Bu yazım içinde ‘ihtimal’ geçen, bende yer etmiş, şiir, sinema, roman örneklerinin minik bir derlemesi olsun. Hikâyeci bir sözlük denemesi de diyebiliriz…
‘Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim’
Yılmaz Erdoğan’ın bu dizesini ilk kez bir sonbahar günü yağmurdan kaçarken duldasına sığındığım Ada Kasetçilik’in hoparlöründe şairin kendi sesinden duydum. O ilk gün bu dize kafamda döndü durdu. Akşama doğru Sıhhiye Köprüsü’den beni evime götürecek otobüse doğru yürürken Ada’nın önünden tekrar geçtim bir dilek tutarak. ‘Eğer kasetçide bu şiirin olduğu albüm hala çalıyorsa o da beni seviyordur bir ihtimal’ dediğimi hatırlıyorum. Sevmeyi geçtim, onunla aynı otobüste bulunma ihtimaline bile razıydım oysa o gün…
‘Bir ihtimal daha var…’
Sonbahar yapraklarının Ankara’yı işgal ettiği günler, ‘Hüznüm isyana dönüşür’ dizesine inandığımız gençlik zamanları. Arabeski devrimci türkülerle birlikte dinlediğim ‘yarılma’ dönemlerindeyim. Artık her kötülüğün ihtimal dâhilinde olduğu, karanlık 90’lı yıllardayız. Ölmeyi düşünecek yaşlarda değilim ama gazeteler ‘…ölümsüzdür’ ilanlarıyla dolu. İçlerinde tanıdık yaşıtlarım, arkadaşlarım da var. Ölümün çok uzak değil hemen yanı başımızda olabileceği ayırdına o yaşlarda varmak ne kadar acı… Salaş bir öğrenci evinde, radyoda o Nihavent şarkıyı dinliyorum ‘kaçak’ rakı eşliğinde, ‘kaçak’ elektrikle ısınmaya çalışırken. ‘Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin?’
‘Uzak İhtimal’
M.F. Coşkun’un bu filmini mahallemizdeki bağımsız Rio sinemasında bir kış günü izledim. Genç bir müezzinle rahibe olmaya çalışan genç bir Hristiyan kadının olanaksız aşkıydı filmin konusu. Yarım kalan, söylenmemiş, ertelenmiş cümleler… Bizimki gibi coğrafyalarda farklı din, mezhep, ulustan insanların aşklarının mutlu sonları olamayacağını bilmek içimi acıttı film boyunca. Memlekete ve kendime dair ne çok uzak ihtimalli hayaller kurmuş olduğumu düşündüm filmden sonra…
‘Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.’
Murat Uyurkulak’ın ‘Tol’ romanı bu cümleyle başlar ve hemen sarıp sarmalar okuyucuyu. Tol’un benim yasaklı dilimde intikam demek olduğunu kitabı okurken öğrendim. Uzun zamandır şiir yazmayan ayyaş bir şairle hayattan çoktan vazgeçtiği halde son noktayı bir türlü koyamayan genç düzeltmenin Diyarbakır’a yaptıkları tren yolculuğunu anlatır roman.Tren istasyonlara uğrarken memleketin yakın siyasi tarihine bir yolculuğa çıkarır okuyucuyu…Okuyuculardan biri olan ben ise kitap boyunca ‘Bir vakitler ihtimal olan devrim elli yaşıma doğru yol alırken benim için ne anlama geliyor?’ diye düşündüm.
Dünyanın ahvali fena…Çok uzun süredir bir ihtimal olmaktan ‘uzak bir ihtimal’ olma seviyesine geriledi devrim. Belki sadece bana öyle geliyor…Bir ömrün veya bir gençliğin boşa geçtiğini düşünmek bazılarımıza hüzünlü bir zevk verir nedense. Kendimden biliyorum. Soğuk bir kış günü Berlin’de şehri ikiye bölen çökmüş duvar kalıntılarını ziyaret edip yenilmişlik duygusuyla kederli kederli baktığımı hatırlıyorum. Oysa belki duvar çökmeden önce, ilk yapıldığında devrim yenilmeye başlamıştı bile…
Yaşadıklarımdan damıttığım birşey varsa o da üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir yenilginin olmadığıdır. Bu kadar yenilgi edebiyatına rağmen hiç kuşku yok ki devrim hala bir ihtiyaç…
Tol romanının sonunda ‘Bir ihtimal olduğunda devrim ne kadar da güzel’, der yazar. Evet öyle…