Murat Meriç ‘100 Şarkıda memleket tarihi’[1] kitabında seçtiği 100 şarkıda bizi memleket tarihine yolculuğa çıkarır. Darbeleri, yükselen sol muhalefeti, Kıbrıs müdahalesinde yükselen milliyetçiliği şarkılara nasıl yansıdığını bir nevi ‘sivil tarih’ okumasıyla güzelce anlatır. Ben de bu yazımda hayatımda yer etmiş şarkıların ve şarkıcıların bir kaçını hikâyeleriyle nakletmeye çalışacağım. Hem kişisel tarihime hem de memleket tarihine bir yolculuk…
1979 kışı Ankara’da sobanın etrafına dizilmiş babamın taksitle aldığı siyah beyaz Nordmende televizyonu seyrediyoruz. Sunucunun Ali Rıza Binboğa ‘Öğretmen Öğretir’ şarkısıyla sizinle birlikte olacak anonsunu duyduğumda dokuz yaşındayım. Kara kuru ‘Karamürsel sepeti’ gibi bana benzeyen bir adam, öğretmen kutsaldır ana gibi diyor. Kara kuru olduğu için sempati duyduğum adama bir de babam bu adam bizim oralı ‘Sarız’lı deyince sempatim tavan yaptı doğrusu.
Ertesi gün okulda arkadaşlarıma gururla o adam bizim memleketli hatta akrabamız dediğimi anımsıyorum. Ali Rıza Binboğa, ne zaman ekrana çıksa televizyonun sesi sonuna kadar açılır şarkısı huşu içinde dinlenirdi. Büyük şehirde kendilerini yalnız ve yaban hissettikleri için içlerinden birini televizyonda seyretmek hayatı daha katlanır kılıyordu sanırsam. Darbeden sonra çok uzun bir süre onu televizyonda göremedik o da yasaklılar listesindeydi. Görece daha esnek bir dönemde tekrar müziğe ve ekranlara dönse de yaptığı şarkılara ısınamadım. ’Ne o eski o,ne ben o eski bendim’ artık. Öğretmen öğretir a,b,c’yi şarkısı çocukluk anılarımda müstesna yerini aldı. Ne de olsa ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ felsefesiyle büyütüldüm.
‘Gülünün Solduğu Akşam’ kitabını yeni okumuş, devrimcilerin maruz kaldığı eziyetin hesabını sormak için ben de devrimci olmaya karar vermişim. Sanırım lisenin birinci sınıfındayım. Suları dolmuş akacak mecra arayan bir nehir gibi kabıma sığmıyorum. Zafer çarşısının içinde Ada Kasetçilik’in önünde o tok sesli adamla tanışıyorum ‘metrisin önünde durdum hasretimi yerlere vurdum’ diyen adam Ahmet Kaya. O, güzel gülümseyen adamı o günden sonra hep dinledim takip ettim. Onun kasetlerindeki şarkılar sayesinde, Attila İlhan, Ahmet Arif, Nevzat çelik… vb. keşfettim.
12 Eylül’den sonra solcular ve Kürtleri de içinden barındıran SHP’nin Ankara’da Maltepe mitingine Ahmet Kaya’nında katılacağını öğrenince içim kıpır kıpır oldu. Bir cumartesi günüydü A. Kaya sahneye çıktı, sanırım bir gece önce o çok sevdiği rakıyı fazla içmiş olmalı ki, gözleri kan çanağı ve sazsız geldi mitinge ‘anason kokulu’ adam… Burada gereksiz bir ayrıntı vereyim: Banu’da diğer sanatçıydı. Şöyle seslendi ‘Biz siyaset meydanında sazsız ve silahsız da dövüşürüz’. Unuttuğu sazdan Sonra, Başının belada olduğunu ‘silahını helâda unuttuğunu’ da söyleyecekti sonraki albümünde… Mitingde, Metris şarkısını çıplak sesle söyledi. O gün onu ilk ve tek canlı görüşüm oldu.
Sonra o, Paris’e sürgüne gidecek benim payıma da Londra düşecekti. Kendisi de uzun yıllar Zürih’te sürgün yaşayan yazar Hasan Sever ‘Su duydum’[2] romanında ‘ne zamanki raflara bulgur ve rakı geldi gurbetlik bitti’ dese de. O verdiği röportajlarda memlekette rakı içmeyi çok özlediğini hep söyleyecekti. Mekân kadar kiminle içtiğin de önemlidir sanırsam. Gurbet acısına daha fazla dayanamadı ‘anason kokulu adam’ doğduğu topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan ayrıldı. Yıllar sonra dostlarımız Ferda ve Mesut’la Paris’te ‘Pere-Lachaise’ Mezarlığında kabrini ziyaret ettim. O ilk gördüğümdeki güzel gülümsemesiyle hatırladım onu. Dilimde çok sevdiği Attila İlhan abisinden mısralar:
“…
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür.
Hayatı anlamlandırmaya, kodlarını çözmeye çalışırken bir yandan da kimliğimizi inşa ederken romanlar, şiirler, şarkılar, filmler bizi şekillendirir. Şarkılarla geçmişe yolculuğa küçük hikâyelerle devam ederim başka yazılarda… Sürgünlük, göçmenlik, öteki olma hali kadim bir yara olarak yanı başımızda durur, küçük sızılarla hep kendini hatırlatır. Bir Çerkez atasözü der ki “atı kaybolanın kulağındaki at sesi gitmez.” Sadece atlarını değil vatanlarını da kaybeder sürgünler. A.Kaya, bunun bir örneği…
- Murat Meriç, 100 Şarkıda Memleket Tarihi. Ağaçkakan yayınları. ↑
- Hasan Sever, Su Duydum, Ayrıntı yayınları. ↑