Ana Sayfa Blog Sayfa 53

2023’de kadınların maaşı daha yeni ödenmeye başlıyor

Sendikalar Kongresi’nin (TUC) yaptığı bir analize göre, Britanya’daki kadınlar, cinsiyetler arası ücret farkı nedeniyle 28 Şubat’tan itibaren genel olarak ücretsiz çalışmayı bıraktı.

Çalışan kadınlar, erkeklere kıyasla ortalama olarak yılın yaklaşık iki ayı ücretsiz çalışıyor. Tüm çalışanlar için cinsiyete dayalı ücret farkı şu anda yüzde 14.9. Bu, kadınların ücretlerinin erkek meslektaşlarına yetişmesi için 54 gün fazladan çalışması gerektiği anlamına geliyor. 50 ile 59 yaş arasındaki kadınlar yüzde 20.8 ile en yüksek negatif ücret farkı dayatmasına muhatap olduklarından 76 güne eşdeğer süreyle ücretsiz çalışıyor.

TUC’nin yeni Genel Sekreteri Paul Nowak, mevcut ilerleme hızıyla aradaki farkın kapanmasının 20 yıldan fazla süreceğini söyledi. Nowak, “Bu yeterince iyi değil. Bir başka bir kadın neslini daha eşitsizliği ödemeye sevk edemeyiz” dedi.

Nowak şöyle devam etti: “İşyerlerinin sadece cinsiyete dayalı ücret farklarını yayınlamalarının işe yaramadığı açık. Şirketlerin, ücret farklarını kapatmak için hangi adımları atacaklarını açıklayacakları planlar yayınlamaları zorunlu kılınmalı. Yasalara uymayan patronlara ise para cezası verilmelidir.

TUC’nin analizi, ayrıca, kadınların iş ve bakım sorumluluklarını dengelerken mali bir darbe ile karşı karşıya olduğuklarını ortaya çıkardı.

Nowak, pandeminin kadınların bakım sorumlulukları ile işlerini dengelemelerine yardımcı olmak için daha fazlasının yapılabileceğini gösterdiğini söyledi ve bu kez kadınlara yardımcı olayım derken kapitalistlerin kârlarını katlandırdıkları neoliberal “esnek çalışma” uygulamasını savundu: “Esnek çalışma, anneleri işte tutmanın anahtarı ve cinsiyetler arası ücret farkını kapatmanın en iyi yolu. Yasayı değiştirmeliyiz. Tüm işçiler, işteki ilk günlerinden itibaren yasal olarak esnek çalışma hakkına sahip olmalıdır.

Analiz, ülkenin bazı bölgelerinde cinsiyete dayalı ücret farklarının daha da büyük olduğunu, dolayısıyla kadınların ödeme gününün yılın ileriki zamanlarında olduğunu gösteriyor.

Cinsiyetler arası ücret farkının en fazla olduğu bölge, İngiltere’nin Güneydoğusu (yüzde 17,9). Bu bölgede kadınlar, erkeklere göre 65 gün (6 Mart 2023’e kadar) ücretsiz çalışıyor.

TUC, cinsiyet arası ücret eşitsizliğindeki bölgesel farklılıkların, ülkenin belirli bölgelerinde yaygın olan iş türleri ve sektörlerdeki farklılıklardan kaynaklanabileceğini söyledi.

Cinsiyetler arası ücret farkı raporlaması 2017’de başlamasına rağmen, TUC tarafından yayınlanan analiz, birçok sektörde hala büyük ücret farkları olduğunu gösteriyor. Eğitim ve sağlık gibi kadın işçilerin baskın oldukları işlerde bile bu ücret farkı varlığını koruyor.

Bu sektörlerde kadınlar, hem yarı zamanlı işlerde çalışma olasılıklarının daha yüksek olması, hem de daha düşük ücretlerle çalışmaları nedeniyle, erkeklerden ortalama olarak saat başına çok daha az ücret alıyorlar.

Eğitimde, ücret farkı yüzde 22.2. Bu nedenle ortalama bir kadın, 22 Mart 2023’e kadar yılın beşte birinden (81 gün) fazla bir süre ücretsiz olarak çalışmış oluyor. En uzun bekleyiş finans ve sigorta işkolunda. Bu alanda ücret farkı yüzde 31.2. Yani 114 güne eşdeğer ve kadınlar 23 Nisan 2023’ye kadar – yılın yaklaşık üçte biri boyunca – ücretsiz çalışmaya zorlanmış oluyor.

Cinsiyetler arası genel ücret farkı, en son resmi verileri kullanan tüm erkek ve kadın çalışanlar için, fazla mesai hariç, tüm medyan saatlik ücretler göze alınarak hesaplanıyor.

 

İrlanda halkı bir kez daha pazarlıkların arasında

Bir yıldan uzun süre hükümetsiz kalan Kuzey İrlanda, Londra’daki Westminster Parlamentosu’nun uzaktan yönettiği bir ülke haline geldi. Bunun sebebi, 5 Mayıs 2022 tarihinde yapılan seçimlerde ilkkez ulusalcıların (Sinn Fein) en fazla sandalyeyi elde etmesinin ardından sağcı ve İngiltere yanlısı DUP’nin hükümet kurmayı engellemesi.

DUP NEDEN ENGEL OLUYOR?

Demokratik Birlik Partisi (DUP), Avrupa Birliği’nden ayrılma (Brexit) yanlısı bir kampanya yürütmüş olmasına karşın, Avrupa Birliği ile Birleşik Krallık arasında imzalanan Brexit anlaşmasını hiç onaylamadı, bazı şartlar öne sürdü. Bu şartların başında, İrlanda adasının güneyindeki İrlanda Cumhuriyeti ile sınır kontrolünü hayata geçirmek istemesi geliyor.

Ünlü “Kutsal Cuma Anlaşması”na göre Kuzey İrlanda’da her zaman koalisyon iktidarı olmak zorunda. “Güç Paylaşımı” olarak da bilinen anlaşma gereği, sağcı ve İngiliz işgalini savunan birlikçilerle ulusalcılar arasında hükümet paylaşılacaktı. Birinci partinin yerel parlamentonun başbakanı, ikinci partinin ise başbakan yardımcısı görevine gelmesi gerekiyor.

Kutsal Cuma Anlaşması’nın hayata geçirildiği 10 Nisan 1998 tarihinden bu yana birinci parti olan DUP, ilk kez ikinci parti durumuna düştü ve anlaşmanın “Güç Paylaşımı”na uymadı. Anlaşmaya göre böyle bir hakkı da var. DUP, başbakan yardımcısı, diğer adıyla birinci bakan yardımcısı tayin etmediği için hükümet kurulamıyor. Buna gerekçe olarak, Brexit anlaşmasındaki sınır kontrol yöntemlerine olan itirazını gösteriyor.

KUZEY İRLANDA, AB İLE BİRLEŞİK KRALLIK ARASINA SIKIŞTI

İrlanda halkı, yaklaşık bir asır önce İngiliz işgaliyle ikiye bölünmüş olmasına rağmen, ilişkilerini diri tutmayı başardı. Ticaretten kültüre, politikadan üretime kadar halk diyaloğunu hiç kaybetmedi. Bu yüzden Brexit anlaşmasında sınır iki İrlanda arasında değil, aslında Britanya ile İrlanda adası arasındaki İrlanda Denizi’nde çizildi. Yani, Birleşik Krallık’ın 4 ülkesinden biri olmasına rağmen neredeyse “özel bir muamele” gören Kuzey İrlanda, AB içinde kalmış gibi oldu.

DUP, bu duruma itiraz ederek seçim öncesi “Güç Paylaşımı” iktidarından çekilmişti. O zamandan bu yana hükümet kurulamıyor.

Rishi Sunak Devreye Girdi

Bu tartışmaların ardından Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ile AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen arasında yapılan görüşmede bir anlaşma sağlandığı açıklandı.

Buna göre, daha önce Boris Johnson tarafından yapılan anlaşma devre dışı kalmış oldu. Yeni anlaşmayla, Britanya adası ile Kuzey İrlanda arasındaki ticari ilişkiler ağırlıklı olarak Brexit önceki haline getirilirken, bu yüzden kurulamayan Kuzey İrlanda Bölgesel hükümetinin kurulması da hedefleniyor.

Son genel seçimde birinci parti olan Sinn Fein, yapılan anlaşmadan memnun olduklarını açıklarken birlikçi DUP tereddütle yaklaştı.

Kutsal Cuma Anlaşması’na göre en çok milletvekili çıkaran iki partinin hükümeti kurması gerekiyor. İkinci büyük parti olan DUP, geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerden sonra koalisyon hükümetinde yer almamış ve yaklaşık 9 aydır hükümet kurulamamıştı.

Bütün çabaların ve AB ile Birleşik Krallık arasındaki yeniden görüşme trafiğinin sebebi Kuzey İrlanda hükümetini kurmak olduğu bilinmesine rağmen, Sunak bu konuda yorum yapmadı.

DUP ile Birleşik Krallık arasında da yeniden görüşmeler olacak.

DUP hükümette yer almayı kabul ederse Sinn Fein, Birinci Bakanlık görevini yapacak. Bu da ilk kez bir ulusalcı ve Birleşik İrlanda’yı savunan bir partinin Kuzey İrlanda’da iktidar olması anlamına geliyor.

Ne Olmuştu?

5 Mayıs 2022’de yapılan genel seçimlerde Sinn Fein 27 ve DUP ise 25 milletvekili çıkarmıştı.

DUP hükümet kurmaya yanaşmayınca, Kutsal Cuma Anlaşması’na göre 6 ay beklendi. 6 ay sonunda hükümet hâlâ kurulmadığı için Westminster Parlamentosu’nda özel bir yasa çıkarılarak, Kuzey İrlanda hükümetinin kurulabilmesi için süre uzatıldı.

Buna rağmen hükümet kurulamadı ve mayısta tekrar seçime gidilmesi söz konusu olacak.

Sinn Fein lideri Michelle O’Neill, İrlanda halkının geleceğiyle oynamanın hiç kimsenin hakkı olmadığını belirterek bir an önce birinci bakan olma yetkisini alması için DUP’nin birinci bakan yardımcısını belirlemesini istedi.

 

Rekor seviyelerde olan gaz ve elektrik fiyatlarına yeni zamlar kapıda

Son 12 ay içerisinde yaptıkları zamlarla kârlarını rekor düzeylere çıkâran enerji şirketleri, tarifelerine Nisan’dan itibaren yeniden zam yapmaya hazırlanıyor. Hükümetin 1 Ekim’de getirmiş olduğu düzenleme ile yıllık ortalama 2 bin 500 sterlinle sınırlanan gaz ve elektrik faturaları için üst sınır Nisan itibarı ile 3 bin sterline çıkacak. Son 12 ay içerisinde Birleşik Krallık’ta elektrik fiyatları % 66,7, gaz fiyatları ise % 129,4 oranında zamlandı. Nisan’da % 40 daha zamlanacak olan enerji fiyatlarında ki artış yıl boyunca devam edecek. Artan enerji fiyatlarından kaynaklı olarak ülke çapında gaz ve elektrik kullanımı geçen yıla göre düşmüş durumda.

Halk yoksullaşırken, enerji şirketlerinin kârları rekor kırıyor

Milyonlarca aile enerji yoksulluğu yaşar ve yüz binlerce evin saatleri borçlarından dolayı sökülürken enerji şirketlerinin kârları rekor düzeyde artmaya devam ediyor. Geçen ay kârlarını rekor seviyede arttırdıklarını duyuran Shell, BP ve British Gas’a bu ay Equinor ve EDF’te dahil oldu. Shell son 115 yılın en fazla kârı ile 2022 yılında 32.2 milyar sterlin kâr ettiğini açıkladı. BP ise bir önceki yıla göre kârını 10.6 milyar arttırarak 23 milyar sterline çıkârdı. British Gas ise 2021’de ki kârını bu yıl üçe katlayarak 3.3 milyar sterline çıkardı. Britanya’nın en büyük gaz sağlayıcısı olan Norveç devletine ait Equinor’da kârını rekor düzeyde arttırdı. Equinor’ın açıkladığı yıllık kârı 62 milyar sterlin. Tüm enerji şirketleri de elde ettikleri rekor düzeydeki kârlar nedeniyle hissedarlarına yaptıkları kâr payı ödemelerini arttırdı. Yani yoksulların boğazlarından kısarak ödedikleri faturalardan elde edilen kârlar zenginlerin kasalarına gitti.

Hisselerinin çoğu Fransız devletine ait olan EDF enerji, küresel ölçekte geçen yıl zarar ederken Birleşik Krallık’ta kârla çıktı. 2021 yılında 21 milyon zarar açıklayan EDF geçen yıl 1.12 milyar sterlin kâr elde etti. Birleşik Krallık’ta yaklaşık 5 milyon eve gaz ve elektrik sağlayan EDF enerjinin hisselerinin %84’ü Fransızdevletine ait. Fransa EDF’in kalan %16 hissesinide bu yıl içinde satın alarak dünyanın en büyük elektrik üreticisinin tamamını kamulaştıracak.

Yeni zamlar durdurulsun talebi

Milyonlarca aile kışın en soğuk olduğu bugünlerde evini ısıtabilecek durumda değil. Yukarıda isimlerini andığımız dev enerji şirketleri toplamda 100 milyar sterlinden fazla kâr elde etmiş olmasına rağmen Nisan ayında fiyatlarını hükümetin onayıyla %40 arttıracaklar. Hane başına yılda ortalama 500 sterline tekabül edecek olan bu artış faturalarını ödeyemeyenlerin ve evlerini ısıtamadıkları için sağlık sorunları yaşayanların sayısını arttıracak. Enerji fiyatlarındaki artışın milyonlarca insanın hayatında yaratacağı tahribata dikkat çeken yoksullukla mücadele eden kurum ve vakıflar hükümete çağrı yaparak Nisan’da yapılacak zamların geri alınmasını talep etti. Zamların geri alınması için 38 Degrees web sitesi üzerinden bir imza kampanyası da başlatılmış durumda. Kampanyaya destek vermek isteyenler bu link üzerinden imza verebilir. https://act.38degrees.org.uk/act/cancel-energy-price-hike

Soğuk Gerçekler

3.2 milyon – 2020’de İngiltere’de enerji yoksulluğu içinde olan evlerin sayısı

7 milyon – Tahmini olarak 1 Ekim 2022 itibarı ile Birleşik Krallık’ta enerji yoksulluğu içinde olan evlerin sayısı

8.6 milyon – 1 Nisan’da başlayacak olan tarifeden sonra enerji yoksulluğu yaşayacak evlerin sayısı

7409 – Evlerin ısıtılamaması nedeniyle soğukların neden olduğu ortalama ölüm sayısı

 

İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon istifa etti… Nasıl bir bilanço bıraktı?

İskoçya Ulusal Partisi (SNP) lideri ve İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon sekiz yıldır yürüttüğü parti liderliği ve başbakanlık görevlerinden istifa etti.

Aklım ve kalbim görevi bırakmak için zamanın doğru olduğunu söylüyor” sözleriyle 15 Şubat’ta sürpriz istifa kararını açıklayan Sturgeon, yeni lider seçilene kadar görevine devam edeceğini belirtti.

SNP lideri ve başbakan olarak görev yapan ilk kadın ve bu görevde en uzun süre kalan kişi olan 52 yaşındaki lider, ülkeyi yönetmenin kendi üzerinde yarattığı “fiziksel ve ruhsal etkiyi” gözden geçirmek zorunda kaldığını söyledi. Açıklamasında, siyasetin ön saflarında 20 yıldır verdiği mücadelede karşılaştığı zorluklarda tereddüt etmediğini belirterek, kararının “kısa dönemli baskılardan kaynaklanmadığını” vurguladı.

Nicola Sturgeon, 2014’te İskoçya’da yapılan bağımsızlık referandumunda bağımsızlık yönünde oyların yüzde 45’te kalması nedeniyle eski SNP lideri Alex Salmond’ın istifa etmesi üzerine görevi devralmıştı.

2016’daki Brexit referandumunda Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı alması, İskoçya’nın AB’de kalmasını savunan SNP’nin bağımsızlık referandumunu yeniden gündeme getirmesine neden oldu.

BİRLEŞİK KRALLIK HÜKÜMETİNDEN İKİ ENGELLEME

İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılarak bağımsız bir ülke olması gerektiğini savunan Sturgeon, Ekim 2023’te ülkede yeni bir bağımsızlık referandumu düzenlenmesini istemişti. Ancak bunun için Birleşik Krallık hükümetinin onayı gerekiyor ve hükümet bu onayı vermeyi reddediyor. İstifa konuşmasında bağımsızlık talebini tekrar dile getiren Sturgeon, referandumun engellenmesini “demokrasi rezaleti” olarak niteledi.

İskoç demokrasisini koruma ve halkın iradesini muzaffer kılma sorumluluğunun SNP’ye düştüğünü belirten Sturgeon, “Bunu başarmak için İskoç siyasetindeki bölünmeyi aşmamız gerekiyor ve bunun için yeni bir lidere ihtiyaç var” dedi.

SNP, bağımsızlık kampanyası ile ilgili olharak 19 Mart’ta özel bir konferans düzenleme kararı almıştı. Ancak lider seçiminden dolayı konferansın ileri bir tarihe ertelenebileceği öngörülüyor.

Birleşik Krallık hükümetinden bir diğer engelleme de, İskoçya’da trans bireylerin cinsiyetlerini hukuken değiştirmelerini kolaylaştıran bir yasal düzenlemeyle ilgili geldi. İskoçya Parlamentosu, uzun tartışmaların ardından bu düzenlemeyi Aralık ayında kabul etmişti. Ancak merkezi Birleşik Krallık hükümeti bu düzenlemeye onay vermeyeceğini açıkladı.

Sturgeon bunu “İskoçya Parlamentosu’na saldırı” ve “büyük bir hata” olarak nitelemiş, konuyu mahkemeye taşıyacaklarını söylemişti.

İSKOÇYA ÖZERK YÖNETİMİ

İskoçya, 1999’dan bu yana ülkenin iç işleyişiyle sağlık, eğitim, ulaşım vb. politikalardan sorumlu özerk bir hükümete sahip.

İskoçya’da 2007’ye kadar İşçi Partisi ile Liberal Demokratların koalisyon hükümeti iktidardaydı. Bu tarihten sonra ve 2021’e dek ise, SNP tek başına hükümet etti. Ardından Yeşiller’le koalisyon hükümeti kurdu. Bir sonraki seçimler ise 2026’da yapılacak.

Hayat pahalılığı, sağlık ve eğitim alanında mevcut sorunlar, hastanelerde uzun bekleme süreleri, öğretmenlerin ücret artışı talebiyle grevleri vb. sorunlar ülkenin yakıcı gündemleri arasında.

İskoçya’da İşçi Partisi’nin oylarını almak üzere eski lider Alex Salmond döneminde dile getirilen sosyal demokrat politikaların birçoğu söylemde kalsa da, ücretsiz kreş, ücretsiz okul yemekleri, çocuk başına 25 sterlin ödeme gibi önlemlerle çocuk yoksulluğunu azaltma, üniversite eğitimini yaygınlaştırma, yoksulların vergi yükünü bir miktar hafifletme gibi konularda Sturgeon’ın bazı adımlar attığı değerlendiriliyor.

Pandemi döneminde de Boris Johnson hükümetinin sergilediği “doğal seçilim” ya da “güçlü olan ayakta kalsın” tutumuna kıyasla Sturgeon’ın ne yaptığını bilen tavırları da daha insani bulunmuş ve Sturgeon’a puan kazandırmıştı.

Ancak Nicola Sturgeon’ın eşi ve SNP yöneticisi Peter Murrell’in partiye 107 bin sterlin borç vermesi konusu, polis soruşturmasına tabi tutulan Sturgeon’ın başını ağrıtan konular arasında.

Sturgeon, bağımsızlık kampanyasında önemli bir isimdi. Ancak, İskoç ekonomisine hükmeden yabancı sermayeye bağlılığı, AB, ABD, Britanya hükümeti ve NATO’yu uluslararası düzenin koruyucuları olarak gördüğü belirtilerek, eleştirilere de maruz kalmıyor değil.

Yeni seçilecek liderle SNP’nin bağımsızlık konusunda nasıl bir yol izleyeceği sorusu yanıt beklerken, İskoç halkının ekonomi, hayat pahalılığı, NHS gibi acil sorunlara öncelik verdiği değerlendirmeleri yapılıyor.

YENİ LİDER SEÇİMİ

SNP liderliği için üç aday var: Ash Regan, Humza Yousaf ve Kate Forbes. Nicola Sturgeon’ın Sağlık Bakanı Yousaf’ı desteklediği, ancak NHS’teki kriz nedeniyle adaylıktan çekilmesi çağrıları yapıldığı belirtiliyor. Finanstan sorumlu Forbes, SNP politikalarıyla uyumsuz, LGBT ve kürtaj haklarına sıcak bakmayan muhafazakâr bir isim olarak görülüyor. Regan ise, trans bireylerin cinsiyetlerini hukuken değiştirmeleriyle ilgili yasaya karşı çıkıp hükümetten istifa etmişti.

Partinin yaklaşık 100 bin üyesi 13 – 27 Mart tarihleri arasında oy kullanarak yeni liderlerini belirleyecek.

Yeni liderin seçilmesiyle birlikte Sturgeon da istifasını Kral 3. Charles’a sunacak.

 

Corbyn’e siyasi saldırı sürüyor, İşçi Partisi’nin eski lideri şimdi ne yapacak?

Arif Bektaş/Özden Dinç

İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Keir Starmer 15 Şubat’ta yaptığı açıklamada, partinin eski lideri Jeremy Corbyn’in önümüzdeki genel seçimlerde İşçi Partisi’nden milletvekili adayı gösterilmeyeceğini söyledi. Starmer’ın partinin başına geçmesinin ardından başlattığı, Corbyn’e ve Corbyn destekçilerine yönelik “cadı avı”, sosyalist örgütler ve bazı sendikalar tarafından İngiltere’deki yerleşik yapının, demokrasiye karşı ilan ettiği bir “savaş” olarak yorumlanıyor. Corbyn’in yanısıra ve aralarında ünlü yönetmen Ken Loach’un da* bulunduğu İşçi Partisi’nin sol kanadından çok sayıda isme yönelik medya üzerinden de desteklenen bu saldırının, parti içinde nasıl örgütlendiği “The Labour Files”** isimli belgeselde kanıtlarıyla ifşa edilmişti.

(*ilgili haber: https://www.evrensel.net/haber/440323/starmerin-ekibi-unlu-yonetmen-ken-loachu-isci-partisinden-ihrac-etti)

(**ilgili kaynak: https://www.ajiunit.com/investigation/the-labour-files/ )

El Cezire televizyonu tarafından birkaç ay önce yayınlanan belgeselde, parti içi yazışmalar ve tanıkların ifadeleri doğrultusunda Jeremy Corbyn’e verilen desteğin parti içinde fabrikasyon anti-semitizm soruşturmaları ve ırkçılık suçlamalarıyla baltalanarak 2019 genel seçimlerinin nasıl kaybedildiği aktarılıyor. Belgeselde ayrıca kamu yayıncısı BBC’nin, Panorama haber programında “İşçi Partisi ve Antisemitizm” bölümünün, Corbyn destekçilerini karalamaya dönük bir kurgu içerdiği ve haberdeki suçlamaların gerçekle örtüşmediği ifade ediliyor.

Ancak “The Labour Files”ta yer alan tüm bu sarsıcı konular, İngiltere basını tarafından adeta görmezden gelindi. Bu durum Corbyn’e ve temsil ettiği siyasete yönelik saldırının sürdüğünü gösteriyor. Corbyn’in 1983’ten bu yana kesintisiz olarak temsilcisi olduğu Londra’nın Islington North bölgesinden İşçi Partisi adayı gösterilmeyeceği açıklaması da bu organize saldırının devamı niteliğinde.

Yapılan yorumlarda Corbyn’in önünde şu andan itibaren üç seçenek olduğu ifade ediliyor. Bunlar Corbyn’in Islington North bölgesinden bağımsız aday olması; yeni bir siyasi parti kurması ve Londra büyükşehir belediye başkanlığına aday olması. Bağımsız aday olması halinde Corbyn’in seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor ancak bu durumun emsaller gözönüne alındığında Corbyn’in siyasi geleceğinin sonu olabileceği konuşuluyor. Londra belediye başkanlığı konusunda ise İşçi Partisi’nin çıkaracağı bir aday ile Corbyn arasında sol oyların paylaşılması durumunda, Londra’nın Muhafazakar Parti’nin eline geçebileceği endişesi hakim. Bir diğer seçenek olan yeni bir siyasi partinin örgütlenmesi ve başına da Corbyn’in geçmesi ise ülkede devam eden grevlerin nereye evrileceği ve sendikal hareketin tutumuyla yakından ilişkili. Starmer yönetimindeki İşçi Partisi, başta UNITE ve RMT olmak üzere sendikalar nezdinde itibarını kaybetmiş olsa da -şimdilik- seçimlerde Muhafazakar Parti karşısında “ehveni şer” bulunarak destekleneceğe benziyor.

Corbyn Ne Diyor?

Jeremy Corbyn, geçtiğimiz yıl parti üyeliği askıya alındığından bu yana (Corbyn şu anda yine İşçi Partisi üyesi) her fırsatta İşçi Partisi temsilcisi olarak seçimlere girmek istediğini dile getiriyor ve diğer seçenekler hakkında konuşmaktan imtina ediyor.

Corbyn, gelecek seçimlerde İşçi Partisi’nden aday gösterilmeyeceği açıklamasına dair sosyal medya hesabı üzerinden verdiği cevapta; Islington North için İşçi Partisi üyesi olarak aday olmasını engellemeye yönelik girişimlerin, bölgedeki seçmenlerin demokratik haklarına yönelik “pervasızca bir saldırı” olduğunu söyledi. Corbyn seçimlerde kimin aday olup olmayacağına parti liderinin değil seçim bölgesindeki İşçi Partisi üyelerinin karar vereceğini hatırlattı ve bağımsız aday olmak gibi bir niyetinin bulunmadığını belirtti.

(ilgili tweet: https://twitter.com/jeremycorbyn/status/1625918105439404033?s=20 )

İşçi Partisi’nin eski lideri Corbyn birkaç ay önce kendisiyle yaptığımız (yayınlanmamış) özel bir söyleşide de, İşçi Partisi üyesi olduğunu ve İşçi Partisi milletvekili olarak kalmaya kararlı olduğunu vurgulamıştı. “Yeni bir parti kurmayı düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelttiğimiz Corbyn şunları söylemişti: “Ben İşçi Partisi’nin bir üyesiyim. Parlamento üyesiyim ama parlamentodaki İşçi Partisi’nin üyesi değilim. Barış ve Adalet Projesi’ni (Peace and Justice Project: Jeremy Corbyn’in öncülüğünde kurulan sivil toplum örgütü) desteklemek, seçmenlerimi temsil etmek ve ayrıca İşçi Partisi’ne kendi üyelerini kızağa çekmenin doğru bir siyaset olmadığını, iyi bir demokrasi olmadığını ve işçi sınıfını güçlendirmediğini anlatmak benim odaklandığım konular. Dolayısıyla bu konular üzerine odaklandım. Hayır, şu anda parti kurmayı planlamıyorum.”

“Jeremy Corbyn bir partinin lideri olursa biz de ona katılırız” diyenlere müteşekkir olduğunu belirten İşçi Partisi’nin eski lideri bahsi geçen söyleşide ayrıca kendisine yönelik “siyasi saldırı”nın iki eksenli olduğu tespitini yapmış ve şöyle demişti: “Öncelikle aşırı sağ görüşlü milyarderler tarafından kontrol edilen medyanın İşçi Partisi’nin liderliğine, yani bana ve siyasi tutumumuza yönelik olabilecek en sert saldırısıyla karşılaştık. Seçimi kaybetmemizin en temel nedeni budur. (…) İşçi Partisi’nin parlamentodaki yönetici kadroları içinde beni sindirmek için elinden geleni yapanlar gibi önemli unsurlar da söz konusuydu ve elbette bu durum şansımızı azalttı. Ancak şunu belirtmeliyim ki milyonlarca kişi kampanyalarımıza katıldı ve İşçi Partisi’ne oy verdi ve yüzbinlercesi de partiye katıldı ve oldukça faal oldu. Ve artık bu şekilde politize olmuş/siyasallaşmış bir nesil var ve bunu kimse yok sayamaz. Onları demiryolu işçilerinin grevlerinde, öğretmenlerin grevlerinde ve hatta savunma avukatlarının grevlerinde grev gözcülerinin yanında ve elbette kamu hizmetlerinin savunulduğu tüm kampanyalarda görebilirsiniz.”

 

Polis devletine bir adım daha yaklaşıyoruz

Ocak sayımızda kendi çıkardıkları, Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası (Polislik Yasası)’nı yeterli bulmayan TORY hükümetinin geçen yıl parlamentoya sunduğu “Kamu Düzeni Yasa Tasarısı”nı belirli yönleri ile ele almıştık. Final aşamasına geçen tasarı birkaç ay sonra yasalaşarak yürürlüğe girmiş olacak. Tasarı, polisin olağanüstü yetkileriniartırırken, politikacılara mevcut yasaların içeriğini ve tanımlamaları değiştireme hakkı tanıyor. Polisin keyfi uygulamaları meşrulaştırılırken, tek kişilik gösteriler bile suç kapsamına alınıyor.

Lordlar’dan“Kamu Düzeni Yasa Tasarısı”na itiraz

Yasa Tasarısı Lordlar Kamarası’nda yapılan ufak tefek düzenlemelerin ardından son aşamaya geçti. Lordlar yasa tasarısında polise verilen iki yetkiye itiraz etti. İtiraz edilen ve kaldırılan yetkilerden biri bir şüphe olmadan kişileri ve araçları durdurma ve arama yetkisi oldu. Lordlar Kamarasında itiraz edilen ama yasa tasarısında olduğu gibi tutulan diğer yetki ise Ciddi Aksaklık Önleme Düzeni olarak adlandırılan ve kişileri bir suçları olmadığı halde protestolara katılmaktan men eden yetkiydi. Lordlar yasa tasarısına yaptıkları bir ekleme ile de gazeteciler ve gözlemciler için daha fazla koruma önlemi sağladı. Bu ekleme, Just Stop Oil protestosunu izleyen bir LBC muhabirinin polis tarafından tutuklanmasından dolayı benzeri durumların bir daha yaşanmaması için yapıldı. Hükümetin protestoları başlamadan önce durdurmak için polise vermek istediği yeni yetkiler de Lordlar tarafından engellendi.

“Kamu Düzeni Yasa Tasarısı” Mart’ta son kez görüşülecek

Mart içerisinde son kez Avam Kamara’sında görüşülecek olan tasarıda milletvekilleri Lordlar’ın itiraz ettikleri maddeler yeniden oylamaya sunulacak. Oylamaya sunulacak maddeler:

• Şüphe olmadan protestocuları ve araçları durdurma ve arama yetkisi

• Bir suçtan hüküm giymemiş kişilere karşı ‘Ciddi Aksaklık Önleme Düzenlemesi’ yetkilerinin kullanılmasının kaldırılması

• Tasarıya ciddi aksaklık tanımının eklenmesi

• Protestoya katılımı yasaklayacak mahkumiyetlerin kapsamının sınırlandırılması

• Gazeteciler ve protestoların diğer gözlemcileri için korumalar eklenmesi.

Polis protestoları ve protestocuları engellemek için her şeyi mazeret olarak kullanabilecek

Lütuf değil temel bir hak olan protesto hakkının kullanılması, Nisan 2022’de onaylanan Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası ile zaten büyük oranda kısıtlamaya uğramıştı. Bu kısıtlamaların kapsamı ve polisin yetkileri “Kamu Düzeni Yasası’’ ile daha da arttırılmış olacak.

Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası, asıl olarak protestoları etkisiz kılmak için protestocuların seslerini duyurabilmek amacıyla neden oldukları tüm aksaklıkların madde madde suç kapsamına alınması ve polise, yasanın kapsamına giren tüm maddelere ilişkin geniş yetkiler verilmesini içeriyor. Kapsamı genişletilen ‘Aksaklık’ bu yasa ile ilk kez örneklendirildi. Gürültü çıkartmak, statik gösteriler yürüyüşlerle eşitlendi. Statik gösteri için en az iki kişinin olma koşulu kaldırılarak tek kişilik gösteriler de yürüyüşlerle eşitlendi. Parlamento yakınlarında yapılan protestolar için mevcut kısıtlamalar, parlamento kapsamına giren coğrafi alanın genişletilmesi ve araç geçişlerinin engellenmemesi gibi yeni koşullarla genişletirdi. Haberdar olmadığını koşulları ihlal etmeyi de suç kapsamına alan yasa bakanlara da tanımlamaları değiştirme yetkisi vermiş durumda. Yani bakanlar “demokratik bir parlamento tartışmasından geçmek zorunda kalmadan” kural koyma yetkisine sahip olabilecekler.

 

Piyanist Gülsin Onay’dan depremzedeler için Cambridge Üniversitesi’nde resital

Devlet sanatçısı piyanist Gülsin Onay, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenenler için Cambridge Üniversitesi’nde bağış toplamak amacıyla piyano resitali verdi.

Piyanist Gülsin Onay, depremzedeler için İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde resital verdi. Onay, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “6 Şubat depreminde kaybettiğimiz canlarımız için yaklaşık 3 haftalık matem sürecinin ardından, UNICEF’e yardım amacıyla fon toplamak üzere Cambridge, Gitron College’deki güzel Stanley Kütüphanesi’nde bir hayır resitali için sahneye geri dönmek ayrıcalıktı. Salon tamamen doluydu ve amacımız için muhteşem bir meblağ topladık” dedi.

Piyano resitalinde toplanan yardımlar, UNICEF Türkiye Milli Komitesi’ne bağışlanacak. Bu bağışlar çocuklara acil psikososyal destek sağlanması, ana su istasyonları ve hizmetleri ile sağlık ve beslenme ihtiyaçlarının değerlendirilmesi, çocuklar için kışlık giysi, battaniye, aile ve seyahat hijyen kitlerinin dağıtılmasında kullanılacak.

Londra süpermarketlerinde meyve ve sebze kıtlığı gündemde

Asda süpermarket zinciri yetkilileri yaptığı açıklamada domates, biber, salatalık, marul, salata poşetleri, brokoli, karnabahar ve ahududuya üç satış sınırı getirildiğini duyurdu. Bu arada Morrisons ise domates, salatalık, marul ve biberde müşteri başına iki ürün sınırı getirdi. Diğer süpermarket devlerinin de benzer geçici önlemleri düşündüğü anlaşılırken, söz konusu sebze ve meyve kıtlığının ülke çapında gıda endüstrisi kapsamında tıkanıklıklara yol açabileceği düşünülüyor.

Perakendeciler sorunun Avrupa ve Afrika’daki kötü hava koşulları, ulaşım sorunları ve düşük verimden kaynaklandığını belirtiyor. Sıkıntının geçici olduğunu belirten yetkililer panik alımlarının yapılmamasını istedi.

Faiz artışlarına devam…

İngiltere Merkez Bankası (BoE), Şubat’ta da taban faizini üst üste onuncu kez arttırarak yüzde 4 seviyesine yükseltti. BBC’nin haberine göre, analiz uzmanları, taban faizinin yıl ortasına kadar artmaya devam etmesini ve yaz aylarında yüzde 4,5 seviyesinde zirve noktasına ulaşmasını öngörüyor.

BoE Başkanı Andrew Bailey, gaz fiyatlarının uluslararası piyasalarda dramatik bir şekilde düşmesinin ardından enflasyon konusunda zor bir dönemin atlatıldığını söylüyor. Bailey, yine de artan maaşlar ve gaz masraflarının yıl sonuna doğru yeniden artışa geçme ihtimalinin, enflasyonu tekrar yükseltme konusunda güçlü bir risk oluşturduğunu da ifade etti. The Guardian’a göre, İngiltere Merkez Bankası, Aralık 2022’de yüzde 10,5 olarak görülen enflasyon oranının bu yıl hızlı bir şekilde düşmesini ve yıl sonunda yüzde 3,5 seviyesine inmesini bekliyor.

Faiz artışının etkileri, ülke genelinde daha yüksek mortgage ve kredi masrafları olarak hissedilecek. Taban faizindeki artışın, değişken faizli anlaşmalarla mortgage ödemesi yapan kişilerin aylık ödemelerini de hemen yükseltmesi bekleniyor. Sabit faizli anlaşmalara sahip olanların aylık ödemeleri, sözleşmeleri sona erene kadar değişmeyecek. Hükümetin “English Housing Survey” araştırmasına göre, ülke genelindeki hane halklarının üçte birinden biraz daha az bir kısmı, mortgage ödüyor. İngiltere Merkez Bankası, ülke genelinde dört milyona kadar hane halkının bu yıl, aylık mortgage ödemelerinde artışla karşı karşıya olduğunu açıkladı.

Her dört aileden birinin bütçesi zorunlu ihtiyaçlara yetmiyor

Guardian’ın aktardığı ülke çapında yapılan bir ankete göre Her dört aileden birinin bütçesi zorunlu ihtiyaçlara yetmiyor. Ülkede faaliyet gösteren hayır kurumları, halkın yaklaşıkyüzde 40’ının ayı parasız bitirdiğini tespit etti ve yüzde 67’si de hükümetin kriz konusunda yeterince çaba göstermediğine inanıyor.

Ankete göre, insanların yaklaşık yüzde 40’ı ayı hiç parası kalmadan bitirirken, yüzde 24’ünün temel ihtiyaçlar için parası kalmıyor.

Save the Children, Shelter, Turn2us, Little Village ve 38 Degrees’ten oluşan “Together Through This Crisis” girişimi tarafından yapılan değerlendirme, kalıcı çift haneli enflasyon ve artan enerji faturaları oy sandığına da yansıyacak.

Ulusal İstatistik Ofisi de, kiracıların yarısından fazlasının bortalama 850 sterlinlik beklenmedik faturayı karşılayamayacağını açıklarken

Macmillan Cancer Support, kanser hastalarının geçimlerini sağlamak için tefecileri kullanmaya başlamasından kaygı duyulduğunu belirtti. Kurum hastaların üçte birisinin zorunlu tüketim harcamalarından tasarrufa yönelerek yatakta daha fazla zaman geçirdiğini, bu arada telefonların sayısında bir sıçrama olduğunu saptadı.

Together Through This Crisis’in anketine göre, Birleşik Krallık’taki en varlıklı 10 seçim bölgesi arasında bile insanların yüzde 19’u ayın sonunda yiyecek veya faturalarını ödeyemeyecek durumd.

Yardım kuruluşu 38 Degrees’in CEO’su Matthew McGregor, başbakan Rishi Sunak ve şansölye Jeremy Hunt’a yazdığı açık mektupta, çocukların beslenme krizine karşı acil harekete geçilmesini istedi. McGregor, Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan’ın başkentteki tüm ilkokullar için duyurduğu ücretsiz okul yemeklerinin tüm çocuklara genişletilmesi gerektiğini de belirtti.