Ana Sayfa Blog Sayfa 65

“Bu bütçeyle NHS hastane ve ambulans bekleme süresi azalmaz”

Hükümet, NHS için belirlenen birçok hedeften vazgeçmeyi planlıyor ve bunun, yerel hastane liderlerinin kendi önceliklerine odaklanmasının önünü açacağı belirtiliyor.

The Times’ın haberine göre, Sağlık Bakanı Steve Barclay, yerel sağlık otoritelerinin NHS’teki yeniliklerde büyük rol oynadığını düşünüyor ve hedeflere yönelik baskıları azaltarak onlara zaman yaratmak istiyor. Geçen haftaki Sonbahar Bütçesi’nde de Maliye Bakanı Jeremy Hunt, NHS hizmetlerinin performansını pandemi öncesi seviyelere döndürebilmek için NHS’e ekstra para kaynağı sunulacağını açıklamıştı. Açıklamalara göre, gelecek iki mali yılın her birinde, NHS bütçesine 3,3 milyar sterlin eklenecek. Buna rağmen, Sonbahar Bütçesi’nde belirlenen planlar, acil servislerdeki bekleme süresi hedeflerini tutturmanın yıllar sürebileceğini de gösteriyor.

The Times gazetesinin haberine göre bu, hastaların ambulans ve acil servisler için uzun süre beklemesi durumunun uzun yıllar devam etmesi anlamına gelebilir. Kalp krizi ve felç gibi ciddi hastalıklarda, ambulans bekleme sürelerine yönelik 18 dakika hedefini tutturmanın çok zor olduğunun kabul edildiği belirtiliyor.

Bu tür hastalıklardaki mevcut ambulans bekleme süresinin bir saat olduğu ve NHS’ten bu sürenin Mart 2024’e kadar yarım saate indirilmesi isteniyor. Bu hedefler, 2015 yılından beridir tutturulamıyor. The Times’a göre, hükümet kaynakları, bu hedefin bir sonraki seçime kadar tutturulması ihtimalinin oldukça düşük olduğunu kabul ediyor.

Başbakan Sunak’tan “cek” ve “cak” vaatler

Başbakan Rishi Sunak, insanların geçimini sağlamak için kazanmaları gereken minimum saat başı geliri gösteren “National Living Wage” ücretlerinde önemli miktarda bir artış yapa”cak”larını söyledi.

Başbakanın zaman belirtmediği “cek” ve cak”la biten vaatleri şöyle:

“Sekiz milyon hane halkına da 1100 sterline kadar çıkabilecek hayat pahalılığı ödemeleri yapılacak. Yardım ödemeleri kapsamında ayrıca, Universal Credit gibi bütçe hesaplı sosyal yardımlar alan kişilere 650 sterlinlik hayat pahalılığı ödemeleri, engelli yardımı alan kişilere 150 sterlinlik ödemeler ve emeklilere de 300 sterlinlik ödemeler gerçekleştirilecek.

The Times gazetesi tarafından yayınlanan habere göre, “National Living Wage” ücretlerindeki artış, ülke genelinde 2,5 milyon kişinin kazandığı maaşın artmasını sağlayacak.

“National Living Wage” ücreti şu anda saat başına 9.50 sterlin olarak ödeniyor ve bu miktarın saat başına 10,40 sterlin civarında bir seviyeye çıkarılacağı belirtiliyor. “National LivingWage” genellikle normal asgari ücretten (minimum wage) daha yüksek oluyor.

Asgari ücret, bir işçinin saat başına alabileceği en düşük ücret olarak belirleniyor ve yasal olarak bağlayıcılığı bulunuyor. Herhangi bir işçiye asgari ücretin altında maaş vermek, yasalara aykırı. “National Living Wage” ise insanların yoksulluk içinde yaşamamak için alması gereken saat başı ücreti belirliyor ve yasal olarak bağlayıcılığı bulunmuyor.

Erdoğan’dan Esad’la görüşme açıklaması

Endonezya’daki G-20 Zirvesi sonrasında Türk gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tayyip Erdoğan, bir süredir dillerde olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşüp görüşmeyeceği ve Türkiye’nin Suriye ile Mısır’la ilişkileri hakkındaki bir soruyu şöyle yanıtladı:Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz. Türkiye olarak bu konularda sıkıntılı olduğumuz ülkelerle ilişkileri yeniden ele alabiliriz. Hele hele Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz. Ve buna göre de yolumuza inşallah o şekilde devam edebiliriz.

Bilindiği gibi Erdoğan ilk adımı atarak, Katar’daki futbol turnuvası açılışında, “ölürüm de görüşmem” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile tokalaşarak gazetecilere poz vermişti. Sıkışınca yapmayacağı şey yok. Bunun adı “ilkeli dış politika” oluyor! İçeride ve dışarıda keyfiyet diz boyu!

Türkiye Irak ve Suriye’de Kürtleri bombaladı

S. Soylu 13 Kasım’da İstanbul İstiklal Caddesi’nde 6 kişinin öldüğü bombalamadan PKK/PYD/YPG’yisorumlu tutarak işaret fişeğini yakmıştı. PKK ve YPG’nin bombayla ilişkileri olmadığını açıklamaları yeterli olmadı. Suriye ve Irak’ta yayılma peşinde olan, genel seçimlerin eşiğindeki Erdoğan hükümeti, 20 Kasım’da son ayların en yoğun hava bombardımanını gerçekleştirdi. Pençe-Kılıç” adı verilen, Suriye ve zaten aralıklarla bombalanan Irak’ın kuzeyini hedef alan hava saldırıları çok sayıda ölüme neden oldu.

Savunma Bakanı H. Akar, “471 hedef ateş altına alındı, 254 terörist etkisiz hâle getirildiaçıklamasını yaparken, Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, hava saldırılarında 16’sı Suriye askeri 37 kişinin öldüğünü bildirdi. Kürtler ise, saldırılarda 11 sivilin de öldüğünü söyledi. SDG hava saldırılarında, IŞİD şüphelilerinin ailelerinin de tutulduğu, çoğu çocuk 50 binden fazla kişinin yaşadığı El-Hol Kampı’nın da bombalandığını, 7 güvenlik yetkilisinin öldüğünü açıkladı. SDG Komutanı Mazlum Abdi, Türkiye’nin bölgede kara harekâtı düzenlemesinin, IŞİD’in yeniden güçlenmesine yol açacağını savundu. 

Erdoğan “sadece başlangıçsaydığı bombalamanın ardından bir kara harekatının gündemde olduğunu söyledi. Gerekçe, olarak “terör” ve Karkamış’a düşen roketler ileri sürülüyor ve hava harekatı için “oluru” alınan Rusya’nın kara saldırısı için de “yeşil ışığı” bekleniyor.

Bir kara saldırısı kolay görünmüyor. Rusya’nın yanı sıra SDG ile birlikte çalışan ve Suriye’de yaklaşık 900 askeri bulunan ABD’nin de kara harekatına onay vermesi şart. Oysa hem Rusya hem ABD Türkiye’ye itidal tavsiye ediyor.

CIA ve Rus İstihbarat Başkanları Ankara’da görüştü

Bali’deki G20 Zirvesinden bir gün önce ABD Merkezi Haber Alman Örgütü CIA Başkanı William Burns ile Rusya Dış İstihbarat Servisi SVR Başkanı Sergey Narişkin Ankara’da bir araya gelip görüştü.

Açıklama Beyaz Saray’dan yapıldı ve CIA Başkanı’nın, Putin’in “blöf yapmadığını” söyleyerek belirttiği Rusya’nın nükleer güç kullanması durumunda doğabilecek sonuçları aktarmak üzere SVR başkanıyla görüştüğü belirtildi.

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov da, ABD ile Rusya arasında görüşme olduğunu doğruladı, amaayrıntı vermedi. Ancak ABD’nin Ukrayna çatışması nedeniyle Rusya’nın eline geçen Amerikalı tutuklular konusunu da gündeme getirdiği sanılıyor.

Savaş hali sürse de emperyalistler arasında görüşmeler olabildiği görülüyor. Bu, muhtemelen Ukrayna Savaşı sonrasında ABD-Rusya arasındaki ilk görüşme değil, ancak bilinen yüz yüze ilk üst düzey görüşme olabilir. Zaten ABD, Ukraynayla ilgili olarak Rusya ile gizli görüşmeler yapıldığını önceden açıklamış, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Sullivan, Washington ile Moskova arasındaki iletişim kanallarının savaşa rağmen açık olmaya devam ettiğini söylemişti.

Polonya’ya Ukrayna füzesi

0

Ukrayna’da Rusya-NATO savaşı sürerken Polonya’nın Ukrayna sınırındaki bir köye düşen füze iki kişinin ölümüne neden oldu.

Rusya, füzenin kendisine ait olmadığı açıklarken, Zelensky, daha Endonezya’dan ağzına geleni söyleyerek Rusya’yı suçladı.

Yalanlama, önce Biden’den geldi. Olayın ardından füzenin Rusya tarafından fırlatılmış olmasının “uzak ihtimal” olduğunu söyleyen Biden, Reuters’a göre, G7 ülkeleri ve NATO müttefiklerine füzenin Ukrayna’ya ait olduğunu açıklamıştıAssociated Press’e konuşan ABD’li yetkililer de füzenin, Rusya’nın fırlattığı bir füzeyi düşürmek için, Ukrayna tarafından ateşlenmiş olabileceğini belirtmişti. En son NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Bunun kasıtlı bir saldırı olduğuna dair bulgu yok. İlk bulgular, olayın Ukrayna topraklarını savunmak için fırlatılan Ukrayna hava savunma füzesinden kaynaklandığına işaret ediyor dedi. Ama Nihai sorumluluk Ukrayna’ya karşı illegal bir savaş yürüten Rusya’ya ait diye eklemeyi ihmal etmedi.

Anlaşıldı ki bir ülkenin başına kolaylıkla çorap örülebilir. Hakan Fidan, “atacaksın 3-4 füze…” dememiş miydi!

Sunak Zelensky el ele

Kasım ortasında “Birlikte Toparlanma Daha Güçlü Toparlanmaşiarıyla Endonezya’nın Bali adasında toplanan G20 zirvesinde Sunak Zelensky ile yan yanaydı ve Polonya topraklarına düşen füzeyle sorununda onu destekledi. Ukrayna Savaşı hız kesmez ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar sürerve özellikle ABD Çin’e yönelik ekonomik kuşatmasını ağırlaştırma eğilimindeyken, zirvede, gıda ve enerji güvenliği başta olmak üzere dünyanın sorunları tartışıldı. Tabii ki en gelişmiş 20 ülke tekellerinin yararına.

Sunak Bali’de Zlensky’i savunmakla yetinmedi, ardından Ukrayna’ya gitti. Kiev’de yeniden Zelenskyile buluşan R. Sunak’ın elinde 50 milyon poundluk yardım paketi vardı. Bu erken Noel hediyesindeaskeri malzemeler var. Aralarında geçen ay UK’nin söz verdiği 1000 hava savunma füzesinin deolduğu sanılıyor. Sunak’ın çantasında eğitim amaçlı olarak İngiliz askeri doktorlarının Ukrayna’ya gönderilmesi de vardı.

Zelensky’nin teşekkürü şöyle oldu: Sizin gibi dostlar yanımızdayken, zafere inancımız tam.

Zafer, tabii ki kazanılacaksa, bu, Ukrayna’nın değil, Rusya ile hesaplaşmakta olan UK ve ABD de içinde batılı emperyalistlerin zaferi olacak! Ancak kolay değil: UK örneğin, başına sürecek merhem bulamaz ve halkına yeni vergiler koyup başta belediye hizmetleriyle NHS olmak üzere kesintilere giderken, bütçeden kaynak ayırıp Ukrayna’ya silah gönderiyor!

ABD Seçimleri: Senato çoğunluğu eşeklerde

0

ABD 8 Kasım’da valiliklerle belediyeler ve Senato’nun 1/3’ünün yenilenmesi için seçime gitti.

Senatoda “eşek” amblemli Demokratlar azınlıktaydı. Oy sayımının sonunda Georgia eyaletinde seçim 2. tura kalırken, Senato’da eşekler şimdiden 50 koltuk kazandı. Bu, Georgia’yı “fil” amblemli Cumhuriyetçiler kazansa bile, beraberlik durumunda Senato’ya başkanlık eden Biden’in yardımcısı Harris’in oyuyla çoğunluk Demokratlarda oluyor.

Senato’yu Demokratların kazanmasının ardından, Trump 2024 Başkanlık Seçimleri için adaylığını açıkladı. 8 Kasım Seçimlerinde beklenen gelişmenin sağlanamaması nedeniyle parti içinde Trump’aadaylığının ilanını açıklamaması baskısı vardı. Ancak Erdoğan’ın daha büyük ve iddialı olan Trumpbunu dinlemedi.

Karşısında Florida’da oylarını artırarak valiliği yeniden kazanan Cumhuriyetçi rakibi DeSantis olacak görünüyor, ancak Trump’ın sorunları, bundan ibaret değil. Aile şirketi üzerinden dolandırıcılıkla suçlanıyor. Kongre binasına faşistlerin yaptığı saldırı dolayısıyla suçlanmasının yanı sıra başkanlıktan ayrılırken yanında götürdüğü, evinde bulunan devlete ait gizli belgeler başının derdi. Hakkında soruşturma sürüyor.

Sekizinci Henry’nin karıları

Kanlı icraatlarıyla tarihin tozlu sayfalarında müstesna bir yere tutan, Kral 8. Henry, evlenip boşanmalarıyla da diğer krallara açık ara fark atmıştır. Yaklaşık kırk yıllık iktidarı süresinde kez evlenmiş, sayısız metresi olmuş, bir boşanma davası yüzünden Papayla çatışmış ve onu tanımadığını ilan ederek, kendisinin başında olduğu kiliseyi kurmuştur.

Geçen yıl vatandaşlık sınavında bir arkadaşımıza, kaç evlilik yaptığı, kaç karısı olduğu sorulmuş, o da “Bunu kendisi bile bilmez, ben nereden bileyim” diye cevap vermişti. Şimdi bu konuya bir açıklık getirelim.

İlk karısı, kendisinden önce kısa bir süre krallık yapan ve kuşkulu bir biçimde ölen ağabeyinin dul karısı Aragonlu Catherine’dir. Bu arada metresi Bessie Blount ile olan ilişkisinden bir oğlu oldu. 8. Henry’nin bilinen ikinci metresi Mary Boleyn’den Catherine Carey ve Henry Carey adlı iki çocuğu oldu. İkinci resmi karısı Anne Boleyn ile evliliği sırasında Anne ve Mary’nin kuzeni olan Madge Shelton ile de ilişkisi olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda Anne Boleyn’den sonra evlendiği 3. eşi ve VI. Edward’ın annesi Jane Seymour’u Anne ile hâlâ evliyken metresi yapmıştır. Bu yüzden Anne’le evliliği süresince sık sık kavga etmişlerdir. Aynı şekilde 5. karısı Katherine Howard da Clevesli Anne’den boşanmadan önce metresi olmuştur. Henry’nin Aragonlu Catherine ile evliliği sırasında altı çocuğu oldu ama bunların arasından sadece bir kız çocuğu, Prenses Mary sağ kaldı. Kral, Anne Boleyn’e olan aşkının da etkisiyle Catherine’in erkek çocuk doğuramamasını evliliklerinin lanetli ve geçersiz olduğuna bağlayarak evliliklerini sonlandırmak istedi. Fakat Catherine’nin yeğeni İspanya İmparatoru V. Karl veya Şarlkent, Henry’nin bu isteğine şiddetle karşı çıktı. Yaklaşık altı yıl boyunca boşanmak için uğraşan Henry, Papadan izin alamayınca, Anglikanizm kilisesini kurdu ve ilk evliliğinin geçersiz olduğunu ilan etti. 1533 yılında Anne ile evlendiler ve evlilikleri 3 yıl sürdü. Anne’in yaptığı doğumlardan sağ kalan tek çocukları I. Elizabeth’tir.

Anne Boleyn, 1536 yılında kardeşi Rochford Vikontu George Boleyn’in de aralarında bulunduğu 5 kişiyle zina, vatan hainliği ve ensest ilişki suçlarını işleme nedeniyle tutuklanarak yargılandı. Yargılandığı tüm bu konularda aleyhinde yeterince delil olmadığı halde yine de idam cezasına çarptırıldı ve kardeşi George’dan iki gün sonra 19 Mayıs 1536’da Londra Kulesi’nde idam edildi. George ile birlikte idam edilenler arasında, yine Anne Boleynle zina yatıkları iddiasıyla yargılanan Henry Norris, Sir Francis Weston, Sir William Brereton ve Mark Smeaton da vardı.

8. Henry, Anne’in idamından 10 gün sonra Jane Seymour ile evlendi ve Kraliçe birkaç ay sonra hamile kaldı. 12 Ekim 1537 tarihinde Prens Edward doğdu. Jane, doğumdan on iki gün sonra 24 Ekim’de öldü.

Jane’in ölümünden dört yıl sonra Henry Cleves’li Anne ile evlendi ve sadece altı ay evli kaldıktan sonra boşandı. Henry, aynı yıl daha önce kafasını kestirdiği Anne Boleyn’in kuzeni Catherine Howard ile evlendi. Kendisinden otuz yaş küçük olan Catherine Howard ile iki yıl evli kaldıktan sonra, Thomas Culpeper ve Francis Dereham ile zina yapma nedeniyle Catherine’i tutukladı ve yargılamadan idam etti. İdam edilenler arasında George Boleyn’in karısı Jane Boleyn de vardı. Henry bir yıl sonra Catherine Parr ile evlendi ve ölümüne kadar Catherine ile evli kaldı.

Şimdi, bu kadar metres ve resmi evlilik içinde kadın adlarını ayıklamak ve saymak çok zor görünüyor. Türkçede bir tekerleme-hikâye vardır: Babasının ölümünden sonra yaşlı anası tekrar evlenmek isteyince, oğlan sormuş: “Bu kaçıncı ana, yeter gari!” Anası cevap vermiş, “Aliyle Veli, dört de ondan evveli, Recep, Şaban, Ramazan, bir de rahmetli baban! Anan koca mı gördü a oğlum!”

Henry’nin ikisi kafası kesilerek, diğerleri kuşkulu biçimde ölen toplam 6 resmi karısı olmuştur.

 

Ayın Artizi: Avrupa Futbol Otoriteleri ya da Medyası

0

Umarım gaz faturalarıyla aranız iyidir millet, Kasımınız kastırmamış Aralık’ta bekleyeceğiniz bir ara vardır dilerim.

Biz de hamdolsun iyiyiz, oflaysinsta fiyatı artmaya devam eden ekmek, yoğurt yumurta ile uğraşıyoruz, bir yıldır bazı şeylere zam gelmesini bekliyoz, airspray, ayakkabı, internet eşyaları vs gibi ki diğerleri yalnız kalmasınlar. Pahalılanan herşeyi satıp da paranın çoğunu elektriğe yatırınca fiyatı artmayan şeylere zam gelirse belki fit olur hesap kitap diyoruz ama çare yok, işler kötü, bazen melmekete bakıp yine biz iyiyiz diyip bu söylediklerimin de son küçük esnaf feryadı olması da olası diyorum ama başka konu, ne de olsa hiç bir şeyin ne bizle başlayıp ne bizle bitmeyeceğini bilip kabul edecek kadar da esnaf olamayan biriyim, bakarsın proleterleşiriz, bakıp görecez.

Neyse, bilmem konu nerden açıldı, geçen oturmuş bizim çırakla, şimdiki ismiyle Çek Cumhuriyeti bölgesinde bulunan Bohemya devletinin 14. yüzyıl sonu tarihini, Katolik Avrupa’nın tümüne karşı direnmiş Jan Zizka’yı felan konuşuyoz, ya abi ne zulümler, ne haksızlıklar, bir sürü alınmamış ah, ne tuhaf değil mi dedi. Walla evlat öyle de, mesele bunların sürmesi, yoksa mazlumun aheste aheste çıkan hakkı olsa olsa aynı şeylerin tekrarlanmaması dedim, önce anlamadı ama sonra Kola’yı uzatınca tuhaf biçimde onunla hemfikir olduğumu anladı. İngiltere’de düşünülebilen şeyleri bugünlerde ilk defa düşünüp tuhaf tuhaf ortalığı seyrediyor bizim Ankaralı, entegre olmasına ramak kaldı.

Evet tekrarın önemiydi, bu geçmişte yaşanlardan hatırlanıp, yaşadığımız günlerde kendini tekrar zuhur eden artizliklerde de görünen. Onun için pek yazasım olmadı, hangisini yazacaz, sonu gelmez diye değil, hepsini birlikte yazmamız gerekiyor diye. Ki bu ay artiz değil bazılarının paylaştığı artizlik konu olacak da demiyorum. Çünkü bu ayımızın artizliği yine başka bir tür artizlik, kitlesel kollektif artizlik, Özellikle Batı Avrupa futbol otoriteleri, medyası, hükümetleri ve gündemde kalmak isteyen eski bakanların yanında Kuzey Amerikalı pampalarının da sürdürdüğü Katar dünya kupası üzerinde sürdükleri sahte, yalan, samimiyetsiz, içtensiz, yüzeyesel, ikiyüzlü, yalakacı ahlaki öfke kampanyası, resmi nefret artizliği.

Ukrayna’ya saldıran Putin ve Rusya ne naneyse, hangi ağacın hangi yaprağıysa, Katar da diğer yoz ve yolsuz devlet ve futbol otoriteleriyle aynı. Anladık Katar’da yapılan stadyumlar sömürü ve kıyım üzerinden yapıldı, sanki Batılılar, Britishler, ABD’liler aynı kıyımları yapmadılar, yapmıyorlar ve yapmayı sürdürmeyecekler. Sanki Katar’dan bir taş atımı ötede Mısırda, Kasım ayı boyunca gerçekleştirdikleri Birleşmiş Milletlerinin iklim zirvesi Cop22’de aldıkları karar dünyayı kıyım ve yıkıma götürmüyor, orda şu devletin havasın alıp şu devlete atık satmıyorlar. Sanarsınız Stratfford’da olimpiyatlarda yaptıkları stadyumlar hem piknik yapıp hem de güle oynaya orayı bir mesire alanı olarak kullananlar tarafından yapıldı.

Evet katliamlarla, yolsulukluklarla bu dünya kupasını satın aldılar ve evet ülkelerindeki yönetim demokrasi karşıtlığının önde gideni. Sanki Yemenlilere silah satıp katliam yaptıran Britishler çok temiz, Cemal Kaşıkçıyı öldüren Saudilerden pek bir aynı demde bahsediyorlar değil mi? İşçileri çok düşünüyorlar, niye kimse greve gitme kararı alan Mick Lynch ve arkadaşlarının Krismıs düşmanı Scrooge ilan edilmesine birşey demiyor? Birşey deme değil kampanya yürütmüyor? Niye sözettikleri Asyalı işçilerin ülkelerinden kalkıp göçmek zorunda kaldıklarını sormuyor? Afrika veya Karayiplerde doğan Hintli kaynıyor Londra’da, sorun hele niye burlarda doğmuşlar, niye insanın Hintli ninesi Latin Amerika açıklarında Guyana’da doğarmış? İngiltere’de sadece son iki ayda göçmenlerin yaşadıkları, Manston göçmen merkezinde difteriden ölümlerden neden sözetmiyor santraforlar?

Sonra ismini yazmasını bile bilmeyip piyasanın bir alınır satınırı olan futbolcu dallamalarla çıkıp Katar’da durumun ne kötü olduğuna dair demeç ardına demeç alıp veriyorlar. Yamuk Harry Kane bizim ahlak temsilcimiz siz düşünün. Beğenmiyorsunuz oynamayın hırpolar, o kadar adalet timsaliyseniz.. Sonra masum LGBT’lerin duygularını sömürerek insan hakları, protesto felan diyin, son anda da haftalardır kapak kapak gezidirdiğiniz kol bandı geyiğinden vazgeçin. Hem işinizin olmadığı yerde ahkam kesin hem de sonunda da İngiliz futbol klüplerinin Amerikan patronarının ağzından İngilizimsi/Amerikanımsı bir batı milliyetçiliği yapın. Alman milli takımı ve eski bakanı falansanız, bu kabul edilir linç teşebbüsünde siz olmazsanız olmaz, siyah kol bandı takın, maçtan önce bir Instagram pozu verin. Sizin çığır açan protestolarınızı sevsinler, iki ay sonra bu söylediklerinize hatırlarsanız kendimi artiz yazarım. Son tür ırkçılık işte, bizden başkası bilmez, biz yapmazsak olmaz saplantıları.

Katar’ın çapı artık neyse, yaşlı bir emminin deyimiyle Konya bile daha büyük. Katarlılar Batılılar ve ittifaklarıyla işler çevirirken nerdeymiş Avrupalılar? Bu konuda Tayyip ne diyor? İşte geçen dünya kupası Rusya’daydı şimdiki de Katar/Asya’da ya, ağızlarından köpüre köpüre bu keki yiyemedikleri için efeleniyorlar. Yolsuzluk, para babalığı Avrupalı, sarı saçlı ve mavi gözlü olmazsa olmaz değil mi? Futboldan çok anlıyorlar ya arkadaşlar ve medya, daha üç-beş ay önce özel elit bir lig kurma çabasıyla ortaya çıkıp ağızları taraftarlar tarafından kapatılan aynı kişilerin bu Katar karşıtı kampanyayı yürüttüğü kimsenin aklına geliyor mu?

Futbol-sermaye-milliyetçilik ilişkilerinden eskiden bahsedildiğinde futbola niye politika karıştıyorsunuz denirdi. Demek ki artiz inkar ettiği gerçeği bir gün alıp timsalliğini üstlenen kişi veya kişi grubu. Hem neye karşı olduğumuzu hem de karşı olmamıza katılmayanları olduğunu dikkate almamız gerektiğini anlatmaları bu hadiseleriyle. Ki aslında artizliğin kendisini görmesi için de yeterli neden sunmaları. Ama kayışlar kopmuş, ağza gelen söyleniyor, çıkarlar için işe ne gelirse o savunuluyor. İflah impossible baby. Bizim Maraş tarafında buna mızarma da deniyor. Kaçınma beslenimli tersyüz etme dönüştürücüsü bir bakıma yani artiz. Bakın ki demokratik ve özgür toplumlardan sözedildiken sonra bunun diğerlerine zorla dayatılması geliyor. Batı demokrasi işte, bize karşı çıkana kadar özgürsün ve demokratik hakların var. Katar Rusya’yla aynı grupta oynamadığına şükrediyor olmalı.

Tutarlı yıllar efendim.