13.8 C
Los Angeles
Perşembe, Nisan 24, 2025
TarihVictoria Döneminin Şatafatı ve Sefaleti

Victoria Döneminin Şatafatı ve Sefaleti

Dünya İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerinden birisi kuşkusuz Kraliçe Victoria dönemidir.

Bu dönemde İngiltere, ekonomik üstünlüğüyle, denizlerdeki tartışılmaz hegemonyasıyla ve sanayi devriminin sağladığı olağanüstü gelişmelerle olduğu kadar, bilim, sanat ve edebiyatta da insanlığın en parlak yıldızı gibi görünüyordu. İngiltere, tam anlamıyla XIX. Yüzyılın süperden de süper devletiydi.

Bu tartışılmaz dünya egemenliği sayesinde, Kırım Savaşı bir yana bırakılırsa, İngiltere, Dünya Barışı’nı sağlayan güç olarak da görülüyordu. Kimsenin ses çıkaracak hali kalmadığından, herkes onun çizdiği sınırlara razı olmak ve “barış içinde boyun eğmek” zorundaydı.

Döneme adını veren Kraliçe Victoria, bu şatafatın başlıca yaratıcısı olarak gösteriliyordu. 18 yaşında tahta çıkmıştı ve 81 yaşında ölene kadar, 63 yıl boyunca politik zekası, güçlü iradesi ve sarayı yönetimin merkezi haline getirmesi zaten dünyanın merkezi olan İngiltere’nin başındaki kadın olarak “Dünyanın Merkezi olan Kadın” halini almıştı.

Victoria’nın temsil ettiği bu şatafatın bir de iğrenç ve yoksul İngiltere olarak tanımlanabilecek sefil yüzü vardı. Milyonlarca insan, hepsi 4 metrekare olan kümes gibi evlerde yaşıyor, kanalizasyon, temiz su ve yakacak bulamadan, paçavralar içinde sürünüyordu. Hızla ilerleyen büyük burjuvazi ve saray çevresi dışında büyük bir yoksulluk ve korkunç yaşam koşulları hâkimdi. Engels’in “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” adlı ünlü kitabı, insanlık dışı koşulları en iyi anlatan bilimsel kitap olarak bugün de önemini korumaktadır. Engels’in edebiyattaki karşılığı Charles Dickens’tir.

Yoksulluk, açlık ve sefaletin yol açtığı suçların başında hırsızlık gelmektedir. 19. yy’da Britanya adasında hırsızlık önüne geçilemeyen sosyal bir sorun halindedir. Dickens, “Oliver Twist” adlı romanında bu konuyu sosyal boyutlarıyla derinlemesine ele almıştır. Dickens toplumdaki bütün olumsuzlukların kaynağının yoksulluk olduğunu özellikle çocukların sömürülmesinin, acımasızca madenlerde, baca temizleme işlerinde kullanılmasını yürek dağlayan bir biçimde anlatır.

Pislik ise, özellikle Londra’nın asıl yüzüdür. Thames Nehri, kentin bütün lağımlarının aktığı bir balçık ve iğrenç koku kaynağıdır. Nehrin üstünde, başta fareler olmak üzere, leşler, cesetler yüzmektedir. Başta veba olmak üzere, kentteki salgın hastalıkların kaynağı bu kirli sudur.

Charles Dickens, “İki Şehrin Hikâyesi” adlı romanında bu dönemin iki yüzünü şu sözlerle anlatmaktadır.

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem de aptallık, inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlığın mevsimiydi, karanlığın da, umudun yeşerdiği bir bahar, umutsuzluğun çöktüğü bir kıştı. Hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu.”

Bir de, döneme adını veren Kraliçe’nin damgaladığı ahlak anlayışı vardır ki, sözünü etmeden geçemeyiz. Bunca yoksulluk ve pislik içinde, insanları çok ahlaklı tutmak için katı kurallar geliştirilmişti. Özellikle cinsel hayat, çocukların eğitimi ve kadınların toplumsal rolleri hakkında en katı en gerici kurallar bu dönemde dayatıldı. Ayrıntıları daha sonra görebiliriz, ama şimdilik şu kadarını ipucu olarak verelim: Victoria İngiltere’sinde, kütüphane kurallarına göre kadınlarla erkeklerin yazdığı kitaplar, kişiler evli değillerse, aynı rafta yan yana konulamazdı!

 

- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img
- Advertisment -spot_img

DİĞER HABERLER

KÖŞE YAZILAR

Trump’ın Başkanlığı bir Kabus mu?

Aydın Çubukçu

Ortadoğu’nun Çıkmazı

Aynı kategoridenOkuyun
Aynı kategoriden okuyun