin küresel ihracattaki payı. .  .

 

Genel Seçimler Sonbahar’a Kalırken Bazı Yerel Seçimler 2 Mayıs’ta: İktidar Partisi İse Darmadağan

Mayıs ayında İngiltere’de 100’den fazla yerel yönetimde bir dizi belediye seçimi gerçekleştirilecek.

Bu seçimler, başbakan Rishi Sunak ‘ın genel seçim tarihini açıklamadan önce gerçekleşen son yerel seçimler olacak ve sonuçlar ülkenin bu yılın sonlarında gerçekleşmesi beklenen genel seçimlerde hangi yöne gideceğinin büyük olasılıkla işaretlerini verecek. Geçen yıl yapılan yerel seçimlerde Labour Party, 2002’den bu yana ilk kez yerel yönetimlere en fazla üye gönderen parti olmuştu.

Yerel seçimler İngiltere genelinde 107 yerel yönetimde gerçekleşiyor. Bunlar, 58 ilçe, 31 metropol ilçe ve 18 üniter olmak üzere farklı türde belediyelerden oluşuyor. Londra sakinleri ise Londra Belediye Başkanı ve Londra Meclisi üyelerini seçecek. Bazı belediyelerde de meclis üyeleri için ara seçimler gerçekleşecek.

Seçimlerle ayrıca İngiltere ve Galler genelindeki 37 polis ve suç komiserliği de belirlenecek.

2 Mayıs’ta oylar verildikten sonra, 2/3 Mayıs’ta yerel seçim sonuçları, 3/4 Mayıs’ta belediye başkanlığı seçim sonuçları ve son olarak4 Mayıs’ta da Londra Meclisi seçimleri sonuçları açıklanacak.

İktidar Partisi Tedirgin ve Bölünmüş

Mart ayının son günlerinde partiler seçim kampanyalarını başlatırken, geride bırakılan ay zarfında, hem genel seçim tarihinin açıklanması hem de iktidar Partisi’nde Sunak liderliğiyle ilgili ciddi tartışmalar da konuyla ilgili gündeme damgasını vuran diğer gelişmelerdi.

16 Mart’ta Mail gazetesine sızan haberlere göre, partinin sağ kanadındaki milletvekillerinin parti Avam Kamarası lideri Mordaunt’un arkasında birleşerek, onu lider ilan etmek üzere “ılımlılarla görüşmeler yaptıkları” ortaya çıkmıştı. Mordaunt iddialar hakkında kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmazken, taraftarları Mordaunt’un herhangi bir komplonun tarafı olmadığını ya da bundan haberdar olmadığını ve bu haberlerin Sunak’ın sağcı rakiplerini bastırma girişimi olduğuna inandığını söylemişlerdi.

Rishi Sunak, Guardian gazetesinin işadamı Frank Hester’in milletvekili Diane Abbott’a bakınca “tüm siyah kadınlardan nefret etme isteği” duyduğunu ve Abbott’un “vurulması gerektiğini” söylediğini ifşa etmesinin ardından, partisinin ondan aldığı en az 10 milyon sterlinlik bağışı iade etmesi için kamuoyu baskısına maruz kalmıştı. Hester sözlerinden dolayı özür dilemiş ancak sözlerinin ırk ya da cinsiyet temelli olduğunu inkâr etmişti.

Bu entrikalara karşı üst düzey Muhafazakârlar birleşerek yeni bir liderlik yarışını şimdilik önlemiş görünüyor. Bir kabine bakanı Guardian’a yaptığı açıklamada: “Partinin bir sonraki seçimlerden önce başka bir lider arayışına girmesi söz konusu değil. Bunun etkisi kesinlikle felaket olur. Bazıları sadece kasıtlı olarak sorun yaratmaya çalışıyor ki bu da en üst düzeyde bir kendini beğenmişliktir” şeklinde konuştu.

20 Mart’ta Parti içi düzen ve liderlik üzerinde belirleyici bir role sahip Muhafazakâr Partisi 1922 komitesi huzuruna çıkan Sunak’ın yaptığı konuşma sonrası bir anlaşma görüntüsü ortaya çıksa da, bazı katılımcılar bunun ne kadar samimi olduğundan şüphe duyduklarını da belirttiler. Bunu kanıtlarcasına, Sunak’ın bu konuşmayı yaptığı saatlerde, hükümetin sığınmacıları Ruanda’yı göndermeyi öngören yasa tasarısı Lordlar Kamarası’ndaki oylamada kaybediyor ve parti içi ayrımları vurguluyordu. Kaldı ki bazı parti çevreleri açısından Ruanda yasasının geçirilmesi başarılı ya da başarısızlığı sınırlı sonuçları olan bir seçim için olmazsa olmaz.

Kesin Gideceğini Bildiğini İçin İktidara Asılmak

Öyle görünüyor ki Sunak’ın görevden alınmasını isteyen Muhafazakâr milletvekilleri olsa da bunların sayı ve etkisinin sınırlı. Partinin azılı gericilerinden Ian Duncan Smith gibi Başbakan’ı destekleme alışkanlığı olmayanlar bile yaptıkları açıklamalarla birlik ihtiyacını vurgulamaya hevesliydi.Ocak ayında Ruanda tasarısı konusunda Sunak’a karşı çıkan ve Liz Truss döneminde bakanlık yapan Jonathan Gullis bile, 1922 komitesi toplantısı sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada başbakanı eleştirenlerin “büyümesi” gerektiğini söyledi.

Bu tartışmaların tekrar tekrar ortaya çıkması kuşkusuz, parti içinde giderek daha da hararetlenen atmosferi ve 14 yıllık iktidarın ardından yaklaşan seçim felaketine ilişkin artan çaresizliğin kaçınılmazlığını yansıtıyor. Kaldı ki birçok üst düzey Muhafazakâr, Labour Party’sini yenme bir yana şimdi görevlerinin partinin kayıplarını sınırlamak olduğuna inanıyor.

Son günlerde Sunak ve Muhafazakârlar, Jeremy Hunt’ın çalışanlar için ulusal sigortayı 2 peni düşürdüğü bütçesinin partisinin popülerliğini değiştirememesi, eski başkan yardımcısı Lee Anderson’ın Reform UK ‘e geçmesi ve Muhafazakâr partinin en büyük bağışçısı Frank Hester’ın Labour Party milletvekili Diane Abbott hakkındaki ırkçı yorumlarının ifşa edilmesiyle itibar kaybetmeyi sürdürmüşlerdi. Bu durumda bir genel seçim tarihi açıklamaktan sakınan başbakan Sunak’a, muhalefet lideri Starmer “korkak” suçlamasını yöneltmiş, Maliye Bakanı Jeremy Hunt bu ay yaptığı bir konuşmada genel seçimlerin önümüzdeki Ekim gerçekleşeceğine dair ipuçları sızdırmıştı. Bu durumda, seçimin açıklanmaması Sunak’ın kendi statüsünü muhafaza etmekten çok partinin olası sonuçları değiştirme konusunda zaman kazanmaya çalıştığını da gösteriyor. Ama o tarihe kadar Sunak’ın benzer hamle ve baskılarla karşı karşı kalmayacağı ihtimal dışı gibi görünmediğini de eklemek gerekiyor.

İktidar partisinin oylarının %20’lere kadar gerileyebileceğini gösteren kamuoyu yoklamalarının yanında, bunun göstergelerinden biri de, muhalefet partisi liderlerinin, Muhafazakârların seçimlerde 1997’den bu yana görülmemiş bir şekilde dağılabileceğinden giderek daha emin hale geldiğini düşündüklerine dair açıklamaları olmayı sürdürüyor.

 

İçişler bakanlığı, gözetiminde ölen sığınmacıların ailelerine haber vermiyor

İçişleri Bakanlığı, sığınmacılar kendi gözetimindeyken öldüklerinde aile üyelerini rutin olarak bilgilendirmediğini itiraf etti. Bakanlık, aileleri üzmesi ve “ruh sağlıklarını tehlikeye atması” ihtimaline karşı bu ölümlerin ayrıntılarını kamuoyuna açıklamak istemediğini aktardı.

2020’den bu yana farklı nedenlerle 176 ölüm gerçekleşti ve bu süre zarfında en az 23 kişinin hayatına son vermesiyle intihar sayısı iki katına çıktı.

STK’lar, kısmen Essex’teki Wethersfield ve Portland, Dorset’teki Bibby Stockholm mavnası gibi toplu konaklama yerlerinin devreye sokulması gibi İçişleri Bakanlığı politikaları nedeniyle sığınmacıların özellikle yüksek intihar riski altında olduğu uyarısında bulundu.

İçişleri Bakanlığı bu ölümler hakkında daha önce olduğundan daha az bilgi verdiğini doğruladı.

İçişleri Bakanlığı geçen yıl Ocak ve Haziran ayları arasında sığınmacıların kaldığı yerlerde beş ölüm vakası yaşandığını ve bunlardan birinin intihar olduğu bilgisini verdi.

Aralık 2023’te Bibby Stockholm mavnasında hayatını kaybettiğine inanılan Leonard Farruku’nun ailesi Guardian’a İçişleri Bakanlığı’nın kendilerini Farruku’nun ölümünden haberdar etmediğini söyledi.

İngiltere ve Galler’de devletle bağlantılı ölümler konusunda yakınlarına uzmanlık sağlayan Inquest’in direktörü Deborah Coles, “İçişleri Bakanlığı başka hiçbir kamu kurumunda olmadığı kadar gizleme ve inkara başvuruyor. Kendi gözetimi altında ölen insanlara ve ailelerine karşı tam bir saygısızlık sergiliyorlar. Yasal ve ahlaki sorumluluklarını açıkça göz ardı ediyorlar” dedi.

 

Hükümet ‘aşırılık’ tanımını değiştirdi yeni düzenleme neden eleştiriliyor?

İngiltere hükümeti, “aşırılık” (extremism) olarak ifade ettiği olgu için yeni bir tanım getirdi. Buna göre, “şiddet, nefret ya da hoşgörüsüzlüğe” dayalı bir ideolojiyi desteklediği varsayılan grupların kamu fonlarından faydalanması ve yetkililerle görüşmesi engellenecek.

Yerel yönetimlerden sorumlu bakan Michael Gove,14 Mart’ta Avam Kamarası’nda yeni ‘aşırılık’ tanımını açıklarken “ülkenin demokratik değerlerini koruma” gerekçesini kullandı.

Yeni aşırılık tanımı “şiddet, nefret ya da hoşgörüsüzlüğe dayanan” ve “başkalarının temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmayı veya yok etmeyi; veya liberal parlamenter demokrasi sistemini zayıflatma, devirme veya değiştirme amacını taşıyan bir ideolojinin desteklenmesi” olarak ifade ediliyor.

Yeni tanım yasal bir düzenlemeden ziyade kılavuz niteliğinde. Ancak bu adım, eyleme geçmeden düşüncenin gözetim altına alınmasını hedeflediği gerekçesiyle eleştiriliyor.

Başbakanlık ofisi, yeni tanımın kapsamına giren grupların tam listesinin önümüzdeki haftalarda açıklanacağını bildirdi.

Aşırılık konusu son haftalarda sık sık gündemde. Gove, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın Yahudi düşmanlığı ve Müslüman karşıtı nefret suçlarında “korkunç bir artışa” yol açtığını, aşırılık yanlısı grupların Birleşik Krallık değerlerini “tehdit ettiğini”, gençleri radikalleştirdiğini ve toplum içinde “daha fazla kutuplaşma” yarattığını söyledi.

Başbakan Rishi Sunak,Mart ayı başında yaptığı bir konuşmada aşırılığı “demokrasiye tehdit” olarak nitelendirmişti.

Sunak, Filistin yanlısı tutumuyla bilinen George Galloway’in Rochdale’deki ara seçimde milletvekilliğini kazanması ardından yaptığı konuşmada “İslamcı aşırılık yanlıları ve aşırı sağcı gruplar zehir yayıyor” demişti.

Bakan Goveyeni tanım kapsamında ilk aşamada değerlendirmeye alınacak beş örgütün ismini verdi; bunlardan ikisinin “Neo-Nazi ideolojisini” desteklediğini, diğerlerinin de “İslamcı yönelimi” konusunda endişeleri olduğunu söyledi. Bu gruplar şunlar:

Britanya Nasyonal Sosyalist Hareketi (British NationalSocialistMovement – neo-Nazi örgütü)

Yurtsever Alternatif (PatrioticAlternative – neo-Nazi örgütü)

Britanya Müslüman Birliği – Müslüman Kardeşler’in Britanya kolu (MuslimAssociation of Britain)

Cage (‘teröre karşı savaş’ gerekçesiyle ABD’nin Guantanamo üssünde gözaltında tuttuğu tutuklular için kampanya yürüten grup)

MEND (MuslimEngagementand Development – Müslüman Katılımı ve Gelişimi adlı STK)

Aşırılık yanlısı olarak nitelenen gruplar hükümetin kararına itiraz edemeyecek ancak karara karşı yargıya başvurabilecek.

Yeni tanıma tepkiler ne oldu?

Ana muhalefetteki İşçi Partisi lideri KeirStarmer, Sunak’ın “birliği savunma konusunda ve kabul edilemez ve ürkütücü davranışları kınamakta haklı olduğunu” söyledi.

İşçi Partisi lideri yardımcısı Angela Rayner, partisinin bu konuda “iyi niyetle” hükümetle çalışacağını kaydetti, ancak izlenecek politikaların “insanları birleştirmesi” gerektiğiniekledi.

Hükümetin yeni tanımı, daha fazla bölünmeye yol açma riski ve ifade özgürlüğü açısından sonuçları bakımından eleştiriliyor.

Londra Belediye Başkanı SadiqKhan, hükümetin yeni aşırılık politikasının bazı grupları yeraltına çekmesi ve bölünmeleri azaltmak yerine arttırmasından endişe duyduğunu söyledi.

Hükümetin “terör mevzuatını” bağımsız olarak gözden geçiren JonathanHall, “Aşırılık tanımını güncellemeye yönelik her girişim başarısız oldu çünkü neyin önlenmeye çalışıldığı hiç net değil” ifadeleriyle bu girişimi eleştirdi.

İktidardaki Muhafazakar Parti’den üç eski içişleri bakanı da hükümeti, genel seçim yılında aşırıcılığı siyasi puan toplamak için kullanmaması yönünde uyardı.

Canterbury ve York Başpiskoposlarıdaha fazla bölünmeye yol açma riski nedeniyle uyarıda bulundu. Muhafazakar Parti’nin bazı milletvekilleri de kürtaj karşıtı kampanyacılar ya da toplumsal cinsiyet eleştirisi yapan görüşlere sahip kişilerin de yeni tanımın kapsamına girebileceğinden endişe ediyor.

İnsan hakları uzmanı avukat Adam Wagner, tanımın muğlak ifadeleri nedeniyle, herhangi bir hükümetin bunu adaletsiz bir şekilde uygulama tehlikesi olduğunu, hükümetin siyasi olarak hemfikir olmadığı hareketleri ‘aşırılık yanlısı’ olarak tanımlaması, ama kendisine yakın ve oy verecek grupları bunun dışında tutmasının beklendiğini vurguladı.

 

İlticacılar için planlanan kamplar otellerden daha pahalı

0

İngiltere’ye iltica talebinde bulunanların büyük çoğunluğu başvuruları sonuçlanıncaya kadar otellere yerleştiriliyor ve otellerin giderleri İçişleri Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Konut maliyetlerini azaltmak için oteller yerine alternatif yerleşim yeri arayışında olan İçişleri Bakanlığı geçen yıl tartışmalı bir biçimde kamuoyunun gündemine gelen Bibby Stockholm isimli gemi de dahil kullanılmayan askeri ve öğrenci yurtlarına ilticacıları yerleştirmek için harekete geçmiş durumda.

Hükümetin harcamalarını denetleyen Ulusal Teftiş Dairesi (The National Audit Office)’nin İşçileri Bakanlığı’nın ilticacıları yerleştirme planı yaptığı dört kampa ilişkin maliyet hesabına göre bu tesisleri işletmek otellerden daha pahalıya mal olacak. Ulusal Teftiş Dairesi’nin yaptığı hesaplamaya göre, dört kampın önümüzdeki on yıl için toplam maliyeti 1.2 milyar sterlin olacak. Bu maliyet, aynı dönemde oteller için yapılan ödemelerden 46 milyon sterlin daha fazla. İşçileri Bakanlığı’nın ilticacıları yerleştirmeyi planladığı dört alandan ikisi kullanımda. Kullanımda olan İltica yerleşim kamplarından biri İngiltere’ninGüney Batı sahiline demirlenmiş Bibby Stockholm diğeri ise Essex bölgesinde bulunan eski Kraliyet Hava Üssü Wethersfield. Diğer iki yerleşim alanı ise Lincolnshire yakınlarındaki Scamptoneski askeri tesisi diğeri ise Huddersfield’de bulunan eski bir öğrenci yurdu.

İçişleri Bakanlığı’nın amacı, ilticacıların kaldığı otel odası sayısını düşürerek masrafları azaltmak ama şimdiye kadar ki pratiği ve Ulusal Teftiş Dairesi’nin hesaplamaları İçişleri Bakanlığı’nın bu hedefi tutturmayacağı yönünde. Ocak ayı verilerine göre kullanımda olan her iki yerleşim birimine yerleştirilen ilticacıların sayısı toplam kapasitesinin yarısından daha az. Doğru dürüst bir planlama yap(a)mayarak hem otellere hem de yerleşim birimi olarak açtığı tesislere ayrı ayrı masraflar yapan İşçileri Bakanlığı faturayı ilticacılara kesiyor. İşletmesini taşeronlara devreden hükümet hem ilticacıları mağdur edecek hem de kamu kaynaklarını taşeron şirketlere aktarmış olacak. Hükümet uzun vadede işletme giderlerinin düşeceğini iddia ediyor fakat Ulusal Teftiş Dairesi’nin yaptığı analizler bu iddiaları çürütüyor. Yapılan analize göre 2034 yılına kadar dört yerleşim sahasının öngörülen toplam maliyeti, aynı dönemdeki tahmini otel faturasından kaçınılmaz olarak daha yüksek olacak.

İşçileri Bakanlığının ilticacıları yerleştirmek için kullanıma açmayı düşündüğü alanlara bir itiraz da Birleşik Krallık hükümetinin altyapı ve büyük projeler konusundaki uzmanlık merkezi olan Altyapı ve Projeler Kurumu (IPA)’dan geldi. Altyapı ve Projeler Kurumu hazırladığı raporda, İçişleri Bakanlığı’nın bu alanlara ilişkin planlarını yüksek riskli veya gerçekleştirilemez olarak sınıflandırdı. IPA, Kasım 2022’den bu yana İçişleri Bakanlığı’nın sığınmacıların barınmasına ilişkin çalışmaları üzerinde üç inceleme gerçekleştirdi. Üç incelemede de planların; zaman, maliyet ve kalite hedeflerini “ulaşılamaz” olarak sonuçlandırdı ve yetkilileri uyarmak için ‘‘kırmızı’’ ile işaretledi.

Ulusal Teftiş Dairesi başkanı Gareth Davies, İçişleri Bakanlığı’nın toplu yerleşim alanlarına ilişkin planlarının “planlandığı gibi teslim edilemeyeceğine” dair çok sayıda uyarı aldığına dikkat çekti. Ulusal Teftiş Dairesi’nin hazırladığı rapordaki verilerden bazıları şunlar:

– Dört tesis bu ay itibariyle hükümete 230 milyon sterline mal olmuş olacak

– İçişleri Bakanlığı yetkilileri, toplu yerleşim alanları geliştirmeye yönelik kendi planlarını “yüksek riskli veya teslim edilemez” olarak değerlendirdi

– Bakanlık stratejisini “sıfırlıyor” ve şimdi daha küçük ölçekli alternatifler geliştirmeye öncelik veriyor

– Aralık 2023’te İçişleri Bakanlığı 64 bin otel yatağı için 274 milyon sterlin harcadı, ancak bunların sadece 45 bin 800’ü kullanıldı

– Hükümet, kullanmayacağı sahaları geliştirerek “en az” 3.4 milyon sterlin kaybetti

 

Botlarla geçişler polis gözetiminde gerçekleşiyor

Fransa sahillerinden botlarla İngiltere’ye geçen göçmenlerin önemli bir bölümü polis gözetiminde Manş Denizi’ni geçiyor. Fransa ile İngiltere arasında yapılan anlaşmalar olmasına rağmen, geçişlerin polisi gözü önünde gerçekleşiyor olması bir soru işareti olarak ortada duruyor.

Kısa bir süre önce botla İngiltere’ye geçen Dilan Akyüz ve Deniz Kaynakçı gazetemize bilgi vererek, geçişler esnasında yaşadıklarını anlattı. Akyüz ve Kaynakçı, hiç bir engelleme ile karşılaşmadıklarını ifade ederek, geçiş güzergahında yolun yarısına Fransız ve diğer yarısına da İngiliz polisinin eşlik ettiğini anlattılar.

Hükümet ırkçı söylemlerini botlarla geçişler üzerinde büyütüyor

Rushi Sunak iktidarı, yıllardır yürüttüğü ırkçı ve düşmanlaştırıcı politikalarını botlarla İngiltere’ye geçiş yapan göçmenler üzerinde kuruyor. Başta İçişleri Bakanları olmak üzere tüm kabinesi ile sürekli göçmenler üzerinden ayrımcı politikalar ve söylemlerle iktidarının ömrünü uzatmanın yollarını ararken, ırkçı-faşits örgütlenmelerin de güçlenmesine vesile oluyor. Fransa ile yapılan sınır anlaşmalarına rağmen, Fransız polisinin gözetimi altında botlara binen göçmenlerin geçişlerine engel olunmazken, İngiliz karasularına ulaşıldığında da İngiliz sahil güvenlik ekipleri tarafından Dover kentine ulaştırılması çıkarılıyor. Bu durum akıllara bir çok soruyla birlikte “Acaba ucuz genç işçi çalıştırma hedefi mi taşıyor” sorusunu sorduruyor.

Bu yolla İngiltere’ye gelen göçmenlerin önemli bir bölümü gençlerden oluşuyor. Büyük bir çoğunluğu iltica başvurusunda bulunurken, yine büyük bir çoğunluğu yakınları ratafından alınıyor ve sahipleniyor.

120 bin kişi geçti 71 kişi hayatını kaybetti

Botlarla İngiltere’ye geçişler son 6 yıldır yoğun bir şekilde yaşanıyor. Daha önce buna ilişkin herhangi bir veri yok. 2018’dfen itibaren İngiltere’ye toplam 120 bin kişinin geçtiği belirtiliyor. Bu geçişler esnasında 71 kişi botlarının batması sonucu denizde boğularak hayatını kaybetti.

Botlarla geçişler en çok 2022 yılında gerçekleşti. Toplam 45 bin 755 kişi İngiltere’ye geçerken, bu sayı 2023’te 29 bin 437’ye geriledi. 2024’te Mart ayı sonu itibariyle ise yaklaşık 5 bin kişi İngiltere’ye geçti.

“Yolun yarısında Fransız, yarısında da İngiliz polisi bize eşlik etti”

Kısa bir süre önce İngiltere’ye botla gelen Dilan Akyüz, botta bindikten kısa bir süre sonra Fransız polisinin yanlarına geldiğini ve İngiliz karasularına kadar kendilerine eşlik ettiğini beklirterek, daha sonra da İngiliz sahil güvenliğinin kendilerine eşlik ettiğini anlatıyor. Akyüz, “Yolun yarısında Fransız, yarısında da İngiliz polisi bize eşlik etti” dedi.

Akyüz, yolculuk boyunca yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Fransa’da uzun bir bekleyişin ardından bir sahilden sabah 6-7 sularında  niyahetinde bota binmiştik. 50 metre kadar gittikten sonra botun motoru durdu ve bunu Fransa sahil güvenliği görmüş olmalı ki yanımıza geldi. Bottan inmek isteyip istemediğimizi sordu. Hayır cevabını verdik ve bizden biraz uzaklaştılar. Motor çalıştı ve yola koyulduk.

Hepimiz çok korkuyorduk. Fransa sahil güvenlik botu arkamızda hem bizi takip ediyor, hem de denizin suyuyla botu yittiyordu. Ortalama 30 dakikada bir küçük hız botu bile yanımıza yaklaşıp bizden iyi olup olmadığımızın bilgisini alıyorlardı. Botta kaç çoçuk ve kadın olduğunu da öğrenmeyi ihmal etmediler.

Sabah saat 11’e geldiğinde Fransa sahil güvenliğinin çok arkamızda kaldığını sadece bize baktıklarını gördüm. Etrafımda artık İngiliz bayraklı gemiler vardı. 999’İngiliz polisini arayarak bize yardım etmelerini istedik. Bizi denizin ortasında bulmak için etrafımızdaki  gemilerin üzerlerinde yazan numaraları sordular. Çok geçmeden İngiliz sahil güvenliğini karşımız da gördük. Botun yanına yaklaştılar ve botun içerisine halatlar atıp botu gemiye sabitlediler. Ardından teker teker ellerimizden tutup bizi kendi teknelerine aldılar.

Aramızda çoçuk, yaşlı, kadın ve gençler bulunuyordu. Ayırt etmeden bize can yeleği verip bizi ön güverteye aldılar. Dover’e geldiğimizde kontrollü şekilde bizi indirdiler. İner inmez sıcak bir yere aldılar ellerimize sıcak küçük torbalar verdiler. Üstümüz tamamen ıslaktı hemen yeni ayakkabı çorap kazak vb şeyler verdiler. Üstümüzü değiştirdik ve yemek ikram ettiler. Botun içindeki benzinin insan vücudunu tahriş etmesinden endişelenmişlerdi ki hemen sağlık kontrolünden geçirdiler. Ardından ifade, parmak izi, fotoğraf gibi işlemler devam etti. Tercüman da tehmin ettiler. Gece yarısı 3 gibi de otele götürler.

Ülkelerine kaçak girmiş olmamıza rağmen bize kendimizi hiç suçlu hissettirmediler. Kürt ve Alevi olduğum için ülkemde her zaman dışlanmış, mobbing görmüş, devlet şirketlerinde kadro verilmemiş yıllarca sezonluk çalıştırılmış ötekileştirilmiş ve dilim hep yasaklanmış biri olarak burada karşılaştığım durum beni umutsuzlaştırmadı. Ve şimdi artık yeni bir ülkede hayatımı inşa etmenin mücadelesini vereceğim’.

“Niye geldiğinizi biliyoruz”

Yine çok kısa bir süre önce Fransa’dan İngiltere’ye geçen Deniz Kaynakçı ise, hemen hemen hiç bir zorlukla karşılamadan geçtiklerini ifade ediyor. Kaynakçı, İngiliz polisi ile denizin ortasında karşılaştıklarında, “Sakin olun. Niye geldiğinizi biliyoruz. Sizi kurtaracağız” dediklerini anlatıyor.

Deniz Kaynakçı Fransa’dan İngiltere’ye yaptığı bot yolculuğunu şöyle anlatıyor:

“Bota bindikten 10 dakika sonra Fransız polisi yanımıza geldi. Herhangi bir müdahalede bulunmadı. Bizimle birlikte epey ilerledi. Yaklaşık 3 saat boyunca adeta bize eşlik etti. Daha sonra geride kaldıklarını farkettik ve yaklaşık bir saat boyunca yanlız bir şekilde denizde ilerledik.

Daha sonra İngiliz polisi bir tekne ile yanımıza yaklaştı ve tekneden bize seslendi. Anladığımız kadarıyla bize ‘Sakin olun. Sizin niye geldiğinizi biliyoruz. Sizi kurtaracağız’ diyerek, botumuza bir halat attı ve halat ile botumuzu tekneye doğru yaklaştırdı.

Botumuz tekneye temas eder etmez patladı ve batma tehlikesiyle karşı karşıyaydık. Polis, tekneye bizi almaya başlamadan önce, yanıcı ve kesici herhangi bir eşyamız varsa tekne içinde bir kenara koymamızı istedi. Bizi teker teker tekneye aldı ve 25 kişilik bottan tam 65 kişi polisin teknesine transfer olduk. Yaklaşık bir saat 15 dakika da polisin teknesinde yolculuk yaptıktan sonra Dover’e ulaştık.”

 

Emekli kadınların zaferi…

Bütün emekçi kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün, onların kendilerini daha çok ifade edebildikleri ve emeklerinin karşılıklarını alabildikleri bir güne dönüşmesini diliyorum. Biliyorum her yıl olduğu bu yıl da gibi bazı kuruluşlar 8 Mart’ı “Kadınlar Günü” diye içini bilinçli ya da bilinçsiz boşaltarak kutlayacaklar.

8 Mart; 1857’de ABD New-York’ta direnişteki 129 kadın tekstil işçisinin yanarak öldüğü gündür. Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg’un önerisiyle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilan edildi. Üçüncü Kadınlar Konferansında da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adını aldı. Türkiye’de ilk defa 1921’de kutlansa da sonra yıllarda yasaklandığını görüyoruz…

8 Martların hamaset edebiyatıyla kutlanması duyarlı herkesi incitmeli derim. Günümüzde kadın bir de ücretli bir işte çalışıyorsa, aile içindeki sömürüye bir de işyerindeki sömürü eklenir… Engels’in “Ailede, erkek burjuvadır; kadın da proleter rolü oynar” sözünü de hani yeri gelmişken ekleyeyim.

Dostlar 8 Mart dolayısıyla bu hafta size İngiltere’de emeklilikte kazanılmış hakları hükümetin beceriksiz yönetimiyle gasp edilen kadınların mücadelesini anlatmak istiyorum. Hükümet emeklilik yaşını 2007’de kadın ve erkekler eşitleyerek 66’ya çıkarmıştı. Haklarını aramak isteyen bir grup kadın 2015’te facebook üzerinden bir araya gelerek Women Against State Pention Inequality’yi (WASPI) kurdu. Amaçları hükümetin kendilerini bilgilendirmeden, oldu bittiyle gaspettikleri haklarını geri almaktı. İlk iş olarak Lenin’in “Ne yapmalı?” kitabındaki gibi basın yayın yolu ile kendilerini anlatmak isteyen kadınlar https://www.waspi.co.uk/ sitesini kurdular. Hakları için yasal girişimde bulunan WASPI kadınları, yanlış karardan dönmesi için de Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı’nın (DWP) kapısını da çaldılar.

Medyada kulis de yapan WASPI kadınları, kamuoyunda destekçi bulduğunu söyleyebilirim. Dilleri döndüğünce küçük büyük ulaşabildikleri medya kuruluşlarına dertlerini anlattılar. The Mirror “Her 13 dakikada bir ‘Waspi kadını’ adalet beklerken ölüyor! Politikacıların harekete geçme zamanı geldi” diye başlık attı.

DWP sorunu idari olarak çözmekte ayak diretince de anlaşmazlık “ombudsman”a yansıdı. The Parliamentary and Health Service Ombudsman (PHSO) kadınları haklı buldu. Böylece DWP’nin 1950’lerde doğan 3,8 milyon kadına devlet emeklilik yaşlarının artacağı konusunda yeterince bilgi vermediği ortaya çıkmış oldu. Şimdi top hükümette. Büyük olasılıkla kadınlar her örgütlü mücadelede olduğu gibi haklarını kazanacaklar. “Emekli kadınların zaferi…” diye başlık atmak için belki zaman erken ama çok yakın! İşte 8 Mart ruhu bu!

Dostlar kadının adının mezarlıkta da olmadığını 2017’de kaleme almıştım. Mezar taşında “Nam-ı diğer ‘terzi’ Hasan, ruhuna fatiha” diye yazıyor. Hasan’ın yanındaki mezarda da “Hasan’ın eşi Ayşe” diyor… Ne büyük haksızlık Ayşe’ye… Büyük olasılıkla çocukları da eğitimli ve demokrattır ama algısal körlükten annelerinin büyük bir haksızlığa uğradığını görmüyorlar… Dostlar diyorum ki eğer aile mezarlıklarınızda kadınların adı yoksa, adlarını koymakla işe başlayalım. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nüz kalıcı farkındalıkların yaratıldığı bir güne dönüşsün diliyorum…

 

Kısa kısa sanat haberleri

1. Rengin Kadın Korosu 10 Mart’ta Dominion Centre’de

Rengin Kadın Korosu, 100’e yakın korist, yerel sanatçı ve müzisyenin sahne alacağı “Eşit ve Özgür Bir Dünya İçin Sahne Kadınların” konserine hazırlanıyor.

Sosyalist Kadınlar Birliği tarafından pandemi döneminde adımları atılan Rengin Kadın Korosu bu kez sahnenin tamamını sadece kadınlarla paylaşacak olmanın heyecanını yaşıyor. “Eşit ve Özgür bir dünya için sahne kadınların” şiarıyla düzenlenecek konser, 10 Mart Pazar günü saat 18.30’da Londra Wood Green Dominion Centre salonunda gerçekleşecek.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne adanacak konserde sahne kadınların olacak ve çoğunlukla kadın eserleri seslendirilecek. Konsere ses sanatçıları Çiğdem Aslan, Dila Vardar, Djanan Turan, Gül Bahar, Gülseven Medar, Suna Alan ve Zeyno Durar da eserleri ile destek olacak. Ses sanatçılarına Yasemin Ertürk piyanosuyla, Koza Ünal flütüyle, Belgin Çetin ve Zöhre Ülger bağlamasıyla, Alice Mary Jelaska klarnetiyle, Sara Fotros erbanesiyle, London Frame Drum Academy ve Rengin Erbane ve Bağlama Atölyesi öğrencileri ise ritim ve ezgileriyle eşlik edecek.

Konserde DEM Parti İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu da kısa bir konuşma yapacak. Koronun bugüne kadar yürüttüğü çeşitli çalışmalara dikkat çeken koro şefi Zuhal Yıldırım, “ Temmuz 2021 den bu yana gerçekleştirdiğimiz onlarca solo konser ve dinletiyle çok anlamlı ve nitelikli çalışmalara ev sahipliği yaptık Rengin Kadın Korosu olarak. Hepsinden bahsetmek imkânsız, 10 Mart’ta bir yenisini gerçekleştireceğiz” dedi. Yıldırım, eşit ve özgür bir dünya hayali kuran herkesi konsere davet etti.

2. Haşhaş Mehmet Şahbaz: Özlemimi şiirlerle anlatmak istedim

Toplumun yakından tanıdığı Haşhaş Mehmet Şahbaz “Sılaya Deyişler” kitabını 34 yıldır yaşadığı Londra’da sıla hasretini anlattığı şiirlerin “Sılaya Deyişler” kitabında buluştuğunu söyledi.

Şahbaz kısa önce piyasaya çıkan kitabına ilgiden memnun olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Acısıyla tatlısıyla 34 yıl dile kolay. Bana en çok dokunan sıla özlemi ve sevdiklerim oldu. Sılamı dağları, yaylaları ve su içtiğim pınarları hatırladıkça özlemimi şiirlerle anlatmaya çalıştım. Sadece sıla özlemi değil, gurbette ve memlekette gördüğüm eksikliklere de dokunmadan geçmedim.”

3. Nobel ödüllü şair Pablo Neruda’nın, ölümü incelenecek

Mahkeme, Pinochet rejimine karşı çıkan Nobel ödüllü Şilili şair Pablo Neruda’nın gizemli ölümünün yeniden incelenmesine karar verdi.

Şair Neruda’nın ölümü yarım yüzyılı aşkın bir süredir gizemini koruyor. Ailesi ve yakın çevresi uzun süre O’nun bir suikasta kurban gittiğini iddia ediyordu. Resmi versiyona göre, Şilili şair ve komünist politikacı Neruda’nın arkadaşı Başkan Allende’nin darbeyle devirmesinden 12 gün sonra, 23 Eylül 1973’te prostat kanseri ve yetersiz beslenmeden ölmüştü.

Şili mahkemesi, 20. yüzyılın tartışmasız en önemli İspanyolca şairinin ölümüne ilişkin soruşturmanın yeniden açılmasına karar verdi. Mahkemeden yapılan açıklamada, “gerçekleri açıklığa kavuşturmak için yürütülebilecek kesin prosedürler bulunduğundan soruşturmanın kapatılmadığı” belirtildi.

4. Selçuk Aydemir’in yönettiği ‘Efsane’ filmi Londra’da

Senaristliğini ve yönetmenliğini Selçuk Aydemir’in üstlendiği “Efsane” adlı film Lonra’da vizyona girdi.

Uzun yıllar Londra’da yaşayan Cengiz Bozkurt ve Ahmet Kural’ın başrollerini paylaştığı “Efsane” filmini Cineworld Wood Green Sinemasında izlenebilecek. Çekimleri Çorum’da gerçekleştirilen film, 7 bin yıllık yoğurdun sırrını konu ediniyor. Komedi türündeki filmin konusu özetle şöyle:

“Çorum’da yaşayan Sadık ve ailesi binlerce yıllık aile geleneği olarak yoğurtçuluk yapmakta, yoğurtlarının lezzeti ve şifasıyla bilinmektedirler. Bu efsane yoğurdun sırrı ise ailenin en büyüğü olan dede tarafından saklanmakta ve yoğurtları o yapmaktadır. Ancak bir yaz günü dedenin evinin çatısına kar yağması her şeyi değiştirecektir…”

5. Londra’da Kürt tiyatrosu Medes’ten ilk gösterim

Şamil Yılmaz tarafından yazılan oyun “Lizard Evdillehê Marmarok”, Özlem Taş’ın yönetmenliğinde ve oyuncu Sadîn Warger tarafından sahnelendi. Performans Kürtçe olarak gerçekleştirildi ve İngilizce üst yazı kullanıldı. 13-17 Şubat tarihlerinde Tower Theatre’de sahnelenen oyun, büyük beğeni kazandı.

Özlem Taş tarafından kurulan Medes Tiyatrosu, Şamil Yılmaz’ın yazdığı “Lizard Evdillehê Marmarok”u; Gönül Cengiz, Kadriye Orman, Sadîn Warger ve Serhat Gören ile birlikte sahneye koydu. 13 Şubat’ta prömiyerini gerçekleştiren oyun, zaman ve mekân sınırlarını aşan, kimlik, hafıza ve hayatta kalma hikâyesini dokuyan büyüleyici bir tiyatro deneyimi sunuyor. Tarihsel ve kişisel çalkantıların arka planında geçen oyun, kaos ve değişimin ortasında bireylerin ve hikâyelerin nasıl ayakta kaldığına dair dokunaklı bir keşfi anlatıyor.

6. Erkan Oğur ve İsmail Demircioğlu, Londra’ya geliyor

Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu, geleneksel halk müziği ve aşık edebiyatından örnekler sunmak üzere Londra’da konser verecek. Çiğdem Aslan ve Tahir Palalı’nın da yer alacağı konser EartH (Evolutionary Arts Hackney)’de 3 Mart Pazar günü saat 19’da gerçekleşecek. Daha fazla bilgi için Ceyhun Güner’in aranması istendi (0796 1819 071).

7. Hüseyin Aslan karikatürleri DAY MER’de

Karikatürist Hüseyin Aslan’ın çizgileri 27 Şubat’tan itibaren “27 Moorfield Road N17 6PY” adresindeki Kuzey Londra Toplum Merkezi’nde (DAY MER) sergilenmeye başladı.

DAY MER’de 27 Şubat akşamı yapılan imza günü ve şiir dinletisi etkinliğiyle birlikte karikatürlerini sergilemeye başlayan sanatçı, toplumsal konuları ele aldığını söyledi.

Aslan şunları söyledi:

“Gırgır dergisi döneminde 80’li yıllarda çizmeye başladım. Yaşanılan şeyleri çizmeye çalışıyorum. Kapanmadan önce Özgür Gündem’e çiziyordum. Ülkedeki antidemokratik uygulamalar, baskılar, yasak, sansür kısaca faşizm benim konularım. Türkiye’de kişisel ve karma sergilere katıldım. Yerel ve ulusal basına çizdim fakat çember daralınca 8 ay önce Londra’ya geldim. Sanırım uzun süre buradayım. Burada Türkiye’deki gibi çok malzeme olamasa da çiziyor ve portre çalışmaları yapıyorum.”

Aslan’ın “Suyun kalbi” başlıklı bir de şiir ve “Sivri Çizgiler” başlıklı karikatür kitapları bulunuyor.

8. Ken Loach’tan BAFTA ödül töreninde “Gazze: Katliamı durdurun” mesajı

77’nci BAFTA Film Ödülleri’ne En İyi Film Ödülü’nü de alan ‘Oppenheimer’ damga vurdu. Ayrıca Yönetmen Ken Loach’un “Gazze: Katliamı durdurun” mesajı törende öne çıkanlardandı.

2024 İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) ödül töreninde Yönetmen Ken Loach, İsrail’in Filistin’e saldırılarını durdurması mesajı verdi. Suriyeli mültecileri konu alan “The Old Oak” filmi ile 2024 BAFTA’da yarışan Loach, İngiltere’nin başkenti Londra’daki Royal Albert Hall’da yapılan ödül töreni sırasında kırmızı halıda, filmin yazarı Paul Laverty tarafından tutulan “Gazze: Katliamı Durdurun” yazılı pankartın yanında poz verdi.

9. Kırkısraklılardan Emekçi Kadınlar Gecesi

Kırkısraklılar Dayanışma Merkezi, 15 Mart’ta Emekçi Kadınlar Gecesi düzenliyor.

Tuğba Özcivan, Emrah Tak ve DJ Hançer’in sahne alacağı gece, saat 18’de “4-6 Derbry Road EN3 4AN” adresinde gerçekleşecek. Yemek ve soğuk içeceğin ikram edileceği geceye girişin 30 sterlin olduğu belirtildi.