Ana Sayfa Blog Sayfa 52

Depremzedeye vize kolaylığı kampanyası

İngiltere’de depremzede yakınlara vize kolaylığı sağlaması için imza kampanyası* başlatıldı. Bu yazıyı kaleme alındığında imza sayısı 80 bini aşmıştı. Çağla Derviş’in önderlik ettiği bu kampanyada toplanacak imza 10 bine ulaşırsa hükümetin, 100 bine ulaşırsa da parlamentonun gündemine alınması gerekiyor.

Almanya, 13 Şubat’ta depremzedelerin “hızlı bir şekilde” üç aylık vize almasının sağlanacağını ve ülkedeki akrabalarının yanına gelebileceğini duyurmuştu. Almanya’daki toplum üyesinden “birinci ve ikinci dereceden” akrabalık bağını ispatı talep edilecek ayrıca yanına alacağı depremzedeye bakabilecek ve evinde konuk edebilecek durumda olduğunu beyan etmesi istenecek. Depremzededen ise pasaport sahibi olması koşulunun yanı sıra, 3 aylık vize sona erdiğinde “ülkelerine geri dönmeye hazır oldukları” şeklinde bir taahhüt beyanı zorunlu. Depremzede “deprem bölgesinde yaşayanlar” olarak tanımlanırken, mağdur olmuş, örneğin kişinin evini kaybetmiş ya da enkaz altında kalmış olması şartının aranmaması önemli bir ayrıntı olarak yorumlandı.

* https://petition.parliament.uk/petitions/632772?fbclid=IwAR2J1AT6EYum6nY7XcrzFte4NTlG12SSS2MKWnsXR_AgWketoTyHJcYYEpo

DAY MER bağış kampanyasında gençler umut verdi…

DAY MER’in iki hafta sürdürdüğü depremzedelere bağış kampanyasını yürüten Ahmet Sezgin, “Kampanya boyunca gençlerin çabası umut verdi, kadınların duyarlılığı övgüye değerdi” dedi. Sezgin İngiltere’de kampanyaya katılanlardan “Toplanan paraların devlete mi gidiyor?” sorusuyla karşılaştıklarını belirterek, “Bu devlete güvensizliğin bir yansımasıydı” diye konuştu.

DAY MER geçen pazar günkü DAY MER kahvaltısı sonrasındaki sohbet ve bilgilendirme konuşmalarını depremzedelere bağış kampanyasına ayırdı. Depremde yaşamını yitirenlere bir dakikalık saygı duruşu sonrasında konuşan Sezgin, kampanyayı DAY MER’in içinde yer aldığı SPOT ve Demokratik Güç Birliği gibi diğer ilerici kuruluşlarla birlikte sürdürdüğünü belirterek, “Kampanyada gençlerin özverili çalışmaları bizleri umutlandırdı. Gençlerimizi coşkuyla selamlıyorum. Kadın dayanışması, duyarlılığı ve katkısı bu kampanyada da çok önemliydi” dedi.

Kampanyaya katılanların yaptığı bağışların “devlete mi gidiyor” sorusuyla çokça karşılaştıklarını vurgulayan Sezgin, “Kurumlara değil ama devlete büyük bir güvensizlik vardı. Bu çok acı gerçekten. Ayrıca dünya halklarının dayanışması göz kamaştırıcıydı. Bize düşman olarak gösterilmeye çalışan halklar dayanışmada öne çıkanlardı” diye konuştu.

Sezgin, yardımların DAY MER’in deprem bölgesinde sahada çalışan EMEP ve Gaziantep’teki BİR TEK sendikası aracılığıyla depremzedelere ulaştırıldığını belirterek, “Sendika günde 3-4 bin kişiye sıcak yemek çıkardı, battaniye ve çadır alımları yapıldı. Biz sadece maddi yardımla depremzedelere daha etkin destek olabileceğimizi düşündük. Kampanyamız iki hafta sürse de online üzerinden yardım toplamayı sürdürüyoruz. Depremzedelere yardım için banka hesap numarası da şöyledir: 30-98-14 00283464, reference: Eartquake, Charity no: 1034621”

Yardımların devletin eline geçme korkusu

Deprem gibi doğal afetlerde, olanakları olan halklar afetzedelere yardımcı olmak için çeşitli çabalar içine giriyorlar. İngşltere’de de bu böyle oldu. Bir çok kurum, kuruluş, gönüllü organizasyonlar ve tek tek emekçiler hemen organize olup yardımlar toplamaya ve depremzedelere ulaştırmaya çalıştı.

Onbinlerce insanın ölümünün asıl sebebinin devlet politikaları olduğunu bilen yurtdışındaki vatandaşlar, bu gerçeği de bilmesine rağmen, öncelikle enkaz altındaki insanların kurtarılması ve zor koşullarda hayata turunmaya çalışan depremzedelere yardımcı olmaya çalışırken, yardımların sağ salim ulaştırılması konusunda da kaygı duymuyor değil.

1999 İstanbul depreminde de büyük yardımlar organize eden, Londra’da faaliyet yürüten demokratik kurum ve kuruluşlar, bu depremde de sokaklara çıktı ve tüm ilişkilerini hayata geçirip yardım topladı.

Yardımda bulunan kişiler, yapılan bağışların devletin eline geçmeden depremzedelere ulaşıp ulaşamayacağını sormayı da ihmal etmiyor. Çünkü Erdoğan ve AKP iktidarı 20 yıl boyunca çalmış, el koymuş ve her tür hile ile ya kendi ceplerine atmışlar ya da yandaş şirketlere aktarmışlar. Bu yüzden halk yardımların devletin eline geçmemesi talebini ve yardım toplayanları uyarma ihtiyacı duyuyor.

İngilizler de kaygılı

Başta DAY-MER ve SPOT olmak üzere birçok kurum ilişkide bulunduğu İngiliz kurumları ile görüşerek dayanışma çağrısında bulundu. Her tür yolsuzluğun dip yaptığı Erdoğan iktidarını artık yakından tanıyan özellikle sendikar, yapılan yardımların güvenilir örgütler üzerinden deprem bölgelerine ulaşmasını talep etti.

Sendikalar, özellikle Gıda-İş ve BİRTEK-SEN sendikalarının alanda depremzedelere yardımcı olmasından dolayı memnuniyetini belirtirken, Türkiye hükümetinin yardımlara el koymaması için uyanık olmak gerektiği konusunda da uyarılarda bulunuyorlar.

 

Kral’dan Londra’da depremzedelere yardım çalışmasına ziyaret

Kral 3. Charles, Türk ve Suriyeli depremzedelere yardım çalışması yapan gönüllülere ziyarette bulundu. Charles burada iki ülkede 41 bin insanın ölümüne neden olan depremler için yardım toplayan gönüllülerden bilgi aldı.

Kraliyet ailesinin Twitter hesabından yapılan paylaşımda, Kral Charles’ın, Londra’nın Hounslow bölgesinde Batı Londra Türk Gönüllüleri Derneğini ziyaret ettiği belirtildi. Charles burada Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Ümit Yalçın ve gönüllülerden Maraş merkezli depremlerden etkilenenlere yönelik yapılan çalışmalarla ilgili bilgi aldığı aktarıldı.

Kraliyet ailesinin Twitter hesabından yapılan açıklamada “Bölgede meydana gelen bir dizi yıkıcı depremin ardından Kral Chrles, bu zor dönemde depremden etkilenenlere desteğini göstermek için Londra’daki Suriyeli ve Türk diaspora topluluklarının üyeleriyle bir araya geldi. Türkiye ve Suriye genelinde 13 milyondan fazla insan etkilendi. Hounslow’da Kral, Türkiye’deki savunmasız insanlar için gıda, battaniye ve sıcak tutan kıyafetleri toplayan, paketleyen ve nakliyesini organize eden gönüllülerle bir araya geldi” ifadeleri kullanıldı.

BELEDİYE BAŞKANI DA KUZEYDEYDİ

Londra Büyükşehir Belediye Başkanı Khan da, depremzedelere yardım toplayan Kıbrıs Türk Toplum Merkezi ile İAKM-Cemevi’ni ziyaret etti. Belediye Başkanı’nın ziyaretine İşçi Partisi’nin Kuzey Enfield Milletvekili Feryal Demirci Clark, Enfield Belediye Lideri Nesil Çalışkan, Haringey Belediye Lideri Peray Ahmet, London Assembly’nin Enfield ve Haringey temsilcisi Joanne McCartney ile bazı belediye meclis üyeleri ve Türkçe konuşan polisler eşlik etti.

Depremzedeler için gönderilen yardımları inceleyerek  koli hazırlanmasına da yardım eden Sadiq Khan, “Türkiye ve İngiltere’deki toplumun başı sağolsun. Londra Büyükşehir Belediyesi olarak asrın felaketinde yaraları sarmaya yardım edeceğimizi tekrar belirtirim” dedi.

Kıbrıslı sivil toplum mücahiti Fikret Derviş vefat etti…

Londra’daki Kıbrıslı toplumda büyük emeği olan ve toplumca sevilen Fikret Derviş (86) 10 Şubat bakım gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Derviş’in cenazesi 21 Şubat günü Palmers Green Camisi’nde yapılacak tören sonrasında toprağa verildi. Törende konuşan Ertanç Hidayettin, Derviş’in bugün ihtiyacımız olan toplumu birleştirmesi için yarım asır önce yoğun çaba gösterdiğini belirterek, geride saygın bir yaşam ve isim bıraktığını söyledi.

Fikret Derviş, Londra’daki Kıbrıslı toplumun yakından tanıdığı Kıbrıs davası için yaşamını adamış bir sivil toplum mücahiti ve Londra’daki yarım asırlık toplumun en öndeki canlı tanığı olarak tanınıyordu. Kıbrıs Türk Cemiyeti ve Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi’nde başkanlık yapan Derviş, Londra’da yatırım yapan ilk Türk markası olarak tanımladığı Elvan Gazozları fabrikasında da uzun süre makine mühendisi olarak çalışmıştı.

İngilizler: “İmar Affı” ne demek?

Karamanmaraş merkezli 6 Şubat depremi ve etkisi tüm dünyayı olduğu gibi İngiltere’deki halkı da etkiledi. Bir çok kişi güvenilir kaynaklara ulaşarak yardım etmenin çabasına girerken, depremin neden bu kadar yıkıcı olduğunu da sormuyor değiller.

Bir çok kurum, sendika temsilcisi ve gazeteciler, Türkiye Halklarıyla Dayanışma Kampanyası’nı (SPOT) arayarak bilgi aldılar.

Temel meselenin “İmar Affı” olarak bilinen ve depreme dayanıksız binalara izin verildiği ve bunun doğrudan Erdoğan ve iktidarı tarafından sağlandığını öğrenen İngilizler, “Ne demek bu İmar Affı? Bu düpedüz halkını enkaza gömmektir. Böyle bir şeyin affı mı olur? Erdoğan, daha fazla iktidarda kalmak için halkını ölüme sürükleyecek kadar insanlık düşmanı olamaz” diyerek tepki gösterdi.

Başta Haringey Sendika Şubeler Platformu olmak üzere bir çok sendika ve platform, Erdoğan’ın bu yaklaşımını protesto ederken, SPOT ve DAY-MER üzerinden depremzedelere maddi yardımda da bulundular.

 

 

Bu devlet halkın değil!..

Kadir Yalçın

Britanya’daki Türkiyelilerin önemli bir çoğunluğunun geldiği bölge olan Pazarcık ve Elbistan gibi ilçeleriyle Maraş merkezli deprem ülkenin neredeyse bütün güneydoğusunu öldüresiye salladı. Antep, Malatya, Adıyaman’dan Hatay’a kadar uzanan bölgenin birçok yerinde taş üstünde taş kalmadı. 50 bine yakın diye ilan edilen can kaybını bir koordinatör vali 4-5 katı olarak açıkladı.

Enkaz altında kalanlarının en çok kurtarılma şansının olduğu “altın saatleri” kapsayan ilk üç gün deprem bölgesine yalnızca gönüllüler ulaştı: Sosyalistler başı çekerken, başta Ankara ve İstanbul belediyeleri olmak üzere belediyeleriyle birlikte burjuva muhalefet de depremzedelere yardıma çalıştı. Sadece devlet yoktu!

Nerede Bu Devlet?” depremzedelerin başlıca çığlığı durumundaydı. Gönüllülerle kendilerini enkazdan kurtarabilenler el ele enkaz altından insan kurtarmaya çalıştı. Çoğu kez güçleri yetmedi, çünkü büyük beton blokları çıplak elle kaldırma olanağı bulamadılar. Geceleri -10-15 dereceye kadar düşen soğukta ilk günlerde neredeyse her enkazın altından yardım çığlığı gelmekteydi, çoğuna yardım edilemedi ve çaresiz kalan gönüllüler kahroldular.

Depremzedeler çoğu kendi cenazelerini kendileri çıkarıp törensiz gömdü. Ne asker vardı yardımlarına gelen ne devletin yetkili kıldığı AFAD!

Üstelik kendilerine mezar olan evlerini müteahhitler neredeyse hiç imar izni almadan yapıp rüşvetle belediyelere onaylatmışlardı. Yetmemiş, bir de iktidarlar imar afları çıkarmıştı. Çoğu AKP’nin imzasını taşıyordu. Toplam 294 bin konut, imar affıyla “temiz” sayılmış ve çoğu yıkılmıştı. Erdoğan depremden bir yıl önce “riskli alan” olan İskenderun’un bir bölüm semtini bir KHK ile “risksiz” ilan etmiş, ama bu bölgedeki evlerin de neredeyse tamamı yıkılmıştı.

1999 Gölcük Depreminde, sözde yeni depremlere hazırlık yapabilmek için bir Deprem Vergisi konmuş, AKP, bu vergiyi kalıcı hale getirmişti. Bu vergiyle toplanan para toplam 37 milyar dolardı. Tam 703 milyar TL. Erdoğan’ın eski Maliye Bakanı M. Şimşek, 2011’de,bu paralarla “duble yollar yapıldığını, bir bölümünün de sağlık harcamalarına gittiğini” söyledi. Bu paralar yenmeyip, binaların yenilenmesine harcansa, oysa, tamı tamına 300 bin konut yapılabilirdi. Hem de çelik karkas olarak. Ve hiçbirine bir şey olmazdı.

Bunlar biliniyor. Halk aptal değil. Belediyelerle el ele müteahhitlerin ne tür yiyiciler oldukları herkesin malumu. Üstelik Erdoğan’la inşaat şirketlerinin nasıl içlidışlı çalıştıklarını dünya âlem biliyor. Devletin, hiçbir kurumuyla özellikle ilk üç gün depremzedelerin yardımına koşmadığına ve tümünü yapayalnız kendi başlarına bıraktığına ise, bölgede herkes ailesi ve yakınlarındankaybettiklerinin can bedeliyle tanıklık etti.

Halk “Nerede bu devlet?” diye boşuna bağırmadı. AFAD 4. gün bölgeye gittiğinde de tam bir beceriksizlik örneği sergiledi. Ne bir koordinasyon ne bir organizasyon yeteneği gösterebildi. Arpalık sayılarak AFAD’a yiyiciler doldurulduğu anlaşıldı. 10. 15. gün hala doğru dürüst çadırlar kurulamamış, tuvalet ve hijyen sorunu çözülememişti. İletişim ise felaketti. Hele ilk günlerde hiç kimsenin telefonu çekmedi. Oysa telefon, özellikle enkaz altında kalanların kurtuluş umuduydu!

Burjuva muhalefet AFAD’çıların beceriksizliğini “liyakatsiz” olmalarına verdi. Oysa devlet halkı şimdiye kadar hiç düşünmemiş, dertleriyle ilgilenmemişti. Beceriksizlik denen şey, aslında bir sınıf tutumuydu. Devlet halkı değil, ama en tepesinde “5’li çete” olan inşaatçıları/müteahhitleri sevmiş ve desteklemişti. Bütün teşvikler, vergi indirimleri onlaraydı. Halka gelince “kader”di! “Fıtrat”tı!

Evet, oluşumu, büyüklüğü ve etkisiyle son büyük felakette fay hatları kırıldı, ama bununla kalmadı ve siyasal bir kırılma da yaşandı. Özellikle depremzedeler ama her şey gözlerinin önünde cereyan eden tüm ülke halkı bu devletin ve özellikle devleti bugün yürütmekte olan Erdoğan iktidarının notunu verdi. Artık en geri bilinçli insanlarımız bile “bu benim devletim” derken bir daha ve bir daha düşünecek. Artık Bahçeli ne kadar yırtınırsa yırtınsın, “devletin bekası” dünkünden çok daha zor!

 

Hayatın Bedeli filmini izleyin derim

Geçen akşam Hollywood yapımı Worth (Hayatın Bedeli) sinema filmini izledim. Sara Colangelo’in yönetmeni olduğu filmde Michael Keaton ve Stanley Tucci başrolde. Film 3 Eylül 2021’de vizyona girmiş, Netflix’te de yayında. Her ne kadar Hollywood filmlerinden uzak dursam da Hayatın Bedeli’ni beğendim. Siz de izleyin.

Filmin konusunu şöyle özetleyebilirim: New York’taki ikiz kulelere yapılan saldırılarının ardından, iktidara muhalif olmasına karşın ünlü arabulucu avukat Kenneth Feinberg 11 Eylül Sosyal Fonu’nun başına getirilir. Yönetim ekonomiyi bahane ederek tazminatı en azla kapatma niyetindedir. Feinberg, geçmişte müvekkilleri adına tuttuğunu koparsa da bu kez iş çetrefillidir. Çetrefilli diyorum çünkü bu davada vahşi kapitalizm ve insanlık tartılacaktır. Feinberg; “saldırıda ölen ceo’lar ile binadaki temizlikçileri farklı gören bir anlayışıyla” çıktığı ilk mağdur aile toplantısında, itfaiyeci oğlunu yitiren bir annenin “Masa başında hisse alıp satan birisinin hayatını kurtarmak için benim oğlum hayatını tehlikeye attı. Şimdi siz onun yaşamı daha değersiz mi diyorsunuz?” çığlığıyla sarsılır.

Film boyunca “Tazminat” kelimesi sosyal devlet gereği geride kalanların yaşam standartlarını düşmeden sürdürebilmeleri için yapılan hak edilmiş maddi bir destek olarak anlatılır. Olaylar silsilesi avukatı da olgunlaştıracak ve sınıf kökenine göre “tazminat şablonu”ndan vazgeçerek binlerce aileyle tek tek görüşerek vicdanları rahatlatan bir anlaşma bulacaktır. Ailelerin örgütlenerek baskı grubu oluşturmaları da ortak aklın hayata geçirilmesinde çok önemli olacaktır. Filmin sonunda ABD’deki Fon’a tazminat başvurusunda bulunan yüzde 97’yi oluşturan 5 bin 560 kişiye 7 milyar dolar üzerinde tazminat ödendiğini öğreniyoruz.

6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrasında Türkiye benzer bir sorunu çözmeye çalışacaktır. Tabii bu konuda kurulacak bir fonun başına muhalefetten bir ismin atanması olmayacaktır. Hatta böyle bir fon bile kurulmayacaktır. Başka ülkeler bu sorunları nasıl çözmüş diye merak bile etmeyeceklerdir. Kendi geleneksel kültürümüz içinde boş teneke gürültüsünde, ağza bir parmak bal misali, çok veren maldan az veren candan nidası, “vatan millet Sakarya” korosuyla “oldu da bitti maşallah” denilecektir.

Ya gözünüzü seveyim en iyisi siz hiç bir şey yapmayın, Hayatın Bedeli filminde ABD yönetimi misali sadece bağımsız bir “Deprem Sosyal Fonu” kurun, başına da Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile Türk Tabipleri Birliği başkanlarını getirin. Yurtiçi ve dışı deprem yardımları ile imar affından elde ettiğiniz bedelleri de Fon’un bütçesine aktarın. AFAD’tan AHBAP’a bütün yapılar da Fon ile eşgüdümlü çalışsın. Çok hayırlara vesile bir iş yapmış sayılırsınız inanın. Bu çetrefilli işi üç yıl içinde beceremezlerse kabak da sevmediğiniz bu iki kurumun başına patlamış olur hem.

İsrafil Erbil: Eşya yerine para yardımını tercih ediniz

Britanya Alevi Federasyonu eski başkanlarından İsrafil Erbil, toplumun İngiltere’den depremzedelere yardımlarında eşya yerine para yardımını tercih etmelerini istedi.

İsrafil Erbil “Uzmanların da söylediği gibi yüzyılın felaketiyle karşı karşıyayız. Yurtdışına gitmek zorunda kalmış, iltica etmiş, çoklu katliamlar yaşamış insanların coğrafyasında deprem başka bir katliam ve soykırıma dönüştü. O nedenle uluslararası yardım ve dayanışma, o insanları tekrar hayata kazandırabilmek için çok önemli” dedi.

“Bütün bunları yan yana koyduğumuzda Britanya’da ‘binlerce kilometre uzakta ne yapabiliriz’in çabasını buradaki bütün demokratik kurumlarımızla birlikte onların da bize verdiği güç ile karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyoruz” diyen Erbil, ayni yerine para yardımının önemini şöyle anlattı:

“Ayni eşya yardımı olarak bir kararımız yoktu fakat halkımızın duyarlılığı çok yoğun. Eşyalar doğrudan buraya bırakılınca biz de mecbur kaldık. Artık ona bir son vermek gerekiyordu. Aldığımız son haberlere göre deprem bölgesinde çok fazla eşya var. İşe yaramayacak eşyalardan da yığınlar oluşmuş, Dolayısıyla para yardımının çok daha fazla önemli olduğu, insanların doğrudan ihtiyaçlarına hitap ettiğini düşünüyoruz. Para yardımı olarak kampanyamız devam edecek. Bu TIR’dan sonra 18 tonluk bir araç daha gidecek. Sanırım Londra’dan deprem bölgesine 10 TIR malzeme gitti. “

Erbil, yardımın gönderildiği kurumları da şöyle açıkladı:

“Biz Alevi kurumları olarak toplanan yardımları bölgedeki Alevi kurumlar aracılığıyla dağıtıyoruz. Örneğin şu anda Kayseri Cemevi aracılığı ile Uşak battaniye fabrikasından bir TIR battaniye aldık Adıyaman Cemevi’ne ulaştırdık. Bu TIR da Pazarcık Cemevi’ne gidiyor. Yani orada inanç ve etnik kimliğin bir önemi yok! Önemli olan bir adres olsun da herkes gitsin oradan yardımını alsın.”

Mart ayı büyük grevlerin ayı olacak

Hükümet, işçilerin ve sendikaların talepleri karşısında hâlâ direnmeye çalışırken, işçiler de daha etkili grevler için hazırlık yapıyor. Mart ayı içinde, bir koordineli grevin yanı sıra onlarca işkolunda onlarca grev hayata geçecek.

Rushi Sunak hükümeti, “Zam vermemiz durumunda ekonomi sekteye uğrayacak” diyerek, başta sağlık emekçileri olmak üzere, demiryolu, posta, eğitim, ulaşım ve kamu işçilerine zam yapmamada direniyor. Bu alanlardaki bazı özel sektörler de hükümetin tutumunu örnek alaran zam yapma niyetinde olmadıklarını dile getirirken, rekor düzeyde kâr yapmaya da devam ediyorlar.

Hükümet ise, nükleer silah teknolojisini yenileme, ya da silahlanmaya milyarlarca sterlin ayırmaya devam ediyor. Sağlıkçı, eğitimci ve diğer kesimlerinin alınterinin karşılığını alınması ülke ekonomisini sarsıyor ama başka halkların katledilmesi için kullanılacak silahlara çok daha fazla bütçenin ayrılması ekonomiye etki yapmıyor.

15 ve 16 Mart’ta yine en az yarım milyon işçi sokağa çıkacak

Genel grevin yasak olduğu Birleşik Krallık’ta bir çok sendika aynı güne grev kararı alarak etkili eylemler yapıyor. Daha önce de iki sefer yapılan koordineli grevlerin üçüncüsü 15 ve 16 Mart’ta yapılacak.

15 Mart’ta, 300 bin öğretmen, 100 bin kamu işçisi binlerce tren makinisti, 50 bin pratisyen doktor, bazı NHS bölümlerindeki sağlık çalışanları ve UNITE’a bağlı bir çok işyerinde greve çıkılacak. Koordineli grev 16 Mat’ta da devam edecek. 16 Mart’ta da, 300 bin öğretmen, 70 bin üniversite çalışanı ve 40 bin demiryonu işçisi grev gerçekleştirecek.

Mart’ta herhes greve çıkıyor

Hükümet ve işverenlerin anlaşmalara yanaşmaması ve talepler karşısında yetersiz teklifler sunması bir çok işyerinde grevle karşılık bulacak. Mart ayında yapılacak grevlerin bazıları şunlar:

1 Mart: İngiltere’de RCN üyesi hemşireler. Doğu ve Batı Midlands ve İskoçya’da NEU üyesi öğretmenler.

2 Mart: İngiltere’de RCN üyesi hemşireler. Londra, Galler, Güney Batı ve Güney Doğu İngiltere’de NEU üyesi öğretmenler.

6 Mart: İngiltere ve Galler’de 10 bin ambulans çalışanı.

8 Mart: UNISON üyesi hamşireler, temizlik işçileri, acil kan ulaştırıcıları, bakıcılar ve ambulans işçileri.

13 Mart: İngiltere’de 50 bin pratisyen doktor.

15 Mart: İngiltere ve Galler’de 300 bin öğretmen, İngilterei Galler ve İskoçya’da 100 bin kamu işçisi, 50 bin pratisyen doktor, Londra Metrosu tren makinistleri.

16 Mart: İngiltere ve Galler’de 300 bin öğretmen, 70 bin üniversite çalışanı, 40 bin demiryonu işçisi.

17 Mart: 70 bin üniversite öğretim görevlisi ve çalışanı.

18 Mart: 40 bin demiryonu işçisi.

20 Mart: 70 bin üniversite çalışanı, İngiltere ve Galler’de 10 bin ambulans işçisi.

21 Mart: 70 bin üniversite öğretim görevlisi ve çalışanı.

22 Mart: 70 bin üniversite öğretim görevlisi ve çalışanı.

30 Mart: 40 bin demiryonu işçisi.

Mart ayında yapılacak bu grevleri Nisan ayında da başka grevler takip edecek. Bu grevlerin büyük bir çoğunluğu Nisan’da da devam edecek. Bunlar ek olarak posta işçileri yaptıkları yeni grev oylamasında da grev kararı alarak Nisan’da grevlerini hayata geçirecek. Öte yandan yaklaşık 10 yıl sonra pratisyen hekimler de ilk kez greve çıkacaklarını açıkladı.